24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Vitrindekiler Akdeniz Dünyası/ Editörler: Eyüp ÖzverenOktay ÖzelSüha ÜnsalKudret Emiroğlu/ İletişim Yayınları/ 270 s. Kendine özgü bir kültür havzası, dahası bir uygarlık beşiği olarak Akdeniz... Bu kitapta, Akdeniz’in tarihsel gerçekliğine değişik pencerelerden bakan tarihçilerin çalışmaları yer alıyor. Akdeniz’in bir merkezi coğrafya olarak sönümlenmesinden, jeopolitik gelecek perspektiflerine... Kuzey, Güney, Doğu, Batı kıyıları arasındaki, şehir kültürleri (ve gettoları!) arasındaki benzerlikler ve farklılıklara... Cinsellikten mimariye ve dahi genetiğe... Akdenizlilerin ve Akdeniz’in zengin dünyasına, ayrıntılı, ince bakışlar sunan incelemeler... Türkiye’den, ABD’den, Fransa’dan, İsrail’den, Lübnan’dan, Tunus’tan, Yunanistan’dan tarihçilerin çalışmalarını sundukları toplantıya ev sahipliği yapan Antakya’nın özel bir yeri var kitapta. Evangelia Balta, Linda T. Darling, May Davie, Alisa Ginio, Reşat Kasaba, Ergi Deniz Özsoy, Eyüp Özveren, Julia ClancySmith, Nora Şeni, Faruk Tabak, Abdeljelil Temimi, Ehud R. Toledano, Mahmoud Yazbak ve Stefanos Yerasimos’un katkıda bulunduğu bu çalışma, ismi son anılan yazarına: değerli “Akdenizli” tarihçi ve düşünce adamı Stefanos Yerasimos’a ithaf edilmiş. Sosyal Politika Yazıları/ Derleyenler: Ayşe BuğraÇağlar Keyder/ İletişim Yayınları/400 s. Küreselleşme, özellikle zengin ülke devletlerinin yerleşmiş sosyal güvenlik programlarını sürdürebilme kapasitesini tehdit ediyor. 1945 sonrası dönemde fabrikalar işlerken ve insanlar hayat boyu sürdürecekleri işlerde çalışırken, gerek patronlar gerekse refah devletleri cömert bir sosyal güvenlik platformunun oluşmasını kabullenmişlerdi. Eğitim bedavaydı, sağlık harcamalarının çoğunu devlet karşılıyordu, emekli maaşları güvenliydi, işsizlik sigortası da iyi işliyordu. Oysa son yirmi yıllık dönemde refah devletinin bu saydığımız kazanımlarının hepsinin krizde olduğu ileri sürülüyor. Devletler bu garantileri sürdüremeyeceklerini söyleyip her bir harcama kaleminde kısıntı yapmaya uğraşıyor. Bu arada, bireylerin karşı karşıya oldukları risklerin arttığı gözlemleniyor. Esnek istihdam hem işsizlik oranını ve süresini arttırıyor, hem de insanların emeklilik maaşlarına yaptıkları katkıları azaltıyor. Çalışan insanlar artık aynı işte ömür boyu kalıp oradan emekli olacaklarını düşünemiyor. İstihdamın güvensizleşmesi ve eski sektörlerin küreselleşme ile tasfiye edilmesi giderek büyüyen bir “yeni yoksulluk” kategorisini ortaya çıkarıyor. Bu kitap, böyle bir ortamda yürütülen güncel sosyal politika tartışmalarının pek çoğunun temelindeki kuram ve kavramları geliştiren veya derinlemesine tartışan metinlerden oluşuyor. Hayatın Sessizliğinde/ Aslı Erdoğan/ Merkez Kitaplar/ 188 s. “Sessizce yaklaşıyor geceye sözcükler; bozmaktan çekinerek uykunun yuvarlaklığını. Balerinler gibi, parmak uçlarında dolanıyorlar insanların gecesini. İnsanların ve kanın, denizle toprağın, açlığın gecesini... Sessizliğin üzerinde köpük köpük uç veriyor sonsuzluk. Bitimsiz sokaklardan gelip geçmişler, yanan yollarından cehennemlerin, akSAYFA 41 Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler/ Kemal Yamak/ Doğan Kitap/ 867 s. İkinci Dünya Savaşı’nda askerî öğrenci, çok partili döneme geçiş yıllarında genç bir subay. 1960’ta Afganistan’da tabiye öğretmeni. 22 Şubat ve 21 Mayıs olaylarında Harp Okulu’nda eğitim öğretim şube müdürü. Kıbrıs Barış Harekâtı’nda Özel Harp Dairesi başkanı. 12 Eylül’den önce ve sonra 7. Kolordu ve Sıkıyönetim komutanı olarak Diyarbakır’da... 19851987 yılları arasında Ege’de krizler yaşanırken Ege Ordusu komutanı. PKK terörünü ve Güneydoğu sorununu yakından tanıyan komutanlardan biri. Turgut Özal döneminde Başbakanlık başdanışmanı, Birinci Körfez Krizi’nde Cumhurbaşkanlığı genel sekreteri; dolayısıyla Turgut Özal’ın kişiliği ve ölümüyle ilgili sorulara en iyi cevap verebilecek kişilerden biri. ‘Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler’, emekli orgeneral Kemal Yamak’ın anılarını içeriyor. M. A. T./ Ferhat Ünlü/ Everest Yayınları/204 s. Kader Gemisi zikzaklar çizerek kendi yolunu alırken kimi yolcular yeni rotalar çizmek istediler. Ama bu rota ne kadar değiştirilebilir, dahası ne kadar bilinebilir, ne kadar anlaşılabilir? Karmaşık, çelişkili, anlaşılmaz ve karanlık bir olup bitenler toplamı değil midir o rotanın varlığı? ‘M. A. T.’ (Münasebetsiz Ayıklama Teşkilatı) bir gerilim romanı. Gerilimin perde arkasında bireylerin kaderiyle giriştiği tuhaf ilişki bulunuyor. Küresel Diplomasi/ Hüner Tuncer/ Ümit Yayıncılık/ 206 s. Küresel diplomasi olarak nitelendirilebilecek yirmi birinci yüzyıl diplomasisi; siyasal sorunların yanı sıra, ekonomik ve kültürel sorunların giderek daha çok ağırlığını duyumsattırdığı; devletin yanı sıra, hükümet dışı kuruluşlar, bölgesel kuruluşlar ve çokuluslu şirketler tarafından da uygulanan, kamuoyuna yönelik bir diplomasi yöntemidir. Küresel diplomasi anlayışı çerçevesinde, geleneksel anlamdaki diplomata gereksinme kalmış mıdır yoksa diplomasi mesleğine kazandırılacak yeni boyutlar mı söz konusudur? Bu kitap ‘küresel diplomasi’yi konu alıyor. Eyvah Aşk!/ Sylvie Overnoy/ Çeviren: Alev Özgüner/ Merkez Kitaplar/ 220 s. Rose, otuzlarında, uzunca bir süredir tek başına yaşayan bir gazetecidir. Cherie adlı derginin en çok okunan ‘Eyvah Aşk!’ köşesinin yazarı. Başkalarının aşk yaralarını sarmadaki becerisi ve ünü, biraz da köpeği Max’ın adını taşıyan “hayali sevgili”nin tam isabet kaydeden önerilerinden ileri gelir. Günün birinde, sansasyonel bir televizyon programı “mutlu aşk uzmanı”nın günlük yaşamını izleyicilerine aktarmak isteyince Cherie’de ortalık karışır: Üç gün boyunca Rose’la yaşayacak “gerçek” bir sevgili bulunacaktır, hem de acilen. Okurların merakla beklediği “MaxRose çifti” televizyoncularına karşısına çıkarılır ama olaylar planlandığı gibi gelişmez. Fransız Cosmpolotian dergisinin yayın yönetmeni Sylvie Overnoy, dramatik durumlarla miza ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 837 şam gölgeleriyle ağırlaşmış incecik köprülerinden hayatın.. Kurşuni mor gecelerinden arafın ve sütbeyaz sabahlarından... Efsanelerden, ninnilerden, ağıtlardan, isimlerden, ahitlerden, mezar taşlarından... Şimdi benim gecemden geçiyorlar, sönmüş kuyruklu yıldızlar gibi, yükünü taşıyarak, binlerce yazgısını tamamlamış dünyanın” ‘Hayatın Sessizliğinde’, Aslı Erdoğan’ın son kitabı. İçi Yoksul/ Tahir Musa Ceylan/ Merkez Kitaplar/ 254 s. ‘İçi Yoksul’, kasabalı bir gencin üniversite öğrencisi olarak yaşadığı bir kentte, girdabına kapıldığı hayataşkölüm çokgeninde “hiç”e sayılmasının, giderek hiçliğin hafifliğinde yaşamayı seçişinin romanı... Rayihasını ancak avuç içinde tutuldukça, yaprakları ezildikçe salan bir çiçek benzeri, yapraklarını çevirdikçe usulca sarıp sarmalayan bir kitap ‘İçi Yoksul’. Mavi Yağmurluk/ Aleksandr Blok/ Çeviren: Kanşaubiy MizievAhmet Necdet/ Everest Yayınları/ 48 s. “(...) Hayatımı yıktı şarap ve tutku.../ Birden hatırladım ben seni ve/ Gel dedim, gençliğime çağrıydı bu.../ Çağırdım ama gelmedin nedense,/ Çok gözyaşı döktüm, ilgisiz kaldın,/ Mavi yağmurluğunu mahzun giyindin de/ Yağışlı gecede benden ayrıldın./ Bilmem, gururun nereyi tutku mesken/ Benim tatlım, sevgilim, her şeyimsin.../ Mavi yağmurluğunla düşe daldım ben,/ Yağışlı gecede giyip gittiğin.../ Düş kurulmaz, yok artık şefkat ve ün./ Her şey bitti, geldi gençliğin sonu!/ Yok artık yalın çerçevede yüzün,/ Elimle masadan kaldırdım onu” Bu kitapta Kanşaubiy Miziev ve Ahmet Necdet çevirisiyle Aleksandr Blok’un şiirleri yer alıyor. Mucizevi Göstergeler/ Franco Moretti/ Çeviren: Zeynep Altok/ Metis Yayınları/ 328 s. Bir yandan trajediler, Ulysses, Çorak Ülke ve Balzac romanları gibi “yüksek edebiyat” klasiklerini, bir yandan da Dracula ve Frankenstein gibi kült korku romanlarını, Sherlock Holmes öykülerini ve “acıklı” çocuk edebiyatının ünlü örnekleri Çocuk Kalbi ve Pal Sokağı Çocukları gibi “kitle kültürü” ürünlerini aynı esprili üslupla yorumlayan denemeler yer alıyor bu kitapta. Yazarın temel meselesi bu edebi yapıtlarda yazıldıkları dönemin toplumsal endişelerinin nasıl özgül ifadeler kazandığını çözümlemek. Edebiyat tarihçisi ve sosyoloğu Moretti, eleştiriyi “yanlışlanabilir argümanlar” üreten bir disiplin haline getirecek özgün bir metodoloji geliştiriyor. Kitabın bir yerinde şöyle diyor Moretti: “Fazla kolay ağlayabilen insanlardan şüphelenmek gerekir. Ama hiç ağlamayan bir insan daha da kötüdür çünkü ağlamakla insan en azından dünyayla barışırken önemli bir şeyleri de yitirdiğini –yani bunun barışmadan çok yenilgi olduğunu– kabul etmiş olur. Ve yenildiği gerçeğini –sırf gözyaşlarıyla bile olsa– kabul eden bir kimsenin, içindeki intikam ateşinin tamamen sönmediğini, günün birinde sakatlanmış bir insanlık durumuna teslim olmamaya karar vereceğini umabiliriz.”
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear