21 Eylül 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

zı temel farklılıklar bulunmaktadır. AB Strateji Belgesi’nde belirtilen tehditler genellikle bizim için de geçerli olmakla birlikte, Türkiye’nin onların çok ötesinde, bulunduğumuz bölgeden kaynaklanan güvenlik endişeleri vardır. Soğuk savaş sonrasında, AB’nin diğer ülkelerine yönelik tehdit büyük ölçüde ortadan kalkmasına rağmen; Türkiye, bölücü teröre karşı 30 000 insanının canına mal olan büyük bir mücadele vermiş, hala vermeye devam etmekte ve bölgedeki sıcak çatışmalardan doğrudan etkilenmektedir. AB ile aramızda askeri güce bakış açısı bakımından da önemli fark vardır. Avrupa ülkeleri, daha çok yumuşak güç unsurlarına dayalı bir güvenlik konsepti benimsemişlerdir. Bu yaklaşım, maalesef Türkiye’nin içinde bulunduğu bölge ve karşı karşıya bulunduğu tehditler için geçerli değildir. Türkiye bu coğrafyada kuvvetli bir askeri güce sahip olmak ve bu gücü gerektiğinde tereddütsüz kullanmak zorundadır. Güvenlik bağlamında AB ile aramızdaki farklılıklar, 3 Ekimde yayınlanan Müzakere Çerçeve Belgesi, bu belgenin gönderme yaptığı 17 Aralık 2004 Konsey Kararı 6 Ekim2004 İlerleme Raporu ve aynı tarihli Etki Raporu’nun incelenmesinden açıkça görülmektedir. Birbirinin devamı ve tamamlayıcısı niteliğindeki bu dört belgede genellikle ortak olan ve güvenliğimizi yakından ilgilendiren hususlar şunlardır: 2004 İlerleme Raporunda Türkiye’nin, nüfusu, büyüklüğü, coğrafi konumu, ekonomisi, güvenliği ve askeri potansiyelinin, genişleme sürecindeki diğer ülkelerden farklı olduğu vurgulanmaktadır. Bu vurgu, AB’nin Türkiye’ye diğer aday ülkelerden farklı yaklaşımını açıklamak maksadıyla yapılmıştır. Yukarıda belirtilen dört belgenin hemen hepsinde; ? Müzakerelerin ucunun açık olduğu, ? Üyeliğin AB’nin sindirme kapasitesine bağlı olduğu, ? Üyelik olmasa bile Türkiye’nin AB yapılanmalarına bağlı tutulacağı, ? Serbest dolaşım, yapısal programlar ve tarım konularında kalıcı kısıtlamalar getirilebileceği, ? Mali yükü dolayısıyla üyeliğin 2014’den önce mümkün olmayacağı hususları belirtilmektedir. Bütün bu olumsuz koşullara rağmen, Türkiye’den tüm dış ve güvenlik politikalarını AB ve üye ülkelerle uyumlu hale getirmesi, hatta uyumlu olmayan ilişkilerini sona erdirmesi istenmektedir. Bu durum, soğuk savaştan sonra bir fırsat olarak Türkiye’nin karşısına çıkan, çok taraflı ilişkiler geliştirmekten vazgeçmek, Gümrük Birliği’nde olduğu gibi, alınmasına müdahil olmadığımız kararları uygulamak demektir. Daha da vahim olan, en az on yıl sürecek üyelik görüşmeleri safhasında AB’nin alacağı bütün kararları (hukuken bağlayıcı olsun, olmasın) peşinen kabul etmemiz gereğidir. Bu koşul C S ehdit T algılamalarındaki ortaklığa karşın bunlara karşı uygulanacak önlem konularında benzerlik bulunmuyor. AB daha çok yumuşak gücün ön plana çıkarılmasını savunuyor. Türkiye ise çevresindeki çatışmalardan doğrudan etkileniyor ve güçlü bir orduya gereksinimi kaçınılmaz. Türkiye için güvenlik sorunu olmayı sürdüren Ermenistan, Kıbrıs ve Ege sorunlarında Türkiye’nin AB ile aynı noktaya gelmesi, yaşamsal ödünlerle olanaklı olabilir. özellikle güvenlik açısından AB ile uyumlu olmayan çıkarlarımızdan ödün vermemiz konusunda AB’ye tek taraflı, haksız ve büyük bir avantaj ile her istediğini yaptırma olanağı vermektedir. AB ile çelişen ulusal çıkarlarımız, özellikle Kıbrıs, Ege ve Ermenistan konularında söz konusudur. GKRY’yi Adanın tamamını temsilen ve hukuken tanımamız, üyeliğin bir koşulu haline getirilmiştir. GKRY’nin tanınması demek, Türkiye’nin savaşla elde ettiği ve bu güne kadar büyük özveri ile koruduğu Kıbrıs’taki yaşamsal çıkarlarından tamamen vazgeçmesi demektir. İlerleme Raporunda, “Kıbrıs’taki işgal kuvvetlerinin bir takvim çerçevesinde erkenden çekilmesi” açıkça istenmektedir. GKRY’nin NATO üyeliği de görüşmeler dönemindeki potansiyel sorunlardan birisidir. Benzer şekilde, ismi verilmeden Yunanistan’la olan sınır sorunlarımızın, yani Ege’deki sorunların çözülmesi ve bunun için gerekirse Uluslararası Adalet Divanı’na gitmemiz istenmektedir. Ermenistan konusunda ise Etki Raporunda; ? Bu ülke ile diplomatik ilişki kurmamız, ? Kara sınırını açmamız, ? Sözde soykırım konusunda bu ülke ile anlaşmamız istenmektedir (Avrupa Parlamentosu’nun “sözde Ermeni soykırımını kabullenmemiz” konusundaki son kararı da aynı mahiyettedir). Üyelik görüşmeleri döneminde AB ile aramızda sorun yaratabilecek güvenlikle ilgili diğer konular ise şunlardır: ? Ortadoğu’da stratejik bir kaynak durumuna gelen su kaynaklarının ve altyapısının yönetiminde AB’nin söz sahibi olmak istemesi (İlerleme Raporu), ? Terörizmle mücadele ile bağlantılı olarak insan hakları konusundaki farklı yaklaşımlar, TRATEJİ 19 ? Sivilasker ilişkilerinin AB standartlarına getirilmesi, bu kapsamda TSK üzerinde sivil kontrolün tam olarak sağlanması, Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması, İç Hizmet Yasasının 35. maddesinin değiştirilmesi, askerin toplumdaki rolünün, saygınlığının ve etkisinin azaltılması, ? Bizim vize uygulamadığımız, fakat AB’nin uyguladığı ülkelerle ilgili vize rejimlerimizi AB’ye uydurmamız, bu ülkelerle ilişkilerimizi olumsuz etkileyecektir, ? Türkiye’nin Müslüman kimliğinin ön plana çıkartılarak diğer Müslüman ülkelere örnek olarak gösterilmek istenmesi (İlerleme Raporunda var), laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kabul etmemesi gereken bir husustur. ? Etki Raporunda gözden kaçırılan çok önemli bir madde, Türkiye’nin AB’nin en kalabalık üyesi olacağı, bu nedenle dış ve güvenlik konularındaki karar mekanizmalarında ağırlığı olacağı belirtilerek, bunu önleyici sınırlamalar getirilmesi gerektiğine işaret etmektedir. AB ile aramızdaki yaklaşım ve çıkar farklılıklarını yansıtan diğer önemli bir konu da ülkemizin bütünlüğüne yönelik azınlıklar ve Güneydoğu konularıdır. Yukarıda belirtilen dokümanlarda Kürt kökenli vatandaşlarımızdan Lozan’a aykırı olarak “Kürt azınlık” olarak bahsedilmekte ve bunlara yönelik kültürel reformların genişletilmesi, azınlık dillerinin öğretilmesi ve bu dillerde yayın önündeki tüm engellerin kaldırılarak azınlık haklarının verilmesi istenmektedir. Kürtlerden başka, Alevi yurttaşlarımızı da “Müslüman azınlık” olarak kabul etmemiz istenmektedir. Gayrimüslim azınlıkların ise yasal kişilikleri, mülkiyet hakları, din adamlarının eğitimi, okullarının açılması ve iç yönetimleri konularında sıkıntılar olduğundan bahisle tüm kısıtlamaların kaldırılması istenmektedir. Bütün bunlar, AB’nin Güneydoğu’ya yakın ilgisi ve belgelerdeki “sindirme kapasitesi” vurgusu ile birlikte düşünüldüğünde, AB’nin Türkiye’yi bölerek sindirmek istediği akla gelmektedir. Değerlendirme ncelenen AB belgelerinde açıkça görüldüğü gibi, henüz başlayan ucu açık üyelik süreci uzun ve engellerle doludur. Bu engeller genellikle söylendiği gibi mayın veya tuzak şeklinde değil, açıkça göstere göstere önümüze konulmuş ve halkın yüzde 25’inin oyunu almış bir siyasi iktidar tarafından demokrasiye aykırı olarak kamuoyunda ve TBMM’de bütün yönleri ile tartışılmadan kabul edilmiştir. Medyanın büyük bir kesimi de bu suça ortak olmuştur. Böylelikle Atatürk’ün, Kurtuluş Savaşının en zor koşullarında reddettiği “biz kendi kendimize adam olamayız, bizi ancak batılılar düzeltir” anlayışının ürünü olan manda ve himaye kabul edilmiştir. Atatürk’ün istediği bir hedefe O’nun istemediği bir yoldan ulaşılmaya çalışılmaktadır. Bu yol bizi ancak bir “pirus zaferine” götürür. AB üyeliği uğruna diğer alanlarda verdiğimiz ve vereceğimiz kayıplar bir yana, sadece güvenlik konusunda vereceğimiz kayıpların, elde etmeyi düşlediğimiz kazançlara değmeyeceği açıktır. Bizim AB üyeliğinden esas beklentimiz çağdaş uygarlık düzeyine erişmektir. Bunu da AB müktesebatını kabul ederek yapacağımızı sanıyoruz. Ve bunun sonunda “müzakere basınının” yazdığına göre, havamız, suyumuz, yollarımız, gıdalarımız temiz olacak, sokaklarımızda çöpler olmayacak, yollarımızda çizgiler olacak. Oysa bunların hepsi kendi kendimize ve önemli kaynağa ihtiyaç duymadan yapabileceğimiz şeyler. Bunları elde etmek için ulusal egemenliğimizden, bağımsızlığımızdan ve yukarıda incelenen yaşamsal ulusal çıkarlarımızdan ödün vermemiz gerekmiyor. Üstelik bu ödünleri sonu belli olmayan bir yolda ve geri alınamaz biçimde vereceksek. Çağdaş uygarlığın önemli bir göstergesi de ulusal çıkarları koruyabilmektir. İ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear