Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
ÖLÜMÜNÜN 70. YILINDA (1936 / 11 MAYIS 1954) ANISINA SAYGIYLA...
Doğanın, sokağın, ‘küçük insan’ın
sevecen öykücüsü:
Sait Faik Abasıyanık!
“Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. “bir ‘sevgi’ peygamberi” olduğunu yazdı Vedat Günyol.
Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında
Sait Faik’e “yapıda ve özde modern hikâyeciliğimizin babası” diyen
sakin, ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet neme gerekti?
Yaşar Kemal, onun Türkçesinin ve “hikâyelerinde anlattığı, bir düş içinde
Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum.
görünen insanlarının gerçek” olduğunu söyledi.
Ada’nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler
Sait Faik’i 70. ölüm yıldönümünde Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şiiriyle,
yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum.
özlemle ve şükranla anıyorum:
Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım...”
(“Haritada Bir Nokta”) diyen Sait Faik, 1948-1952 yılları arasında “Ölmüş Sait/ Deniz mavisinden erken/ Bunca sevgiden sonra/
yayımladığı ve dilinde, söyleminde, biçeminde, kahramanlarında,
Ölmüş annesini öperken./ Ölmüş, eli ayağı uzak/ Camların üstü buğu/
anlattığı çevredeki değişiklikleriyle yazdığı öykülerle öykücülüğümüzde
Ölmüş çocuklar izin vermeden/ Yüzünde sarışın çocukluğu./
Sabahattin Ali’yle birlikte büyük usta olmuştu:
Yıldızlar gitmez gün doğmaz/ Ölmüş korkunç uykusu yerde/
Ölmüş belli belirsiz düşcek/ Üşür balıklar öykülerde./ Ölmüş/ Ölmüş ağaç
Nurullah Ataç’ın “Bugünkü hikâyecilerimizin
en özlüsü, en ustası, en büyüğü” dediği Sait Faik’in bir, gölgesi iki/ Ama neden ölmüş/ Ölmek, yaşamaktan iyi mi ki.”
nı bilmiş bir yazardı” dediği Sait Faik Aba-
ÖNER YAĞCI
sıyanık, doğayla iç içe aktardığı öykülerinde
kendi anlık heyecanlarından, küçük insan-
‘KANIMDA DOLAŞAN ŞU
larda gözlemlediği günlük sıradan yaşamlar-
TÜRKÇE DİLİ!’
dan özlemler, kaygılar, sevinçler yansıttı.
1930’lu yıllara doğru lise öğrencisiyken
yayımlamaya başladığı öykülerinde sıradan-
DOĞAYLA, SOKAĞIN SESİYLE,
lıktan yarattığı sadelikle doğanın ve insanın
KUŞLARIN KANADIYLA OMUZ
gerçeğini görmeye, anlamaya çalışan, insan-
OMUZA, ÖYKÜLER!
ları ve doğayı sımsıcak, içtenlikle, “Kanım-
Denizi, toprağı, göğü, ormanı, dağıyla do-
da dolaşan şu Türkçe dili” diyerek şiirsel bir
ğayı tablo gibi değil yaşanan gerçek olarak
dille, konuşur gibi anlatan Sait Faik (Abası-
ayrıntısıyla görerek kendini doğanın seve-
yanık, 1936 / 11 Mayıs 1954) çağdaş öykü-
cen kucağına atmış bir insanın doğayla bü-
cülüğümüzün doruğu, sonraki öykücülerin
tünleşmiş, doğayla kardeş, dost, kol kola,
deniz feneridir.
diz dize, omuz omuza, kucak kucağa olmuş
Kendisinden yola çıkarak yazdığı öykü-
öykülerini sundu edebiyatımıza.
leriyle tek insandan insanlığa ulaşmayı ba-
Denizin kokusuyla, sokağın sesiyle, kuş-
şaran ve “insani” olan her şeyi konu olarak
ların kanadıyla, kahvelerdeki muhabbetiy-
ele alan, yazdıklarıyla özdeşleşen Sait Faik
le öykülerinde doğanın koynunda yaşayan
Abasıyanık’ın öykülerinin kuşaklar boyunca
balıkçı, işsiz, tacir, kahveci, çöpçü, garson,
sevilerek okunmasındaki giz, “Yazı yazmayı
kestaneci, dondurmacı gibi küçük insanları
iş saydığım için başka iş yapmamaya karar
edebiyatımızda özne haline getirdi.
vermiştim... Kim ne derse desin... Yalnız ya-
‘SEVMEK, BİR İNSANI SEVMEKLE
zımla geçinmek kararını kafamdan kimse sö-
kemez” sözündedir. BAŞLAR HER ŞEY’
Reşat Nuri Güntekin’in “Sait, Türkçe- “Tabiat… Bizi kucaklamak, bizi avut-
yi en iyi yazanlardan biri idi. Fakat bu kâfi mak, bizi çalıştırmak, bize öğretmek için ne-
değildir; onun içine konacak şeyleri de bul- ler yapmaz. O artık bir sır değildir. Bize bir
saadeti bağıran, bizi yaşamaya çağıran bir
mak lazımdır. İşte o bunu da çok iyi bilirdi.
Yaşadığı zaman ve muhitin geniş bir köşe- bütündür” (Sarnıç: “Kalorifer ve Bahar”)
sini erişilmesi güç bir kolaylıkla anlatması- diyerek ve yalnızlığın doldurduğu dünyada
>>
10 15 Mayıs 2025