Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Mucize Özünal’dan yeni bir roman Bir kadın, bir erkek ve Sahte Şafak Mucize Özünal’ın kaleme aldığı Sahte Şafak, bir aldatışın ve aldanışın romanı. Yolcusu bir kadınla bir erkek ya da kadınlarla erkekler olan bir yol öyküsü. İnsanın insana ihanetinden, insanların insanlığa ihanetine ulaşmanın, hayatı anlamlandıran değerlerle ve değersizliklerde kayboluşun gözler önüne serilişi. Ë Ahmet Zeki MUSLU vlilik alışkanlığa dönüşünce ne olur? Aynı sofrada oturmak, aynı yatakta yatmak ve aynı sözcüklerle konuşmak yaşamın tadını kaçırır. Ev, sevginin, sevincin, tasanın, gönencin tapınağı olmaktan çıkar, sıkıcı bir barınağa dönüşür. Sonunda çiftlerden biri başını alıp gidince sıradanlaşan yaşam, çiftler için bir anda değişir. Her ikisi için yeni dönem, arayış, değişim ve dönüşüm başlar. İşte Mucize Özünal, yeni romanı Sahte Şafak’ta bu durumun yol açtığı arayış, değişim ve dönüşümü anlatıyor. Bir erkek, yıllar geçtikçe karısını mandolin çalan, çocukluktan kurtulamayan bir kız olarak görmeye başlar ve karısından önce “şah çeker”, eski bir valiz ve yeteri kadar parayla bir sabah, alacakaranlıkta başka bir kadınla bir tarikatın önde gelen, zengin işadamının dul kızıyla evini terk ediyor. Kadın da terk edişin değil, terk edilişin sırtına yüklediği “değersizlik” imi onurunu incittiği için çantasına sedef saplı sustalıyı koyar, terk edeni aramaya çıkar. GRİ ÜLKE Sahte Şafak, kadın ve erkek için bir arayışın, sonu belirsiz bir yolculuğun öyküsü. Terk edilen bir kadının, terk eden bir erkeği aramaya çıktığı yolculukta kendi kişiliğini ve kimliğini arayışını, değişmesi, dönüşmesi ve yeni bir kimliğe bürünmesini anlatıyor. Terk edenin ve terk edilenin geçtikleri duraklardaki insanlar, sanki iki farklı dünyanın insanı. Yaşam biçimlerinin, inançlarının ve duygu dünyaları birbiriyle benzeşen hiçbir yanı yok. Bir sisin içersinde birbirlerini arar gibi duruyorlar. Bir ülke düşünün; her yan, her yer, her kişi bir grilik içersinde. Alacakaranlık, yangın, duman ve sis. Bu boz bulanık, kurşuni ortamda, o gri sisin içersinde insanların yönü belirsiz. Nereye gidecekleri, ne yapacakları belli değil. Her biri bir arayışla yola çıkıyor. Bu yol yazarın çizdiği, başını sonunu belirlediği bir yol. Roman kahramanları bu arayış yolunda bir görünüyor, bir gözden yitiyorlar. Roman, simgesel bir kurgu, şiirsel bir anlatımla çarpıcı bir sona doğru akıyor. Romandaki her tipin simgesel bir kimliği, anlatılan her nesnenin de simgesel bir anlamı var. Romanın baş kahramanlarının bir adı yok. “Kadın” ve “Erkek” olarak adlandırılıyor. Bir yan tip olan annesi ölmüş çocuk da “Küçük Kız” olarak adlandırılıyor. Yazar, romanda iki tür anlatım tekniğini birden kullanıyor. Tanrısal anlatıcı “yazar”, roman kahramanlarından biriyle değişimli olarak anlatımı sürdürüyor. Beklenmedik bir anda birinci tekil kişinin ağzından anlatıma geçen roman karakterlerinden biri, sanki yazarın da bilmediği bir konuyu anlatacak duygusuyla araya giriyor ve merak duygusunu artırıyor. “Kadın”ın yolu üzerindeki, yer “mekan” sürekli değişmesine karşın neresi olduğu belirli değil. Yazarın imge dünyasında yarattığı bir coğrafya adeta bir düş ülkesi. Yanan orman, geçilen azgın ırmak, yürünen bozkır, ulaşılan karlı dağ nerede? Ara duraklar, konaklar, dağlar, ırmaklar, yerleşim yerleri, doğanın yer biçimlerine ve bitki örtüsüne göre doğaya uygun olarak adlandırılıyor. Anlatılan olaylardan, çizilen tiplerden, töre ve geleneklerden ve bir roman kahramanının söylemiyle “tüm ırmaklarının Akdeniz’e akmasından”, göçebe Kızılkeçili Türkmenlerinden söz edilmesiyle mekân, okurun belleğinde canlanmaya başlıyor. Bu coğrafya olsa olsa Adana ve Maraş arasındaki bir yöre olabilir diyor. Yazar, terk eden “Erkek” tarafı anlatırken roman kahramanlarına karşı mesafeli duruyor. Cemaat yapılanması içersinde yer alan bu kişilerin (Şeyh, Seyit Bekir, kızı Nisa) dış yaşamlarını anlatırken gözlem ve deneyimlerinden yararlanıyor, başarılı da oluyor. Cami yaptırma derneğinin topladığı paraları, kendi hesabına geçirerek bir anda varsıllaşan, cemaat içersinde hızla yükselen Seyit Bekir ve çevresini bir Türkiye gerçeği olarak anlatıyor. Ancak, sanırım bilinçli olarak iç dünyalarını anlatırken bilinçaltlarını örtük ve derinliğine inmeden anlatıyor. Bu kişilerin mistik yönleri, bağlı oldukları tarikatlar, cemaat yapılanması, toplantıları, ayinleri, ritüelleri ayrıntıdan uzak anlatılıyor. SINIFSAL ÇELİŞKİ Kadının ilk durağı orman, bilinçli çıkarılan bir yangınla kül oluyor. Kadının, bu yangından annesi ölmüş bir kız çocuğunu yanına alarak bir Türkmen obasına götürmek için yola çıkmasıyla yolculuğu başlıyor. Bu yolculuğun her durağında Kadın’ın kişiliği değişmeye başlıyor. Yoluna çıkan azgın ırmağı geçerken salcıların doğa ile mücadelesini tanık oluyor, Salcı Mikail ile başka bir dünyaya geçiyor. Küçük Kızı yakınlarının yaşadığı Türkmen obasına götürürken karşısına çıkan Türkmen Ebesiyle Şamanist gelenekleri tanıyor, insanın doğa karşısındaki direncine tanık oluyor. Türkmen obasında tanıdığı Koca Gelin ile Anadolu kadınının yaşamını görüyor. Türkmenlerle birlikte dağın doruğuna çıkması, kaldığı mağarada çığ düşmesiyle kaburgaları kırılıyor, bir doktorun ellerine bırakılıyor. Erkek için de yolun durakları ve yaşamını değiştiren kişiler ise şöyle. Devlet dairesinde sıradan bir vergi denetmeniyken evini ve karısını terk ettiği Nisa’yla bir anda kendini bir cemaatin içersinde buluyor. Cemaatte saf dindarlar ile açıkgöz dincileri tanıyor. Devlet memurluğundan ayrılarak ticarete atılıyor. Sonradan görmelik, yapaylık, altyapısız sınıf değiştiren insanların cahilliklerine tanık oluyor. Cemaatin önde gelenleri, kendi siyasal partilerini kurmak istemeleri, yeni sermayenin politikada ve ekonomide egemen olmaya karar vermeleriyle de kendini bir anda yeni 11 E dinci partinin genel başkanı olarak buluyor. Romanın düğüm noktalarından biri de serbest piyasanın beyleriyle feodalizmin ağaları arasındaki gerici güç birliğinin sınıfsal çelişkisi. Bu çelişki, piyasanın beyleriyle toprağın ağaları biçiminde anlatılıyor. Özellikle Yaşlı Şeyh’in, ağanın evinde ağırlanışı sırasında Yüzü Yaralı Ağa’nın iç konuşmaları Cumhuriyet parlamentolarında yıllardır süre gelen ağalık şantajına göndermelerde bulunuyor. Ülkede dinciliğin prim yaptığını gören cemaatlerin, güçlerini kanıtladıktan sonra kendi siyasal partilerini kurarak iktidar erkine ortak olmak istekleri de vurgulanan bir başka nokta. Romanda anlatılan olayların zamanı, dönemi belli değil. Bu nedenle Sahte Şafak bir dönem romanı değil. Türkiye’de son yıllarda yaşananların bir yazarın belleğine düşen izdüşümünün imgesel bir dışavurumu. Yazarın yeniden kurgulaması, yorumlaması, iç içe geçen öykülerle anlatımı. Ülke gerçeklerinden yola çıkarak anlatılan olayların perde arkasındaki siyasal gelişmeler, çalkantılar, gerginlikler ve dönemin siyasal aktörlerinden de edilmiyor. Ancak okur, bir döneme tutulan aynayı, anlatılan yılları imgeleminde canlandırıyor. Yazar bunu bilinçli olarak yapıyor ve okurun düş gücünü harekete geçirmeye çalışıyor. Romanda anlatılan her nesnenin simgesel bir anlamı var. Sedef saplı sustalı, kervansaray, Mikail’in şalı... Terk eden için çantaya konan sedef saplı sustalı, kervansarayın soğuk taşları üzerinde kadının Mikail’le, tinsel birleşmeden uzak, tensel birleşimde bedenini vermesi ve Mikail’in şalıyla uzaklaşması sonrası, sedef saplı sustalı eski önemini yitirecektir. Simgesel bir kurguya uygun olarak geliştirilen biçem ve anlatım şiirsel bir dille yapıtın çarpıcı bir sonla biten son bölümüne dek sürüyor. Özellikle doğa betimlemeleri, yolda Kadın’ın karşısına çıkan kişiler coğrafyanın bitki örtüsüne ve toplumsal yapısına uygun olarak anlatılıyor. Doğayla mücadele eden ve onun bir parçası olan salcıların, Türkmenler’in yaşamı gerçekçi gözlemlerle aktarılıyor. Dil pürüzsüz ve akıcı. Yazarın sözcük seçimindeki özeni dikkat çekici. Neyi, hangi sözcüklerle nasıl anlatacağı iyi belirlenmiş. Şiir tadında, imgesel bir kurguyla, şiirle anlatılacak bir konuyu, romanla anlatılabileceği duygusunu uyandırıyor. Bu romanıyla Mucize Özünal, bir önceki romanı Aşk Zamana Doğar’ı da geride bırakarak, romancılığında yeni bir döneme giriyor. Sahte Şafak/ Mucize Özünal/ Cumhuriyet Kitapları/ 248 s. AĞUSTOS 2011 SAYFA 15 Mucize Özünal’ın yeni romanı Sahte Şafak, kadın ve erkek için bir arayışın, sonu belirsiz bir yolculuğun öyküsü. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1121