Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
K D eneme yazınımız, cumhuriyetin armağanı bize… Bir gerçek buysa, öteki de ilk deneme yazarlarımızın, türün altyapısını hazırlamak, süreğenliğini sağlamak için yoğun çaba harcayıp emek verdikleri, gerektiğinde görece bedel ödedikleri gerçeği… itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA Kuşaktan kuşağa deneme... kendi verimlerine dönük “stüdyo kayıtları”yla, Ürettiği sorular, silkeleyici yaklaşımlar kadar özöyküsel bağlamda içsel kazı yapmaya girivardığı, ulaşıp paylaştığı yargılarıyla da dikkati şirken, aynı zamanda sanata, yaşama, ama çekiyor yazar. Kendi söylemiyle aktaracak özellikle yapıt kurmaya dönük çok önemli kuolursak “21. yüzyıl üretimi kutsanmış bir akıl”ın ramsal, deneyimsel açılımlar üzerinde düşünce (28) dışında insani anlakla yoğuruyor denemegelgitleri savururken, uçkunlarla da bu yaratı lerini. evreninin uçsuz bucaksızlığı içinde gezindirBu çerçevede incecik, ama vakur, sızılı ama meye yöneliyor okurunu. acındırmayan bir içlilikle örülü, dilsel bağlamda Bu çerçevede yararlanılabilecek burgaçlarla olanca yüksekliğiyle insanın içini köpürten, bir düzülen yolda önümüzü kesen varyantlardan şairin elinden çıktığını çabucak ele veren meoluşuyor denebilir metinler. Onun için birer dütinlerden oluşuyor Mühür Kesesi. Böyle olduğu şünce krosu gözüyle de bakılabilir bu okumaiçin de imge zenginliğiyle, insanda bir nektarı lara. Ayrıca bir yazarın karşı çıkma kılavuzu yudumluyormuş duygusu uyandırıyor. Hayatı olarak da okunabilir herhalde denemeler. Kendeşen, diyelim bununla ilgili bugüne dek birikdi cinliklerini yine kendisi köpürten… Öte yantirdiğimiz düşünceleri, deneyimleri, yaşantı andan aman, anlaşılmamış larıyla bunun sonucunda elde ettiğimiz birikimolmasın diyen bir kuşkuleri yeniden gözden geçirmemizi sağlayan, cunun yazdıkları kadar, bunlar üzerine ışık düşürüp rüzgârlı havada bir birinci ağızdan deyiverikez daha düşüncelere savrulmamızın önünü açan metinler denebilir bunlara… “İstanbul Anlatıları” alt başlığını kullansa da yazar her biri için bu metinlerin, “hayat köpürtüsü” denebilir o halde bunlara. İşte tadımlık iki satır sizlere: “…Hayatımızın ortak paydası, küçük şeyleri paylaşmakla sağlanabiliyor…” “…Hayat hep yanlış adreslerde Faruk Duman saklanıyor. Ve belki de değişik gerekçelerle, bize verdiği emaneti tez elden geri almak için sabırsızlanıyor.” (55, 57) Yazarların, denemelerinde enikonu felsefesel açılım sergilememesi olanaksız. Bu nedenle kalem oynatırken, bulundukları yeri, bakış açılarını temellendirmeye dönük veya duruşlarını berkiltip pekiştirMelisa Gürpınar meyi amaçlayan çaba içine girebiliyorlar. Nitekim Melisa Gürpınar da sağlam adımlardan geçen düşünceler üretirken, kuşkunun dayanaklarıyla yol almamız konusunda bizi uyarıyor âdeta. Ölümün karşısına sanatı koyarken de böyle yapıyor: “Yitip giden gerçekliği, her biçimde ve her türlü araçla bize geri getiren, sanattır. Dil de, bu vefalı Murathan Mungan taşıyıcılardan yalnızca biri. Edebiyat bütün dallarıyla bir hayatı sarmaladı ve uçurdu mu, ölüm ardından bakakalır şinin çetelesi bir bakıma. Ancak bunların, kosanki.” (69) layca söylenivermiş, böbürlenmeye dönük orta malı, şişinik satırlar olduğu da düşünülmemeli MURATHAN MUNGAN: sakın ola. “STÜDYO KAYITLARI” Çünkü yazınsal yola koyulan her gencin başucu öğreni kitabı olarak, yetkinliğini, olgunluMurathan Mungan, bir şairin, öykücünün, ğunu koruyacak anlatılar bunlar. Ötesinde oyun yazarının, son olarak bir romancının büokuma eyleminin mutlulukla kesiştiği denemetün birikimlerini arkaya alarak yapılandırıyor ler de kuşkusuz. Özellikle yazın alanında yola metinlerini. Sorularla yol almayı bilen, bir deneyeni çıkanlar, pusula gözüyle bakabilir metinlemeci tutumunun soy yazarlara özgü örneğini re. Yanı sıra pek çok yetişkin yazarın da göz sergiliyor. Kendisiyle çatışırken, hesap sorar ya bağlarını araladığı, düpedüz farklı ufuklar açada verirken düşünce çakımları yaratıp insanı rak anlak şavkımaları yarattığı da savlanabilir bir an silkelemeyi başaran, sisli, bulanık ortayapıtın. ma yönelik kışkırtısıyla insanı, bilinen yollardan Bir iki satırcık bal da ondan çalalım ağzımıgitmek yerine bilinmeyen patikalara sapması za: konusunda isteklendiren bir tutum bu. Diyelim, “…Yazar adayı gençler çabuk umutsuzluğa yakıştırılabilecek biçemle bir “Murathan Munkapılmasınlar… Tüm dünyaya karşı küskünlük gan Kayıtları Ansiklopedisi”… duyduğumuz dönemler yaşasak da yazıya hiç Stüdyo Kayıtları, yazarın kendi verimlerine küsmemek gerekir. Tabii sahiden inanıyorsak yönelik kazısını içeriyor aynı zamanda. Ama bu yazıya, yazı’mıza, kendimize…”; “Zaman karşıkazıyı, Mungan’ın yanı sıra hep birlikte yapıyosında diri kalmanın yolu, kendini yeniden adruz. Peşine takılan bizler bu büyücünün kazılandırmaktan, konumlamaktan, tazeleyerek var sından kurtarıp da başımızı başka yakaya baetmekten kısacası yeniden gerçekleştirmekten kamıyoruz bir türlü. Nedeni açık; yazdıklarının geçiyor.” “Yazı ile hayat birbirlerine yardım büyüsünde, bunun gizinde aramak gerekiyor ederler yalnızca. Birbirlerinin yerine geçmezbu bağımlılığı… ler.” (76, 71, 55) Gerçekten Mungan, bir şair yazar olarak 14 Ancak geçmişten günümüze bir yüzyıla bile sığmayacak sürede elde edilen bu çok önemli gelişmenin, bir biriktirim değil de birikim olacağı açık… Bu nedenle deneme yazınımızdan belirli kalıplar yönünde üretilip giderek kopyaya dönüştüğü izlenimi bırakan verimler beklemek safdillik olur kuşkusuz… Batıya oranla çok kısa bir geçmişe sahip olsa da deneme yazınımızın güçlü bir birikim temelinde yükselip bugünlere vardığını öngörmek zorundayız. Nitekim gerek bilimde, felsefede gerekse tüm sanat dalları, bu arada yazın alanında geniş yelpazeye dayalı kalıt anlamında bir deneme yazını üzerinde oturduğumuz su götürmez. Ötesinde, bu yönde çok çeşitli arayışlarla, biçemsel uğraklarla, şaşırtıcı anlatımlarla karşılaşabiliyoruz. Bunu salt konu çeşitliliği, yöntemsel bakış derinliği, açılım zenginliği anlamında söylüyor değilim. Yalnız öteki yazınsal türlerimiz değil, deneme yazınımız da kendi içinde eksik etmediği devrimci tutumla kol kola sürdürüyor varlığını… Bu hafta üç farklı yazardan üç deneme kitabını konuk etmek istiyorum “Kitaplar Adası”na. Melisa Gürpınar’dan Mühür Kesesi (Gürer, 2009), Murathan Mungan’dan Stüdyo Kayıtları (Metis, 2011), Faruk Duman’dan Adasız Deniz (Can, 2010). Üç yazardan kitabına “deneme” notunu düşen yalnızca Duman. “Ve Aperitifler/Defterden Notlar” alt başlığını da ekleyerek ama. Hoş Mungan da, “Kayda giriyoruz! 3,2,1 kayıt!” başlıklı sunuş yazısında yapıtının, “diğer deneme kitapları(n)a göre biraz daha farklı bir içeriğe sahip ol”duğunu söylerken bunu vurgulamıyor değil… Gürpınar ise “İstanbul Anlatıları” alt başlığını seçmiş kitabına… Melisa Gürpınar 1941, Murathan Mungan 1955, Faruk Duman 1974 doğumlu. Birbirleri arasında 14, 19, Gürpınar’la Duman’ın arasında ise 33 yaş var… MELİSA GÜRPINAR: “MÜHÜR KESESİ” Melisa Gürpınar, bir şairin, dilimize yönelik incelikli yaklaşımının, yaratıcı sevecenliğinin esintileriyle örüyor “İstanbul Anlatıları” olarak nitelediği denemelerini. Bunlarda koygun, baygın tatla karşılaşıyor okur. Hani bir parmakçık da olsa kokusuyla, tadıyla, rengiyle insanın üzerine sinen bal vardır ya, böyle bir dil Gürpınar’ın bizi karşıladığı. Bir deneme yazarından ilk beklenen, çok bildik de olsa herhangi konuda ufuk sıçratıcı, akıl pörtletici yaklaşımlar sergileyebilmesi, fışkırmalarla, cinliklerle düşünsel köpürmelere yol açması herhalde. Bu açıdan bakıldığında Melisa Gürpınar’ın anılarını, sanatsal birikimini harç yaptığı denemelerinde böylesi tutumla karşılaşmadığımız söylenemez. FARUK DUMAN: “ADASIZ DENİZ” Faruk Duman, anlatısını kendi öznel okuma deneyimlerinden kalkarak kuruyor… Ne ki yüksek bir gerçeklik duygusu katarken metne, anlatısında öykü alımlanıyormuş duygusu da uyandırıyor çekincesiz biçimde. O halde Duman’ın denemeleri için öyküleşmiş metinler denebilir. Zamanlarla uzamların birbirine girdiği bir evrende öykü notları alıp buna dönük satır düşüyormuş izlenimi bırakıyor çünkü yazar. Üstelik öykücülüğünde son dönemde daha bir sıkıladığı, bir başka mecrada bunu yeniden yapılandırmaya yöneldiği böylesi evrede, bunları denemelerinde de yansıtmaya çabaladığı düşünülebilir onun. Nitekim kendine özgü kılmaya çabaladığı dilini, bir kez de bu farklı anlatım biçimine uydurmaya çalışırken özellikle eskitilmiş havasındaki sözcükleriyle (örneğin baktıkta, kaldıkta, vakit vb.) farklı bir dil, anlatım anıştırmasına da özel vurgu getirmiş oldu. Doğu metinleriyle önceki yıllarda başlattığı içli dışlı ilişkiyi, bir bakıma daha köktenci temele oturtmaya çabalıyor da denebilir yazar için. Peki bir öykücünün denemeleri mi diyeceğiz bu metinlere ya da öyküsünü, deneme biçemiyle kuşatıp uçurtma gibi algılatmak isteyen bir yazarın anlatı serüvenine dönük ipuçları mı? Ben kendi payıma, getirdiği nice şaşırtıcı uslamlamaya karşın yine de öykü bağlamında okuduğumu söyleyeyim onun bu anlatılarını… Bundan ötürü öykü kaleme alırcasına yazılan deneme girişimine dönük deneyimleme çabası gibi de alınabilir Adasız Deniz’deki denemeler… Evet evet, denebilir ki, denemelerini kendine özgü bir öyküleme temeline oturturken Faruk Duman, belki ayırdında olmadan, yani daha yazım aşamasında eli kayıyor, öyküye dönüşüyor yazdıkları… Gerçekten de daha öncelerde öykülerinde, romanlarında gözlemlediğimiz Doğu anlatılarından esintiler taşıyan ada, gezginlik, kitap, deniz, bozkır, tren, nar, kuş, kuşdili, papağan vb. öğelerin bu kez denemelerinde boy gösterişi elbette şaşırtıcı değil bu durumda. Çünkü bunlar Duman’ın anlatılarını örgüleyişinde bu aşamada vazgeçilmez öğeler. Bu nedenle Faruk Duman’ın metinlerini birer öykü olarak okumayı, kendi payıma bundan bu tadı almayı yeğlemiş olabilirim… Bir iki cımbızlama da Duman’dan: “Ben, okudukça daha az konuşur oldum.” “…Gerçek bir kitaplık, henüz okunmamış kitaplardan oluşur biraz da.” “İnsan bir kitabın yerine geçmek isteyebilir.” (15, 20, 27) İşte üç yazar, üç deneme kitabı… Üç farklı zamandan çıkagelmiş izlenimi bırakan… Yıllarla birlikte değişenin, değişmeyenin ipuçlarını da şöyle kabaca diziveren. Söz gelimi dilsel kullanımın, buna dayalı farklı anlatım/biçem kurma isteğinin tümü için ortak çıkış olduğu, ama hep bir şiire doğru yönelişin gözlendiği söylenebilir rahatlıkla. İki hafta sonra Mehmet Serdar’ın söyleşisi eşliğinde bu kez Uğur Kökden’in denemeleriyle sürdüreyim istiyorum konuyu. Demek ki yazarlar yarım yüzyıla bile ulanmayan bir sürede eğilim olarak gide gide daha çok kendi aforizmalarının peşine düşücü bir yazarlık ruhuna bürünmüş görünüyorlar. Faruk Duman, 2044’te Melisa Gürpınar’ın yaşına ulaşmış olacak… O sıra kendisinden 14 yaş küçük olan 1988, 33 yaş küçük olan 2007 doğumlu yazarlarla birlikte kimbilir nerelere uzanmış denemelerle yazınımızı süsleyecekler. Hey Faruk, 2044’te bana mektup yazmayı unutmazsın artık, olmaz mı?… TEMMUZ 2011 SAYFA 21 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1117