Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
? kânlar cennetin kapılarını aralarlar ve duygular başınızın üstünde dönen melekler olup yol gösterirler. Öykünün sizin için anlamını, vazgeçilmezliğini anlatır mısınız? Ya roman ya da şiir… yazmayı düşünüyor musunuz? Aklımın içindeki dehlizlerde henüz yol, yordam, yön bulamamışsa da bu fikirler, bir kuytu bulup sığınmış dinlenmekteler. Aslında son kitabımın yayımlanmasının üzerinden 4 yıl geçti bu arada ben öykü yazmayı sürdürdüm, yayımlanıp yayımlanmaması hiç umurumda olmadı. Ben öykülerimle mutluyum. Roman yazmak bir yanıyla evlilik gibi görünüyor gözüme ya da yerleşik düzen, öykülerse kısa ama yoğun aşklar, keşfedilen yeni ülkeler. Kâğıt kalem üzerinde göçebe olup, bir süre daha öykülerde dolaşmayı istiyorum. Şiire gelince, tüm yazma serüvenim sekiz yaşımda yazdığım küçük bir şiirle başladı. “Yine niçin sustu kuşlar, niye durdu akan sular, ölüm gibi kimsesizlik, yine başladı sessizlik.” Harika bir öğretmenim vardı, Müyesser Hanım ve sonrasında şansıma dünyanın en iyi edebiyat öğretmenleri düştü. Beni incelikli bir şekilde yönlendirdiler. Evimdeki en iyi sözlükleri kompozisyon yarışmalarında aldığım birinciliklerden kazandım. Gizli gizli şiir yazarım. Kendimden bile gizlerim. Yazdıklarımı 2030 yıldır dışı hep aynı duran, içiyse bilinmez ne âlem bir dosyanın o dosyanın bağrına atarım, atarken gözlerimi kaparım. Sorarım size ben bu kafayla nasıl roman yazarım. Kim bilir? Öyküde giyiniksinizdir ama elbiselerinizin bir önemi yoktur bir kahramanın kişilikten başka hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı için. Kadınların mı erkeklerin mi öykülerini yazmayı tercih ediyorsunuz daha çok? Kahramanları erkek olan öyküleri daha kolay yazıyorum. Çünkü kadın karakterler çok fazla olasılık sunduğu halde erkek karakterlerin davranış biçimleri, tepkileri en fazla iki seçenekli. Hayatta olduğu gibi. Erkeklerin çok fazla şaşırtıcı yanlarının olmaması olayların gidişatını eğlenceli bir hale sokuyor ve öykünün kendisini şaşırtıcı kılıyor. Severim erkekleri. Yaşam tabii kadınlar için daha zor çünkü kadınlar onu nasıl zorlaştıracaklarını iyi biliyorlar. Ama zor güzeldir öyle değil mi? Kolayın ne anlamı var? faşist yanlarımızı ne kadar iyileştirebildiğimiz. Ne de olsa bir hastalıktır faşizm, bulaşıcıdır ve can yakar. İlle de dayakla değil, sözle, yaptırımla, türlü biçimlerde. Faşizm ocakta kaynayan yemek gibi içten içe ısınır, piştiği kokusundan belli olur ama ne kadar aç olursanız olun yenmeyecek kadar rezildir tadı. Şiddet faşizm hastalığının bir nöbetidir. Her kişide farklı biçimde nükseder. Bazıları mikrobu sadece taşır ama bazıları gerçekten hastadır. Şiddeti tanıyor olmak onu engellemenin bir yolu. Şiddet dönüştürülebilir de ama bunun için çok emek vermek gerekir. AYDINLIK VE KARANLIK "İki tarafımız var bizim, aydınlık ve karanlık tarafımızı, aydınlık tarafımız eril karanlık tarafımız dişil. Eşit oranda ikisine de sahibiz" diye yazıyorsunuz "Cennet Mektebi" adlı öykünüzde. Aynı öyküde; "Önüne ne zaman her şeyinle harekete geçme fırsatı çıkarsa, kaçırma. Bunun içinde her şey var yanılgı da o zaman kendine giden yolu daha iyi anlarsın. O yolda yapman gerekenler var" diyor kadın. Göründüğü gibi olmayan olayları olduğu gibi görmek, gerçeğin gözümüzden kaçmasına mani olur. Öykülerinizde dikkat çeken bir nokta da "şiddet"e olan vurgu, mağdur tarafa uygulanan şiddetin büyüteç altına alınarak irdelenmesi.. Bunu anlatır mısınız? Şiddeti çok iyi tanıyorum, kendisiyle yarenlik etmişliğim de var, sığınmışlığım da, şiddetten kaçtım da yakalandım da. Faşizmin insanların temel yapı taşlarından biri olduğu günümüz dünyasında belki de insan olarak notumuzu veren, CUMHURİYET KİTAP SAYI GİZLİ BİR ŞİFRE... Yazına ilk ilgi duyduğunuz dönemden bahseder misiniz? Yazın ile ilişkim A harfi ile başladı. Allah, anne, aile, alfabe ve devamı geldi, baba, okul, kâğıtkalem, defter, kitap, silgi, hayata karşı konulmaz bir ilgi, kız pek asi, kardeş, paylaşmak, sevgi, arkadaş, okul, tiyatro, jimnastik, folklor, türkü, akrabalar, örfler, âdetler, terbiye, gelenekler, dersler, dersler.. 18’e kadar bu böyle, sonra kız, başka bir gezegende. Başka bir ev, bir eş, bir iş, başka bir okul, başka bir yaşam, başkalaşmayan tek şey özümdü. Aklımın hızına yetişmek için daima yazdım. İlk öykümü yazdığımda çok gizli bir bilgiye ulaşmış ya da çok gizli bir şifreyi çözmüş gibi hissetmiştim kendimi. 18’imden önceydi. Uzun süre ne bir şey yazabildim ne de bunu kimseye söyleyebildim. Çok heyecanlanmıştım. Sanki bir daha aynı heyecanı yaşayamam diye ödüm kopuyordu ama sonrası geldi. İlk kitabım çıktığında eski bir dostla kucaklaşmış kadar gerçek bir mutlulukla doluydum artık. Öykü kitabı olduğu için de ayrı bir gurur duyuyordum çünkü bu eski dost beraberinde başka arkadaşların da olduğu bir eğlentiye davet ediyordu sanki beni. Tiyatro, sinema ve edebiyat sizde nasıl buluştu, bu üç alan sizde nasıl bir işbirliği içinde? Birbirleriyle nasıl anlaşıyorlar, nasıl paslaşıyorlar? O büyük denize, bir kaynaktan çıkıp üç ayrı koldan akan nehirler. İstanbul Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nü kazandığımda pek de sevinmemiştim aslında ama fizikkimyamatematik okumuştum ve derslerim gerçekten iyiydi. Felsefe ya da edebiyat okumayı tercih ederdim ama sistemi biliyorsunuz. Neyse ki biyoloji ön lisansı bitirdikten sonra Mimar Sinan Üniversitesi’ni kazandım ve tiyatro okumaya başladım. Bu okul edebiyatla daha da iç içe olmama neden oldu. Herhangi bir okulda ya da herhangi bir şekilde okuyamayacağım kadar tiyatro eseri okudum ve birçok oyunda rol aldım. Birçok kez Anadolu turnesine çıktım ve ülkemi daha iyi tanıdım. Tiyatro da, sinema da ekip işi olmakla beraber aslında kişinin içine döndüğü yalnız kaldığı meslekler. Bu yalnızlık durumu her zaman çalışırken işime yaramıştır. Edebiyat, tiyatro ve sinema gibi sonradan hayatıma girmedi, her zaman benimleydi. Yıllardır tiyatro ve sinema oyunculuğu yapmıyorum aslında tercih ettiğim bu değil ama yine sistem malum, biliyorsunuz. Oysa mesleğim olan bu alanlarda verimli olabilirim, kazanç sağlayabilirim ama şanslar ve doğru kararlar gelmeleri gereken zamanı bekliyor olmalılar. Şarkılarla, neşe içinde gelirlerse sevinirim. ? Yıkık Aşklar Diyarı/ Nilüfer Açıkalın/ Biz+ Yayınevi/ 184 s. 873 SAYFA 21