25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Asıl görmesi gerekeni gözler göremez. (Küçük Prens) Antoine de Saint Exupery 29 Haziran 1900’de Fransa’nın Lyon kentinde doğdu. Latin Amerika’nın ilk posta servisini kuran Exupery ilk uçuşunu 21 yaşınday SİHİRLİ DEĞNEK Çocuklar İçin Kitaplar Hazırlayan: Nilay Yılmaz sorumlu oluruz. Sen gülünden sorumlusun. Küçük Prens unutmamak için tekrarladı: “Gülümden ben sorumluyum”. Bunu da unutmamalıydı. (Bölüm 21) “Küçük Prens”, Antoine de Saint Exupery, Mavibulut Yayıncılık Gönül Kuşu Michal Snunit, Mavibulut Yayıncılık, 2007, 40 sayfa Resimleyen Na’ama Golomb, Türkçeleştiren Fatih Erdoğan (770 yaş) İnsan kendini de evcilleştirebilir mi? Yüreğini? Yüreğinin içindekileri? Evcilleşmek! Doğumdan ölüm anına kadar evcilleşmek, evcilleştirmek… “Gönül kuşu içimizde bir yerlerde yaşar. Hiçbirimiz görmedik onu şimdiye dek, ama biliriz onun orada olduğunu. Doğduğumuz an ilk kez çırpar kanatlarını. Yaşadığımız sürece bir kez bile bizi terk etmez, hep bizimledir. Tıpkı ölünceye dek soluduğumuz hava gibi”. Kim demiş çocuklara soyut kavramları anlatmak zordur diye! Michal Snunit de çocuğa kendini anlamasını ve duygularını anlamlandırmasını anlatmayı başaranlardan biri olarak çocuklara insanın insanı anlamasının sırrını veriyor. Küçük Prens gibi yüreğin gözüne inanan Snunit, Gönül Kuşu’ndan yardım alıyor. Birisi bizi sevindirdiğinde neden içimiz içimize sığmıyormuş dersiniz? İçimizdeki Gönül Kuşu yerinde duramıyor, hoplamaya zıplamaya başlıyormuş da ondan. Peki üzülünce neden suskunlaşıyoruz sizce? İçimizdeki Gönül Kuşu suskunlaşıyor da ondan. Çünkü “birisi bize kızmayagörsün, başını tüylerinin arasına gizler de, tortop olur Gönül Kuşu, sessiz ve üzgün.” Acaba bazen neden susmak isterken kendimize engel olamıyor da konuşmaya başlıyoruz, istemediğimiz şeyler söylüyoruz? Bunun nedeni de Gönül Kuşu’ymuş. Çünkü bu kuş çok yaramaz bir kuşmuş. Aklı karışınca bizim de aklımızı karıştırıyormuş. Aslında bunun nedeni kutular! Hangi kutular mı? Elbette Gönül Kuşu’nun kutuları. Gönül Kuşu kutulardan yapılmış bir kuş. Mutluluk kutusu, keder kutusu, kıskançlık kutusu, sabır kutusu, tembellik kutusu, sır kutusu... Ve her kutunun bir anahtarı var. Ancak bu kutuların anahtarları yalnızca Gönül Kuşu’nda. Tek ayağı ile anahtarı çevirip kutuyu açıyor Gönül Kuşu. Bazen biz söylüyoruz ona hangi kutuyu açması gerektiğini, bazen de kendisi açıveriyor bize sormadan. Kendini kötü hissedince öyle bir kutuyu açıyor ki biz de kendimizi kötü hissediyoruz. Bazen bize seslendiğinde onu duymuyoruz. İşte o zaman ayıp ediyoruz. Çünkü Gönül Kuşu’nun “bütün istediği bizi bize anlatmak”… Gönül Kuşu’ndan kurtuluş yok! Soluduğumuz hava gibi bizi ölünceye dek terk etmeyecek! Sadece çocuklar değil, içlerindeki Gönül Kuşu’nun sesini bugüne kadar duyamamış, kutularında kapalı kalmış duyguları olan yetişkinler de bu kitabı mutlaka okumalı! Fatih Erdoğan’ın şiirsel anlatımı ve Na’ama Golomb’un sevimli çizimleriyle masmavi sayfalardan yükselen duygular sanki daha da mavileşiyor. ? Küçük Prens. Exupery’nin yapıtları: Pilot (1926); Güney Postası (1929); Gece Uçuşu (1931); Rüzgâr, Kum ve Yıldızlar (1939); Arras’a Uçuş (1942); Bir Rehineye Mektup (1943); Küçük Prens (1940); Kumların Bilgeliği (1948). 31 Temmuz 1944’te aramızdan ayrılan Exupery bulutların arasından bize göz kırpıyor, duyumsuyor musunuz? KISA KISA... ken yaptı ve o günden sonra hayatının büyük bir bölümünü bulutların arasında geçirdi. Orduya katıldığı dönemde, İspanya iç savaşı boyunca Güney Afrika’da uçtu. II. Dünya Savaşı’nda, 31 Temmuz 1944’te Akdeniz’deki görevi sırasında Alman Birliği’nden kaçarkan kaybolan Exupery’nin izine bir daha rastlanamadı. İntihar ettiği, Nazilere esir düştüğü vb. birçok senaryo üretildi. Ancak 1998 yılında Marsilyalı bir balıkçı Riou Adası civarında Saint Exupery’e ait bir bileklik buldu. Böylelikle 2004 yılında bu bölgede yapılan araştırma sonucunda Exupery’nin kullandığı uçağın enkazına ulaşıldı, sır çözüldü. Başka gezegenleri görmek için gülünü birlikte yaşadıkları astreoitte bırakıp yollara koyulan küçük prensin öyküsünü anlattığı “Le Petit Prince” (Küçük Prens) adlı kitabı 100’den fazla dile çevrildi. O gün bugündür büyük küçük herkesin sevgilisi oldu Küçük Prens’ten... Benimle oynar mısın? dedi Küçük Prens. Hayır, dedi tilki. Oynayamam; evcil değilim ben. Öyle mi, bağışla beni, dedi Küçük Prens. Ama bir süre düşündükten sonra, “Evcil ne demek?” diye sordu..... Genellikle ihmal edilen bir iş, dedi tilki. Bağlar kurmak anlamına geliyor. “Bağlar kurmak” mı? Tilki, “Yani”, dedi. “Örneğin sen benim için hâlâ yüz bin öteki çocuk gibi herhangi bir çocuksun. Benim için gerekli de değilsin. Senin için de aynı şey. Ben de senin için yüz bin öteki tilkiden hiç farkı olmayan herhangi bir tilkiyim. Ama beni evcilleştirirsen, birbirimiz için gerekli oluruz o zaman. Benim için dünyadaki herkesten farklı biri olursun, ben de senin için eşsiz benzersiz olurum..... Ne olursun evcilleştir beni. Çok isterdim ama vaktim az. Dostlar edinmeli, yeni şeyler tanımalıyım. Yalnız evcilleştirdiğin şeyleri tanıyabilirsin, dedi tilki, insanların tanımaya ayıracak vakitleri yok artık. Dükkânlardan her istediklerini satın alıyorlar. Ama dostluk satılan bir dükkân olmadığı için dostları yok artık. Dost istiyorsan beni evcilleştir. Evcilleştirmek için ne yapmalıyım? Çok sabırlı olmalısın… “Git bir daha bak güllere. Kendi gülünün eşi benzeri olmadığını göreceksin. Sonra da gel vedalaşalım. Sana armağan olarak bir sır vereceğim.”… İşte sana bir sır, çok basit bir şey: İnsan yalnız yüreğiyle doğruyu görebilir. Asıl görülmesi gerekeni gözler göremez.” Küçük Prens unutmamak için tekrarladı: “Asıl görülmesi gerekeni gözler göremez.” Gülünü önemli kılan uğrunda harcadığın zamandır. Küçük Prens unutmamak için tekrarladı: “Uğrunda harcadığım zamandır”. İnsanlar bu gerçeği unuttular, sen unutmamalısın. Evcilleştirdiğimiz şeyden KONUK SİHİRLİ DEĞNEK Zübeyde Seven Turan Son Çınar bir öykü kitabı! Ceylan Yayınları’ndan çıkmış. Kapağını çok sevdim. Oya Uslu’nun beş yapıtından biri. Elime ilk aldığımda yarısı resimli yarısı konuşmalı bir çocuk kitabıyla karşılaşacağımı düşündüm. Yanıldığımı anladım sayfalarda gezinirken. Destansı, masalsı bir anlatımı var bu yapıtta yazarın. Genellikle ve özellikle şiirsi bir söyleme yaslanıyor. Oya Uslu şiir de yazıyor mu, diye düşünmekten alamadım kendimi. Çınar ağacını konuştururken doğanın, yaşamsal olanın öneminin altını çiziyor. Ayrımında olmadan ne çok şey öğreniyoruz çınar ağacından. Kesilmesine karar verilen üç yıl yıllık bir çınar ağacının aracılığıyla insana sesleniyor yazar. Doğa kıyıcılarına karşı duran çocukların birlikteliğinden yola koyuluyor. Dahası bulutun, rüzgârın, toprağın dayanışmasını örnekliyor. Çınar ağacının kesilmesine karşı dururken, hepsi de kendi yeteneklerini ortaya koyacak. Rüzgâr fırtına çıkaracak, bulutlar dolu yağdıracak. Yine de gitmezse kesiciler, toprak ana sallayacak her yeri. O da olmazsa deniz kabaracak. Ama tam da burada diğer canlıların zarar görebileceği düşüyor uslarına. Denizin önerisini kabul etmiyorlar. Özellikle bu bölümlerinde çocuk okuru yetkin düşünme alanına çekiyor. Yazar çocukların dönüştürme yetilerinin bilincinde. Ondandır, direncin ve dayanıklılığın simgesi çınar aracılığıyla, çocukların arasına katılıyor. Hiroşima’nın Ayşe kızı ve ailesini nasıl etkilediğini okurken bu dünyada bir Hiroşima yaşandığını öğreniyor okur. Bunu Ayşe kız dillendirseydi, dedi, içimdeki çocuk. Onun sesini de duymak istedi. Ayrıca, denizin, bulutun, toprağın ve rüzgârın önerilerini onlardan duymak istediğini de ekledi. Bu hem inandırıcılığı artırırdı, hem çınar bu denli yorulmazdı. “Yarın çok geç olacak; şimdi, şimdi sahip çıkmalı doğaya”, “Umut güleç yüzlü bir çocuk olup çıktı karşıma, sevda serin bir ırmak ve dağlar direncim oldu bana bakıp gülümseyen,” söylemlerindeki coşkunun ardına takıyor okuyanı. Kimi seslenişlerde çocuk okurun düzeyini aştığını düşündüğüm tümceler var. “Cenneti yeryüzüne indireceğiz toprak anam, seninle birlikte…”, “Şu bilinç dedikleri şey de öyle kolay oluşmuyor”, ” İnsani değerlere sahip çıkmak” gibi söylemlerin çocuk okurun düzeyini aşmış olacağı kaygısını taşıdığımı söylemeliyim. “Yorgunum, ama son zamanlarda” tümcesinde devrik tümce şiirsi olmaktan öte bir anlam dağınıklığı yaratıyor. “Son zamanlarda yorgunum, diyebilirdi. Hemen izleyen tümcede ama sözcüğüyle aynı anlamı taşıyan fakat kullanılmış. Ardından gelende lakin sözcüğünü görmeyi beklediğimi saklayamayacağım! O sözcük boşlukta da duruyor aynı zamanda, kaldırıldığında anlamda bir eksilme olmuyor. Ben buralıyım, demek varken, ben buraya aidim, söylemi gözüme battı. Benzer örnekleri var. Uzun tümceler konuyu anlaşılır yapmıyor. Özellikle çocuğa yazdıklarımızda bundan kaçınmak gerekir. Yazar (;) çok seviyor, (,) sevmiyor. Gerekse de kullanmıyor. Dili iyi kullandığını söylemeliyim her şeye karşın. Coşkuyu hiç yitirmediğini de. Bunu söylemekle birlikte, “meğer, muhtaç, mahveden, mahsustan” gibi sözcükler olmasaydı, demekten geri duramayacağım. Hiç kullanılmasalar bile olabilecek denli eğreti duruyorlar yerlerinde. Ayrıca özellikle 25. sayfadaki gibi uzun tümceler var. Bu tür tümceler anlam kargaşası yaratarak özellikle çocuk okuru okumadan uzaklaştırabilir. Oysa kısa tümce kurmak yazar için de daha kolaydır. 26. sayfada,”Yalnız kesilirsem bir kitap olmak ve orada yaşamak isterim, söylemindeki tını Aziz Nesin’in sesine karışıyor. Onun Sivas Acısı şiirini çağrıştırdı bende. Irmak akışlı bir söylemi var Oya Uslu’nun. Yaşar Kemal’in yapıtlarında çokça geçen; köy köy gezip destan okuyan, masal anlatan dengbejler vardır. Tek anlatıcıdırlar. Kimseye söz vermezler. Onlar her şeyi bilir. Bu çınarı ona benzettim. Çocuk okur, bu tür yapıtı şiir okur gibi okuyacaktır. Bir şey daha söyledi içimdeki çocuk; üç yüz yaşındaki çınarın şöyle görkemli resimlerini görmek istediğini sayfalarda. Kitabı elimize aldığımızda küçük bir kitap! Boyu küçük olan kimi çocukların; boyum küçük ama aklım büyük, demesi gibi… Yetişkinler de okumalı, diyorum. Bu söylemle çocuktan geçtiğim sanılmasın. Öncelik onların elbette! Irmak akışlı tümcelerin arasına dalmalı çocuk da büyük de... Bu bilge çınar bir de küçük şiir yazdırdı bana… ÇINAR Meyve ağacı olsaydım / dedi, çınar / Uzansaydı dalıma/ Gelip geçen yoksullar/ Bol bol meyve sunsaydım / Doyunsaydı çocuklar… ? Nilay Yılmaz Kurtuluş Deresi Cd. No: 47 Bilgi Üniversitesi Dolapdere/İstanbul nilayy@bilgi.edu.tr Tel: 0212 236 78 42 0212 311 51 82 SAYFA 32 CUMHURİYET KİTAP SAYI 910
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear