Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Y eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER celaluster@cumhuriyet.com.tr İzak Babel’in ‘Odessa Öyküleri’ ve yapıtlarını tamamlayamamasının öyküsü Ütopyanın bağrındaki distopya tohumları ovyetler Birliği’nin saygın yazarlarından İzak Babel, 15 Mayıs 1939 günü Moskova yakınlarında Predelkino’da kendisine ayrılmış olan daçada tutuklanır. Gizli polis merkezinin bulunduğu Lubyanka hapishanesine götürülür. Tüm belgelerine el konulur; tamamlanmamış öyküleri, oyunları, film senaryoları, çevirileri yok edilir. Altı ay sonra, üç gün üç gece süren işkence ve sorgulamanın ardından, kendisine yöneltilen düzmece suçlamayı kabullenir, “casusluk yaptığını” itiraf eder. Ertesi yıl, 26 Ocak gününün son saatlerinde gizli bir duruşma yapılır. Çok kısa süren bu duruşmada itirafını geri almasına, suçsuz olduğunu söylemesine karşın, sabaha karşı 1.40’ta bir idam mangasınca kurşuna dizilir. Kırk beş yaşındadır. Son isteği, kendi adına değil, edebiyat adınadır: “Yapıtlarımı bitirmeme izin verin…” Amerikalı öykücü ve romancı Cynthia Ozick, Babel’in tüm yapıtlarının İngilizce basımına yazdığı Giriş’in hemen başında, Stalin dönemi zorbalığının en trajik cinayetlerinden birini böyle anlatır. KAFKA VE BABEL Ozick, Babel’in, Can Yayınları’ndan çıkan Odessa Öyküleri adlı kitabında da yer alan Giriş’inde, Babel ile Kafka arasında benzerlikler kurar. Hiç kuşkusuz, dil, biçem ve yaradılış açısından değil… Evet, Kafka’nın yazdıkları ile Babel’in yapıtları arasında bir yakınlık, bir benzerlik yoktur. Ama Babel’in hiçbir gerçek gerekçeye dayandırılmaksızın idamla yarglanıp kurşuna dizilmesi, şaşırtıcı bir biçimde, Kafka’nın Dava adlı romanında Joseph K.’nın başına gelenleri çağrıştırır. Babel de, tıpkı Joseph K. gibi, açıklayamadığı bir nedenle, alışageldiği yaşamından uzaklaştırılıp “bambaşka bir ortam”a gözlerini açar. Tanımadığı kişilerce bilmediği bir suçtan tutuklanır. Anımsadığı belirli bir suçu olmamasına karşın, kendini savunma çabasına düşer. Gizlerle dolu yargı mekanizmasının içinde bulur kendini. Sonunda, usdışı bir gücün verdiği karşı konulmaz hüküm yürürlüğe girer… Kafka’nın nerdeyse tüm öykü ve romanlarında, dış dünyanın gerçekleriyle değil, kendi içinde geçerliliği olan bir dünya ile karşılaşmaz mıyız? Bir bakıma, Babel’in düzmece bir gerekçeyle yargılanıp öldürülmesinde, Kafka’nın kendi içinde geçerliliği olan dünyası gerçekliğin ta kendisi olup çıkar. EdebiSAYFA tin yoksullarının yaşadığı Moldavanka’da geçer. Ekim Devrimi’nin öncesinde ve sonrasında bu Yahudi gettosundaki yaşam, özellikle de Rus edebiyatının en etkileyici “karşıkahramanlar”ından biri sayılabilecek gangster şefi Benya Krik’in serüvenleri, Odessa Öyküleri’nin omurgasını oluşturur… S yatın kurgulanmış dünyası, yaşadığımız dünyanın gerçekliğine dönüşür... Yine Ozick’e göre, Kafka ile Babel arasındaki birbirine “benzemez benzerlikler”den biri de, onlara benzemeye çalışarak yazmaya kalkışan yazarların çabalarının olsa olsa parodiyle sonuçlanmış olmasıdır. İkisi de, tümüyle kendine özgü biçemleri ve dünyalarıyla, arkalarında tilmiz bırakmamış, öykünülmesi olanaksız yazarlardır… İZAK BABEL’İN ‘BAŞKENTİ’ Odessa kenti, İzak Babel’in gerek yaşamı, gerek edebiyatının “başkent”idir. Babel’in dünyaya geldiği 1894 yılında Rusya imparatorluğu sınırları içinde kalan Odessa, Karadeniz kıyısında kozmopolit bir kenttir. 19. yüzyılın ortalarından başlayarak, Rusya’nın hem üçüncü büyük kenti, hem de Petersburg’dan sonra ikinci önemli limanı olup çıkmıştır. Odessa Öyküleri’nde yer alan “Düşkünlerevinin Sonu” öyküsünde adı geçen Café Falkoni, Avrupa’dan Odessa’ya gelen seçkinlerin uğraklarından biridir… Odessa, 1917 Ekim Devrimi’nin habercisi 1905 Devrimi’nin de başlıca ‘KIZIL SÜVARİ ALAYI’ Babel’in, ilk kez 1926’da yayımlanmış olan Kızıl Süvari Alayı adlı kitabındaki öyküler, Can Yayınları’ndan çıkan Toplu Öyküler’in ikinci cildinde yer alacak. merkezlerinden biri olmuş, devrim sıraBolşeviklerin ve Kızıl Ordu’nun Polonsında Odessa limanındaki Potyomkin ya’daki çarpışmalarına birinci elden tazırhlısının mürettebatı ayaklanmıştı. nık olan Babel’in, savaşın dehşetini Sonradan Babel’in “Bejin Çayırı” adlı olanca ürkünçlüğüyle gözler önüne serfilmde birlikte çalışacağı Sergey Ayzenşdiği bu öyküler, o dönemde pek çoklatayn, sinema sanatının başyapıtları ararının tepkisini çekmiş, bazıları yazarın sında sayılacak “Potyomkin Zırhlısı” idam edilmesini istemiş, bunu ancak adlı filmini 1925’te Odessa’da, kentin Maksim Gorki’nin araya girmesi önlerıhtımlarımda çekecektir… yebilmişti. 1931’de, Babel otuz yedisindeyken Ancak, Babel’in, Sovyetler Birliği’nin yayımlanan ve bence en güzel öyküleri giderek baskıcı bir topluma dönüşmesisayılması gereken Odessa Öyküleri, kenne, aydınlara uygulanan baskılara yönelttiği eleştirilerin onu idam mangasının önüne götürmesine kimse engel olamadı. Yine Ozick’in deyişiyle, “her ütopyanın bağrında bir distopyanın tohumlarının yattığı” doğru galiba. Devrime sonuna kadar katılmalarına karşın, düşlerindeki ütopyanın giderek bir distopyaya, özgürlüklerin yok edildiği bir baskı toplumuna dönüşmesi karşısında eleştirilerilerini esirgemeyen Babel gibi gerçek aydınların ortadan kaldırılmasında da, Sovyetler Birliği’nin yıllar sonra çöküşünün “tohumlaBabel,“Bejin Çayırı” adlı filmde birlikte çalıştığı Ayzenştayn’la... rı yeşeriyordu” sanırım… ? (…) Bu eski geleneğin tekrar canlanması üzerine düşkünlerevinin sakinleri o yıllar kimsenin rüyasında göremediği kadar zengin bir hayat yaşamaya başlamışlardı. Akşamları Zamlan Krivoruçka’nın meyhanesinde yiyip içiyor, yiyemediklerini de yakınlarında oturan yoksullara veriyorlardı. Onların bu mutlu yaşamları Alman mahallesinde çıkan bir ayaklanmaya kadar sürdü. Çatışma sırasında Almanlar garnizon komutanı Gerş Lugovoy’u öldürmüşlerdi. Gerş Lugovoy’u büyük bir törenle toprağa veriyorlardı. Birlikler mezarlığa bandolarla, seyyar mutfaklarla, arabalara yüklü makineli tüfeklerle gelmişlerdi. Açık mezarın başında konuşmalar yapıldı, yeminler edildi. Tümen komutanı Lenka Broytman avazı çıktığınca bağırarak şöyle dedi: ‘Yoldaş Gerş, Bolşevik Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ne bin dokuz yüz on bir yılında girmiş, propaganda ve iletişim çalışmalarına katılmıştır. Bu arada yoldaş Gerş, bin dokuz yüz on üçte Nikolayev kentinde Sonya Yakovskaya, İvan Sokolovıy ve Monozon’la ağır işkencelere katlanmıştır…’ Düşkünlerevi sakinlerinin başkanı AryeLeyb arkadaşlarıyla birlikte hazır bekliyordu. Tümen komutanı Lenka konuşmasını bitirir bitirmez yaşlılar, bayrağa sarılı cesedi çıkarmak için tabutu yan çevirmeye kalkıştılar. Lenka kimse görmeden mahmuzuyla bir tekme attı AryeLeyb’e. ‘Çekil oradan,’ dedi. ‘Defol… Cumhuriyetin sadık bir hizmetçisiydi Gerş…’ Donup kalmış ihtiyarların gözü önünde Lugovoy’u, üzerinde Magen David ile eski bir Yahudi duası olan gümüş işlemeli siyah örtülü tabutla birlikte mezara indirmişlerdi. (…)” ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1137 MÜREKKEBİ KURUMADAN Yahudi mizah geleneği B urada, İzak Babel’in tüm öykülerinin Odessa Öyküleri adıyla yayımlanan ilk kitabından küçük bir örnek aktarmak istiyorum. Babel’in ünlü Odessa Öyküleri’nde yer alan “Düşkünlerevinin Sonu” adlı kısa öyküsünden bir bölüm. Ergin Altay’ın, aslından yaptığı çeviriyle… Kuşkusuz, öykünün tamamı değil. Ama yine de, Babel’in, devrim öncesi ve sonrası toplum düzenlerinin toplumsal ve kültürel çatışmasını, Yahudi mizah geleneğinden yararlanarak ustaca sergilemesi açısından yeterli bir örnek… “Kıtlık yılları süresince Odessa’da hiç kimse, İkinci Yahudi Mezarlığı’nın yanındaki düşkünlerevinin sakinlerinden daha iyi koşullarda yaşamamıştı. Kumaş tüccarı Kofman bir zamanlar, karısı İzabella’nın anısına mezarlık duvarının hemen bitişiğine bir düşkünlerevi yaptırmıştı. Bu yakınlık Café Falkoni’de çok şakalaşmalara ne olmuştu. Ne var ki, Kofman’ın haklı olduğu anlaşılmıştı sonunda. Düşkünlerevinde kalan kadınerkek yaşlılar devrimden sonra mezar kazıcılarının, dua okuyucularının, ölü yıkayıcılarının işini üstlenmişlerdi. Edindikleri siyah örtüsü gümüş işlemeli meşe bir tabutu yoksullara kiralıyorlardı. O zamanlar Odessa’da tahta bulunamıyordu. Kiralık tabut bir gün boş kalmıyordu. Ceset, evinde de, ayin süresince de meşe tabutta kalıyor; mezara kefenle indiriliyordu. Üstelik, unutulmuş bir Yahudi geleneği de böyleydi. 6 ? 1 ARALIK 2011