Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
? olsanız? Tozkoparan'dan aşağıya doğru yürüyüp çift tedrisatlı eğitim yapan Evliya Çelebi İlkokulu'nun sıralarında yeniden oturur anımsarken. Sokakları arşınlar bileyici, tam o esnada sokak yoğurtçusu annesinin çok sevdiği kaymaklı Sarandi yoğurdundan servis eder tabaklara. Anımsarken yine yanıbaşındadır 'akşam simidiii' diye bağırarak geçen simitçi ve mahalle arkadaşları Rosita, Aleko, Beno. Bu kadarı yeter ayrıntısı kitaptan okunmalı ama Nazlı Abla'ya ilişkin şunu da mutlaka eklemeli, romanlarında açtığı çoğu sürreal kapıların anahtarı meğerse İstanbul’dur. Şişhane Yokuşu'ndan yukarı vurun, annesinin elinden tutan küçücük bir kız çocuğu görürseniz bilin ki o başka bir Nazlı Eray'dır. GEÇMİŞİ VURAN SAATLER Aslı Erdoğan, o da bir tirad gibi yaşayanlardandır İstanbul'u. Saatleri hep geçmişi vurur. Galata, kendi tanrılarına tapan, kendi yaralarını yalayan, kendi surlarıyla çevrili bir kolonidir evvel zaman. Bir sürgün yeridir, göçmen sığınağıdır, bin ayrı dille konuşan gettodur. Unutulmaz bir geçmiştir, sonrasında sirayet etmiştir Aslı Erdoğan'ın yüreğine derinden. Burası, onun bakışıdır, sırları, vaatleri, yıllanmış düşleriyle. Kendisinin sandığı öyküleri, yenilgileriyle. Ay ışığında sever Galata'yı, yıldız ışığında sever. Ve yalnızca bir kenar mahalleye çeviren gün ışığında sever. Geçmişte bu mekânların sahiplerinin hayaletleriyle selamlaşır içten içe. Ve ilerler güne, geleceğe uygun adım bilmem hangi bilinmeyen gökyüzünü anlatmak ya da hangi hikâyeyi tamamlamak, hangi sonsuzluğa bir son bulmak için. Yazmak onun kaderidir, Galata en baba şahidi… Ayşe Kulin, Narmanlı, anneannesinin kucağında götürüldüğü ilk evi… Yıllar boyu, hayatının dönüm noktalarını hemen hepsini yaşadığı evi… Ölüm acısını ilk o evde tadar, ortaokul ve lise yıllarının keyifli hafta sonlarını bu evde geçirir, bu evde âşık olur, sözlenir, evlenir. Boşandığında iki evladıyla çok genç ve mahzun anne olarak bu eve döner. Hayatla Narmanlı'da cebelleşir, olgunlaşır, güçlenir. Anneannesiyle güneşli sonbahar sabahlarında, el ele Maçka'daki Taşlık Kahvesi'ne yürürler, gazoz içer, dostlar sohbete dalar, güneş yüzünü ısıtır. Aileyi anlatır anneannesi, dedesinin sürgünde yaşamışlığını. Ardından Cumhuriyet'i anlatır ona. Çocuk Ayşe sorar büyüğüne Cumhuriyet nedir? Yanıt ne güzeldir; “Cumhuriyet, hepimiz demek”. sınırlar kalkmışmış… Hikaye bal gibi de hikaye.. Kulin'in öyküsünü özellikle iyi okuyun, asıl geniş dünyanın kapılarını o zaman aralayacaksınız. “İstanbul'da aşka düşmek, bir sokak köpeğiyle aşka düşmeye benzer” diyor Perihan Mağden. Bir bakış yeter gözbebeğine. İstanbul derinliğe dairdir diyor, düşmeye dairdir. Sokak kızları bir âlemdir diyor ki ne âlem. Hayat İstanbul kılığına girmiştir, elinde avucunda, cebinde, çantanda, semerinde, kemerinde ve ruhunda ne varsa boşaltacaktır. Bu da bir boyut ve bir o kadar gerçek. Perihan Mağden hücrelerinde hissedenlerden İstanbul'u. “Ne çok dokudum İstanbul'da bizi. Bizleri. Şimdi bakıyorum: Kumaşım İstanbul. Ne kadar benzetmişiz birbirimizi. Kelimenin iyi ve kötü tüm manalarıyla” demesi de bundan. Petros Markaris, Heybeliada'nın dönüşümüne yanıyor, yalnızlık ve boşluk hissiyle kavruluyor. Ve ekliyor: “Her İstanbullu Rum'un iki yaşı vardır. Birincisi doğum gününden başlar, ikincisi ise İstanbul'dan ayrıldığı günden.” Celil Öker, evvel zaman Kapalıçarşı'yı anlatıyor, rehber istemez Kapalıçarşı diyor. Kalabalığın ve tarihin ilahi uyumuna hayranlığını dile getiriyor. Zamanın bir yerinde donmuş ayrı bir boyut kapısı gibi Kapalıçarşı o anlatırken. Mehmet Murat Somer, Sultanahmet diyenlerden. Dükkânlar, esnaf, eşyalar, renkleri, köftesi, hamamı, evvel ve mevcut zamanıyla dalıyor pasajlara, arşınlıyor kaldırım taşlarını, anılarını anlatıyor. ÇOCUKLUĞUN TATLI ANILARI Latife'nin kocaman o çocuk yüreği İstanbul'a her daim yanık, kırık, sılalı. Çocukluğunun tatlı anıları üşüşüyor Latife Tekin'in belleğine ve satırlarına. Güneş eriyerek batıyor onun İstanbul'unda, gecesi taşıp fışkırıyor. Semtlerin sadece cilalı ön yüzlerine değil ardındaki fakir, virane suretlerini de görüyor o. Çamaşır mandallarıyla bahçeden bahçeye aşk mektupları atılıyor ha bire yokuş başında pazarlığı bozuyor hamallar, yolun ortasında boşaltıveriyor sebzeleri, kadınlar beddua ede ede bir hal oluyor. Beşiktaş onun için öyle ya da böyle belli ki en özel. İstanbul'a edilen eziyete tepki göstermekte, acısını çekmekte Latife Tekin. Karga tulumba, kalleşe, uğursuza teslim cevher kentin bozulan suretine veryansın ediyor, bozulan dokusuna, artık suları çarpamayan Boğaz'a edilenlere… “Milyonlarca in sanıyla kimsesiz İstanbul” diyor. İstanbul kadar sevilmemiş bir başka kent daha düşünemediğini ifade ediyor Latife Tekin. Severken yok edenlere tabii ki sözü. Buket Uzuner'e göre Moda Kadıköy'ün en şık tepesidir. Nostaljik ve romantik olarak anlatılan o akasya ve incir kokulu eski Moda'ya yetişemese de onun bildiği Moda, hala kendine özgü, şık, 'cool' ve güzel semttir. Dondurmacılar Meydanı, gençlerin sevgilisi çay bahçeleri bir başkadır. Moda'da aşk bir başkadır. Eski kültürel zenginliğini, yeşilliğini ve özgünlüğünü az biraz yitirse de Moda hâlâ Moda'dır. Hâlâ mahalle kültürü kısmen de olsa yaşatılır, herkes herkesi tanır, selamlaşır. Bunu yaşamak isteyenlere Buket Uzuner'in davetini yineleyelim: “Tanışmıyorsanız bekleriz. Tanışıyorsanız geçerken bir kahveye uğrayın, dostluk tazeleyin”. Evet İstanbul ne menem? İstanbul tatlı bir lanet.. ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Yazarların İstantanbul’u/ Hazırlayan: Baarbaros Altuğ/ Merkez Kitaplar/ 174 s. Kitap ve şiir okuyan, akşam yemeklerinden sonra ut çalan, çokbilmiş bir çocuk olmasının sorumlusudur anneannesi. O evi ne çok sevmiştir ve o semti… Hepimiz gibi çocukluğunu, ilk gençliğini özlemektedir Ayşe Kulin de. Çocukluğunda eşiğinde oturup şamfıstığı kabuklarını hiç mi atmadınız gelip geçenin kafasına, evdekilerden gizli kaçımız sigara içmedik. Büyüdüğümüz evi hiç mi özlemeyiz? Ya göçüp giden büyüklerimizi? Hiç aynı oldu mu/olur mu sonrası? Olmaz ya. Ayşe Kulin'in kişisel öyküsü ayrıntılarıyla satırlar arasında. Şimdi internet var ya hani geniş dünyanın kapılarıymışmış efendim CUMHURİYET KİTAP SAYI 910 SAYFA 15