Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
V TR NDEK LER ¥ tümüyle Batı ve Orta Avrupa’da, bu bölgenin iç dinamikleriyle başlayıp bitmiş bir süreç olarak algılar. Oysa Halil İnalcık’ın ‘Rönesans Tarihi’ derslerinde, bu sürecin içinde Osmanlı Türklerinin de önmeli bir parça olarak yer aldığını gösterir. “Rönesans Avrupası”, işte bu dersin notlarının, elden geçirilip kitaplaştırılmasıyla ortaya çıkmış bir yapıt. Rönesans ve Reform süreçlerinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa tarihini nasıl etkilediğini vurgulamasıyla, benzerlerinden ayrılıyor. Bir yandan Bizans’tan Avrupa ülkelerine iltica ederek hümanizmin önünü açan bilim adamlarının öykülerini gerçeklik zeminine oturturken bir yandan da Osmanlıların siyasi dengeler üzerinden, bu süreçte doğrudan ve nasıl önemli bir pay sahibi olduğunu gözler önüne seriyor. Nannakos’un Gözyaşları/ A. Semih Tulay/ Remzi Kitabevi/ 336 s. Nannakos adlı bir yontucu, güzel gözleri ve biçimli dudaklarıyla kışkırtıcı bir kadınla karşılaşır. Bu güzel yüzü ve bedeni ölümsüzleştirmenin bir düş olduğunu sanırken mucize gerçeğe döner. Âşık olduğu güzeller güzeli kadının heykelini yontarken yüreğinden akan tutku mermeri biçimlendirir, adeta canlandırır. Nannakos mutludur. Ancak bu mutluluk uzun sürmez... 2200 yıl önce gerçek ve düşün iç içe geçtiği Anadolu’da yaşanmış sürprizlerle dolu bir öykü “Nannakos’un Gözyaşları”. Roman, Anadolu’nun büyülü coğrafyasının başkenti Pergamon’dan başlayıp Afrodisyas’a uzanan soluk soluğa bir macera aynı zamanda. Kelebeğin Kızı/ Mary Alice Monroe/ Çeviren: Yasemin Ertuğrul/ Maya Kitap/ 390 s. “Her yıl kırılgan kanatlarıyla iki bin milden fazla uçarak Meksika’ya ulaşan kral kelebeklerinin hikâyesi, küçüklüğünden beri Luz Avila’yı büyülemişti. Onların mucizevi ve mistik hayatlarını, yanında büyüdüğü büyük annesinden öğrenmişti. Şimdi, tıpkı kelebekler gibi, bu uzun ve tehlikeli yolculuğa çıkma sırası ondaydı.” Mary Alice Monroe’nun incelikli kaleminden çıkmış birbirinden farklı dört kadının dönüşümünü ve huzur veren bir doğa olayını konu alan, bir içsel yolculuğun romanı elimizdeki. Monroe, kral kelebekleriyle ilgili birçok bilgiyi, nesiller ve gelenekler üzerine yazılmış zengin bir romana dönüştürüyor “Kelebeğin Kızı”nda. Mustafa Kemal’in nancı/ Gökçe Giresunlu/ Destek Yayınları/ 174 s. “Asırlık işleri yıllara sığdıran Türk inkılâbı kendi mihrabının bizzat Güneş olduğunu bulmuştur.” diyor Mustafa Kemal, Türk Tarih Kurumu’nun 2. Dil Kurultayı’nda yaptığı konuşmada. Gökçe Giresunlu’nun bu çalışması da Mustafa Kemal’in bu sözünden yola çıkarak onun inancını bir kez daha tartışmaya açma amacı taşıyor. Bütün tekkeler kapatılırken Mevlana’nın kapısının kapatılmamasına, Mevlevilik ile antik kültürler arasında bağ kuran Tahsin Mayatepek raporuna, Atatürk’ün Hafızı ve bir Mevlevi olan Hafız Yaşar Okur’un anlattıklarına ve Mustafa Kemal’in ölümüne yakın zamanlarda okuduğu kitapların listesine inanç ekseninde yaklaşıyor Giresunlu kitabında. Düş’eş Sancılar/ Ezgin Kılıç/ Bizim Kitaplar/ 116 s. “Düş’eş Sancılar” yalnızca yazarının düşlerinden süzdüğü düşüncelerden meydana gelmiş şiirlerden oluşmuyor. “Yaşayıp geride bıraktığımız içimizden bir türlü kalıntılarını kazıyamadığımız hislerimizin hepsidir. Hüzün ve mutluluk, aşk ve ayrılık; hayata dair ne varsa bütün eş sancılarımızın toplamıdır.” Kılıç, şiirleriyle şiirseverlerin karşısına çıkıyor. Avcı Babam ve Ben/ Nergis Yazgan/ Yapı Kredi Yayınları/ 212 s. Ava ve avcılığa âşık bir baba ile Doğal Hayatı Koruma Derneği ve Dünya Doğayı Koruma Vakfı gibi sivil toplum kuruluşlarında kurucu yöneticilik de içinde, görev üstlenen doğa korumacı kızının öyküsü bu elimizdeki. Nergis Yazgan, babası Şadi Yazgan’ın 104 yıllık hayatını anlatırken, ilginç belgeler, mektuplar ve fotoğraflarla 19. yüzyıl sonlarından 2000’li yıllara taşıyor okuyucularını: Erenköy’ün unutulmuş üzüm bağlarından Türkiye’nin güncel çevre sorunlarına, Hitler dönemi Almanyası’ndan 1940‘ların Anadolusu’na, ilginç avcılık hikâyelerinden bugünün can çekişen doğal hayatına birçok anı ve ayrıntı da bu kitapla birlikte gün yüzüne çıkıyor. Ferrarisi’ni Satan Bilge’den Gününüzü Aydınlatacak Sözler/ Robin Sharma/ Çeviren: Filiz Gülerkaya/ Pegasus Yayınları/ 408 s. “Ferrarisi’ni Satan Bilge” kitabı dünyanın dört bir yanında gerçek başarı ve daimi mutlulukla dolu bir hayatın arayışı içerisindeki insanlar için güvenilir kaynaklardan biri haline gelmişti. Sade ama etkili olan bu kitap kırk üç dile çevrilerek milyonlarca kişinin mutluluğu yakalamasında ve hayatlarında yaşama gücü, başarı ve iç huzuru bulmasında yardımcı oldu. “Gününüzü Aydınlatacak Sözler”de, Robin Sharma’nın kitaplarında yer alan en umut verici, canlandırıcı ve yol gösterici alıntılar okurların hayatlarının her bir gününü doyasıya yaşayabilmeleri adına özenle seçilmiş. Eski stanbul/ Ahmet Refik Altınay/ Kapı Yayınları/ 138 s. Ünlü tarihçi Ahmet Refik Altınay, 16. yüzyıldan 19. yüzyıla İstanbul’un şehir hayatını anlatıyor bu kitabında. Fetihten sonra Türk ve Müslüman bir kimliğe bürünen şehrin daha sonraki dönüşümleri, tüm bu değişikliklerin sosyal hayata ve mimariye yansımaları, Evliya Çelebi, Naimâ gibi tarihçilerden referanslarla zenginleştiriliyor. “Eski İstanbul”da, saray hayatından başlanarak sokakların güvenliğine, su sorununa, belediye hizmetlerine, gümrüklere, devletin kahve, tütün ve alkolle mücadelesine kadar birçok konuda doyurucu bilgiler veriliyor. Bir yandan da İstanbul’daki gayrimüslimlerin yaşantılarına değinilerek Ermeni, Rum, Yahudi, kültür lerinin şehre getirdiği renk ve Osmanlı idaresinin bu cemaatlere yaklaşımı irdeleniyor. “Eski İstanbul”u, eski İstanbul diliyle anlatan Altınay, asırların şehrini tarih derinliğinden gelen bir sesle beziyor. Jane Austen Hayatımı Mahvetti/ Beth Pattilo/ Çeviren: Seda Pekşen/ Pegasus Yayınları/ 302 s. “.. Jane Austen’dan intikamımı almak için İngiltere’ye gidiyorum. Ama en çok da mutlu son diye bir şey olmadığını ispatlamaya...” Romanın kahramanı Emma Grant, her şeyi daima kitabına uygun yapmıştır: saygın bir evlilik, iyi bir okuldaki saygın bir iş ve olmazsa olmaz iki de çocuk için uygun bir plan. Hayat onun için fevkalade güzeldir, ta ki kocasını başka bir kadınla yakalayana kadar. Emma bu olaydan sonra Austenvari romantik fikirlerinin aslında saçma hayaller olduğuna karar vermiştir. Şimdi edebi idolüyle görülecek büyük bir hesabı vardır. Böylelikle Austen’ın kayıp mektuplarının peşine düşen Emma, ilk aşkının ortaya çıkışıyla kendini yine Austenvari bir karmaşanın içinde bulur. “Jane Austen Hayatımı Mahvetti”, ihanete uğrayan ve sadakatin asıl anlamını çözen bir kadının hikâyesi anlatıyor. Haset ve Rekabet/ Leylâ Navaro/ Remzi Kitabevi/ 148 s. Leylâ Navaro’nun bu kitabı haset ve rekabetin yıkıcı dışavurumları kadar, ivme kazandıran ve geliştiren yönlerini de ele alıyor; bu güçlü duyguların psikanalitik kuramlarını, bireysel nedenlerini, toplumsal cinsiyet rollerindeki farklılıkları, bilinçli ve bilinçaltı savunmalarını tanımlayarak onların daha anlaşılır ve yönetilir hale dönüşmesini amaçlıyor. Yazarın kullandığı ‘kendi kuyruğunu yiyen yılan’ Ouroboros simgesi, haset ve rekabetin ikili doğasını yansıtıyor. İnsan, bu yılan misali kendi kendini yiyip bitirebileceği gibi, Ouroboros’un aynı zamanda simgelediği dönüşüm, devinim, bütünlenme, kendine yetme gibi olumlu özelliklerin ortaya çıkmasının da sağlayabileceğini vurguluyor. Sonuçta yazar, haset ve rekabetin yarattığı enerjinin kişiyi aşağıya çekmek, yiyip bitirmek yerine, onun gelişimini destekleyen bir itici güç olabileceği savıyla okuyuculara bir yol haritası çiziyor. Nikolay Şodoyev’in Diliyle Altay Bilik/ G. Ahmetcan Asena/ Pan Yayıncılık/ 184 s. Altay Bilik, kadim Türk Tanrı dini esaslarına dayanan bir bozkır yaşam felsefesi. Yüzeysel bakıldığında Altay inancı bugün çok kaotik bir tablo sunuyor. Genel anlamda kabul gören bir adı, bir tanımı da yok. Tanrılar, kudaylar, burkanlar, ruhlar, iyeler, göksel ve yersel enerjiler, ışınlar ve benzeri gizemli terimlerden bahsediyor. Putperest mi, tektanrılı mı, çoktanrılı mı? İşte elimizdeki kitap, bu kafa karıştıran, ayrıca bilinmeyen tarafı da çok olan bu kültürü ayrıntılı bir şekilde ele alıyor. “Altay Bilik”, Altay Türklerinin kadim Türk kültür zenginliği bazında ulusal kimliklerini yeniden diriltme yolunda bir milli uyanış denemesi aynı zamanda. Kökü binlerce yıl öncesine dayanan bir ‘çağdaş efsane’, bir mutlu geçmiş arayışı... 11 AĞUSTOS 2011 SAYFA 29 ¥ Kalb yınla “Niza Şimd yakın dan, k müda daha recek yürüy Ülkem kitab günle ediyo CUMHURİYET KİTAP SAYI 1121 SAYF