25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Nevin Yazıcı’yla ‘Petrol Çerçevesinde Musul Sorunu (19261955)’ üzerine Türkiye Cumhuriyeti’nin yapılandırılmasında”; ekonomik kalkınmayı sağlamak ve yeni yatırımlar için gerekli sermaye ihtiyacını karşılamak üzere nakde çevirmeyi veya karşılığında kredi ya da borç almayı düşündü fakat bu girişimleri kabul etmeyen İngiltere’ydi ve sonuçta Türkiye Musul petrollerinde 25 yıl süreyle yüzde 10 hisse almayı sürdürdü ve 500 bin poundluk öneri devre dışı kaldı. Demek yanlış bilgilendirme girişimleri var... Evet, üstelik halihazırda bu kaynaklar yayımlanıyor. Türkiye’ye ödenmesi gereken petrol gelirinin süresi 1926’da başlaması ve 1951’de bitmesi gerekirken, sürecin 1931’de başladığını ve 1956’da bitmesi gerektiğini ortaya koyduk. Bu sürecin ertelendiğini, geciktiğini hatta özellikle bu sürecin zaman aşımına uğraması yönünde uygulamalar olduğunu da ifade edelim. Ancak Irak 1951’den itibaren Türkiye’ye yaptığı petrol ödemelerini kesti. Neden? Irak, antlaşmanın süresinin 1951’de dolduğunu ifade ediyor; fakat petrol hisselerine yönelik ödeme 1931’de başladı. Burada dikkati çekmemiz gereken konu ise Irak hükümetinin petrolden elde ettiği gelirin 1950 sonrası dramatik bir artış göstermesi ve Türkiye’nin bundan faydalanamamış olması. İyi de Irak hükümetinin gelirlerinin artmasına karşın ödemeyi kesmesi Türkiye tarafından nasıl karşılanmış? Ayrıca ödemeyi kestiğini nasıl gösterebiliyorsunuz? Bu önemli bir bilgi. Türkiye’nin Irak petrollerindeki hissesini, İngiliz arşiv belgelerinde ve diğer ulaştığımız kaynaklardaki verileri, hem konuyla ilgili hesaplama yapılan kaynaklarla hem de Bütçe Hesap Kanunu’ndaki verilerle karşılaştırarak hesaplamaya çalıştık. Bu hesaplamayı Irak Petrol Şirketi ile Irak hükümeti arasında imzalanan sözleşmelerdeki değişikliğin yansıdığı iki ayrı dönemde yapmayı uygun gördük. 19261950 döneminde Türkiye’nin alması gereken yüzde 10 pay, yaklaşık 34 milyon sterlin arasında. Bütçe hesap kanunlarında Türkiye’ye yapılan gerçek ödeme ise yaklaşık 17 milyon 750 bin TL olup yaklaşık 2.5 milyon sterlindir. 19511955 döneminde Türkiye’nin alması gereken yüzde 10 pay, yaklaşık 2025.5 milyon sterlin arasında. Kesin Hesap Kanunu’na göre Türkiye’ye ödenen toplam miktar yaklaşık 8 milyon TL olup; yaklaşık 1 milyon sterlindir. “MUSUL, PETROL MESELESİ DEĞİL” Bu hesapların nasıl yapıldığın bilmesem bile, çok önemli bir kayıpla karşı karşıyaymışız gibi geliyor. Evet. Türkiye’nin bu dönemde Bütçe Kanunu’nda gelir olarak gösterdiği ancak tahsil edemediği miktar 100 milyon TL; sterlin olarak değeri yaklaşık 9 milyon sterlin. Çalışmamızda ulaştığımız ve ortaya koyduğumuz verilerin değerlendirilmesi petrol uzmanlarının ve iktisatçıların uzmanlık alanı olup; daha doğru bir tespitin yapılması için Türk Dışişleri arşiv belgeleri üzerinde bir çalışma yapılması ve IPŞ’nin, Irak hükümeti ile imzaladığı anlaşmalarda tanımlanan hakların hukuksal açıdan değerlendirilmesi gerekiyor. Kimi zaman Irak’taki petrollerinden zengin olanlardan söz edilir. Bu nasıl oluyor? Hem Türkiye’deler hem de Irak’taki petrollerinden gelirleri var. Osmanlı döneminde Irak petrollerinden imtiyaz elde etmiş kimi şahısların ve şirketlerin varlığıdır. Bu ¥ ‘Kurtaramadığımız yer’ Petrol Çerçevesinde Musul Sorunu (19261955), Nevin Yazıcı’nın (*) aynı adı taşıyan doktora tezinin eksiksiz bir biçimde kitaba dönüştürülmüş hali. Açıkçası dönüşüm yalnızca biçimsel, çünkü içerik, belgeler ve anlatımda hiçbir değişiklik yok. Son derece anlaşılır, düzgün bir Türkçeyle yazılmış, yorumlar ve açıklamalar belgeler ışığında yapıldığı için de son derece nesnel ve yansız. Askerlerden siyaset adamlarına, gazetecilerden tarihçilere, kısacası bu konuyu merak eden herkes için son derece bilgilendirici bir kaynak niteliğinde. Yazıcı’yla kitabına dair konuştuk. Ë Ayşe Eziler KIRAN (**) evin hanım kitapta pek çok belge ve harita var bunlara nasıl ulaştınız? Nereden, nasıl temin ettiniz? Kitapta yer alan belgelerin önemli kısmını İngiliz Ulusal Arşivi belgeleri oluşturuyor. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nden de ulaşabildiğim belgelere de yer verdim. Bunun yanı sıra önemli ölçüde dönemin Türk basınına değindim; konuyla ilgili gazeteciyazar Sayın Murat Bardakçı’yla, dönemin önemli bürokratlarından Sayın Cahit Kayra’yla görüştüm ve Türkiye’nin Musul petrollerindeki haklarıyla ilgili Turgut Özal dönemi uygulamalar hakkında dönemin önemli bürokratlarından Sayın Güneş Taner’in ve Sayın Dr. Mahfi Eğilmez’in görüşlerine başvurdum. MUSUL SORUNU’NA EKLENEN ETNİK MİLLİYETÇİLİK Türk dış politikası açısından son derece önemli ve güncelliğini koruyan Musul sorununun (Kuzey Irak) bizim tarihimizdeki yeri ve önemi ne? Musul’da Türk hâkimiyeti Yavuz Sultan Selim (1516 Çaldıran Savaşı) döneminde başlamış ve yaklaşık olarak 400 yıl sürdü. Şunu da belirtmekte yarar var, Musul vilayeti, bugün Kuzey Irak olarak ifade ettiğimiz bölge. Musul vilayeti, hem bölgenin ticaret yollarına kavşaklık eden konumuyla hem de sahip olduğu petrol rezervleriyle önemli. Sorununun ortaya çıkışı Osmanlı Devleti’nin zayıflamasıyla beraber başlayan dağılma sürecinde, yani on dokuzuncu yüzyılda SAYFA 16 11 AĞUSTOS N bölgedeki petrole yönelik büyük güçler arasında başlayan rekabet ve bu rekabetin şekillendirdiği bölgedeki etnik, dini ve kültürel çatışma alanlarının oluşturulması ve canlı tutulmasına dayanıyor. Etnik diyorsunuz. Hangi etnik topluluklardan söz ediyoruz? Acaba ben yanlış mı anlıyorum? Petrol olmasaydı dinsel, kültürel ve etnik çatışmalar olmayacak mıydı? Bu çatışmalar karşısında Osmanlı’nın tutumu nasıldı? On dokuzuncu yüzyıldan itibaren milliyetçilik akımlarının hız kazanması, yirminci yüzyıl kimlik politikalarının ön plana çıktığı bir siyasal süreç olduğunu dikkate aldığımızda; Musul sorununa eklemlenen etnik milliyetçilik, “Hıristiyan unsurlar meselesi (Nasturiler)”, “Ermeni meselesi” ve “Kürt meselesini” de belirlemiştir. Bu da Musul’un barındırdığı etnik ve dini farklılıkların, Musul petrollerine sahip olmak isteyen bölge dışı güçler tarafından sürekli bir gerilim unsuru olarak kullanılmasına ve bu güçlerin “demokratik yapının gelişmesine hizmet” söylemiyle bölgeye müdahalesine zemin hazırladı. Bölgeyi denetim altına almak isteyen güçler bu sorunları kimi zaman beraber kimi zaman da paralel bir süreçte dönem dönem etkinleştirmiş. Osmanlı’nın izlediği siyaset aslında Tanzimat döneminden sonra uygulanmaya başlanan İttihaddı anasır (unsurların birliği) ve ittihadı İslam’dır (İslam birliği). Ancak bu siyaset milliyetçilik akımları karşısında başarılı olmayacaktır. Ayrıca bölgeye yönelik ıslahat çalışmaları ve idari yapılanmalara hız verse de Osmanlı Devleti çöküş sürecine girmiştir. Yani, Musul Sorunu çerçevesinde şekillenen diplomatik, siyasi, ekonomik, sosyokültürel sorunları belirleyen temel etken Musul petrolleri yani Musul petropolitiğidir. Osmanlı son döneminden itibaren günümüze kadar uzanan bu sorunla karşı karşıyayız. Peki, Musul nasıl kaybedildi? Musul, Misakı Milli sınırları içinde olmasına rağmen; özellikle Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle yani 19181926 yılları arasında, yaşanan siyasi, hukuki, ekonomik, askeri ve diplomatik boyutları olan çok yönlü bir sürecin sonunda; Türkiye, İngiltere ve Irak arasında 5 Haziran1926’da imzalanan TürkiyeIrak Sınırı ve İyi Komşuluk İlişkileri Antlaşması yani Ankara Antlaşması’yla TürkiyeIrak sınırı çizilmiş, Türkiye, Musul vilayeti üzerindeki haklarından vazgeçmiş ve Türkiye’ye 25 yıl boyunca Irak petrollerinden yüzde 10 hisse ödenmesi kabul edilmiştir. Lozan sürecinde ve sonrasında yani 1926 yılına kadar Türkiye Musul’u kaybetmemek için ne gibi önlemler aldı? Musul sorunu Lozan görüşmelerinin kilit mevzusu olmuş hatta Lozan’ın imzalanması sürecini geciktirmiştir. Atatürk bu dönemde hem ulaslararası arenada ittifaklarla destek aramış hem de bir yandan bölgede askeri faaliyetleri sürdürmüş bir yandan da bölgedeki ortak bağları güçlendirecek girişimlerde bulunmuştur. Bu süreçte Türkiye siyasi bir yalnızlık içinde çeşitli ülkelerin baskısıyla karşı karşıya kalmış öbür taraftan Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit eden 1924’teki Nasturi İsyanı ve 1925’teki 2011 Şeyh Sait İsyanı meydana gelmiştir. Yani Musul böyle bir süreçte kaybedilmiştir. İSYAN VE BÖLÜCÜLÜK Yine gündemde yer alan bir konuya açıklık getirmek üzere sormak istiyorum. Şeyh Sait’e Türkiye Cumhuriyeti’nin haksızlık yaptığı ve itibarının iade edilmesi gerektiği çerçevesinde tartışmalar yapıldı… Şeyh Sait İsyanı 13 Şubat 1925’te, Milletler Cemiyeti tarafından oluşturulan ve Irak’ın toprak bütünlüğüne karar verecek komisyonun çalışmalarına başlamasından iki gün sonra Bingöl’de çıkıyor. Bunu bir tesadüf olarak yorumlayamazsınız. Üstelik Türkiye’de bir iç savaş ortamı yaratıyor ve sonrasında da 17 isyan daha beliriyor. Bu isyanların arka planında büyük güçlerin de desteklediği ki bu güçlerin aktörleri konjonktüre göre değişiyor Kürt bölücü söylemi; bölgedeki ağaaşiret, tarikatcemaat yapılanması var tabii ki Irak’taki siyasi istikrarla ve oradaki Kürt faaliyetleriyle de yakından ilgili. Şimdi, devlete başkaldırmış, silah kullanmış; ülke bütünlüğüne karşı bölücü faaliyette bulunmuş bir şahsın nasıl bir itibarı olabilir? Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olan bireyler bu tartışmayı nasıl yapar anlamak mümkün değil. Yeri gelmişken ifade etmek isterim resmi tarihçilik adı altında yapılan ciddi araştırmaları öteleyen bir bakış hasıl oldu son zamanlarda. O halde şunu söylemek isterim yabancı arşiv belgelerinde bu söylediklerimiz açıkça yer alıyor. Kitabınız bize hangi yeni bilgileri sunuyor? Son yapılan açıklamalara göre Irak petrolleri dünya petrol rezervlerinin yaklaşık yüzde 10’unu barındırıyor ve bu rezervlerin yüzde 20’si Kuzey Irak’ta, yani Musul vilayetinde yer alıyor; Kuzey Irak’taki petrol rezervleri 45 milyar varil olarak ifade ediliyor. Bu bilgiden hareketle Musul petrollerinin dünya petrol üretiminde kritik önemini hali hazırda koruduğunu söyleyebiliriz. Bu kitabı temelde iki bölümde ifade etmek mümkün: Birincisi Türkiye’nin 19261955 dönemi Musul petrolleri üzerindeki hakları ve bu hakların uygulanmasında yaşanan sorunlar, ikincisi Musul meselesi ve petropolitiği çerçevesinde şekillenen Türk Dış politikası. Türkiye’nin Musul petrollerinde üzerinde sahip olduğu hakların ödeme şeklini, ödemelerin geçerli olduğu süreyi ve bu hakları kapsayan petrol alanlarının tespitini, sadece 1926 Ankara Antlaşması kararlarıyla değil, Irak ve Türk Petrol Şirketi (1929’da Irak Petrol Şirketi ismini almıştır) arasında imzalanan 1925, 1931, 1952 tarihli İmtiyaz Sözleşmeleri çerçevesinde ele aldık ve karşılaştırdık. Buna göre Türkiye, tüm Irak petrollerinden ve petrolün yan ürünlerinden hatta bu çerçevede alınan vergiler den elde edilen ve Irak’a ödenen gelirin yüzde 10’unun da hisse sahibi. Bu sebeple Türkiye’nin Irak petrollerindeki hissesi ifadesini kullanmalıyız. Pek çok kaynakta var olan bilginin aksine Türkiye Irak’ta sahip olduğu hisseden 500 bin pound karşılığında vazgeçmedi. Ancak Türkiye Irak petrollerinde sahip olduğu hisseyi, “Genç ¥ im rul fından ması çe dı. Bir b mit’in I yazları. tüzel ki yaz hak likle İn bu ülke terdiğin imtiyaz akıbeti kaynak makla b bırakm bir kısım ti Devle rektiği kiye’nin reken b karar ve gereken rinde k hakların tikleri i arası hu lenmesi Musul v olduğu 1920’de hukuks Musul p kı önce yapılan etmeye imtiyaz devrede Mu Mu yansıya ğimiz d tan par türk’ün bu. Çal ulaştığı rollerin yeIrak göz ard kiye’nin uluslar rişimde ları, Tü olarak g tutumu Mu enerji k duğu d bu kon misiniz Tür dostluk politika Atatürk önemi h ise şöyl karşı do maktad formlar bunlar Irak, Tü nimsem “milli ik da, kam sunulm geçmişt Irak’ın la Türk Iraklıla ders alı Kuz yönünd değerle bir çözü Tür nin iste arası hu toprak dan çiz arasınd tejik ne CUMHURİYET KİTAP SAYI 1121 CUMH
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear