Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
(18 MAYIS 1872 / 2 ŞUBAT 1970)
Kötülüğe çare arayan filozof:
Bertrand Russell!
Bertrand Russell, 1950 yılında kendisine Nobel Edebiyat Ödülü’nü yapıtlarında açık ve güçlü biçemiyle karşı çıkması ve kendini devrinin
kazandıran otobiyografinin girişinde yaşamını özetler: “Hayatımı üç bütün toplumsal mücadelelerine adamış bir yazar olması açısından
basit ama karşı konulmaz tutku yönlendirdi: Sevgi ihtiyacı, bilgiye “İngiliz Voltaire” olarak da bilinir.
susamışlık, insanlığın çilesi karşısında hissettiklerim. Bu tutkular, güçlü
“İnsanlığını hatırla, geri kalanı unut” diyen Bertrand Russell’ı eylemleri
rüzgarlar gibi, bazen kendimi umutsuzluğun kıyısında bulduğum bir
ve yapıtlarıyla her zaman insanlığın mutluluğu için çalışmış, kötülüğe
endişe okyanusunda beni hep oradan oraya sürüklemiştir.”
çare bulmaya çabalamış bir filozof olarak düşünebiliriz.
Aşk, bilgi ve merhamet, tutkularının peşinden giden, duygusal bir
Doğru bildiği yoldan hiç ayrılmamış, kimsenin buyruğuna girmeden
filozof olan Russell’ın yaşamının üç temel direğini oluşturur.
onurlu bir yaşam sürmüş ve geriye dönüp baktığında da pişmanlık
Eleştirel düşüncenin başlıca temsilcisi ve köktenci bir rasyonalist olan duymamıştır: “İşte benim hayatım da böyle geçti. Yaşamaya değer
Russell, özgürlük ve hakikatin, insan haklarının sağlam bir savunucusu olduğunu hissettim hep ve böyle bir şans tekrar elime geçse, seve
olmasıyla, adaletsizliğe, aşırı milliyetçiliğe, dinsel dogmalara bütün seve yeni baştan yaşardım.”
ARİSTOKRAT KÖKENLİ SOSYALİST,
FERDA FİDAN
SÖMÜRGECİLİK KARŞITI, ÖNCÜ
VİCDANİ RETÇİ!
nsanları anlamak, doğayı çözümlemek, matemati-
Vicdani retçilere destek amacıyla kurulmuş No Concs-
ğe çocukluğundan beri beslediği aşkla, sayıların gi-
cription Fellowship adlı örgütün başkan yardımcısı sıfatıy-
İ zem ve gücünü ortaya koymak için yazdığı yapıtla-
la, savaşa karşı duran gençlerin savunuculuğuna soyunarak
rında “Bir acı, sefalet ve yalnızlık evreni” olarak tanım-
davalarına girer hatta maddi açıdan da yardımlarına koşar.
ladığı dünyanın sorunlarıyla boğuşmaktan kaçınmamış-
Bütün çabalarına karşın hapse tıkıldıklarında ise ga-
tır Bertrand Russell.
zetelere açık mektuplar yollayarak haksız yere mahkûm
Her şeyi göze alarak insanlığın basına gelen en fe-
edilmiş olmalarını protesto eder.
ci belalardan saydığı savaşa karşı kararlılıkla direnmiş,
Bu arada Bertrand Russell’in aristokrat kökenli bir İn-
gençliğinden itibaren konferanslarında ve Philosophical
giliz aydını olduğunu unutmamalıyız. 18 yaşından itibaren
Essays gibi çeşitli metinlerinde hümanist fikirlerini ve
soyluların son derece önemsediği dinden soğuyarak doğup
aşırı milliyetçilik gibi önünde sonunda savaşa yol açma-
büyüdüğü çevreden ideolojik anlamda uzaklaşmış, ilerici,
sı kaçınılmaz olan ortak kanaatleri yererken pasifist fi-
sosyalist ve sömürgecilik karşıtı tutumlar benimsemişti.
kirlerini de canla başla savunmuştur.
1914 yılının ağustos ayında İngiltere’de seferberlik ÜNİVERSİTEDEN KOVULUR, HAPSE ATILIR!
Bu yüzden o dönemde çoğunlukla savaştan yana olan
ilan edildiği gün ülkesinde adeta bir bayram havası esti-
ğini ve insanların şen şakrak sokaklara döküldüğünü gö- soylular tarafından kastının onuruna ihanet eden yarı de-
li bir aydın olarak görülmekteydi.
ren Russell tam anlamıyla şoka girer.
Böylece doğup büyüdüğü çevrelerden dahi destek ala-
Vatandaşları savaşın ne korkunç bir felaket olduğu-
mayan Russell, eylemlerinden rahatsız olan yetkililerin
nun farkında değildir. Bu konuda daha fazla çabalama-
uyarılarına da kulak asmadığı için önce 100 bin sterlin
sı gerektiğini anlayarak bütün enerjisini bu davaya har-
para cezasına çarptırılır.
camaya karar verir.
Bu cezayı haksız bulduğu için ödemeyeceğini ilan
Fikirlerini yaymak için halka açık mekanlarda konfe-
edince kişisel eşyalarının bir kısmına el koyulur ki bun-
ranslar vermeye başlar, devletler arasındaki anlaşmazlı-
lara muazzam kütüphanesinin bir bölümü de dahildir.
ğın diplomatik yollardan çözülmesi için çareler önerir.
Gazetelerde makaleler yayımlayarak çatışmanın hama-
RUSSELL: ‘KENDİMİ HİÇBİR ZAMAN
si milliyetçilikle bağlantılı ekonomik nedenlerini kınar.
HAPİSTEKİ KADAR ÖZGÜR HİSSETMEDİM!’
Özellikle 1916’da yayımladığı Justice in War Time
Sonraki aşamada, Cambridge Üniversitesi’ndeki
adlı yapıtında, şovenizmin adeta kör ettiği İngiliz hükü-
öğretim üyeliği görevinden kovulur ve sonunda bütün
metinin vicdani retçilere yönelik baskısını alenen kına-
engellemelere karşın Russell’ın eylemlerine devam
maktan çekinmez. Bütün bunları yaparken doğru yolda
Çizim: NATIONAL PORTRAIT GALLERY ettiğini gören hükümet son çareyi onu 6 ay hapis
olduğundan bir an bile kuşku duymamıştır:
cezasına çarptırarak Brixton Cezaevi’ne atmakta bulur.
“Kendimi Birinci Dünya Savaşı sırasında, pasifist ey-
Ama bu da Russell için aşılması güç bir sınav
lemlerde bulunduğum dönemdeki kadar coşkulu hissettiğim başka bir dönem olmadı. İlk kez tüm
oluşturmayacaktır. Yıllar sonra hapishane günlerinden şöyle söz eder: “Kendimi hiçbir zaman
doğamı ilgilendiren bir davaya girişmiştim.”
hapisteki kadar özgür hissetmedim. Altı ay içinde bir kitap yazdım, sayısız
kitaplar okudum, hayatı düsündüm. Paradoksal gözükse de dışarıdaki öz-
gürlükten mahrum kalmak, beni içsel olarak daha özgür kılmıştı.”
İlk bakışta fazla idealist bir tavır gibi gözükse de Russell’ın barışseverliği-
nin safdillikle bir ilgisi yoktur. Zira İkinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde,
Nazizme karşı başlatılan mücadeleyi ve bütün gizli direniş hareketlerini des-
tekleyerek bambaşka bir tutum takınır ve bu korkunç ideolojiye son vermek
için askeri harekatın zorunlu olduğunu kabul eder: “Hitler’e karşı bir savaş
söz konusuysa, pasifizmin savunulacak bir yanı olamaz.”
Savaşa destek çıkmasına çıkar ancak militarizmi, kitlesel bombardımanları
ve savaş adına demokratik değerlerin riske atılmasını eleştirmekten vazgeç-
memiştir. Nitekim savaştan hemen sonra “insanlık için en büyük tehlike” ola-
rak gördüğü atom bombasına karşı başlatılan hareketin en önemli liderlerin-
den biri olarak ortaya çıkar.
RUSSELL-EINSTEIN KOMİTESİ!
“The Bomb and Civilization” adlı metninde her zaman olduğu gibi ana
>>
6 15 Mayıs 2025