22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

16 19 MAYIS 2019 PAZAR 19 MAYIS ‘Tarih ve talih değiştiren’ bayram Prof. Dr. Firdevs Gümüşoğlu Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi / Fef, Sosyoloji Bölümü Bütün karşıdevrim çabalarına karşın Cumhuriyet devriminin üzerinde yeşerdiği, güçlendiği ve kökleri derinlerde olan bir kaynağı bulunmaktadır. Bu kaynak Mustafa Kemal’in 19 Mayıs’ta sığındığı, güç topladığı ve birlikte yola çıktığı halktır. 1900’lerin başında Osmanlı İmparatorluğu’nun çözüldüğünü, yıkıma doğru gittiğini pek çok kişi görür. Bunlardan biri de Halide Edip’tir. 1912 yılında “padişah ve şehzadelere” yakarış niteliğinde bir yazı kaleme alır. Halide Edip yazısında, Balkanlar’da yenilgiye uğrayan “yalnız alnı değil, ruhu da yerlerde sürünen” Osmanlı ordusu ve Türk halkı için acı çektiğini belirtmektedir. İçinde bulunulan koşullardan kurtulmak için bir mucize beklediğini söyleyen Halide Edip, tarihte batmak üzere olan ulusların bazılarının bunu başardığını dile getirir. Ancak o, “Son ümit sende padişahım!” diyerek kurtuluşun adresi olarak padişahı gösterir. Halide Edip yazısında, padişahtan artık bu gidişe dur demesini ister ve onu “kavgaya, ordunun başına” çağırır. Aksi takdirde olacakları şöyle dile getirir: “Allah bile Türk kavminin mukadderatı üzerine siyah bir perde çekecektir.” 19 Mayıs dönüm noktasıdır Toplumların tarihinde dönüm noktaları vardır. Bu dönüm noktaları söz konusu toplumlara yok olmak veya direnmek dışında seçenek sunmaz. Halide Edip’in padişah ve şehzadelere yönelik yazdıkları, halka dayanan bir çözüm yerine padişahın önderliğinde bir çözümü içerir. Oysa tarih, iki yüzyılı aşkın bir süredir padişahların önderliğinin sona erdiği ve ezilen milletlerin sahneye çıktığı zamanlara yönelmiştir. 1912 yılındaki söz konusu umutsuz koşullar, 1918’de Çanakkale’de zaferin kazanılmasıyla bir önderin doğumuna, 1919’da ise tarihi ve talihi değiştiren bir öndere evrilir. Tarih, o sıra dışı zaman dilimlerinde geleceklerine yön verecek önderlerini yaratma potansiyelini içinde barındırır. Bu bağlamda 19 Mayıs 1919, takvimdeki herhangi bir gün değil, bir dönüm noktasıdır. Bu 600 yıllık bir imparatorluğun, 150 yıl süren yıkım sancılarının sona ermesi ve yeni bir ülkenin doğumudur. Doğum bir bakıma sonuçtur, aynı zamanda bir sürecin de ürünüdür. Mustafa Kemal, Nutuk’ta 19 Mayıs 1919’daki siyasal ve toplumsal koşulları “Umumi vaziyet ve manzara” başlığı altında açıklar. Ülkenin her tarafı işgal altındadır, işgale henüz uğramayan yerlerde, emperyalistler tarafından desteklenen Rum ve Ermeni çetelerinin Müslüman halka yönelik saldırıları ve katliamları gerçekleşir. Merkezi devletin zayıflamasına paralel olarak, doğudan batıya dek güçlenen çeteler halkı canından bezdirmiştir. Binlerce yıl aynı üretim ilişkileri ve üretim biçimi içinde yaşayan köylü için vatan, eğer varsa bir karış tarlasıdır, toprağıdır. Aynı köylü, yüzyıllar boyu dedelerini, babalarını oğullarını adını bilmedikleri coğrafyalarda yitirmişlerdir. Yitirmedikleri ise salgın hastalıklar, yokluklar ve açlıkla sınanmaktır. Köylünün devlet bildiği şey hem kendisine çok uzakta, hem de ensesindedir. Devlet için halk, vergi ve asker toplama kaynağıdır. Devleti yönetenler siyasal öngörüden yoksun, kişisel çıkarlarına odaklanmış güçlerden oluşmaktadır. Devlet, “Avrupa’nın mali ve siyasi tutsağı”dır. 1911 yılında Osmanlı ekonomisini değerlendiren Parvus Efendi’ye göre, devlet Avrupa mallarına, Avrupa’nın tekniğine ve sanatına gereksinim duyduğu ölçüde, Avrupa bankalarının ve sermayesinin tutsaklığı altına girmiştir: “Osmanlı hükümeti, borç almak, demiryolu yaptırmak istedi mi, yabancı ülkeler nüfuz alanlarını daha da genişletmeye çalışmaktadır. Bu bakımdan Türkiye, kendisini siyasal tutsaklıktan kurtarabilmek için, önce ekonomik tutsaklıktan kurtarmalıdır. Türkiye için bundan başka bir çare yoktur. Bin türlü diplomat inceliği işe yaramaz. Devlet ekonomik açıdan güçsüz oldukça, dostları onu incitecek, düşmanları soyacaktır. Bağımsız yaşamanın tek koşulu, kendi işini kendi görecek konuma gelmektir.” İstanbul’da durum ve direniş Parvus Efendi’nin Türk Yurdu dergisine bu satırları yazdığı günlerde Balkanlar’dan yığınsal göçler İstanbul’a dayanır, yakınlarını yitiren çocuklar, eşlerini kaybetmiş kadınlar ve yaşlılar ülkenin geleceği için ürkütücü bir tablo oluşturur. Kısa bir süre sonra 31 Ekim 1918’de Mondoros Mütarekesi imzalanır, “Ordunun elinden silah ve cephanesi” alınarak bu tablo tamamlanır. Tonguç’a göre bu koşullarda, dönemin aydınlarının korkaklıklarını, ihanetlerini ve akılsızlıklarını gören vatanseverler, analarının kucaklarına sığınır: “Ananın boynuna sarılarak kuvvet toplamak, sonra ayaklanmak veya onun merhamet kokan sıcak kucağında ölmek lazım geliyordu. Alın yazısı bu şekli almıştı.” Tonguç’un dediği gibi Anadolu’nun dizlerine başını koyan Mustafa Kemal ve arkadaşları büyük bir direniş başlatır. Mustafa Kemal o günleri Nutuk’ta şöyle özetler: “Osmanlı hükümetine, Osmanlı padişahına ve Müslimin halifesine isyan etmek ve bütün milleti ve orduyu isyan ettirmek lazım geliyordu.” Kansu, dönemi değerlendirirken “doğaya yenilmiş bir halk”tan söz eder. Kansu haklıdır, halk doğaya yenilmiştir. 19 Mayıs’ta başlayan süreçte ise sadece doğaya değil ağalara, beylere, aşiret reislerine ve din istismarcılarına da yenilen bu halktan ulus yaratılır. O yüzden 19 Mayıs, kurtuluşun olduğu kadar kuruluşun da dinamiklerini içinde barındırır. Bu dinamiklerin başında, halka güvenmek yatar. Bu güven hamasetten değil, tarih bilinci ve bilimsel bakıştan beslenir. Kurtuluş Savaşı’nın ardından Mustafa Kemal ve arkadaşları, 1911 yılında “Emelsiz bir millet ruhsuz bir ceset gibidir” diye haykıran yurtsever aydınların sesi olarak, halktan aldıklarını halka verir. Medeni Yasa, Eğitim Birliği, laik, bilimsel ve karma eğitim ile Latin harflerinin kabulü, yurttaşlık ve demokrasi kültürünün tohumlarıdır. Bütün halkın okuryazar olması için girişilen Millet Mektepleri ve Halkevleri devrimin en önemli aşamalarındandır. Bunu Köy Eğitmenleri (1936) ve Köy Enstitüleri İşgal altındaki İstanbul (1940) izler. Cumhuriyet, buğdaydan, çiviye dek her türlü ihtiyacın yurtdışından getirildiği bir ülkeden, bilim insanından sanatçıya, sporcuya dek nitelikli insan gücü yetiştiren ülkeye dönüşmüştür. En önemlisi de onuru kırılan kuşaklardan, Cumhuriyet kuşağı yaratmıştır. Bu kuşak, “tarih ve talih” değiştirmiştir. Çalışkan, özgüveni yüksek, yurt sevgisiyle dolu öğretmenler, Sümerologlar, arkeologlar, gökbilimciler, tarihçiler, edebiyatçılar yetişir. Onlar, yaşamları boyunca halka karşı borçlarını anımsadılar. 105 yaşındaki Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın, bu kuşağın bir temsilcisi olarak, bir Sümer tabletinde yazan, “Biliyorsun, neden öğretmiyorsun” sorusunu hâlâ bizlere yöneltmesi bu yüzdendir. Sonuç olarak bütün karşıdevrim çabalarına karşın Cumhuriyet devriminin üzerinde yeşerdiği, güçlendiği ve kökleri derinlerde olan bir kaynağı bulunmaktadır. Bu kaynak Mustafa Kemal’in 19 Mayıs’ta sığındığı, güç topladığı ve birlikte yola çıktığı halktır. Tarih, kurtuluşu padişahta gören aydınları dahi, Mustafa Kemal’in önderliğinde halka sığınmaya yöneltmiştir. Günümüzde süregelen toplumsal ve siyasal sorunlardan çıkış yolu, Mustafa Kemal’in yoludur. Bu da düşünen, üreten, halka güvenen ve imeceye dayalı Cumhuriyet kültürüyle mümkündür. 100 yıl önce 38 yaşındaki genç bir subayın önderliğinde Samsun’da halka güvenerek atılan ilk adımlar hâlâ önümüzü aydınlatıyor! Gençlerin bayramı kutlu olsun.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear