25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

D eğinmeler MUSTAFA ŞER F ONARAN Emre, Ali Cengizkan, Ahmet Telli’nin Nâzım Hikmet’in şiirleriyle yazılarından yararlanarak “Kendi”ni anlatmaları tutarlı bir bütün oluşturuyor. Bu dolaylı anlatımlar gene de o yazar, çizerlerin sözlerine dayandığı için, onlara da “Kendileri” gözüyle bakmamız gerekir. YAŞLANMANIN KIYILARINDA Abdullah Aşçı, “Türkiye Yazıları”nda kendini anlatırken “Papirüs”tekinden başka bir yöntem kullanıyor. Kendini anlatmanın ne denli zor olduğunu anımsatıyor: “Birine, ‘Al eline kalemi kâğıdı, anlat kendini’ demek. ‘özeleştini yap’ demektir. ‘Yap da, geçmişindeki olayları küçültmeye ya da abartmaya kalkışmaksızın, kimseyi de aptal yerine koymaksızın adam gibi yaz’ demektir.” Daha önce “Papirüs”te “Kendileri”ni anlatan Ömer Faruk Toprak, Fakir Baykurt, Tarık Dursun K., “Türkiye Yazıları”nda değişik bir gözle bakıyor “Kendileri”ne. Yaşlılığın kıyılarında yaşamaya direnenler de var: Adalet Ağaoğlu, Yaşar Kemal, Fikret Otyam, Mahmut Makal, Talip Apaydın, Gülten Akın, Mehmet Başaran, Muzaffer İzgü bunlar arasında... Ama yazdıklarıyla yaşayanları etkileyen yazarları ölmüş mü sayacağız? Yeni bir yazar bile onlardan el almış sayılmaz mı? Tahsin Saraç’ın şiir diline verdiği emeği kaç kişi bilir? Yazılarıyla bir edebiyat ortamı hazırlayan, şiirleriyle “Kırk Kuşağı Toplumcuları” arasında yer alan Mehmet Kemal’i anımsayan var mı? Yaşamaya hekim gözüyle bakan Muzaffer Hacıhasanoğlu’nun öykülerini bugün kaç kişi anımsar? Yaşamaya, Anadolu toprağına, insana bakmayı kolaylaştıran nice ozan, nice yazar geçmiş edebiyatçımızdan. Çocukluğunu anlatan bir Cahit Külebi bize kendimizi öğretiyor gibidir. Çocukluğundan şiire sızan reçine doğal anlatımın nasıl bir biçem özelliği oluşturduğunu gösteriyor. Bu insanları tanımış olmak, onlarla nice anıları paylaşmış olmak da bir ayrıcalıktır. Gülten Akın için Yozgat’taki evlerinin bir odasındaki “levha” bile önemlidir. O levhadan Berin Taşan’ın dedelerinden Abdürrahim Rumi’nin bir beyiti yaşamanın anlamını anımsatır bize: “Tövbe Yarabbi hata rahına gittiklerime Bilip ettiklerime, bilmeyip ettiklerime.” Yaşlılığın kıyılarından yaşadığımız zamana bakarken kendimize bir kez daha sormamız gerekecek: “Yaşamak, insanın kendini iyileştirme süreci değil midir?” Bunca yazar “Kendileri”ni anlatırken yaşamaya nasıl bakmamız gerektiğini de öğretiyorlar bize. Uzun yaşamak, ama işe yarayarak uzun yaşamak iyidir. Yaşamanın akışına bakarken, insanları kendi tartımızdan geçirmenin de bir anlamı vardır. Bunca yazar “Kendileri”ni anlatıyor görünürken, yaşama serüveni dediğimiz şu anlamsız didişmenin gizlerini de çözmeye çalışıyorlar. Aradan 30 yılı aşkın bir zaman geçmiş. “Yalnızca edebiyat bilimi ve edebiyat tarihimiz yönünden değil, yakın tarihimiz açısından da eşsiz bir belgesel niteliği taşıdığı” öne sürülen bu yazıların dergi sayfalarında unutulmuş olmaktan kurtulması, edebiyatımızı yarınlara taşıyacak olanlar için de kazançtır. Selim Esen’in günümüze kazandırdığı “Kendileri” günümüz edebiyatına değişik gözle bakmamızı da kolaylaştırıyor. “Kendileri” şöyle bir okumakla bırakılacak bir kitap değil. Zaman zaman danışma gereksinimi duyacağımız bir başucu kitabı. Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Kendini Anlamak Yaşar Kemal Cemal Süreya Fakir Baykurt Tarık Dursun Sait Faik B ir yazar, düşlem gücüyle geliştirse bile, anlatacağı konuyu iyi bilmelidir. Nasıl Sait Faik’in köy gerçeğini anlatması kolay değilse, Fakir Baykurt’tan da Ada Rumlarını ya da Beyoğlu’nun arka sokaklarını anlatması beklenemez. Bir yazar, en iyi kendini bilir. Başka insanları, başka yerleri anlatırken de kendinden yola çıkar. İster birinci kişi, ister üçüncü kişi ağzıyla anlatılsın, kendi olmasa bile, o yazıya yazardan geçen bir duyarlık vardır. Ama yazar en iyi kendini bilir. Gene de yazarın kendini anlatması kolay değildir. Aynada kendine bakan yazar görünmeyen yönlerini de görür. Önemli olan o görünmeyen yönleri anlatmasıdır. Belki de başkalarını anlatırken kendindeki görünmeyen yönlerden onlara yakıştırdığı özellikler vardır. Ama onlar yalnızca roman kişileridir. Kendini anlatmak! Cemal Süreya, sanırım ‘Papirüs’ün 1970 Haziranı’nda yayımlanan son sayısını kendini anlatan yazarlara ayırmıştı. Bir yazarı anlatan hiçbir yazar onun anlattığı ayrıntıları bilemez. Kendini anlatanın doğrularıyla bir başkasının ona bakışındaki doğrular örtüşür mü? Bir başka bakıştaki değişik yorumlar yazarın yeni yönlerini gösterebilir mi? “Papirüs”ün o özel sayısında kendini anlatan 17 yazar vardı. Bunlar ozan, öykücü, romancı, eleştirmen kimlikleriyle edebiyatımıza yakışan yazarlardı. “Türkiye Yazıları” 1977’de yayımlanmaya başladığı zaman, Cemal Süreya, bu ‘Kendileri’ yazılarını orada da sürdürmek istedi. Her ne kadar kendisi “Türkiye Yazıları”ndan erken ayrıldıysa da, 27 yazar o dergide “Kendileri”ni anlatmayı sürdürdü. “KENDİLERİ” Selim Esen bu 27 yazarın “Türkiye Yazıları”nda çıkan “Kendileri”ni anlattığı yazıları bir kitapta topladı (KENDİLERİ, Evrensel Basın Yayın, 2007). Edebiyatımız için önemli bir belge oluşturan bu kitap yeniden basıldığı zaman “Papirüs”te yayımlanan, “Kendileri”ni anlatan yazarların yazıları da derlenebilmeli. Böylece 44 yazarın kişiliğinden edebiyata SAYFA 22 14 TEMMUZ bakmanın ayrıcalı bir anlamı olacak. Her ne kadar Abdullah Aşçı, Ömer Faruk Toprak, Fakir Baykurt, Tarık Dursun K. her iki dergide yer alıyorsa da, “Kendileri”ni yeniden anlatmışlardır. O yeniden anlatışta onların bir başka yönünü keşfetmemizi sağlayan bir yaklaşım var. Yazıya Tarık Dursun’dan başlayalım. Bu “Kendileri”ni anlatanlardan üç beş kişi sağ kalmışsa, bunlardan biri de Tarık Dursun. “Papirüs”te kendini sorgulayarak, “Türkiye Yazıları”nda kendini denetleyerek anlatıyor yaşamöyküsünü. Ben Tarık’ı, tâ İzmir’de otobüs biletçiliği yaptığı günlerden tanırım. Yolcu bilet parasını avuçlamış, otobüsün camından dışarı dalmıştır. Biletçi Tarık bunu sezer, anlamazdan gelir. Yolcunun “İşte param avucumda ya” demek isteyen bir durumu vardır. Yaşamanın içinden geçerken yoksullukla savaşmasını bilen bir yazar için o hoşgörünün dinginliğine varmak önemli bir erdemdir. Tarık Dursun ortayı zor bitirdi. Ama İzmirli olmanın cin fikirli sezgisiyle yaşamanın içinden geçmesi ona çok şey kazandırdı. Yaşar Kemal de öğrenimi yarım kalan bir yazardı. Ama Tarık Dursun onun gibi görkemli bir yazar olmaya özenmedi. O hep Ali Reis Mahallesi’nin bıçkın çocuğu olarak kaldı. Yıllar sonra Ankara’da Kocabeyoğlu Pasajı’nda züccaciyecilik yapan ağabeyi Faruk Kakınç bana demişti ki: “Yahu Mustafa Şerif, şu adama söyle, yazarlıktan kimse adam olmamış. Bir baltaya sap olsun.” Faruk Kakınç birkaç yıl önce kolon kanserinden öldü. Tarık Dursun ünlü bir yazar oldu. Bulanık belleği, neyi bilmek istediğini öğretiyor ona. Eşi Nermin Hanım’ı da tanımıştım. Tarık Dursun K. diyor ki: “İyi, akıllı, duygulu bir kadındır karım. Varlıklı bir ailenin okumuş yazmış kızlarının en ortancasıydı. Kırk iki yaşımda ev sahibi oldum, kırk üç yaşına kadar da çalıştırdım onu. Hiç sesini çıkarmadı. Savaşıma birlikte girdik, birlikte çabaladık, birlikte ‘bir yere’ geldik. Her zaman iyi bir ‘eş’, iyi bir ‘anne’ olmuştur. Oğlunu çok sever, çünkü onu o yetiştirdi. Çiçeği burnunda bir öğretmendi, çekip aldım, ardım sıra kent kent sürüdüm. Birçok şeylere alışkın değildi, alıştı. Birçok şeyi biliyordu, unuttu; birçok şeyi bilmiyordu, öğrendi.” Gerçek yazar yalnız kitaplarla değil, yaşamanın içinden geçerken eğitir kendini. Yeter ki yanında böyle bir kadın olsun. 2011 DOLAYLI ANLATIMLAR Papirüs’te “Kendileri”ni anlatanlardan bir Tevfik Akdağ var. O da İzmirli. Havra Sokağı’ndaki “Yasef’in Meyhanesi”nden Tarık Dursun’un arkadaşı. Havra Sokağı’ndan geçmedinse kendine İzmirli deme. Kemeraltı’nda Dük Dö Cebeci (Ercüment Gencer) ile tur atmaları. ( Şu “Canım Sıkılıyor” öykü kitabını çıkaran Fügen Kıvılcımer Dük Dö Cebeci’nin eşi değil miydi?) “İkinci Yeni”nin gizli ozanlarından Tevfik Akdağ’ın “Şimdilik”, “Pazar Postası” serüvenleri... “Papirüs”teki “Kendileri”ni anlatan 17 yazar arasında Seyfettin Başçıllar, Ahmet Köksal, Bülent Habora gibi daha az tanınanlardan Arif Damar, Yaşar Nabi, Muzaffer Erdost gibi ünlülere kadar 17 yazar ilginç özellikleriyle yer alıyor. (Selim Esen’in derlediği “Kendileri”ne değinirken “Papirüs”ün adını yanlışlıkla anışım, bu önceki çalışmaların etkisinde kaldığım için olsa gerek. Selim Esen “Türkiye Yazıları”ndaki “Kendileri”ni derledi). “Türkiye Yazıları”nın sorumlusu olan Ahmet Say, Selim Esen’le birlikte derlemeye “Birkaç Söz”le başlarken bu yazıların 19771980 yılları arasında yayımlandığını, “12 Eylül 1980 askeri darbesini izleyen karanlık dönemde bu tür yazıların gönül rahatlığıyla yazılması” olanaksız olduğu için ara verildiğini söylüyor. Demek kendini tam olarak anlatamayışın başka nedenleri de var. Bu durum baskıcı yönetimlerde bir yazarın kendini sınırlamasına yol açıyor. “Kendileri” içinde Erdal Öz’ün Yaşar Kemal’le yaptığı bir “Nehir Söyleşi” var. Belki de bu söyleşi, özyaşamöyküsünü “Nehir Söyleşi” yöntemiyle anlatan yazarlara ışık tutmuştur. Böylece Yaşar Kemal dolaylı bir yöntemle, yalnız kendini anlatmakla kalmıyor, geleneğe, romana bakışını da anlatıyor. Yaşar Kemal gibi bir romancının “kendi”, yalnız yaşamasındaki olaylarla sınırlı değildir. Dolaylı olarak kendilerinin anlatıldığı Turhan Selçuk ile Ferruh Doğan’ı, onların sözlerinden yola çıkarak, karikatür eleştirmeni Turgut Çeviker ele almış. Nasıl Erdal Öz, Yaşar Kemal’le bir söyleşi yaparak kişiliğini oluşturduysa, Turgut Çeviker de Turhan Selçuk’la yaptığı söyleşide onu çok yönlü olarak anlatıyor. Gene Turgut Çeviker, Ferruh Doğan’ın değişik zamanlarda kendini, karikatüre bakışını anlattığı söyleşilerden bir derleme yaparak şaşırtıcı bir Ferruh Doğan kişiliği oluşturuyor. Ahmet Say’ın sorumluluğunda Gültekin Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1117
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear