24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Semra Topal ile ‘Yara’ üzerine Kadınlar ‘yara’ları ile doğarlar Semra Topal, bol ödüllü bir yazar. Bayan Mira’yla Ufak Bir Gezinti, Mani ve Salta Dur öykü kitaplarından sonra, Gece Gülüşü romanı ile okuruna ulaşmıştı. Son romanı ise Yara. Topal; Yara’da geleneksel toplumların cinselliğe bakış açısını alaylı bir dille aktarıyor. Erotizmin aynı zamanda düzene bir başkaldırı olduğunu, romanındaki aykırı tiplerle belleklere kazıyor. Semra Topal’la yazarlığını, son romanı Yara’daki kadını ve korkulan kadın cinselliğini konuştuk. ? Rozerin BOLLUK ra’yı orada yazdım, fakat Antalya’da başlamıştım, ilk sayfalarını o turizm cennetinde yazdım, Adana cehenneminde ise sabahın köründe kuşlarla birlikte kalkıyordum, müşteriler hücum etmeden yazmam gerekiyordu. Meğer hem bir işte çalışıp hem yazılabiliyormuş, senelerce bunu bilmiyordum. Hatta bu şartlarda zamanı daha iyi ayarlayabilmeyi öğrendim, kuşlarla uyanmayı bile. Siz ödüllü bir yazarsınız. 1990 yılında “Çaydanlıklı Tanık” adlı öyküyle Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Ödülü’nü aldınız. Daha sonra “Bayan Mira’yla Ufak Bir Gezinti” ile öykü dalında Varlık Dergisi’nin Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü’nü aldınız. Yazarken sizi en çok ne etkiler. Yani neler besliyor sizi? Yazmak için hayatımızı izlememiz yeterli, izlenecek tek şeyin hayat olduğunu biliyorum. Nietzschede her şeyin yazarın gerçeğinden çıktığını söyler. Bu öylesine açık. Bunun arkasından benim farkında olduğum ve olmadığım bir sürü şey gelir, mesela ben konuşmalara takığımdır, insanların konuşmaları beni hep ilgilendirir. Bazen kendimi ajan gibi görüyorum. Yaşlıları, gençleri, çocukları izleyip duruyorum. Böylece sözlüklerde bulunmayan kelimelere de ulaşabiliyor insan, fakat bunların hiçbirisini not etmem, duyduğum harika şeyleri yazmayacakmışım gibi davranırım, zaten kimse de benden şüphelenmez. Ben her zaman insanlarla çok rahat konuşabilen biri oldum, galiba bu konuda bir tür saflığım var. Çünkü insanlar akıl hocaları değil dostluk ararlar, ben de öyleyimdir. Bayan Mira’yla Ufak Bir Gezinti’de seneler önce duyduğum konuşmalar vardı, güçlü dalların kırılmalar, suya düşmeleri, kaybolmalar, bütün bunlar olurken insanlar hep konuşur. Sonradan deliren amcamın oğlu, bu konuşmaları yüzüne yapışmış tanrısal gülüşüyle dinlerdi ve dinleyerek uyurdu. Öyle ki, her şey yazarı yazmak için kışkırtır, sanki büyük bir şenliği yönetiyoruz biz. 1 964 yılında Eskişehir’de dünyaya geldiğinizi biliyoruz. Bize yazarlık serüveninizin nasıl başladığını anlatır mısınız? Hayalci bir çocuk yazar olmaktan başka bir şey akıl edemez, işte ben de öyleydim. Galiba yazar olmak için gereken şeyler hayatımda mevcuttu, koşullar, tabiatım falan. Ne zaman kendime baksam gerçeklik duygusuna sahip olmamışım gibi geliyor, bu eksiklikle yaşamak zorundayım. Annem fotoroman okuyucusuydu, sokaktaki kadınlarla fotoroman değiş tokuşu yapardı, bulduğu her şeyi okuyan insanlardandı, takvim yapraklarındaki romanları da okurdu, tabii ben de okurdum, o yüzden hiç düzgün durmazdı bizdeki takvimler, yaprakları saç gibi kabarık olurdu. Gerçekten o zevki bir daha bulmak zor. Okul çocuklara masal ve hikâye kitapları önerirdi, ben önerilen şeylerin yanında önerilmeyen masal ve hikâye kitaplarını da eve getirirdim, onları nasıl tedarik ediyor ve kitaplara nasıl ulaşıyordum hâlâ tam olarak bilmiyorum. Annem magazine ve güncel olana meraklı olduğu için Hayat dergilerini de ciltletmişti, bu şaheserleri halıya uzanarak okurduk; Mona Lisa’yı da ilk orada gördüm, Şah Pehlevi’leri de, hemen her şeyi. Yatağın içine girer, uzun uzun konuşurduk, radyo dinlerdik, böyle geçen bir sürü kış biliyorum. Hasta olduğumda da yatağa kitaplarla girer, okula gitmezdim. O yüzden hastalık bugün bile beni romantik yapar. Bütün bunlar olup biterken bir gün yazmaya başlayacağımı biliyordum, her şey kendiliğinden olacaktı. Şimdilik bir şey yazmıyordum, okuldaki kompozisyonların dışında, bu yazılarda okuldaki en çalışkan öğrencinin bile kıskançlığını kazanmışSAYFA 14 tım, çünkü o işte bir numaraydım, belli ki kimsenin beklemediği bir şeydi. Aklı on karış havadaki bana yetişemiyorlardı, gülünecek bir şeydi. Hırs küpü insanlar yazının gizemli bir şey olduğunu çözemiyorlardı, çünkü evde ‘ineklenecek’ bir mevzu değildi. Yıllar sonra, bu okulu, şansın karşıma çıkardıklarını Kızlar’da yazdım (öyküdür o), bir yetişkin olarak kızlarla uğraştım. O zamanlar çocukluk yatağımın içine çok doluşmuşlardı, nihayet kovabildim ve ken dimden uzaklaştırabildim onları, şimdi yoklar. Ama bir taraftan da varlar, elimdeler. Kızlar’ın sayfalarını çevirmem yeterli bunun için. Acı tatlı her şey bir tarafa, bir şeye yatkınlığımız bizim kaderimiz olur ve bütün hayatımız bunun üstüne inşa edilir. Bu herkeste böyledir. Türkiye’de yazarlık çoğunlukla yan iş olarak yapılır. Yani başka bir mesleğiniz vardır, bunun yanı sıra özel bir tutkuyla yazarsınız. Siz verimli bir yazarsınız. Kısa zamanda çokça kitap yazdınız. Başka bir iş de yapıyor musunuz? Çok tuhaf bir şekilde kitapların da insanlar gibi kaderi oluyor, bazıları hiç yayımlanamıyor bile. Bendeki durum böyle, yazdığım kitapların her birini yayımlayamadım, bazısını çıkarmayı unuttum, bazısı kaybolup gitti. Hakikaten bu konuda ben bile şaşkınım, ne oluyor da bazı kitaplar sadece bana kalıyor ya da izini bile bulamıyorum, toz olmuş oluyorlar. Belki bir gün ucundan toplamaya başlarım, şimdilik böyle bir istek duymuyorum. Yıllarca tek işim yazmak oldu, başka bir şeyle ilgilenmedim. Bunu nasıl açıklayayım, çünkü hiçbir tutku açıklanamaz. Bu tip sorularda hep kalbim sıkışır, biliyorum ki insanlara inanılmaz geleceğim. Gerçeği ne kadar söylesem o kadar inanılmaz olacak. Ama bir gün insanın kafasına bir taş düşer. Bu ülkede yaşayan herkes, bebekler bile yazarak geçinilmediğini çok iyi bilir, gerçekten yazarak geçinilmez, gerisi masal. Birkaç sene önce kendi işimizi kurduk Adana’da, ayakkabı ve tekstil ticareti, böyle söyleyince sanki büyük bir işmiş gibi görünüyor, ama değil. Orayı bir çılgınlıkla kurduk. Batarız diyorduk, ama batmadık. Ya BEDENİMİZ YAZGIMIZDIR Bayan Mira’yla Ufak Bir Gezinti, Mani, Kürklü Gece ve Salta Dur adlı kitaplarınızdan sonra Hasan Bülent Kahraman’a ithaf ettiğiniz Gece Gülüşü adlı romanınızda pornografiye kaçan bir üslup kullanıyorsunuz. Bundan önceki kitabınızda sanat dünyasının acımasızlığını hicvetmiştiniz. Son kitabınızdaki hayat kadını da ulaşılması zor bir kadın karakteri gibi. Aykırı olmayı seviyor musunuz? Ne diyeyim, aykırı düştüğümün farkındayım, fakat bu konuda bir şey yapamam. İnsanların ne sandıkları umurumda olmaz, şunu da bilmek gerekir, aykırı düşeni mutlu sonlar beklemez. Bütün kitaplarım hayatımın kendisidir, başka ne olacaktı ki. Dönüp baktığımda her karakterde bir aşırılık sevgisi olduğunu görüyorum, bir çeşit dünyanın dışına çıkma isteğidir bu. Bir tarafta sevimsiz gerçekler dururken, öteki tarafta sonsuz bir taşma arzusu vardır. Ufak kı ? KİTAP SAYI 873 CUMHURİYET
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear