25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Nur Yazgan’la ‘Lal Kitap’... ‘Rastlantıların gizemini çözmeye çalıştım’ Nur Yazgan’ı yeni yayımlanan ve bu yıl ilki verilen Duygu Asena Roman Ödülü’nü aldığı Lal Kitap adlı yapıtıyla tanıyoruz. Yazgan ödüle layık görülen bu yapıtında tıpkı Asena gibi, konu olarak aynı düzlemde ilerliyor; kadının adsız bir varlık olduğuna sürekli gönderme yapıyor. Haliyle anlıyoruz ki, uzun yıllar geçiyor, kadının adı ne yazık ki hâlâ belleklere gelmiyor, getirilmiyor bile isteye… Nur Yazgan, Zeliha’nın doğumundan çocukluğuna, ilkgençliğine, kadınlığına varan hikâyesini anlatıyor bizlere. Kendisiyle yazma serüveninden yola çıkan ve sözü Lal Kitap’a getirdiğimiz bir söyleşi gerçekleştirdik. Ë Erdem ÖZTOP ayın Yazgan, ilk kitabınız yayımlandı. Dosyanızla Duygu Asena Roman Ödülü’nü aldınız. Öncelikle bu ödülü ve yazma serüveninizi konuşalım istiyorum. Nasıl başladı yazma tutkusu sizde? Yazma eylemi okumakla ilişkilidir. Çocukluğumdan beri sadece gerçek kitap okurlarının bildiği hayali bir şehirde yaşıyorum. Bu şehirde mahalleler var, siteler, istasyonlar, dükkânlar... Bir şehirde ne olması gerekiyorsa bu şehirde bolca var. Yukarı mahallede “Sevgili Arsız Ölüm”ün Dirmit’i oturuyor örneğin. Evinin damından fırlattığı kâğıt ruloları, önce mahallesinin gecesini örtüyor sonra da yüreklere sızıyor. Bu şehrin dışında yaşayanlar Dirmit’in rulolarının, yaşıtı her genç kıza, her mahalleye ve her gecekonduya ulaştığını bilmiyorlar. Kâğıt rulosunun uzadıkça uzadığını, girdiği her yürekte çoğaldığını da. İstasyon mahallesiyse bambaşka bir yer... Orada bu şehirden, yani “Memleketimden İnsan Manzaraları” var. Merdivenlerinde Kemal var; ölürken üzerimde yorgan olacak mı diye düşünüyor. Adviye Hanım var, Aysel var, Necla var.. Var ki var. Bir istasyon dolusu insan var. Ve hepsinin gözlerinde güzel manzaralar... Bu şehrin dışında yaşayanlar bilmiyorlar bu manzaraların güzelliğini .. . “Haydar” var örneğin. Bu şehre doğudan geldi; “Uykuların Doğusu”ndan. Deli mi deli. Mahallenin delisi işte! Cezzar Dede Haydar’ın yanından geçip gidiyor. Aklı ölümle yaptığı anlaşmada. Biraz sonra ona “ Efrasiyab’ın Hikâyeleri”ni anlatacak. O sırada mahallenin SAYFA 4 ortasından “Buzdan Kılıçlar’ın” Halilhan’ı geçiyor Volvosuyla tozu dumana katarak. Volvo’nun peşinde de şirin mi şirin bir köpek. Adı Lucky . “Lucky” adında bir kitaptan kaçtı. Az önce de Nuran’a sevdirmişti kendisini. Nuran bizim şehirdeki “Sokaklardan bir kız” Bilen bilir. Annesi konsomatris Leyla… Onların dertleri bitecek gibi değil. Bitmeyen dert deyince “İnce Mehmet”inki kadar büyük dert sahibi insan var mı ? Ne kadar dolaşırsam dolaşayım bu şehrin sokaklarında bitiremem içindeki hikâyeleri. Sokaklar sokakları doğurur, mahalleler mahalleleri... “Kürk mantolu(bir) madonna”dan tutun da “Aylak (bir) adam”a oradan “göçmüş kediler bahçesine” ve daha nicelerine rastlarım. Belki bu şehrin içinde durmaksızın gezip dolaşmamak için ara sıra küçük bir otel odasında “Ölmeye yatmak” gerekir. Ben yine de her zaman Turgut Özben’in Selim Işık’ı arayan gözlerini görmeden çıkamam bu şehirden. HAYALİ ŞEHİRDE YAŞAYANLAR Gerçi kitabın arkasındaki size ait bilgide “Yazmak onun için uzak duramadığı bir tutkuydu” yazılı. Bu cümlenin peşi sıra devam edelim… Yazmayla olan ilişkiniz bir hayli yakındı demek… İşte ben de benden öncekilerin yaptığı gibi bu şehirde yaşayacak insanlar yaratmak istedim. Gerçi yaşıyorlardı. Sadece onları buldum, adlandırdım ve anlattım. Ve doğrusu onlarla çok yakın bir ilişki kurdum. Zaten yüreğimde taşıdığım bu hayali şehirde daha önce adlandırılmamış karakterler bulmakta da zorlanmadım hiç. Ve orada hâlâ keşfedilmeyi bekleyen birçok karakter yaşıyor... Roman yazdınız, Lal Kitap adında! S Nur Yazgan Bu romanı, Duygu Asena Roman Yarışması için mi yazdınız, yoksa zaten var olan bir roman projesi miydi? Lal Kitap’tan önce iki roman daha yazmıştım. Yazdıklarım beni zaten Lal Kitap’a getirmişti. Ayrıca yazı artık hayatımın parçası olmuştu. Bir kere kurgu bir dünyada yaşadıktan sonra gerçek hayatta gördüğünüz, yaşadığınız her şey sizi yazıya çağırmaya başlıyor. Lal Kitap bir kadın için hayatın dönüm noktası sayılabilecek bir zamanda yazıldı. Bazı yazarların yazma eylemini gebelik ve doğum sürecine benzettiğini bilirsiniz. Lal Kitap ise bu süreci bire bir yaşamış bir roman. Bu romanı yazarken gebeydim. Ve hem doğacak kızımın hem de onun yaşıtlarının bu ülkede bir kadın olarak yaşayacakları sorunlardan kaygı duyuyordum. Bu annelik kaygıları dile gelmeye başladığında, Duygu Asena Roman Ödülü henüz kamuoyuna duyurulmamıştı. İlk kez düzenlendiği için, böyle bir ödülün verileceğini de bilmiyordum. Ödülü duyup katılmaya karar verdiğimde, romanımın son cümlelerini yazıyordum. Peki öyleyse, Duygu Asena ve onun adına düzenlenen yarışma bu romanın seyrinde bir değişiklik yarattı mı? Yarışmayı romanım sona ermek üzereyken duydum ama Lal Kitap’tan o kadar çok zevk alıyordum ki ansızın bitirmekten vazgeçip Bin Bir Gece Masalları’ndaki Şehrazat gibi sürekli hikâyeler anlatmaya devam edebilirdim. Romanın kurgusu da buna izin veriyordu. Zeliha’nın karşılaştığı karakterleri çoğaltarak sonu olmayan bir yola girebilirdim. İşte yarışmaya gönderme kararı almam bu noktada iyi oldu. Nasıl Şehrazat, ülkesindeki genç kızları korumak için masal içinde masal yaratarak bin bir gece boyunca anlattıysa ben de benzer bir nedenden bu ülkede kadın olmanın güçlüklerini daha fazla insana anlatabilmek için bitirmek konusunda nazlanmamaya, o son cümleleri yazmaya karar verdim. Duygu Asena’nın sizdeki yeri nedir, bunu da merak ediyorum tabii… Duygu Asena ile benim kuşağımdaki her kadın gibi genç kızlığa adım attığım günlerde tanışmıştım. Onun metinleri cinsiyetsiz çocukluktan her anında cinsiyetin vurgulandığı genç kızlık dönemine geçtiğim o günlerde toplumdaki çarpık cinsiyet algısını bana apaçık göstermiş, bu sıkıntılı sürecin sancılarını hafifletmişti. O yıllarda yaşadıklarımın nedenlerini bana bu kadar iyi anlatan o metinler, benim için düşünceli ve sevgi dolu bir abladan gelen mektuplardı. Elbette her metin okura yazılmış bir mektuptur ve okuyana özeldir. Ama bazı metinler vardır ki tıpkı Asena’nın metinleri gibi yalın dili, içtenliği ve sırdaşlığıyla sadece ‘o özel okura’ yazılmıştır. Bu ödülü almış olmayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu ödül size neler katmış, ne gibi sorumluluklar yüklemiş olabilir dersiniz? Bugün, büyük bir tutkuyla yazdığım Lal Kitap’ın bir zamanlar yılmadan usanmadan bütün içtenliğiyle bana mektuplar yazan ve yüreğinde hep biz kadınlara duyduğu sevgiyle yaşayan Duygu Asena’nın adına verilen bu ödülü almasından onur duyuyorum. Özellikle kadınların yoğun baskılara maruz kaldığı bugünlerde kadınların yaşadıklarını dile getirebildiğim, sesimi Lal Kitap aracılığıyla duyurabildiğim için çok mutluyum. Bu ödül bana kadın hakları ihlallerine karşı duyduğum rahatsızlığı da ifade etme şansı tanımıştır. YARATICI BİR KIZ... Gelin biraz da Lal Kitap’ı konuşalım… Lal demek, dili tutulmuş kimse demek… Dillenmesine, sesini çıkarmasına müsaade edilmeyen demek… Zeliha demek, onun hikâyesi… Böyle bir giriş yapalım mı? Zeliha’nın zengin bir hayal gücü var. Yaşadığı toplumdaki rolleri sorgulayan, yaratıcı bir kız o. Belki bu yaratıcılığının başkaları tarafından fark edilmesi de etkilidir onun yaşadıklarında. Mahallelinin her kadına, her genç kıza layık gördüğü hayatı Zeliha kabullenemiyor bir türlü. Bu yüzden git gide içine kapanıyor. Sonunda asla tek kişinin suçu olmayan ama bir araya geldiklerinde ilginç bir organizmaya dönüşen bu tuhaf mahalle baskısı, dilsizleştiriyor onu. Peki tüm suçu ilham perisine atalım mı? An gelip Zeliha’yı bulan, onun içine, kalbine yerleşen periye tüm suçu atmak… İlham perisine ilk Yunan mitolojisinde rastlarız. Adlarına “Musa” denilen bu dokuz peri, çeşitli sanat dallarında insanlara ilham verir. Sonra bugün bildiğimiz, tanıdığımız ilham perisiyle karşılaşırız Batı mitlerinde. Artık tektir ve güzelliğiyle sanatçıları, edebiyatçıları büyülemektedir. Dilsizdir, sevecendir ve iyidir. Tüm bu özellikleriyle ataerkil toplumda var olmaya çalışan kadınlara benzemektedir. Karşılaştığı insanlara bir sanat eseri yaratacak ilhamı güzelliğiyle, kadınlığıyla veriyorsa eğer, ilham alması beklenen de erkeklerdir. Bu da bizi sanatın ve edebiyatın erkeklere özgü bir alan olduğu dü ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 960
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear