Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
? koku. Anlatmaya koyuldu mu damağınızda çocukluğunuzda tattığınız akasya çiçeklerinin şekeri kamaşır. Hatırlamaktan keyif aldığı şehirlerden biri Prizren’dir, biri Üsküp. Şehirler değildir asıl özlediği, anmaktan keyif aldığı dostlardır da, dili varmaz. Kimi zaman Kafkaslar’dan bir kenti bile İzmir’e benzetir. Çünkü İzmir okuya okuya ezberini tamamlayamadığı bir şiirdir Tarık Dursun K.’nın. Mezarında otlar bitmiş dostlar gencecik bedenleriyle “aile evi”nin odalarından birinde bekler İzmir’in... Güzler ilkyaz sevgililerinin öpüşlerini anımsatır. Böyle bir şehir nasıl tamamlanır.. Tarık Dursun K., söze “Herkesin bir bulutu vardır” diye başlar ya. İşte o bulut kimi zaman iner de çevremize tüm çizgileri değiştirir, yıllar geçti sanırız. İçimizden “şimdi dağılır gider bulut” deriz, “yıllar değil ağırlığını duyduğum, bulut... bulut!” Gökte yıldızı olmak hüner olmaktan çıkar bir anda. Sonra Tarık öykü torbasından bir başka bulut salar gökyüzüne, yeryüzünün neresinde olursanız olun, yolunuzu beklesin diye. Yüzünü düşlerimize gizlediğimiz bir sevgilinin selamı gelmiş gibi olur. Aslında Tarık Dursun K. gizli bir şairdir. Öykülerinin gizi budur, fark edilirse... Son kitabı “Hepsi Hikâye” tanığımdır. lar dizisinin tümü gerçektir. Herhangi bir benzeşme, bir rastlantı değildir. Bilinçli ve kasıtlı yapılmıştır. Çünkü onları bu hikâyelerde yeniden yaşatmak yazar için bir boyun borcu ‘idi’, onların da en doğal hakları.” Bu satırları okuyan, okuduklarına iki kez saygı duymak zorundadır: Bir, gerçek oldukları için; iki, yazar gerçeklik duygusunu ustaca koruduğu için.. Çünkü Tarık Dursun K.’nın yazdıklarının hepsi “hikâye”dir. Kurgusu, anlatımı, şiirselliği dengeli hikâye.. On ikisinde on yaşındaki sevgilisiyle İstanbul’a kaçan çırak da hikâyedir.. İsrail’e göçen eski sevgili Coya da. Ama halkını meyhanenin duvarındaki resminden “vaat edilmiş topraklar”a çağıran Musa gerçektir. Hikâye kadar gerçek. (Tarık Dursun K. “hikâye”nin argodaki anlamını anımsatarak, acı acı gülümseyerek “hikâye” diye yazıyor belki.. Benim “öykü” diye diretmem de ondan. Bu ikiliği bağışlayın.) BİR KİTAP OKUSANIZ... Şimdi, sizin bu satırları okuduğunuz anın oluşturduğu “şimdi”de bir yerlere kar yağmakta. Sokakta bağırış çağırış kar topu oynuyor çocuklar, yoksullar çöp tenekelerini karıştırıyor tüylerini kabartmış kedilerle. Siz yedi iklim dört bucağa yelken açamazsınız. Ne telefon gelir ne mektup. Cep telefonları da çekmez olmuştur sanki. Bir kitap okusanız, ne zamandır yapmadığınız gibi, iyi gelebilir. İçinizdeki yalnızlık duygusunu yeniyetme yazarlar anlayamaz/avutamaz, bilirsiniz. Öyle eski/bildik bir şeydir ki. İşte o zaman açacaksınız Hepsi Hikâye’yi. O sizi elinizden tutup “yediveren narenciyelerin hem çiçeğe hem yemişe duruşunun kokusunu” tanıtacaktır. Sait Faik’in bir öyküsünü anımsatacak, Menekşeli Vadi’yi tanımlayacaktır. Menekşeleri gösterecektir. Sıkıntınızın yüzünüze sinmiş çizgilerinin gevşemediğini görünce Ege’nin kışlarını anlatacaktır. Bir masal kışını: “Yağmurların gelip geçiciliğinin ardından sabırlı kar gelir. Ama her zaman haberli yağar. Bir günden bir güne hırsız baskını vermez. Bu tür kötü huyu yoktur. Gelişi de, yağışı da, dinişi de bellidir. Denizlerin gerginlikleri çözülüveren yüzleri, benekli yağmurkuşları, bitmeye hazır kardelenler, dağ nergisleri, gelecek karı haberler. Kar her zaman ve her saatte yağar. Kasım ya da aralık ortalarında kısa kısa duraklamalar verir. O arada, gündüzleri güneş de çıkar çokluk, ama ne ısıtır ne yakar insanı. Bulutlar ardı ardına zincirlenir, telaşla biri öbürünü sürer, sırnaşır, homurdaşırlar. Daha cılızları göğü bir baştan öbürüne koşa koşa geçer ve yine geri döner. Eski bulutlar daha da kararır. Ayak altında dolaşmayı onurlarına yediremezler.” Siz Hepsi Hikâye’nin satırlarındaki bulutlardan birinin peşinde dağ koyaklarını dolaşadurun göğsünüzdeki sıkıntıyı nerede bıraktığınızı bilemeyeceksiniz. Anımsamanın sokaklarına dalmak, eskiyi özleyip “nostalji yapmak” da, kitabın bir yerindeki öykünün annenizin ya da halanızın anlattığına benzediğini sanmak da gelmeyecek başınıza. O sizin yaşadığınızı ve yaşayacağınızı anlatıyor olsa olsa. Söze başlarken “1945’ten bu yana” olanları özetlemesine pek inanmayın... Başka iklimleri anlatmasına da. O sizin az ötenizdeki apartmanın alt katındaki delikanlı. Hani yağmurluğunun yakalarını kaldıran, diken saçlı sarı oğlan. Hani esmer bir kızı bekliyor sabahları durakta, pek çaktırmadığını sanarak. Sizden bir iki yaş genç olabilir, yaşlı da. Ama birbirinizin dilinden anladığınız kuşkusuz. Hepsi Hikâye’nin arka kapağındaki resme de, Tarık Dursun K.’nın 75 yaşına bastığına filan da inanmayın. Hikâye! Hepsi Hikâye... ? * Hepsi Hikâye/ Hikâyeler/ Tarık Dursun K./ Aykırı Öykü/ 310 s. ÇAĞDAŞ ÖYKÜNÜN YARIM YÜZYILI Aslında biz, Türkiyeli okurlar, 2000 yılında çağdaş öykücülüğümüzün ellinci yılını kutlamalıydık. Ellili yıllarda yazmaya başlamış öykücülerimiz hem insandan yana hem çağdaş hem birbirine benzemez öyküler getirmişti edebiyatımıza. Biçimi, biçemi yeni, dünden yararlansa da dili, biçimi, biçemi kalıplarını zorlayan. Yaşamın cıvıl cıvıllığıyla. Hâlâ öykü dendi mi anımsanan da onlar... Nezihe Meriç de, Leyla Erbil de... Elbet Tarık Dursun da. (Şimdi yanı başımda olsa anımsatır hemen “Muzo da var” diye Muzaffer Buyrukçu’yu.... Bilge Karasu da,Tahsin Yücel de, Erdal Öz de, Vüs’at O. Bener de o yıllarda seslerini duyuranlar. Öykücülüğümüze son elli yılın katkısının değerini bilemedik işte.) Tarık Dursun’un doğumunun 75. yılıymış bu yıl. Göbeğini kendi kesen öksüz oğlan gibi tutup kendi kendine kutlamış, daha doğrusu kutlanacak bir iş yapmış. “Okurlarına 75. yıl armağanı olarak” Hepsi Hikâye’yi yazmış. (Sunuda da biz okurlarına sormuş, “Bu kitap, sabrına ve sevgisine teşekkür borçlandığım Asiye Akıncı’ya armağan olsun mu?”) Hepsi Hikâye, 25 bölüme ayrılmış. Her bölümünde ikiden dokuza değişik sayıda deneme/öyküler ya da bir tutam yaşam, bir tutam anı, bir tutam şiir yer alıyor. (Bunlardan kimilerini “ara sıcak” tanımıyla taçlandırmış yazar. Öyküleri “eğlencelik” ya da “meze” sayanlarla dalgasını geçerek. Bütün bunlarla bir öykü kuruyor Tarık Dursun K. Bir ömrün öyküsünü. Bu yüzden okuru, yaşamı/öyküyü ciddiye alması için baştan uyarıyor: “Bu kitapta okura aktarılan her şey; insanlar, adlar, kentler, mekânlar ve olay Tarık Dursun K. CUMHURİYET KİTAP SAYI 837 SAYFA 35