25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

20 19 MAYIS 2019 PAZAR 19 MAYIS Uluç Gürkan, yolundan saptırılmış Türk Devrimi’nin YENİDEN BAŞLATILMASI GEREKTİĞİNİ SÖYLÜYOR ‘Atatürk’ün Cumhuriyet modeli barışın anahtarı!’ Uluç Gürkan ile 19 Mayıs Zaferi’nin 100. yılında “Atatürk’ün İzinde Türkiye Dünyayı Değiştirecektir” (Tekin Yayınevi) adlı incelemesini konuştuk. n Günümüzde Atatürk’ü anarken en çok vurgulananlar konusunda yorumunuz nedir? “Atatürk’ün İzinde Türkiye Dünyayı Değiştirecektir” kitabınızda, bu konuda ne yapmalı sorusuna nasıl bir yanıt getiriyor ve Türk Devrimi’nin bilinci ve sorumluluğunu nasıl ortaya koyuyorsunuz? Atatürk bir geçmiş zaman kahramanı olarak anılmamalı. Övülüyor olsa da böyle anılması, Atatürk’ün tarihte kalması ve Türkiye’nin gele ceğinde sözü olmaması algısını desteklemektedir. Oysa Atatürk sadece görünüşte ölmüştür. Düşünceleri, öngörüleri ve gerçekleştirdikleriyle dünden bugüne hayattadır. BuGAMZE gün de yarın da hayatta kalacaktır. AKDEMİR Bir kutup yıldızı gibi, yolunu kaybedenlerin ışığı olacaktır. Hindistan’ın efsanevi lideri Gandi’nin sözleriyle, Atatürk “emperyalizme karşı mazlum ve tutsak devletler ile ulusların vazgeçilmez reçetesidir.” Bu reçete güncelliğini yitirmemiştir. 21. yüzyılın barış ve ferah umudu olarak önümüzdedir. Yaşama geçirmek için, Türk Devrimi’nin bilinci ve sorumluluğuyla önce yarıda bıraktırılmış ve yolundan saptırılmış Türk Devrimi’ni yeniden başlatmalı, ardından İslam dünyasının mazlum uluslarına sunmalıyız. ‘UNESCO’nun Atatürk kararının eşi yok!’ n Atatürk’ü görmezden gelenlere veya küçümsemeye yeltenenlere ilişkin neler söylemek istersiniz? Bu sorunuzu, UNESCO’nun 1978’deki genel kurul toplantısında, 1981’in dünya genelinde “Atatürk Yılı” olarak kutlanmasını kararlaştırdığını anımsatarak yanıtlamak isterim. Birleşmiş Milletler tarafından da onaylanmış olan bu kararda Atatürk, UNESCO’nun ilgilendiği tüm alanlarda “olağanüstü bir reformcu” ve dünya barışı çalışmalarında “olağanüstü bir örnek” olarak tanımlanmıştır. Kararın gerekçesi de böylesine “üstün kişiler gelecek kuşaklar için örnek olacaktır” denilerek açıklanmıştır. UNESCO’nun Atatürk’ü gelecek kuşaklara örnek gösterdiği kararının ikinci bir örneği yoktur. Dünyadaki hiçbir lider için o güne kadar düşünülmediği gibi, sonrasında başka bir lider için öneri olarak dahi gündeme gelmemiştir. Atatürk’ü hem görmezden gelenlere hem de küçümsemeye yeltenenlere sormak lazım. Dünya devletleri oybirliğiyle böyle bir kararı acaba neden bir tek Atatürk için almış olabilir? Sürekli devrim anlayışı... n Çalışmanızda Atatürk’ü diğer dünya liderlerinden ayıran özellikleri başlıca hangi örneklerle ortaya koyuyorsunuz? Saymakla bitmez. Çalışmamda 372 dipnot var. Kabaca beşte biri bu örnekler... Birkaçına değineyim... ABD’deki Baylor Üniversitesi tarih profesörü George W. Gawrych’e göre, tarihe adını yazdırmış onlarca büyük asker ve devlet adamı arasında Atatürk özeldir: “Atatürk ulusunu kurtaran büyük bir askerdir... Kurtuluşun ardından bir devlet adamı olarak ‘sürekli devrim’ anlayışıyla ülkesinin ve ulusunun yeniden doğuşunu sağlamıştır... Atatürk’ün her iki görevi de başarıyla yapmış olması, onu özel kılmaktadır...” Lübnan asıllı Fransız yazar Âmin Maalouf’un sözleriyle, Atatürk’e “özel” demek yetmez, O “çok özeldir. İslam âleminde bir eşine daha rastlanmamış bir örnektir...” Alman “Allemeine Zeitung” gazetesi, Atatürk’ün İslam dünyası bir yana dünya için “biricik” olduğunu, “bir daha da dünya gelmeyeceği, hakiki büyüklüğünü zamanın göstereceğini” yazmıştır. Ünlü İngiliz tarihçi Arnold Toynbee, Atatürk’ün büyüklüğünü biraz da şaşkınlıkla şöyle tanımlamıştır: “Bir an için tahayyül ediniz ki: Batı dünyasındaki Rönesans, reformasyon, düşünce ve bilim ihtilali, Fransız İnkılabı ve Sanayi Devrimiini Atatürk bir insan ömrüne sığdırmıştır.” Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Üniversitesi öğretim üyesi Andrey Berzukov, Atatürk’ün, on yılda yüzyılların işini tamamlamasını “ufkun ötesine bakabiliyordu” diye yanıtlamaktadır: “(Atatürk) stratejik öngörü konseptinin özüne, yani ufkun ötesine bakabilme özelliği olan mükemmel bir beyne sahipti. En önemlisi yaşadığı şart ve tarihin ötesinde geleceği öngörerek ülkesine yeni bir vizyon biçmesi ve çökmüş devletini muhafaza etmesiydi. Türkler bu adama çok şey borçlu ve biz de örnek devlet adamı olarak onu işliyoruz.” Alman tarihçi Prof. Dr. Herbert Melzig, Atatürk’ü özel, biricik kılan özelliğinin onun dünyanın gelmiş geçmiş tek filozof devlet adamı olmasına bağlamıştır: “Platon’un, ‘Krallar filozof olsa ve filozoflar kralların tahtında otursaydı...’ şeklindeki dileği, iki bin yıllık tarihte gerçekleşmedi. 20. yüzyılda ilk defa olarak Atatürk’ün şahsında kelimenin tam anlamıyla bunu görmekteyiz...” Uluç Gürkan Mustafa Kemal Gençlik Vakfı kurucu üyesi, Atatürkçü Düşünce Derneği ve Çağdaş Gazeteciler Derneği üyesi siyasetçi, gazeteci Uluç Gürkan, “Atatürk’ün İzinde Türkiye Dünyayı Değiştirecektir” adlı incelemesinde; Atatürk’ün  yarın da hayatta kalacağını vurguluyor. 1923 Türk Devrimi ile yaşama geçirilen laikliğin, sürekli bir demokratikleşme yöntemi olarak İslam ile demokrasi arasında tam uyumun sağlanabileceğini kanıtladığı değerlendirmesinde bulunan Gürkan; Atatürk’ün laik ve demokratik Cumhuriyet modelinin barışın anahtarı olduğunu irdeliyor. ‘Hilafetçiler bile Türkiye gerçeğini kabullendi!’ n İslam coğrafyasında, 21. yüzyıl dünyası için uğruna mücadele edilecek en gerçekçi demokrasi ve barış projesinin Atatürk’ün laik ve demokratik Cumhuriyet modeli olduğu gerçeğini burada da değerlendirir misiniz? Atatürk modeli ile laiklik temelinde İslam ile demokrasinin bir arada yaşayabileceği kanıtlanmıştır. Atatürk’ün laikliğe yüklediği anlam, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasından ibaret değildir. Aynı zamanda “egemenliğin millete ait” olmasını, açık anlatımıyla halkın kendi kendisini yönetmesini de içermektedir. 1923 Türk Devrimi ile yaşama geçirilen laiklik, bu bağlamıyla sürekli bir demokratikleşme yöntemi olarak İslam ile demokrasi arasında var olduğu öne sürülen çelişkilerin giderilebileceğini, tam uyumun sağlanabileceğini kanıtlamıştır. Atatürk’ün laik ve demokratik Cumhuriyet modeli, bu özelliğiyle İslam coğrafyası için olduğu kadar, dünya geneli için de barışın anahtarıdır. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte küresel emperyalizmin İslam coğrafyasında tohumladığı etnik ve dini cemaat temelli “medeniyetler çatışmasını” önlemek, bölgede barış içinde demokratik bir çağdaş uygarlık yarışını başlatmak bu modelle mümkündür. Bu gerçek, 1990’lı yılların ikinci yarısında dünya genelinde de kabul görmeye başlamıştır. Görevinin ilk döneminde (19931997) İslam dünyası için hilafet öneren ABD Başkanı Bill Clinton dahi, görevinin ikinci döneminde (19972001) bu Türkiye gerçeğini kabullenmiş, laik ve demokrat Türkiye modelinin dünyada milyarlarca insan için barış ve güvenlik teminatı olacağını çeşitli konuşmalarında dile getirmek zorunda kalmıştır. n 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basmasıyla başlayan Kurtuluş Savaşı sürecinde Atatürk, ulusal iradeyi demokratik bir süreç içinde nasıl harekete geçirmiştir? Önce Erzurum ve Sivas Kongreleri’ni toplamış, ardından Ankara’da Büyük Millet Meclisi’ni açarak bu demokratik süreci perçinlemiştir. Erzurum ve Sivas Kongreleri’nin en çarpıcı niteliği, alınan kararların demokratik kurallara uygunluğu ve kurtuluş için Türkiye halkının bireysel inisiyatifini demokratik yöntemlerle harekete geçirme çağrılarıdır. ‘Zafer milletin ve Meclis’indir!’ n Ayrıca bu noktada Büyük Millet Meclisi nasıl bir işlev görmüştür? Bu süreçte Büyük Millet Meclisi de bir askeri zaferin sonucu olmamıştır. Tam tersine, askeri zafer Büyük Millet Meclisi’nin eseri olmuştur. Büyük Millet Meclisi’nden önce ne bir devlet ne bir Cumhuriyet ne de bir ordu vardır. Devleti de Cumhuriyeti de orduyu da Büyük Millet Meclisi kurmuştur. Millet Meclisi ve onun dayandığı ulusal irade, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinin de çıkış noktası olmuştur. Bitmiş tükenmiş bir toplum, laik ve çağdaş bir geleceğe doğmuştur. n 19 Mayıs’ın nasıl kutlanması gerektiği konusundaki düşüncelerinizi sorarak bitirelim söyleşimizi. Atatürk, 19 Mayıs 1919 gününü Türk gençliğine adadı. 23 Nisan 1920 gününü ise çocuklara armağan etti. Böyle yapmakla, bu iki ulusal bayramın, yalnız geçmişe dönük bir saygı anlayışıyla değil, geleceğe yönelik bir umut biçiminde de kutlanmasını ve yalnız anılarda değil, yeni yetişecek kuşakların bilinçlerinde de yaşamasını istemiştir. Bize düşen görev bunu gerçekleştirmektir. Atatürk düşmanlığının düşünsel altyapısı ve ABD! n Kitabınızda İkinci Cumhuriyetçi ve İslamcı kimi grupların Atatürk düşmanlığı yapmalarının arka planını nasıl irdelediniz? Bu bağlamda Yeni Dünya Düzeni’nin önündeki Atatürk engeli hangi yöntemlerle bertaraf edilmeye çalışılmıştır ve çalışılıyor? Türkiye’de 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile Atatürk karşıtlığının örgütlendiği bir süreç başlatılmıştır. Atatürk’ün adı darbeci generallerin dilinden hiç düşmemiştir. Ancak bu aldatıcı, hatta çarpıtıcı bir dil olmuştur. 12 Eylül’de Atatürk maskesi altında solu dengelemek adına İslami hareketlerin önünü açmıştır. Nurculuk, kimi iç ve dış mihraklarca, modern ve iyi bir tarikat olarak pazarlanmıştır. Bu hareketin içinden seçilen Fethullah Gülen korumaya alınmış, devlet içindeki Atatürk düşmanı yapılanmasına yol verilmiştir. İslamcı Atatürk düşmanlığı, “İkinci Cumhuriyetçi” denilen ABD ve AB güdümlü liberal iddialı bir grup tarafından da desteklenmiştir. Bir kısmı Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle hayal kırıklığına uğramış eski solculardan oluşan bu grup, “modası geçti” dedikleri Kemalist Cumhuriyet düzenini daha İslami bir yapıyla demokratikleştirmeyi savlamıştır. 1980’li ve 1990’lı yıllarda Atatürkçü aydınların kahpece katledilmeleriyle körüklenen İkinci Cumhuriyetçi ve İslamcı Atatürk düşmanlığının düşünsel altyapısı ABD’de oluşturulmuştur. ABD dış politikasının oluşumunda etkili ve de rolü bulunan Rand Corporation, Paul Henze’ye hazırlattığı “Türkiye: 21. yüzyıla doğru” başlıklı raporunda, “Yeni Dünya Düzeni ile Atatürkçülük modasının geçtiğini” ve Atatürkçülüğün Türkiye’nin geleceğinde yeri olmadığını öne sürmüştür. Paul Henze, bu dönemde kendisi gibi istihbaratçı olan Graham Fuller ile Türkiye’yi mesken tutmuş, Türkiye’nin Atatürk’ün mirasını redderek Osmanlı hayalini canlandırabileceğini savlayan büyük bir kampanyayı yerli işbirlikçileriyle başlatmıştır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear