Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SİHİRLİ DEĞNEK Tekboynuzlara İnanıyorum Michael Morpurgo, Tudem Yayınları, 2008, 72 sayfa Resimleyen Gary Blythe, Türkçeleştiren Ekin Gökovalı (9+ yaş) ir dağ köyünde büyüyen Tomas, yaşamında özel bir yeri olan köydeki hayatını hem korkunç hem de harika zamanlar olarak anımsıyor. “Tekboynuzlara İnanıyorum” isimli kitap bize Tomas’ın dağ köyünde geçen korkunç ve harika dönem olarak tanımladığı süreçteki yaşamını anlatıyor. Öykünün anlatıcısı olan Tomas öyküsünü anlatmaya kendini tanıtarak başlıyor. Daha sonra Tomas’ın büyüyünce bir yazar olduğunu, dağ köyünde ilk kez karşılaştığı tekboynuzun öyküsünü 20 yıl sonra kaleme aldığını anlıyoruz. Tomas’ı biraz daha tanımak ister misiniz? Tomas ailesiyle birlikte çiftlikte yaşamaktadır. Babası arıcılıkla uğraşır. Gölde ve şelale altında yüzdüğü, balık tutmaya gittiği, dağlarda yürüdüğü, kartalları ve diğer hayvanları hayranlıkla izlediği günleri çok sever Tomas. Ona kalsa ve annesi de o kadar ısrarcı olmasa, okula gitmeye pek niyetli değildir. Soru sorunca ve hata yapınca arkadaşlarının ona gülmesinden, dört duvar arasında oturmaktan nefret eder. Okulda olduğu zamanlarda çoğunlukla ormanın ve dağların düşünü kurar. Bir gün annesinin kasabaya alışverişe inerken Tomas’ı da yanında götürmek istemesi ile Tomas’ın yaşamında değişimler başlar. Annesinin amacı onu kütüphaneye bırakıp yeni gelen kütüphaneci bayanla tanışmasını sağlamaktır. Tomas gitmemek için dirense de kendisini kütüphanede bulur. Kütüphane her yaştan çocukla doludur. Heyecan içindeki çocukların bir kısmını tanıyan Tomas onlara yaklaşmak istemez, kitaplıkların arkasına gizlenerek onları izler. Çocuklar yavaş yavaş bir yerde toplanırlar. Tomas neler olduğunu anlamaya çalışır. Herkes bir tekboynuzun etrafında yerini almaktadır. Yerlerine yerleşen çocuklar birdenbire susarlar. Tomas’ın da diğer çocuklar gibi kütüphanenin ortasında duran tekboynuzu görünce nefesi kesilmiştir. Tekboynuzun güzelliğine büyülenen Tomas tekboynuzun yanındaki kadını fark eder. Kadın da onu. Kadın, Tomas’ı da çocukların yanına çağırır ve onlara tekboynuzun öyküsünü anlatmaya başlar... Tomas’ın o günden sonra yaşamı değişir. O da artık diğer çocuklar gibi kütüphaneye gitmek, tekboynuzu görmek, ona dokunmak ve kütüphaneci kadının öykülerini dinlemek istemektedir. Ailesi Tomas’daki değişime inanamaz... Tomas, 20 yıl sonra yazar olur ve bu öyküyü anlatır... Daha önce de belirttiğimiz gibi dağ köyündeki yaşamını hem korkunç hem de harika olarak tanımlayan Tomas’ın öyküsü burada bitmez. Çünkü çocukluk yılları savaş yıllarıdır. Yazar olan Tomas, öyküsünde o günleri de anlatır. Savaş sırasında korkuların, kayıpların, acıların ve yokluğun ortasında kalan çocukların gözüyle dünyaya bakan “Tekboynuzlara İnanıyorum” isimli kitap çocukları pek çok açıdan düşündüreceğe benziyor. Kitapların yakıldığı, umutların kaybedildiği bir dönemde tutunacak dal arayan insanların ve çocukların öyküsünü büyükler de çok sevecek... “Tekboynuzlara İnanıyorum” pek çok eleştirel soruyu da kapsayan bir öykü. Örneğin; nedenini bile bilmedikleri bir savaşın ortasında kalan çocuklar, kitapların neden yakıldığını anlayamazlar. Kütüphaneci kadın bakın çocuklara bunu nasıl açıklar: “‘Ben küçük bir çocukken, hatta sizlerden bile küçükken,’ diye söze başladı, ‘buradan çok uzaklarda, bambaşka bir ülkede yaşıyordum. Kötü insanların ülkeyi yönettiği bir zamandı. Bu kötü insanlar, hikâye ve şiirlerin büyüsünden, kitapların gücünden korkarlardı. Kitaplar, insanların düşünmesini ve hayal kurmasını sağlar; bunu çok iyi biliyorlardı. Kitaplar insanları soru sormaya, araştırmaya yöneltir. Oysa kötü insanlar bizim düşünmemizi ya da hayal kurmamızı, hele hele de soru sormamızı hiç, ama hiç istemiyorlardı. Bizim çocuklara yaklaşımı, onları öykülerin içine çekme becerisi köydeki pek çok çocuğun yaşamını etkiler. Kim bilir belki de Tomas, yazar Michael Murpurgo’dur. Çocukluğu II. Dünya Savaşı döneminde Londra’da geçen Murpurgo belki o yüzden savaşı bir çocuğun gözünden bu kadar başarılı anlatabilmiştir... Belki de düş kurmayı hiç bırakmadığı için bu kadar sıcaktır Murpurgo’nun öyküleri... Bu sıcaklığı sadece çocuklar değil, film yapımcıları da keşfetmiş olmalı ki yazarın beş kitabı filme çekilmiş, iki kitabı da televizyona uyarlanmış. Yüzden fazla kitabı olan Murpurgo’nun birçok kitabı ödül almış. Kitabı, dilimize Ekin Gökovalı kazandırmış. Ne yazık ki Murpurgo’nun sıcacık cümlelerinden bazılarını anlamak için epey çaba harcamanız gerekiyor. Çeviri hataları ve Türkçeleştirilmeyen yapılar kimi yerlerde öykünün akışını zorluyor [“O, kiliseyi benden çok sevmezdi” (s.9)]. Neyse ki Murpurgo’nun düş gücü fazla uzaklaşmamıza izin vermeden bizi yine öyküye çekebiliyor. Düş kurmayı sevdiğini vurgulayan yazar bakın yazma konusunda ne diyor: “Bence, yazmanın çok büyük bir bölümü hayal kurmaktır; o, kabuğunu kırıp dışarı çıkana kadar, öykümün hayalini kurmak... Geriye kitabı elimde tutmak ve hayalimi okurlarımla paylaşmak kalır.” Murpurgo, Tekboynuz’a inanmayı hiç bırakmamış... Her şeye rağmen hayal kurmayı da... Çocukların umutlarına sarılmalarına ve korkularını yenmelerine kapılar açan “tekboynuzlu” metaforu çok katmanlı öykünün satır aralarına gizlenmiş... Savaş Nilay YILMAZ B kendileri gibi düşünmemizi, kendilerinin inandığı şeylere inanmamızı ve söylediklerini yapmamızı istiyorlardı. Bir gün bu kötü insanlar, şehirdeki bütün kütüphanelere, kitapçılara ve okullara girip sevmedikleri bütün kitapları topladılar, nerdeyse hepsini. Ve sonra siyah botlu ve kahverengi gömlekli askerler, şehir meydanında bütün kitapları yaktı. Kitaplar alevler arasında uçuşurken askerler ne yaptı dersiniz? Neşeyle alkışladılar. İnanabiliyor musunuz çocuklar? Eğlendiler’” (s.4546). Kütüphaneci kadın çocukların yaşamında önemli bir yer tutar. Onun okuduğu öyküleri dinlemek, kendi öykülerini ona ve diğer çocuklara anlatmak ya da okumak dağ köyündeki çocukların yaşamına bir canlılık getirmiştir. Burun bükerek kütüphaneye gelen çocuklar bile kısa bir süre sonra öykülerin büyüsüne kapılırlar. Kütüphaneci kadının sırasında kütüphanede çıkan yangında Tekboynuzlu’yu ordan kurtarmak için verilen dayanışma da dikkate değer. Dayanışmanın, mücadelenin ve umudun öyküsü “Tekboynuzlara İnanıyorum”, pek çok çocuğun ve yetişkinin uykuya dalan duygularını uyandıracağa benziyor... Kitapların ve kütüphanenin büyüsünü içimizde hissettiren bu öykü, Tomas’ın ve diğer çocukların değişim ve gelişim süreçlerini şekillendiren belirleyicileri de görmemizi sağlıyor. Kütüphaneci kadınla tanıştıktan sonra çocukların kendilerine olan güvenlerinin güçlenmesi, öykü dinlemeye ve okumaya olan ilgilerinin artması aslında içinde bulunduğumuz dönemde okuma kültürü kazandırma konusunda ne Nilay Yılmaz: İstanbul Bilgi Üniversitesi Eski Silahtarağa Elektrik Santralı. Silahtarağa Mah. Kâzım Karabekir Cad. No:1 Eyüp / İstanbul Tel: 0212236 78 42 / www.nilayyilmaz.com(sihirlidegnekcumhuriyet@gmail.com) SAYFA 32 ler yapmamız gerektiğini bize hatırlatan bir durum. Bilindiği gibi çocuk kütüphanelerimiz yok denilecek kadar az, olanlar kapatılıyor, aktif olanlar da gerek işleyişteki düzensizlikler, gerekse içindeki kitapların yanlış seçimi yüzünden etkili bir biçimde kullanılamıyor. Kısacası kütüphanelerimiz çocukların ilgisini çekmekten çok uzak mekânlar. Çoğunlukla okulla ve ödev yapma ile özdeşleşen kütüphanelerde kendi isteği ile gelip kitap okuyan çocuk görmek zor. Nüfusumuzun ne kadarının kütüphanelere üye olduğunu, kütüphanelerde okuyucu başına düşen kitap sayısını, personel yetersizliği yüzünden kaç kütüphanenin kapatıldığını, çalışanların kaçının kütüphaneci olmadığını, yılda kaç kitap alındığını, alınan kitapların ne tür yayınlar olduğunu ve kaç kütüphanenin bilgisayarla hizmet verdiğini söylemeye gerek yok (sayısal bilgiler için Bkz: www.kutuphaneci.org.tr). Yazara ve kitaba nasıl bakıldığını geçtiğimiz günlerde de gördük, görüyoruz, biliyoruz... Belki de bilmediğimiz, düşünmediğimiz, kütüphaneleri nasıl YAŞAM ALANINA çevirebileceğimiz konusu. Oysa dışarıda oynamanın pek mümkün olmadığı şu sıcak yaz günlerinde çocukların kütüphanelerde buluşması ne güzel olurdu... Yetişkin kütüphanelerinin bir bölümünü çocuklara uygun olarak tasarlamak ya da mahallelerdeki olası mekânları, odaları çocuk kitaplıkları olarak düzenlemek o kadar zor değil... Buralarda okumaya gönül vermiş ve çocukların dilinden anlayan kişilerle çalışmak... Yazarları davet etmek... Çocuklarla birlikte açık alanlarda ya da kitaplıklarda okuma etkinlikleri yapmak... Bu öyküde ne oldu, özetleyin, öyküyü anlatın vb. sorular sormadan okumanın eğlenceli, yaratıcı ve eleştirel bir süreç olduğunu duyumsatacak okuma çalışmaları tasarlamak... Kendilerine ve çevrelerine eleştirel yaklaşmalarını sağlayacak tutumları kitaplar aracılığıyla kazanmalarına yardım etmek... Ve daha neler neler... Bize gereken tek şey “tekboynuzların var olduğuna” inanmak... Buna inandıktan sonra bize destek olacak kurumları ya da kişileri bulmak o kadar zor değil... Yeter ki amacımız doğru olsun... Yeter ki çocukları bu amaç doğrultusunda doğru kişilerle, doğru kitaplarla buluşturmayı isteyelim, yani dostlar bizi alışverişte görsün diye yola çıkmayıp, yaptıklarımızın neye yola açabileceğini düşünerek adım atalım... Kitap bağışı kampanyaları düzenlemenin, belirli bir ölçütü dikkate almadan her yerden ve herkesten kitap toplayıp bunları okul kitaplıklarına ya da kütüphanelere bağışlamanın okuma kültürü kazandırma yolu olmadığını, bunun okumazyazmazlık sorunumuzu daha da büyütmek olabileceğini de görelim... Çocukların ve gençlerin “kitap okuyup okumadığı” sorusunu sormayı bırakıp, artık, “ne okuduğu”, “ne düşünerek okuduğu” ve sonunda “nereye geldiği”, “kendinde ve toplumda neyi değiştirdiği ya da değiştireceği” sorularını dikkate alalım... “Tekboynuzlara İnanıyorum”, okuma kültürü kazandırma yönünde yapılması gerekenler hakkında bizi düşündüren, bu soruların yanıtlarına bizi taşıyabilen, her kitaplıkta ve kütüphanede yer alması gereken kitaplardan biri... Tekboynuzların varlığına siz de inanıyor musunuz?.. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 960