Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
? Eylül 1921’den 13 Ağustos 1922’ye kadar aralıksız sürer. Türk halkı, bu sırada “milli seferberlik” içinde yoğrulmakta ve akıl almaz bir tarih sınavına hazırlanmaktadır. Halkının inanılmaz desteğini arkasına alan Türk ordusu da taarruz hazırlıklarını tamamlar ve taarruza kalkacağı Afyon’un güneyine yürüyüşe geçer. Afyon’un Güneyine Yürüyüş; 14 Ağustos 1922’den 25 Ağustos 1922’ye kadar sessizce, görünmeden, büyük bir vakar içinde ustaca gerçekleştirilecektir. Türk ordusunun kuzeyden güneye kaydırılması ve taarruz çizgisine ulaştırılması, Türk savaş tarihinin benzersiz bir destanıdır. Biz, tarih kitaplarında taarruza kalkan Türk ordusunu bilirdik de bu ordunun taarruz öncesi yazdığı “intikal destanı”nı pek bilmezdik, onu da öğreniyoruz Turgut Özakman’ın usta kaleminden... Büyük Türk Taarruzu, 26 Ağustos 1922 günü sabaha karşı saat 5.30’da bütün topların gürlemesiyle başlar, 9 Eylül’de Yunan ordusunun İzmir’de denize dökülüşüyle sonuçlanır; 18 Eylül 1922’de Türk ordusunun Çanakkale’de konuşlanmasını sağlamlaştırması ve İngiltere Başbakanı Lloyd George’un “Ne yapalım, yüzyıllar nadir olarak dâhi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakınız ki o büyük dâhiyi yüzyılımızda Türk milleti yetiştirdi. Hiçbir çabamız sonuç vermedi, M.Kemal Paşa’ya yenildik” sözleriyle de savaşın soluganları biter. Mudanya Ateşkes Antlaşması’nın 11 Ekim 1922’de imzalanmasıyla, Millî Mücadele süreci yeni bir evreye geçer ve “Şu Çılgın Türkler” romanı da bu Turgut tarihsel dönüm noktasında Özakman son bulur. d. Bir Yaratış Öyküsü Artık başucumuzda Türk Kurtuluş Savaşı’nı bütün evreleriyle anlatan uzun soluklu, gürül gürül akan bir büyük romanımız var: Şu Çılgın Türkler. Roman, bir önsözle başlıyor. Yazar, önsözde romanın 50 yılı aşan oluşum ve yazılış serüvenini bir bir anlatıyor. Türk Kurtuluş Savaşı’na bu ne yürekten bir bağlanış ki; hiçbir şey göz ardı edilmemiş; yazılı anılar derlenmiş, Milli Mücadele’nin ateş çemberinden geçmiş askersivil kişileriyle konuşulmuş, savaşın geçtiği alanlar bir baştan bir başa gezilmiş, konuyla ilgili özgün ya da çeviri tüm belgeler ve inceleme kitapları toplanmış ve daha başka ne varsa, her şey harmanmış, yoğrulmuş ve bir Türk başyapıtı yaratılmış. Sömürgeleştirilmek, aşağılanmak ve giderek tarihten silinmek istenilen Türk ulusunun alçaklığa meydan okuyuşunun destanı, belgesel roman yapısıyla okura ulaştırılmış. Romanda birbirini izleyen ve birbirini bütünleyen olaylar zinciri, Milli Mücadele’nin gerçek akışına koşut olarak sıralanmış. Turgut Özakman, yerliyabancı değişik kaynaklarda anlatılan Milli Mücadele sahnelerini, kaynak göstererek ve tarihi kişilere atfedilen konuşmaları belgelendirerek anlatıyor; okurlarını destansı zaferle heyecanlandıran ve gözyaşlarına boğan dramatik kurgusu çok yüksek bir belgesel roman yaratıyor. Romanında, başlangıçtaki özet bölümü dışında tam 901 kare kullanmış. Bu yapı, okura, Milli Mücadele’nin evrelerini heyecanla ve adım adım yaşatıyor. Yazar, aslında Türk Kurtuluş Savaşı’nın tarihini anlatmak istiyor. Bu konunun Türkiye’de yeterince bilinmediğini biliyor. Koskoca Türkiye’nin, bu çelişik durumu daha çok yaşamasına katlanamıyor ve “Şu Çılgın Türkler”le duruma el koyuyor; Türk Kurtuluş Savaşı’nı, roman sanatının ve harita, fotoğraf teknolojisinin olanaklarını kullanarak yaşanılır ve görünür kılıyor. Çok da güzel yapıyor bu işi… e. Bir Yaşatış Öyküsü Turgut Özakman, senaryo yazma tekniklerini ustaca kullanıyor; Milli Mücadele’nin derinliğini ve yayılımını, her cephesiyle bir bütün olarak veriyor. Düşüncenin gücünü ve güzelliğini, yaşamanın imbiğinden geçiri yor. Okuru cepheden cepheye koşturuyor: Cepheyi ve cephe gerisini, öncüyü ve artçıyı, Türk’ü ve Yunan’ı, emperyalizmin alçak yüzünü ve yoksul mazlumun gururlu direnişini, yüklenişi ve diklenişi... soluk soluğa yaşıyorsunuz. İhanetin yılan ıslıklı alçak sesiyle kahroluyor; yiğit insanların varlıklarıyla zenginleşiyor ve bir insanlık yükselişine geçiyorsunuz. İnsanca olanın izini sürüyor; acımaya, özveriye, yiğitliğe, vakara tanıklık ediyor; için için bu soylu değerlerle kaynaşıp bütünleşiyorsunuz. Soysuzluğun ve alçaklığın karşısında dimdik konuşlanıyorsunuz. “Türkiye’yi yok edinceye kadar savaşacağız!” diyen İngiltere Savaş Bakanı Lord Kitchener’i (s.14); “Türkiye sahneden siliniyor diye üzülecek değiliz!” diyen İngiltere Başbakanı Lloyd George’u (s.23); İngiliz boyunduruğuna girmek için yanıp tutuşan İngiliz Muhipleri Derneği kurucusu Sait Molla’yı ve Ali Kemal’i (s.5859); Ermeniler konusundaki İngiliz entrikalarını (s.9193); Yunan ordusunun Ankara’ya yürüdüğü sırada “Milli Mesele”yi “Patlıcan Meselesi” diyerek alaya alan Refik Halit’i (s.348); Büyük Taaruz’a hazırlanılan günlerde, hainliği son kertesine çıkartan, “Hainliğin bu kadarına da pes, nedir şu bağnazlardan çektiklerimiz?” dedirten yobaz Anadolu Cemiyeti’nin (s.523524) ve Padişah Vahidettin’in hainliklerini (s.535536, s.540541)... ve daha neleri neleri içiniz yanarak ve burkularak yaşıyor; bu olanı biteni bir yerlere not almadan edemiyorsunuz. KütahyaEskişehir Savaşı’na hazırlanılan günlerde, Londra Konferansı’na Ankara Temsilcisi olarak gönderilen Bekir Sami Bey’in ayartılışına üzülüyor ve Mustafa Kemal Paşa’nın engin dehasına alkış tutuyorsunuz. Bozguncuları, casusları, hainleri, bölücüleri, işbirlikçileri, isyancıları, gericileri… “İbret al deli gönlüm!” iç geçirişiyle izliyor; dünden aktarılanlarla bugünü daha açık görmeye başlıyorsunuz. Her ayartılmak istenişinize karşı, bir dost elinin sevecen uyarısıyla kendinize çekidüzen veriyorsunuz. Yüzbaşı Faruk’un eğilmeyen dik duruşuyla (s. 5758); yeni yeni oluşmakta olan Türk Deniz Kuvvetleri’ne katılmak için Samsun’a kaçak olarak giden Heybeliada Deniz Lisesi ve Deniz Harp Okulu öğrencileriyle (s. 85); KütahyaEskişehir Savaşı’nda, “birliklerini savaşın dişleri arasından çekip geride toplamak için gün boyu didinen” Cephe ve Grup Komutanlarıyla (s. 185); Sakarya Savaşı öncesinde, komutanlara Sakarya Savaşı’nın anlamını ve önemini açıklayan Mustafa Kemal Paşa’yla (s. 295); Emirdağ (s. 351352) ve Sivrihisar baskınlarıyla (s. 483) düşmanı sersemleten Mürettep Tümenle... ve daha nice nice destanlar yaratmış kahramanlarla kıvanıyor, onurlanıyor, özgüvenle dolup dolup taşıyorsunuz. Kurtuluş Savaşı’nın asker sivil tüm kahramanları önünde saygıyla eğiliyor; yakın geçmişinizin gerçek tarihi şahsiyetleriyle tanışmanın haklı gururunu yaşıyorsunuz. 5. SONUÇ Okur, bu romanla, bir okuma şöleninde buluyor kendini. Okumayı doya doya yaşıyor. Ulusal varlığının kaynaklandığı Milli Mücadele’yle kaynaşıyor; kendi tarihine ve kendi kahramanlarına yabancılaşma tuzağından kurtuluyor. Bundan böyle, elimizin altında Milli Mücadelemiz üzerine yazılmış koskocaman bir bilgilendirme ve bilinçlendirme kılavuzumuz var. Uyaran, uyandıran ve de devindiren bir kılavuz kitap... Dedem Korkut soyundan gelen, ozan dilli ulu yazar Turgut Özakman’a sevgi ve selamlarımızı göndermenin sırasıdır şimdi… ? Şu Çılgın Türkler/ Turgut Özakman/ Bilgi Kitabevi/ 748 s. 837 SAYFA 31 CUMHURİYET KİTAP SAYI