25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

22 Temmuz seçimlerinde AKP’ye, emperyalizm olgusu karşısında dili kilitlenenlere ya da saltık anlamda hukukun üstünlüğünden, azınlık haklarından söz ederken emperyalizme karşı savaşılmadan buna varılabilirmiş gibi davrananlara oy verecekler, emperyalizm vatanın bağrında cirit atarken emekçi halk yığınları sömürünün kucağına terk edilirken sırtlarını ağaca verip sigara tellendirenlere hiç mi benzemeyecek peki? Tanrı aşkına emperyalizm, hangi ülkede sosyalizmi iktidara getirmiş ki? M. Sadık ASLANKARA Kitaplar Adası gelinebilir mi hiç? Üstelik Türk ırkçılığında gözlemlenen yükselişe benzer biçimde? Ama milliyetçi tutuşmalarla kapışmaların, sonra aynı ulus topluluğu içinde Erdost’a, onun gibi düşünenlere kulak tıkamanın emperyalizmin ekmeğine yağ çaldığını görmemek için kör olmak gerekiyor! AŞK İHANET KABUL ETMEZ! 1968 gençliği antiemperyalistti, kuşku yok ki öyleydi, şimdiki toplumcuların bir bölümü böylesine bir olgu yokmuş, emperyalizm geçmişte bir tarih çağında kalmış gibi davranabilirken üstelik… Ulucanlar’da söyleşiye katılan, buranın “kültür merkezi” olması gerektiğini söyleyen Halit Çelenk, pek çok kez vurguladığı gibi, “Deniz’in… tok sesiyle: ‘Yaşasın Türkiye’nin bağımsızlığı! Yaşasın Marksizm ve Leninizmin yüce ilkeleri! Kahrolsun emperyalizm! Yaşasın köylüler ve işçiler!’ diye bağırdı(ğını)” bildiriyor yine. (Cumhuriyet Ankara, 6.7.2007) İnfaz sırasında “dönemin kıta subayı ve mahkeme başkanı Ali Elverdi’nin” ne yaptığını biliyor musunuz? “Cezaevinin avlusunda bulunan kara kavak ağacına yaslan(ıp) sigara iç(erek)… idamı seyre(diyor).” TK(e)P de olmasa hani, tüm Marksçılar emperyalizmin kuyruğuna takılmış gibi görünecek neredeyse… Bereket TKP, Amerikan işbirlikçiliğine karşı katı bir tutum sergileyerek antiemperyalizm kavramının içini döşüyor da Marksçı bakışla çağımızın tanıklığını yapıyor. “Uyanmak”, “uyandırmak”, “uyanık kalmak” sözcüklerine de işte bu çerçevede bakmak gerekiyor bana sorarsanız. Uyanmak, uyumanın karşıtı. Kimileyin uyumak yok oluşu getirebilir. Uyandırmak bu anlamda önem taşıyor yanılmıyorsam, uyanık durmaksa anlamı daha da pekiştiriyor. Buna bakarak uyandırıcıların toplumun “nöbetçiler”i olduğunu söylemek abartı sayılmamalı. Kimdir nöbetçiler? Aydınlar elbette. Çünkü aydın uyumayan, uykuya dalmayan, hep uyanık kalandır. Bunların ardından Fichte’nin Alman Ulusuna Söylevler’inin, Attilâ İlhan yönetiminde kotarılan Bir Millet Uyanıyor dizisini kaleme alanların da yukarıda tek tek andığım kitapları iyi niyetle yazdığına kuşku duyulmasa gerek. Dizi içinde yer alan kimi kitapların, kitaplardaki kimi bölümlerin ulusal duyguları fazlaca gıdıkladığı, sonuçta ulusalcılıkla eyyamcılığın zaman zaman örtüştüğü düşünülebilir elbette. Bütün bunlar bir “uyarı” bağlamında alındığında doğal ama. Tıpkı Pir Sultan Abdal’ın yüzyıllar önce dile getirdiği “Uyur idik uyardılar/ Diriye saydılar bizi” deyişindeki gibi. Siz nasıl davranıyorsunuz peki? Emperyalizm ülkede cirit atarken ulusalcılık aman dirilmesin deyip sigara tüttürmeyi mi yeğliyorsunuz yoksa? Ne tuhaf bir yazgı. Geçmişte sağcılar Celal Bayar’ın ağzından “Bu kış komünizm gelecek”, Faruk Sükan’ın ağzından “Sosyalistlerin nefes alışını bile dinliyoruz” derlerdi. Şimdiyse kimi solcular, buna benzer yuvarlamayla darbenin geleceğini söylüyor, ne ki her iki grup da emperyalizmin varlığını gizliyor nedense. 22 Temmuz seçimlerinde AKP’ye, emperyalizm olgusu karşısında dili kilitlenenlere ya da saltık anlamda hukukun üstünlüğünden, azınlık haklarından söz ederken emperyalizme karşı savaşılmadan buna varılabilirmiş gibi davrananlara oy verecekler, emperyalizm vatanın bağrında cirit atarken emekçi halk yığınları sömürünün kucağına terk edilirken sırtlarını ağaca verip sigara tellendirenlere hiç mi benzemeyecek peki? Tanrı aşkına emperyalizm, hangi ülkede sosyalizmi iktidara getirmiş ki? ? SAYFA 29 F ichte’nin Alman Ulusuna Söylevler’ini ya da Alman Milletine Mektuplar’ını duymamış olamazsınız… “Berlin’in Napolyon ordularının işgali altında bulunduğu bir sırada (Fichte’nin) birçok tehlikeyi göze alarak bir seri konferanslar halinde verdiği Alman Ulusuna Söylevler’inin (1806)” üzerinden iki yüzyıl geçti. Aşağıdaki alıntıları Prof.Dr.Macit Gökberk’in Felsefe Tarihi’nden (Bilgi, 1967) aktarıyorum: Alman idealistleri denildiğinde, “başlıca Fichte, Shelling, Hegel ve Schleiermacher’i içine alan, sonunda bazı çizgileri ile Schopenhauer’e de uzanan bir filozoflar çevresinin 19.yüzyılda geliştirdiği bir felsefe çığırı anlaşılır.” “Bu düşünürlerin hepsi daha baştan bütün idesine doğru yola çıkarlar…” “Onun (Fichte’nin) bütün hayatı, yapmak ve yaratmak tutkusu ile yüklüdür…” “Fichte’nin devlet anlayışında sosyalist ideler önemli bir yer alırlar.” “Onun sosyalizmi mutluluk üzerine değil, sırf ideal olan bir ilke üzerine, hak idesi üzerine kurulmuştur.” “Fichte’ye göre, bir ulusu yetiştirmek demek, uzak bir geleceği bir amaç olarak göz önünde tutmak demektir.” “…Fichte ‘Alman Ulusuna Söylevler’inde kendi ulusunun misyonunu çıkaracaktır: Alman ulusunun misyonu insanlığı ‘tam günahkârlık’ çağından çıkarıp aklın bilinçli hakimiyetini sağlamaktır. Napolyon’un yıktığı Almanya kalkınırken bunu kendine ölçü yapmalı, gençliğini tarihin bu işaretine göre yetiştirmelidir.” (500 vd.) Nietzsche’yi de besleyen Alman romantiklerinin, Hitler’i ortaya çıkaran yolun taşlarını döşeyen felsefeciler olduğu söylenir öteden beri… Fichte, Hitler’in önünü açmıştır bir bakıma. Ama bu olgu, Fichte’nin uyarıcı kimliğini zedelemez yine de. Bir halkı ya da ulusu gıdıklamanın, ötesinde nazlamanın ölçüsü var mıdır? Bir halkı şu kadar pohpohlarsan iyidir, ama bunu aşarsan ulus günün birinde zıvanadan çıkabilir, gibisinden kestirimde bulunulabilir mi? Örneğin Atatürk’ün onuncu yıl söylevinde dile getirdiği, “Türk milleti zekidir, çalışkandır” deyişinin ardından yarım yüzyılı aşkın süre sonra Aziz Nesin’in “Türkler’in yüzde altmışı aptaldır” demeye yönelmesi arasında çarpıcı bir çelişkinin yattığı düşünülmemeli bence. Neden? Hiç kuşku yok ki Mustafa Kemal, halkını, ulusunu çok yakından tanıyordu. Yukarıdaki deyişiyle o, dileğini yansıtıyordu bir ölçüde, ötesinde toplumun kendine güven duyabilmesi için çabalıyordu. “Ne mutlu Türküm diyene” söyleyişinin de işte bu bağlamda alınması gerekiyor bana göre… Uyanmak, uyandırmak, uyanık kalmak... Yayınevi bir dizi başlattı: Bir Millet Uyanıyor (2005). Attilâ İlhan’ın yönetiminde başlayıp iki yıl gibi kısa süre içinde binlerce sayfadan oluşan on yedi kitaplık “Bir Millet Uyanıyor” dizisinde solcusu, sağcısı birçok siyasacı, düşünür, bilimci, yazar bir araya geldi. Bu yazarlarla kitapların adını anayım istiyorum hiç değilse. 2005 Kitapları: Suat İlhan, Türklerin Jeopolitiği; Yıldırım Koç, Batılı İşçi Sömürüye Ortak; Sadi Somuncuoğlu, Göz Göre Göre…/ Kapana Düştü Türkiyem; Arslan Bulut, Küresel Haçlı Seferi; Erol Manisalı ve öğrencileri, ‘Avrupa Birliği’ Çıkmaz Sokak!; Abdullah Ağar, Ölüm Dağları Bekler/ Cudi Dağı. 2006 Kitapları: Sinan Aygün, Avrupa Tuzağında Mankurtlaşan Türkiye (Düzenleyen: Sezai Şengün); Yıldız Sertel, Şu Değişen Dünya/ TürkiyeAvrasya; Ali Rıza Bayzan, Türkiye’de Amerikan Misyonerleri; Prof.Dr.Ümit Özdağ, Kürtçülük Sorununun Analizi ve Çözüm Politikaları; Nurullah Aydın, Küresel Terör ve Türkiye; Mehmet Perinçek, Avrasyacılık/ Türkiye’deki Teori ve Pratiği; Tevfik Çavdar, Küresel Kapitalizmin Girdabında Türkiye. 2007 Kitapları: Orhan Özkaya, Cumhuriyet Toprakları ve Küresel İşgal; Fuat Veziroğlu, Denktaş ve Kıbrıs’ta Son Tango; Nihat Genç, Kavga Günleri. Dizinin ilk kitabı …Bir Millet Uyanıyor… şu sözlerle sunuluyor: “…Batı ittifakı ve NATO üyeliğinden bu tarafa, ‘sistem’, ekonomiden kültüre, savunmadan eğitim ve öğretime, bütün ‘ulusal’ kalelerimizi düşürmek peşindedir; ‘dil’ini ve ‘din’ini, açık açık, göstere göstere dayatmaya başlamıştır…/ O halde, hangi kesimden olursak olalım, ‘teslim olmamak’ için, bir araya gelmek, ortak bir direnişe yönelmek, millet olarak uyanmak zorundayız.” Son kitap Kavga Günleri’nin kapak arkasında da şu sözler yer alıyor: “Bizi uykumuzdan uyandırmak amacıyla, ‘karakterleri hürriyet ve istiklal olan’ değerli insanların çalışmalarından oluşan ve Attilâ İlhan’ın yönetiminde hazırlanan ‘Bir Millet Uyanıyor’ dizisini, amacına ulaşma yolunda önemli ve büyük adımlar attığı umuduyla sonlandırıyoruz.” Dizinin on yedi kitabında da şu söz yer alıyor bir uyarı bandı halinde neredeyse: “Bu dizi, bizi uykumuzdan uyandırmak amacıyla hazırlanmıştır.” Yukarıda kitaplarını andığım yazarlar halkımızı, toplumumuzu, ulusumuzu ne ölçüde gıdıklamıştır sizce? sam. Gelin şu satırları birlikte okuyalım şimdi: “Ulusun temelinde kavim, aşiret, kabile, boy, soy değil, tarikat, mezhep ya da din değil, bireyin özgürleşmesine öngelen ekonomik sınıflaşma vardır.” (24) “Ulus olmak için, nasıl aynı ırktan olmak zorunluluğu/ gerekliliği yoksa, aynı dilden olmanın da zorunluluğu/ gerekliliği yoktur. Ulus birliği ile ırk birliğini özdeşlemek, ilk ve ilkel birliklerden ırk birliğini temel alan bir anlayışı, modern birlik olarak ulus birliği yerine koymak demektir./ Bir topluluğun ulus birliğini oluşturabilmesi için, soy/ırk birliğini aşmış, en azından bireyin ekonomik evrimini tamamlayarak özgürleşmiş olması gerekir.” (25) “Ulusun bu tanımı, aynı zamanda, Türkiye Kürtleri’nin ulusun üyeleri olduğunu, ama ‘azınlık’ olmadığını çerçeveler.” (26) “Türkiye Kürtleri, azınlık değil, ulus birliğinin sahiplerindendir. Tüm yurttaşlarla aynı/eşit haklara sahiptirler. Bu eşit hakların yaşama geçirilmemesi, şu ya da bu dönemde, şu ya da bu yasayla engellenmiş olması, bu eşitliğin özünü ortadan kaldırmıyor. Bu hakların yaşama geçirilmesi, eşitliği engelleyen yasaların kaldırılması, ‘azınlık’ statüsüne sığınmaya değil, yurttaşlık haklarının tam olarak kullanılması için, insan haklarının savunulmasına, ülkenin demokratikleşmesi ve özgürleşmesi için savaşım verilmesine bağlıdır.” (30) “Modern ulus, özgür bireylerin, siyasal ve ekonomik olarak oluşturdukları örgenleşmiş birliğidir. Kendisinden önceki birliklere (ya da devletlere) göre, yalnızca biçimsel bakımdan değil, iç oluşumu bakımından da yeni ve daha üstün bir birliktir. Bu yeni birliğin (ulus birliğinin) oluşmasında, çatısının çatılmasında, belirli bir soy/kavim belirleyici rol oynamış ve ulus birliğine bu soyun/kavmin adı verilmiş olsa da, ulus, artık, bir soy birliği ya da kavim birliği değildir.” (33) “Ulusların oluşumunun genel olarak tamamlandığı bir evrede ve ulus sınırlarının stabilize olduğu yerde ve çağda, bir ulus birliği içersinde, gelişmenin genel ortalamasının gerisinde kalmış olan soy topluluklarının, içinde yer aldığı ulus birliğinden ayrılarak ayrı bir ulus birliği oluşturmak istemelerini, ayrılmak istenilen ulus birliğinin demokratikleşme deviniminden yalıtmak, sorunu, yalnızca ayrılmak isteyen topluluğun bağımsızlaşma sorunu olarak görmek, küçükburjuva ulusalcı baskıya karşı, küçükburjuva ulusalcı çözüm üretmek demektir.” (38) Nitekim Türkiye Kürtleri’nin Amerikan karşıtı toplumcu kimlikle başlattığı kavganın günümüzde Amerikancı, git gide emperyalizmin dümen suyundaki ulusalcı, milliyetçi çizgisi, hatta bu çizginin ırkçı bir düzeye tırmandığı görmezden KENTSİZ KENTTAŞ, YURTSUZ YURTTAŞ OLUNMAZ! Muzaffer İlhan Erdost’un Ulus Uluslaşma Demokratikleşme (Onur, 1991) adlı kitabını anmanın sırası yanılmıyor909 HALKLARI DİRİYE SAYMAMAK! Fichte’nin mektuplarının ya da söylevlerinin ardından tam iki yüzyıl sonra Bilgi CUMHURİYET KİTAP SAYI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear