25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Usta gazeteci Robert Fisk’ten ‘Büyük Medeniyet Savaşı: Ortadoğu’nun Fethi’ ? Me Kö bazı tar caktır. En baba muhabirin Ortadoğu’yu gezegene takdimidir... Otuz yıldır savaşın ve işgallerin karnından ustaca kandırılan dünyaya gerçekleri satır satır geçen, Usame bin Ladin’le röportajdan tutun bölgedeki tüm güç odakları ve taraflarla canı pahasına yakın temastan kaçınmayan usta bir Batılı gazeteci Robert Fisk. Kim ki gerçek gazeteciyim diyor bilin ki onun yerinde olmak istiyor! TÜYAP Kitap Fuarı’nda da tanıttığı Büyük Medeniyet Savaşı: Ortadoğu’nun Fethi adlı yeni kitabıyla bölgede tüm vahşetiyle süregelen işgallere ilişkin kanlı bir günceyi paylaşıyor bugünlerde. ? Gamze AKDEMİR “Devasa bir orduda, daima yanlış bir güven duygusu vardır.” Robert Fisk “Bu insanların (Iraklılar) bazıları onları kurtarmaya gelmemize rağmen bizi sevmiyor. Fakat ben onlara hep gülümsüyorum. Okullarda çocuklar bize taş atıyor, ben onlara şeker veriyorum. Ben onlara şeker veriyorum, onlar bana taş veriyor.” Çavuş Phil Cummings, Rhode Island’dan bir polis. “İşler iyiye gittikçe, şiddet kötüye gidiyor çünkü Irak’ta hayat düzeliyor!” George W. Bush “Söyle onlara s.tir olup gitsinler buradan (bir grup genci işaret ederek). Kalk oradan, yoksa boynunu kırarım (kaldırıma koyduğu bir sandalyede oturan orta yaşlı bir adama dönerek).” Kafayı yemekte olan bir Amerikan askeri... “Afganlarda hayal gücü eksikliği var ve yaratıcılığın muhakemeden önce geldiğinin kanıtı olarak gösterilebilirler.” Yarbay Alexander Burnes Yıl 1841 madı ama babasının onu her yıl Birinci Dünya Savaşı’nın yaşadığı cephelere götürdüğünü yazıyor. Otuz yıl boyunca ancak gücün saldırganlığı olarak tanımlanabilecek olaylara tanık olacağı Ortadoğu’ya gazeteci olarak ilk gittiğinde 29 yaşında. SAVAŞIN YANAN KARNINDAN YAZAN ADAM Yıllar sonra Afganistan’da Rusları, uluslararası teröre karşı savaş adını koydukları uluslararası görevlerini (!) ifa ederken Afgan hasımlarını da, komünist saldırganlığa karşı ve Allah yolunda savaşırlarken yerinde izliyor. İranlılar Saddam Hüseyin’e karşı “Musallat Savaş” dedikleri mücadeleyi verirken de yine savaşın ön cephelerinden, yanan karnından haberler geçiyor. İsraillilerin terorizm diyarlarını temizlemek (!) gerekçesiyle Lübnan’ı iki kez, ardından Filistin Batı Şeriası’nı yeniden işgal edişine tanık oluyor ardından. Mahkumları işkenceden geçiren ve infaz eden Cezayir ordusu görünüşte aynı nedenle İslamcılarla savaşa girdiğinde de orada. ABD, ‘Yeni Dünya Düzeni’ni dayatmak için ordularını Körfez’e gönderdiğinde, çöldeyken ‘Yeni Dünya Düzeni’ kelimelerini not defterine hep bir soru işareti eşliğinde yazan da o. Bosna’da, Müslüman düşmanlarını toplu öldürerek “Sırp medeniyeti” (!) dedikleri şey için dehşet saçan Sırpların vahşetine tanık olan da... Sonra Afganistan’da bir dağın tepesinde, Usame bin Ladin’le çadırında karşı karşıya oturarak röportaj yapan ilk Batılı gazeteci de o… “Tanrı” ve “şer”den bahsederek ABD’ye yönelik ilk doğrudan tehdidini, söylediklerini gaz lambası ışığında not defterine yazan Fisk’in karşısında savuruyor Bin Ladin. 11 Eylül 2001’de Atlantik üzerinde bir uçaktadır Fisk. Üç ay sonra Afganistan’da, ABD zaten savaşlarla yerle bir olmuş bir ülkenin enkazını bombalarken, Kandahar’ın batısındaki otoyoldan Taliban’la birlikte kaçıyordur. Bir yıl sonra George W. Bush da “Tanrı” ve “şer”in yanı sıra kitle imha silahlarından dem vurup Irak’ı işgale hazırlanmışken BM Genel Kurulu’ndadır. Bush’un “terörle savaşının” (!) sözümona ahlaki temellerinin peşinen tanığıdır. İşgalin ilk füzeleri Bağdat’ta başının üzerinden geçen gazetecidir. Askeri trenle Tahran’ın kuzeyine giden, bir yandan Kuran okurken bir yandan da Saddam’ın gazını ağız dolusu kan ve balgam halinde öksürerek tüküren İranlı askerleri asla unutmayacak. ABD’nin Irak’a 2003’teki misket bombası saldırısından sonra eline, yarım somun ekmeğe benzeyen bir şey (parçalanmış bir bebeğin yarısı) tutuşturan o babayı da... Dört yıl önce bir Amerikan hava saldırısında adeta bir ortaçağ celladınca kafası gövdesinden ayrılan o Kosovalı Arnavut mülteciyi; Sırpların öldürdüğü, kemeri karnının etrafını koparacak gibi sıkmış, karnı normal bir insanın iki katı büyüklüğündeki Kosovalı çiftçinin cesedini de... İranIrak savaşı sırasında Fao’daki Iraklı askerin siperde rahimdeki bir bebek gibi kıvrılışını, sol elinin üçüncü parmağındaki altın nikâh yüzüğünü de... Onun için “Asker ve sivil, on binlerce insan öldü çünkü ölüm onlar için hazırlanmıştı” diye yazdı, yazıyor, yazacak. ZORAKİ ASKER CEVAD’IN DİLİNDEN EL ENFAL! İranIrak savaşından sağ çıkmış eski asker Cevad’ın tanıklığı mesela. Saddam’a lanet okuyor asker Cevad fakat onun için sekiz korkunç yıl savaşmaktan kurtulamamış. Enfal Harekâtını soran Fisk’e, ellerini dua eder gibi çaresiz bir tarzda kaldırarak yanıt veriyor: “Her şeyi gördük. Gaz kullanmaya başladıklarında ne garip şeyler olduğuna inanamazsın. Kuşların gökyüzünden yere pat pat düştüğünü gördüm. Ağaçların dallarındaki küçük tomurcukların aniden karardığını gördüm. Yapraklar gözümüzün önünde çürüyüverdi. Çok fazla ceset vardı. Hepsi sivildi. Köylerin çevresinde, tepelerin eteklerinde öylece yatıyorlardı. Kucaklarında çocuklarıyla birçok kadın vardı ve hepsi olduğu yerde ölmüştü. Biz askerler bu meseleyi konuşmaya bile korkardık. Çok fazla ölüm gördük ve sesimizi çıkarmadık.” Usame bin Ladin’e gelince, Fisk’in ona kitabında geniş yer vermemesi düşünülemezdi kuşkusuz zira hem kendisiyle görüşen ilk Batılı gazeteciydi hem de hani diyorlar ya Ortadoğu’yu kana bulayan işgallerin baş müsebbibiydi! Görüşme, Aralık 1993’te, Sudan’ın başkenti Hartum’da düzenlenen bir İslam zirvesini takip ettiği sırada Fisk’in Suudi gazeteci arkadaşı, Cemal Kaşuggi’nin aracılığıyla gerçekleşiyor. Fisk, Bin Ladin’e dair ilk izleniminin utangaç bir adam olduğu, minnettarlık karşısında tedirgin olduğu yönünde olduğunu yazıyor. Kendisinden birkaç metre uzaklıktaki bir Batılının görüş alanında olmaktan rahatsız olduğunu da... Bakışlarında kötü niyet yoktur fakat derin bir şüphe yerli yerindedir. “Selamınaleyküm” der. Elleri sıkıdır ama güçlü değildir ve evet, tam bir dağ ngiliz bir adam Batı’nın işgalindeki orantısız savaşların hüküm sürdüğü topraklarda Batılı karşıtlarının deyimiyle fink atıyor! Başına gelenler film yapılsa olur! Yıllardır cephe cephe dolaşıp röportajlar yapıyor, mazlumuyla da konuşuyor, zalimiyle de... İşgalcinin zimmetlisi, “iliştirilmiş” (embedded) diye tabir edilen gazeteci bolluğunda tüm “iliştirilmemiş”liğiyle (unembedded) tam bir ayrık otu. Başta Batı kamuoyları işgal gerçeğine eğer bir nebze olsun uyandıysa ve tepki gösterdiyse bunda onun gibi gazetecilerin payı büyük. Doğal olarak yazdıkları başta vatanı İngiltere olmak üzere hele ki ABD’de pek bir tu kaka, aldığı tehditlerin bini de bir para! Hükümetlerin tepesi ona atık! Adı Robert Fisk. Kim ki gerçek gazeteciyim diyor bilin ki onun yerinde olmak istiyor! Kısa süre önce yayımlanan, Büyük Medeniyet Savaşı: Ortadoğu’nun Fethi adlı kitabıyla, savaşların göbeğinde soluk soluğa yaşadıklarının güncesi eşliğinde gezegenin muasır (!) işgalci güçlerinin ipliğini bir kez daha pazara çıkarmakta bugünlerde. Bir asker çocuğu... Babası Saraybosna’da sıkılan bir kurşun yüzünden Fransa cephelerinde savaşmış… Savaşa aşinalığı ta çocukluğuna dayanıyor bu nedenle. Gerçi fiziken bombardıman altında yaşaSAYFA 16 ? 1 ARALIK İ adamına benziyordur. Zindedir; gülüşü kötücül değildir fakat nazik de denemez. Bin Ladin’in, Fisk ile sonraki görüşmelerinde de sergilediği tavır hep aynıdır. Düşmanlarının kendisi hakkında ne düşündüğüyle hiç ilgilenmiyor fakat Müslüman ulema ve militanların hakkındaki düşüncelerini dinlemeye can atıyordur. Fisk’e pek söz bırakmaz Bin Ladin şunları der özetle: “Afganistan işgali başladığında öfkeye kapıldım ve birkaç günde oraya vardım. Afganistan’a ilk gidişimde daha 1979 yılı bitmemişti ve ikinci kez dokuz yıl sonra gittim. Afganistan halkına yapılan haksızlık beni çileden çıkarmıştı. Dünyada gücü ele geçiren insanların, o gücü farklı isimler altında başkalarına hükmetmek ve fikirlerini zorla kabul ettirmek için kullandığını öğretti bu işgal bana. Sovyetler Birliği’ni yendik. Ruslar kaçtı... Afganistan’daki dönemim, hayatımın en önemli tecrübesiydi.” Bin Ladin ile ikinci görüşme; Haziran 1996’ya tarihlenir. Fisk, Beyrut’tadır. Telefondaki ses “Celalabad’a gidin, sizinle temasa geçilecek” demektedir. Film gibi bir yolculuktan sonra Suudi entarisinin içinde uzun, sakallı Bin Ladin’in karşısındadır. Bin Ladin ayağa kalkar “Afganistan’a hoş geldin” der. Artık kırk yaşındadır, ilk görüşmelerinden çok daha yaşlı göstermektedir. Daha zayıftır, yer yer beyazlamış sakalı daha uzundur. Beyaz entarisinin üzerinde siyah bir muharebe ceketi vardır, başına kırmızı kareli bir kefiye sarılıdır ve yorgun görünüyordur. Bir kapatılmışlık vardır halinde, Fisk’in daha önce dikkat etmediği bir münzevilik vardır, sanki öfkesini dizginlemeye çalışıyor, kininin mahiyetini gözden geçiriyor gibidir. Bin Ladin’e göre Amerikalılar elbette Suudi Arabistan’dan ve Körfez’den çekilmek zorundadır. Ortadoğu’daki ‘musibetler’ Amerika’nın bölgeye egemen olma çabalarından ve İsrail’e verdiği destekten kaynaklanıyordur. Suudi Arabistan ‘bir Amerikan sömürgesine’ dönüşmüştür. “Bu Batı’ya ve Batılı insanlara savaş ilan etmek anlamına gelmiyor; bu, bütün Amerikalıların da düşmanı olan Amerikan rejimine karşı bir savaş” der Bin Ladin. “Arap rejimlerinden farklı olarak ABD kendi hükümetini kendi seçti”, der Fisk. Bu yorumuna katılmaz Bin Ladin, oysa katılmasını dilerdi Fisk. Zira açtığı savaş gelecek yıllarda binlerce Amerikalı sivilin ölümüne yol açacaktır. Bin Ladin devam eder: “El Hubar’daki patlama Amerikan işgaline doğrudan bir tepki olarak değil, Amerika’nın Müslümanlara yönelik tavrının, Filistin’deki Yahudilere verdiği desteğin, Filistin ve Lübnan’da Müslümanların katledilmesinin (Sabra, Şatilla ve Kana’dan söz ediyordur) ve Şarm el Şeyh Konferansı’nın bir sonucu olarak gerçekleşti.” Bin Ladin’in vardığı netice açıktır. İsrail yanlısı Lübnanlı Falanjist milislerin 1982’de 1700’den fazla Filistinli mülteciyi katletmesi, yanı sıra Fisk’in Bin Ladin’le görüşmesinden üç ay önce İsrailli topçuların Kana’daki bir BM kampında 106 Lübnanlı sivili öldürmesi, bırakın sadece Arapları, milyonlarca Batılı için de İsrail’in vahşetini gösteren kanıtlardır. Başkan Clinton’ın Mısır’ın sahil kenti Şarm el Şeyh’teki ‘antiterorizm’ konferansı Araplar tarafından bir aşağılanma olarak görülmüştür. Clinton, Hamas’ın ve Lübnan Hizbullah’ının ‘terorizmini’ kınarken bir hafta önceki Kana katliamını kınayan tek kelime etmemiştir. Bu yüzden bombacılar Sabra ve Şatilla’daki Filistinliler için, Kana için, Clinton’ın ikiyüzlülüğü için El Hubar’ı vurmuşlardır. ? ÖFK TNT Bin L kaktaki yük pet sinin ve muzdar di ulem mını, ya gesi hal ve El H nın Am açık gö manları Konu din’in g ve kork gelmişti lemese ürktüğü “Bir a bilmedi ettiğini lak eden halkın A Amerik kabiliye nı bulam oturduğ sunu ye tik. Ve gölgesi için dua Fisk b ğünde k miyor: “Bir k ile ilgili dan dah miydim yetinde ötesind üstelik süredir muydu daha ba Ve Bi sonra b tır. ABD rının ve bastığı v amentü lebet de Fisk’e g suçlana Araptı, netimin yı becer ğını bild sı, en bü yaptırım çocuğun ması b neme çe sında ay ORTA “FİSK Bu eş si olarak ki ABD tinin tep ha net g Tam rasına g radyoda vinç çığ otobüst şunu sö hak etti Fakat k duğunu duk.” “İki b da, yine Roma le 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1137 CUMH
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear