Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Yılmaz Dikbaş’tan ‘Satılık Vatan’ Özelleştirmeye tutulan ışık mürgeleştirilmesidir. Yılmaz Dikbaş, Satılık Vatan adlı yapıtında ülkemizin ve Üçüncü Dünya ülkelerinin kaynaklarının Batı’ya aktarılması sonucunu doğuran özelleştirme belasına tutuyor ışıldağını. Hem ülkemizde hem de dünyada özelleştirme belasının getirdiklerini sıralayarak konunun yurtsever insanlar açısından ne denli önemli olduğunu vurgulayan yapıt, bu önemli gerçekliği olanca çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. başlattıklarını; emperyalizmin bu saldırısının yönetim ve denetimini öncü finans kuruluşları olan IMF (Uluslararası Para Fonu) ve Dünya Bankası’nın üstlendiğini; özelleştirmelerle Batılı emperyalistlerin hem kendileri için taze kan edindiklerini hem de karşılarında bir direnç kalesi olan işçi sendikalarını ve ulusal devletleri yıktıklarını öğreniyoruz. Küresel ekonomi yani emperyalizm tüm gücüyle tüm devletlere, devlet kuruluşlarına ve bunları bırakmak istemeyen ulusal devletlere saldırıyor. Bu saldırı sonucunda bugün dünyadaki yabancı yatırımların yüzde 80’inin, dünya ticaretinin yüzde 70’inin 500 şirketin elinde olduğunun aktarıldığı yapıtta, bu şirketlerin ulus devletleri görmek bile istemedikleri ve özelleştirme saldırısının altında yatan gerçeğin bu olduğu söyleniyor. WashingtonIMFDünya Bankası yönetiminde uygulanan özelleştirmelerin Latin Amerika, Afrika, Asya ve Doğu Avrupa ülkelerinde ne tür yıkımlara neden olduğunu, özelleştirmeler sonunda bu ülkelerin korkunç bir yoksulluğa, çocuklarının kızoğlan demeden nasıl korkunç bir fuhuş batağına sürüklendiklerini okuyor ve insanlığın geleceğinin bunca karartılmasından dolayı dehşete düşüyoruz. Satılık Vatan’da, Doğu Avrupa’dan Latin Amerika’ya, Güneydoğu Asya’dan Afrika’ya dünyanın birçok ülkesindeki özelleştirmelerden örnekler verilerek insanların yaşam standartlarının çöktüğü, temel gıda maddeleri ve yakacak fiyatlarının fırladığı, sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesiyle, devletin sosyal yardımlarının durmasıyla insanların yaşamlarının tehlikeye atıldığı aktarılıyor. Her ülkede farklı yöntemler uygulandığını, ama sonucun hepsinde aynı olduğunu ve eğitimden sağlığa, sosyal sigortalara kadar yaşam özelleştirilerek halkın karanlığa ve ölüme terk edildiğini çeşitli ülkelerden örneklerle gözlerimizin önüne getiriyor. TÜRKİYEDE VE DÜNYADA ÖZELLEŞTİRME Satılık Vatan adlı çalışmanın “Türkiye’de ve Dünyada Özelleştirme (19801997)” başlıklı ilk bölümünde, soruyanıt yöntemiyle bu 18 yılda aralarında Türkiye’nin de olduğu 56 ülkedeki özelleştirme uygulamaları ve bunların hem ekonomik ve hem de toplumsal sonuçları; “Türkiye’de ve Dünyada Özelleştirme (19972003)” başlıklı ikinci bölümde de bu yıllardaki özelleştirme girişimleri, bu girişimlere CIA’nın nasıl dahil olduğu ve bunlara karşı sürdürülen soylu direnişler belgelerle ve ayrıntılarıyla sunuluyor. Yılmaz Dikbaş’ın, yapıtını sunuşunda, bu bölümde, devletin en yetkili yöneticilerinin hangi yalanlarla Türk halkını aldattıklarını, halkın özelleştirme konusunda doğru bilgilendirilmediğini, onu bilgilendirmekle görevli üniversitelerin, sendikaların, meslek odalarının, medyanın ve siyasi partilerin büyük çoğunluğunun sessiz kaldığını, bir kısmının ise Türkiye’yi sömürgeleştirme amacını taşıyan özelleştirmeden yana olduklarını, hatta özelleştirmenin bayraktarlığını yaptığını anlatıyor ve tüm bunları öğrenen okurların önce üzüleceklerini, sonra öfkeleneceklerini söylemekle ne kadar haklı olduğunu yapıtı bitirince anlıyoruz. Yılmaz Dikbaş, 'Satılık Vatan'da ülkemizin ve Üçüncü Dünya ülkelerinin kaynaklarının Batı’ya aktarılması sonucunu doğuran özelleştirme belasına tutuyor ışıldağını. ? Öner YAĞCI ir ülkenin başbakanının, görevinin “vatanı pazarlamak” olduğunu söylediği; maliye bakanının yurdun her şeyini “babalar gibi satarım” dediği; “liberal” partilerinin yanı sıra “muhafazakârım”, “sosyal demokratım”, “milliyetçiyim” diyen partilerinin bile “özelleştirmeyi en iyi ben yaparım” diyerek yarışa girdiği; hatta kimi “sosyalistim” diyenlerin bile “özelleştirmenin iyi bir şey olduğu”nu düşündükleri koşullarda yaşanan “özelleştirme” olayı; ne yazık ki yeterince bilinmeyen, tartışılmayan, üzerinde gereken dikkat ve duyarlılık gösterilmeyen bir gerçeklik olarak yaşamımızı kanatmaya devam ediyor. Özelleştirme; küreselleşen dünyanın bir salgın gibi başına bela olan bir gerçeklik; küreselleşmenin insanlığın başına saldığı bir bela yani. Emperyalizmin dünyayı tümüyle egemenliğine alma tutkusunu gerçekleştirmede kullandığı çok önemli bir dayatma ve silah. Bu silah, “ulusların, ulus devletlerin, ulusal dillerin” kökünü kazımayı amaçlayan bir sistemin yerleşmesinde çok önemli bir aşamayı gerçekleştiriyor. Yaldızlı cümlelerle sunularak insanların refahını ve mutluluğunu amaçlıyormuş gibi gösterilen özelleştirme belası, ne yazık ki başlarına bela çorabı örülen ülkelerin bir bir çökertilmesi için önemli bir hizmette bulunuyor. Emperyalizm ve Batılı zengin ülkeler, yoksul ülkelere karşı sürdürdükleri borçlandırma politikasıyla yoksul ülkelerin ucuz hammadde kaynaklarını, üretim araçlarını özelleştirmeler yoluyla yağmalıyorlar. Dünyadaki tüm özelleştirme uygulamalarından çıkan sonuca bakıldığında görülen; özelleştirmenin mülkiyetin ve refahın tabana yayılmasını sağlamadığı; işsizliği arttırdığı; çalışma koşullarını kötüleştirdiği; ulusal devletlerin stratejik kaynaklarının ve işletmelerinin yabancıların eline geçtiği; fiyatların arttığı; hükümetlerin, ülkelerinin ekonomisindeki kontrollerini kaybettiği; ürünlerin ve hizmetlerin kalitesinin, işyerlerinde güvenlik standartlarının düştüğü; devlet mallarının gerçek değerlerinin altında elden çıkarıldığı; eğitimin ve sağlığın çökertilip yalnızca parası olanların yararlandığı kurumlara dönüştürüldüğü; sosyal adaletten söz edilemez olduğudur. Kısacası özelleştirme, insanlığın köleleştirilmesi, ülkelerin sö B yonunun da (Türkİş, DİSK, Hakİş) özelleştirmelere net olarak karşı çıkmadıklarını; hatta KİT’lere talip olduklarını, “Özelleştirme çağın gereğidir” gibi liberal politikaları benimseyerek özelleştirme kervanına katıldıklarını; başını Harpİş Sendikası’nın çektiği, Petrolİş, Selülozİş, Denizciler, Havaİş, Basınİş, Deriİş, Enerji YapıYolSen sendikalarının ise özelleştirmelere karşı tavır aldıklarını; Türkİş’e bağlı Türk Metal Sendikası’nın ise tamı tamına özelleştirmelerin yanında yer aldığını söylüyor. Özelleştirmelerin önündeki en büyük engelin ulusal devlet olduğunu; Atatürkçüler ulusal devletten yana olduğu için de Atatürk yıkılmadan ulusal devlet yıkılamayacağına göre, özelleştirmecilerin tüm kurumları ve emperyalizmin akıl hocalığını yapan CIA İstasyon Şefi Paul Henze, Samuel Huntington, CIA Ortadoğu Masası şeflerinden Graham Fuller gibi kişiler aracılığıyla Atatürk’ü ve Kemalizmi yıkma öğüdünde bulunduklarını, bunlara Türk işbirlikçilerin destek verdiklerini söyleyen Dikbaş, özelleştirme konusunda üniversitelerimizin de üzerlerine düşen görevi yerine getirmediklerini vurguluyor. Arslan Başer Kafaoğlu’nun “KİT Gerçeği ve Özelleştirme” (Alan Yayıncılık, 1994) adlı kitabıyla Prof. Dr. Rıdvan Karluk’un “Türkiye’de Kamu İktisadi Teşebbüsleri ve Özelleştirme” (Esbank Yayınları, 1994) dışında konuyla ilgili kaynak bulunmadığını söyleyen Dikbaş; çalışmasında Türkiye’deki siyasal partilerin bu konudaki tavırlarını da irdeliyor. Batı Avrupa’nın 12 ülkesindeki özelleştirme uygulamalarının ve sonuçlarının tek tek ele alınıp irdelendiği yapıtta; Rusya’dan başlayarak 5 Doğu Avrupa ülkesindeki, 15 Latin Amerika ülkesindeki, 11 Asya ülkesindeki, 10 Afrika ülkesindeki özelleştirmeler mercek altına alınıp bu ülkelerin ve halklarının neleri kaybettiği, emperyalizmin bu ülkeler ve halklarını nasıl yağmalayıp aşağıladığı apaçık gösteriliyor. ÖZELLEŞTİRMELERE KARŞI SAVAŞIMLAR Dünyadaki ve Türkiye’deki özelleştirmelere karşı savaşımlara ayrılan ve çeşitli ülkelerdeki direnişlerin aktarıldığı yapıtın son bölümünde, ülkemizde 19972003 arasındaki PETKİM, TÜPRAŞ, SEKA, Tekel, Türk Telekom, ÇUKOBİRLİK özelleştirmelerini ve bunlara karşı direnişleri ayrıntılarıyla inceliyor. TÜSİAD’ın ünlülerinden bir işadamının 6 Nisan 2001’de, “Zorluklar içinde yüzlerce şirket var. Yabancılar gelip bütün şirketleri ucuza alabilirler, hepimiz satmayacağız diye yemin etmeliyiz!” diye çığlık attığını; aynı gün bir TOBB yöneticisinin “Uluslararası tröstlerin piyasaya egemen olması Türk ulusunun yararına olmaz! Bu süreçte yapmamız gereken firmalarımıza sahip çıkmaktır!” dediğini aktaran Dikbaş, “kahredici tablonun açıkça meydanda olduğunu, Amerika ve Avrupa Birliği’nin “tıpkı Rusya’yı soyarken kullandıkları sloganlarla ‘serbest piyasa ekonomisi’, ‘özelleştirme’, ‘yapısal reformlar’, ‘insan hakları’, ‘demokrasi’ diye diye ‘tek kurşun atmadan’ Türkiye’yi teslim aldıklarını”; birçok Avrupa ülkesinde devletin ekonomideki payı Türkiye’den çok olmasına karşı “devleti küçültmek” sloganıyla halkın değerlerine saldıran işbirlikçi yöneticilerin ülkemizi yağmalattığını söyleyerek yapıtını şu çağrıyla noktalıyor: “Bugün vatanın satılması anlamına gelen özelleştirmeye karşı önlemler alınmazsa; Türkiye Cumhuriyeti devletinin temelleri sarsılacaktır. O zaman alınacak önlemler, hem o önlemleri alanlara hem de ulusal devlete çok pahalıya mal olur.” Satılık Vatan’ı okuyup bitirince, özelleştirmenin güzelleştirme değil köleleştirme ve sömürgeleştirilme olduğu gerçeğini bir daha görüyoruz ve sanki yurtseverler için bir özelleştirme ansiklopedisi olan bu yapıtla, özellikle son birkaç yılda fütursuzca gerçekleştirilen ve ülke zenginliklerinin peşkeş çekildiği, kaynaklarımızın ve varlıklarımızın yağma edildiği özelleştirmelerin yaşamımıza damgasını vurduğu koşullarda geleceğimizin nasıl karartıldığını daha iyi anlıyoruz.? Satılık Vatan/ Yılmaz Dikbaş/ Asya Şafak Yayınları/ 2005/ 543 s. KİTAP SAYI 837 ÖZELLEŞTİRME NE DEMEKTİR? İlk soru olan “Özelleştirme ne demektir?” sorusu yanıtlanırken sözlüklerdeki tanım verildikten sonra, Türkiye’de uygulanan özelleştirmenin; “Türk halkının 70 yılda alın teriyle kazanıp dişinden tırnağından arttırarak biriktirdiği paralarla kurduğu fabrikaların, açıp işlettiği madenlerin yerli ve yabancı kişi ve kuruluşlara haraç mezat satılması” demek olduğu söylenerek başlayan çalışmada, ülkemizde 256 adet KİT (Kamu İktisadi Teşebbüsü) ve bunlara bağlı 4600 dolayında fabrika, tesis olduğu, bunların hepsinde her Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının hissesi bulunduğu, her yurttaşın cebindeki nüfus cüzdanının bu kurumlara sahipliğin hisse senedi olduğu, bu kuruluşları yurttaşların rızası olmadan satmanın, onların mallarını gasp etmek olduğu gerçeğini okuyoruz. POLONYA’YA DAYATILAN ÖZELLEŞTİRME Dünya Bankası’nın Polonya’ya dayattığı özelleştirmenin belirlediği devlet bütçesi tüm dünya ülkelerine yaşatılacak olan kahrın da habercisi gibidir: “Sağlık, eğitim ve güvenlik harcamaları büyük oranda kesilecek, tüm devlet sübvansiyonları kaldırılacak, kömür fiyatları yaz ayları hariç her ay düzenli bir şekilde yüzde 5 artacak, doğalgaz fiyatı her üç ayda bir yüzde 5 artacak, merkezi ısıtma ve su ücretleri yüzde 33 arttırılacak, tren bilet ücretleri yüzde 28 arttırılacak, petrolden alınan vergi arttırılacak, ilaç fiyatları büyük oranda arttırılacak...” (s. 169). Yılmaz Dikbaş, bir paradoks olarak Türkiye’de üç işçi konfederas ÖZELLEŞTİRME FİKRİ NEREDEN ÇIKTI? İkinci soru olan “Özelleştirme fikri nereden çıktı?” sorusuna verilen yanıtla yapıtın derinliklerine doğru girmeye başlıyoruz. Asıl olarak “1980’li yıllarda başlayan ve bir kasırga gibi dünyayı saran şekliyle özelleştirme”nin “babasının Amerika, anasının İngiltere” olduğunu; 1980’li yılların başında Amerika’da önce Başkan Reagan’ın, sonra Başkan Bush’un yönetimleriyle İngiltere’de Başbakan Margaret Thatcher’ın iktidarının işbirliği yaparak Üçüncü Dünya ülkeleriyle Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra çöken ve şaşkına uğrayan Rusya, Doğu ve Orta Avrupa ülkelerine, bu ülkelerin halklarının yüzyılların emeğiyle oluşturdukları ekonomik değerleri, yani sanayi kuruluşlarını, yeraltı ve yerüstü doğal kaynaklarını, taşınır ve taşınmaz tüm varlıklarını ele geçirmek amacıyla özelleştirme saldırısını Yılmaz Dikmaş’ın, ‘Satılık Vatan’ kitabını okuyup bitirince, özelleştirmenin güzelleştirme değil köleleştirme ve sömürgeleştirilme olduğu gerçeğini bir daha görüyoruz SAYFA 20 CUMHURİYET