28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Şair Leyla Onomay’la son kitabı Bir Aşkın Yahudisi üzerine konuştuk “ Aşkın Yahudisi ya da şairin Filistini Çocukken televizyonda bir belgesel izlemiştim; ‘Yirminci Yüzyıl Dosyası...’ Çocuk ruhumda çok derin yaralar açan görüntüler. Ben bu şiirlerle vurgunu yediğim yere indim. İmgelerimi çocukluğumun kapanmamış yaralarından seçtim.” ? Sedat ŞANVER evgili Leyla, öncelikle şair Leyla Onomay’ı, onun şiir serüvenini tanımaya çalışsak… Şiire, çocuk yaşta ütünün fişini ele alıp şarkı söylemekle başlanmıyor; bu nedenle ucunu bulmak zor. İlk okuduğum şiirle büyülendim. Her zaman iyi bir okurdum ama, şiir yazma serüvenim 12 Eylül darbesiyle başlar. Bir arkadaşım gözaltında yaşadıklarını anlatırken, ‘İşkence gördüğüm zamanlardan çok işkence görenlerin çığlıklarına dayanamıyordum’ demişti. Benim halim buna benzer. Sevdiklerim birer birer karanlığa karışıp giderken, arkalarından bakakaldım. Çocukluğumuzun, gençliğimizin üzerinden panzerle geçtiler. Yaralarımızdan sadece kan akmadı tabii... Çaresizliğimin çığlıklarıydı yazdıklarım. Yıllar sonra yayıncı bir arkadaşım bana yazdıklarımın şiir olduğunu söyledi. İlk şiir dosyam Portakal Yokuşu 12 Eylül darbesi ve sonrası yazdığım şiirlerden oluşur. Piya Kitaplığı’ndan 1995 yılında yayımlanmıştı. Üşür ve Ağlar Hep Mutlu Sandığımız Uçurtmalar adlı dosyamdaki şiirler ise iki yanı keskin bıçak gibi ikiyüzlü şiddetin yaşandığı ‘cezaevi operasyonlarını’ anlatır ağırlıklı olarak. 2002 yılında Om Yayınevi tarafından basıldı.Bir Aşkın Yahudisi yayımlanan üçüncü şiir dosyam. Bu arada belirtmek isterim ki hâlâ kendime şair demeye korkuyorum. Daha az gerçek de olsa soranlara ‘ev kadınıyım’ diyorum. Oysa şairliğim ev kadınlığımdan iyidir! ‘Şairler dergilerde büyür,’ denirdi. S Şimdilerde, yanılıyorsam düzelt lütfen, sende de benzer bir durum söz konusu, dergilerde pek görünmeden kitap ile çıkışlar da görülüyor. Ne değişti? Bir dosya oluşuncaya kadar hiçbir şiirimi bitmiş kabul edemiyorum. Hep yeniden yazma isteği oluyor içimde. Ayrı ayrı duruyor gibi görünse de duygu bütünlüğü var benim şiirlerimde. Bu nedenle dosya hazır olduğunda kitaplaştırmayı uygun buluyorum.Gençler ise çıkışlarını bulabildikleri açık kapılardan yapıyorlar. Demek ki dergiler kapılarını kapatmış genç şairlere. Dergiler de yayıncılar gibi şiire değil şaire önem veriyorlar sanırım. Tanınmış, bilinen isimler, okur kitlesi olan şairler yer bulabiliyor dergilerde. YAYINEVLERİ ARACI OLMALI Bu soruyu bir anlamda şunun için soruyorum: Ürünlerini yayımlamada dergi ve yayınevi tercihin de olduğu görülüyor. Hatta, yanılmıyorsam, Bir Aşkın Yahudisi, pratik olarak doğrudan içinde yer aldığın yeni bir yayınevi ile gündeme geldi. Şairin, yayıncılığa bir müdahalesi mi söz konusu olan? Yayıncılık benim işim değil. Olmamalı da. Benim yayınevi tercihim neden olmasın? Oldu da. Bir iki yayınevine şiir dosyamı gönderdim. Biri ‘şiir satmıyor, şiir basmıyoruz’ dedi, biri ‘tamam yayımlayacağız’ diye aylarca bekletti, biri şiirime müdahale etmeye kalktı… Bilinen şeyler işte. Anlayacağınız üç seçeneğim vardı, birini tercih ettim diyerek kimseyi kandırmak istemem. Yayınevleri şiiri okur ile buluşturacak olan aracı olmalıdır. Şairin üzerinde bir iktidar, bir erk değil. Şiir dünyasının Demet Akalın’ı olamadığım için bugüne kadar beni arayıp şiirlerimi basmak isteyen bir yayınevi de çıkmadı! Benim yayıncılığa müdahalem, şiir kitaplarını sırtında yük olarak gören yayınevlerini reddetmekten ibarettir. Kitabın biçimi oldukça farklı... Şömize ve spiral cilt, özenli bir sayfa düzeni, hatasız bir dizgi, yepyeni bir tarzı oluşturan özelliklerden sadece bir kısmı… İşin doğrusu, Türkiye yayıncılığı içinde böyle örnekler, hiç olmazsa benim bilgim dahilinde, pek yok gibi… Hangi duygu ve düşüncedir böyle bir biçimin ortaya çıkmasını sağlayan? Özensizliği alışkanlığa dönüştürmeden çok güzel kitaplar basan yayınevleri var. Fabrikasyon kitap basanlar da. Biz de iyi işler yapanlar arasında yer almak istedik. Hem içerik hem de estetik açıdan okuru doyuran bir kitap olsun istedik. Böyle bir çalışmanın şiir kitaplarına yakışacağını düşündük. Bir kitap tasarladık ve bir bütün olarak bundan keyif aldık. İlk kez bir kitabım için bu kadar çok övgü aldım. Bunda şiirler kadar kitabın tasarımının da payı var. Pek önemli değil ama, bütün değerlerin metaya dönüştüğü bir dünyada, böylesine özenli çalışmaların ekonomik olarak ‘karşılığı’ var mı ‘piyasa’da? Ben tüccar değilim ki şiirin ekonomik karşılığını düşüneyim. Ticaret yapanlar zaten böyle kitap basmıyor. Benim ‘itirazım’ paraya, iktidara, ucuz hesaplara… Bütün değerlerin metaya dönüştüğü bir dünyada, sayıca az da olsa kendini mal, ürününü meta olarak görmeyen birileri var elbette. Bunların bazılarının şair olması şaşırtıcı olmasa gerek. SÖZCÜK İŞİN TA KENDİSİ! Türkçe şiir, birçok evreyi yaşadı. Baştaki anlam gücünün Divan Şiirinde beyite, Cumhuriyet döneminde bölümlere, sonraları dizeye geldiği görüldü. Oysa sende inanılmaz bir sözcük titizliği var. Bir de kendi sözcüklerini, gündelik hayatta ve kadın dünyasında daha da sık karşılığını bulan, sunuyorsun okuyana. Sözcük işin başı mı? Benim için sözcük işin başı değil ta kendisi! ‘Şiir yazmak her şeyden önce bir sözcük seçimidir’. Sözlük okuma alışkanlığım var. Anatomi sözlüğünden imalat sözlüğüne kadar; mitoloji sözlüğünden tekstil sözlüğüne kadar aklınıza gelebilecek her türlü sözlüğü okurum. Sözcüklerimin kadın dünyasında karşılık bulması da çok doğal… Beş kız kardeşiz ve ben en küçükleriyim. Büyükannemin ? KİTAP SAYI 873 SAYFA 8 CUMHURİYET
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear