24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

O K U R L A R A Henrik Liljegren, iki dönem Türkiye’de İsveç büyükelçisi ve başkonsolosu olarak görev yaptı. Görevinin her iki dönemi de Türkiye’nin önemli, bir o kadar da kritik yıllarına denk geliyor. Bir dostunun yakıştırdığı gibi Saraydan Kız Kaçırarak (!) Türkiyeli Nil Hanım’la evlendi. Şimdilerde kızları Nilden ile birlikte Türkiye’de yaşıyor Liljegren ailesi. Liljegren emeklilik günlerinde boş durmayıp anılarını kaleme aldı. Merkez Kitaplar tarafından dilimize kazandırılan, "Tallinn’den Türkiye’ye Bir Diplomatın Anıları" bizi bir hayli ilgilendiren bölümler içeriyor. Ayrıntılı bir şekilde diplomasi gündemini anlatan Liljegren ile kitabı, anıları üzerine Erdem Öztop konuştu. Semra Topal 1964 yılında Eskişehir'de doğdu. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nin İktisat Bölümü'nü bitirdi. 1990'da Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Ödülü'nün öykü dalında birincisi oldu. 1992'de Varlık dergisinin Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü'nü aldı. İlk kitabı "Bayan Mira'yla Ufak Bir Gezinti" 1996 yılında, ikinci kitabı "Mani" 1998'de yayımlandı. Semra Topal ile yeni romanı "Yara"yı konuştuk. Nilüfer Açıkalın oyunculuğunu ve edebiyat yaşamını birlikte sürdürüyor. Yeni öykü kitabı "Yıkık Aşklar Diyarı" Açıkalın'ın başarılı öykülerini bir araya getiriyor. Açıkalın'la Gamze Akdemir konuştu. Bol kitaplı günler... J TURHAN GÜNAY eposta: cumkitap@cumhuriyet.com.tr turhangunay@cumhuriyet.com.tr ean Echénoz’un son romanı Ravel’i bir oturuşta bitirdim. Bu ayrıntıdan bir "bravo" hak etmek için söz etmiyorum: 120 sayfadan oluşan bir kitap bu, okuru yokuşa süren bir üslubu yok yazarın, dolayısıyla bir "performans" üzerinde duruyor değilim şurada, tasam başka: Eskiden böyle olmazdı pek: Okur bir kitabı seçer, onu bitirince bir başkasını seçerdi, şimdi iki okurdan neredeyse üçü aynı anda birkaç kitap birden okuyor duyduğum kadarıyla. Daha önce de değindiydim konuya: Herkes dilediğini düşünmekte özgür ya, ben de buna kitap okumak denmez, kitapların canına okumak denir diyorum ikide bir, huysuz yaşlı bir adam gibi söylenip duruyorum kısacası. "Kitabı bir oturuşta bitirmek" bir okuma tekniği, biçimi, üslubu mu? Her şeyden önce, bayıldığım küçük kitapları saymayacak olursam, bir kitabı tek solukta okuma alışkanlığım olmadığını belirtmeliyim. Kitaplar, oylumları ve içeriklerinin özellikleri oranında bir zaman yatırımını beklerler; kimi küçük kitaplarda öylesine çetin ceviz sorunlarla karşılaşırız ki, o keyifli hesaplaşma ister istemez birkaç seans ayırmamıza yol açar. Sözün özü, genelgeçer kural koyulacak konulardan sayılmaz bu. Aslında, Ravel’i okumaya giriştiğimde, kitaba üç ya da dört okuma seansı ayırmayı öngörüyordum. Koşturmamı gerektiren bir durum yoktu, üstüne üstlük, Echénoz üslubundan haz devşirdiğim bir yazar olduğuna göre, bu hazzı zamana yaymak en akıllıca yol olacaktı. Dokuz bölümlük anlatının ilk dört bölümünü tamamladığımda bir mola vermeyi aklımdan geçirdim, ama ne dediğini tam anlayamadığım bir içses sürdürmemi söyledi, ayak uydurdum. Bir sonraki bölüm bittiğinde netleşti içses: Böyle metinler vardır, ritmine kapılıp söz yoğunluğuna uyum sağladığımızda, bir günlüğüne olsun ara verince pusulayı şaşırırsınız: Sizi terkine almıştır okuduğunuz kitap, dolayısıyla durmanın âlemi yoktur. Okuma sürecini demek ki yazarın yazma biçimi, sözdizimi, üslup yoğunluğu etkiliyor bundan doğal ne olabilir. Barthes, sonunda dilimizde de ağırladığımız kitabında, "okuma hazzı"nın ortada bir yerde gerçekleştiğine dikkat çeker: Yazar ile okurun arasında salınan metin son biçimini öyle alır. Kitabın yazarı için ne türden bir duygu uyandırır, elinden çıkmış metnin bir oturuşta okunmuş olması? Bunun tek bir yanıtı yoktur, sanıyorum. Okuru sürüklediğini düşünerek sonuçtan kutlu olanından, okuru hızı nedeniyle tüketiciye indirgeyenine, iki kutup noktası seçersek, yelpazede hangi tepkilerin sıralanabileceğini kestirebiliriz. Uzunca bir şiir, ortaboy bir öykü, bir deneme yazılabilir bir çırpıda, gene de, bir oturuşta iyi bir kitap çıkaran çok sayıda yazara rastlayabileceğimizi sanmıyorum Dünya yazınında. Simenon’un, bir seferinde küçük bir romanını bir hafta sonunda yazdığını okumuştum, inanasım gelmedi. Sözün özü, iyi bir kitap yazarından enikonu kan çeker alır ve bunu bir seferde yapmaz, diyebiliriz. Bu saptamalar bizi kural koymaya, hakça ölçüler ortaya sürmeye sürükleyecek veriler içermiyor aslında. Okurun, yazarın onbeş yılını verdiği kitabını onbeş yılda okumasının en uygun çözüm yolu olduğunu aklıbaşında kimse savunmaya kalkışmaz. Hiçbir kitap için, yazarı ya da yayıncısı "ideal okuma süresi" tayin etmeyecektir. Her durumda, ayrıcalıklı örnekler hesaba katılmayacak olursa, bir kitabın en ağırkanlı okurunun kitabın yazarından hızlı davranacağını söyleyebiliriz. Echénoz’un Ravel’ini bir oturuşta okudum. Ertesi gün, birkaç paragrafa geri dönmek istedim, kitabı yeniden elime aldım. İleride, bir kez daha okuma isteği sarabilir beni, sarmayabilir de. Bana kalırsa, uçucu romanlardan değil Ravel, Echénoz ipince bir yazı dünyası yontmayı bilen yazarlardan. 2006 damgasını taşıyan bu kitabın, dolayısıyla, 2016'da, 2046’da, sonrasında okunacağını ileri sürebilirim. Ortalama insan ömrünü, en uzun ömrü çoktan devirmiş milyonlarca kitap yeni okurlarına uzanıyor hâlâ; anlaşılan, bir kitabın okunma süresini tanımlamak, Homeros örneğini ele alacak olursak, olanaksız. Sonuçta, bir kitabın okunuş biçimi, hızı, üslubu temelde teknik bir konu sayılmalı. Okur üzerinde çalışan kuramcılar, okumak fiilini odağına alan yazınbilimsel araştırmalar çok da, bilebildiğim kadarıyla, tek bir okur üzerinde çalışmak Enis BATUR Pervasız Pertavsız cektir. Bilimsel kaygıları elden bırakmamaya özen gösterse bile, yazar, eksiğiyle fazlasıyla bir yaşamın öyküsünü kurduğunu bilir, aklıbaşında okurun farkında olduğu bir durumdur bu. "Gerçek yaşamöyküsü"ne, yaşamış birinin yaşamının bütününe ya da bir kesitine bağlı kalınarak yazılmış romanlarda, okurun kurmacaya hoşgörüsü, yazarın düşgücüne tanıdığı hak, biyografilere oranla elbette fazladır; gene de, en azından gerçeksilik andının bozulmaması, inandırıcılıktan doğrulanmadıkça uzaklaşılmaması beklenir. Ne olursa olsun, yazınsal ölçülerin çerçevesini çizdiği bir alanın içindeyizdir; yaşamöyküsünü kuşatan kuralların bir çoğu burada geçerli değildir. Bütün bu ayrımlar, günümüzde, bir Ravel biyografisiyle Echénoz’un romanını kesin çizgilerle biribirlerinden koparmaya yetmiyor. Bestecinin yaşamöyküsünü okumak istersem, Echénoz’un kitabına başvurmam doğru bir seçim olmaz; oysa, "Ravel’in Son On Yılı" başlıklı bir biyografi denemesinden daha çok ayrıntı, güvenilir bilgi elde edebilirim de, Echénoz’un romanından çok daha fazlasını öğrenebilirim: Edebiyat adamının somut verilere derinlemesine bakışı, hayatın kimi sekanslarının anlamlandırılmasını kolaylaştırabilir. Romanesk yazı, biyografik verileri yazınsal bir prizmadan geçirerek ete kemiğe bürünmelerini sağlar. Yaşamöyküsünden farklı olarak, yazar burada araya girer, verileri ilişkilendirir ve onlardan bir ağ örer. Ravel’in neredeyse üçte birini bestecinin Amerika turnesine ayırmış Echénoz; ola ki bu yorucu seferin hastalığını hazırladığını düşünmüş. Bu uzun bölüm, romancıyı yaşamöyküsü yazarından hemen koparan tipik özellikler barındırıyor: Transatlantiğin teknik donanımından Ravel’in valizlerinin içeriğine, sıkı örgülü bir arka plan çiziyor Echénoz, önüne oturtuyor besteciyi ve bu esrarengiz kişiliğin dışarıdan görünüşüyle içyüzü arasındaki uçurumu ağır ağır okurun önüne dikiyor. Roman bittiğinde, sözgelimi "Sol El için Konçerto"ya artık farklı bir gözden baktığımı algıladım. Yılların içinde defalarca dinlediğim, besteleniş koşullarını iyikötü bildiğim bu yapıt, Echénoz’un temasıyla bambaşka bir boyut kazandı zihnimde; yazarın, konçertoyu kuşatırken biribirine bağladığı uçlar, bir öykünün güzergâhının yeniden çizilmesi ne demeye geliyor, bunu gösterdi bana düz meloman okura. Ravel’in sol el için çok kısa bir parçası daha vardır; meğer onu öyle yazmasının nedeni, sağ elinden sigaranın eksik olmamasıymış. Transatlantiğe binerken kırk takım elbise, kırk çift ayakkabı, bir o kadar gömlek ve kravat varmış valizlerde, bir de ağzına kadar Gauloises paketleriyle dolu ağır bir bavul. Sanat yapıtını paranteze alarak değerlendirmekten, kişisel ve toplumsal bağlamdan ayrı tutmaktan yana bir eleştiri anlayışı, bu türden ayrıntıları bıyık altından gülerek okuyabilir elbette. Gelgelelim, örneğin "Sol El İçin Konçerto", Wittgeinstein’ın savaşta sağ kolunu yitiren piyanist kardeşi tarafından ısmarlanmıştır Ravel’e, bu "bilgi"nin yapıtı bağlamadığını söylemek abartılı olmaz mı? Ama Ravel’den öğrenilecek şeyler bunlar değil: Romancının tılsımlı ritmi, ilmek atış tekniği, kromatik bir atmosfer oluşturma becerisi, soğuk ve mesafeli bir insanın gizine kapağına sokuluş ustalığı kitabın ana özellikleri. ? Bir oturuşta okumak altından kalkılacak işlerden değil. Bir okurun sıkı örgülü biyografisini yazabilmek için ona yapışmak gerekir; kim izin verir buna, kim üstlenir böyle bir çaba sarf etmeyi? Olsa olsa, bir okurun otobiyografisi çıkabilir karşımıza. Ya Ravel, peki: Ravel’in romanı olur mu? RAVEL’İN ROMANI OLUR MU? Ravel’in romanı olur mu sorusunun yanıtı düz: Olmuş. Maurice Ravel (18751937), çağdaş müziğin büyük bestecilerinden biri, yaşamöyküsü defalarca kaleme alınmış bir usta; bu roman neyin nesi?Arka kapakta kıpkısa bir tanıtım cümlesi yer alıyor: "Bu roman, Fransız bestecisi Maurice Ravel’in yaşamının son on yılını yeniden çiziyor". Yeniden çizme konusuna döneceğim. Ama önce, neden on yıllık bir sürenin seçildiğine değinilmeli: Ravel, yaşamının son döneminde ender rastlanan bir hastalığın pençesine düşmüştü; bir gün yüzdüğü sırada hareketlerinin mantığını yitirdiğini fark etti, ilk işareti vermişti gövdesi; sonrasında, illet yavaş yavaş hayatını kapladı, gün geldi insanları, dahası bestelerini tanıyamaz hale geldi; beyin ameliyatlarının emekleme döneminde geçirdiği bir ameliyatın ardından bilinci kapandı, on gün sonra öldü. Echénoz’un romanı, bu süreyi ve süreci konu ediniyor. İlk bakışta, kafa karıştırıcı bir durum gibi görünebilir okura: Defalarca yaşamöyküsü yazılmış ünlü bir sanatçının yaşamından bir kesit üzerine roman kurarken, yazar tam ne yapıyor? Ortalık biyografik romanlardan, romanımsı biyografilerden geçilmezken, böyle bir soru cümlesinin iyi niyetten doğduğu söylenemez elbette. Açıkçası, roman romandır benim gözümde, biyografi de biyografi. Bütün dünyada yayıncıların gözdesi haline geldiğini bildiğim "roman tadı yüklenmiş biyografi"ler, bana kimyasal tatlandırıcılarla takviyelendirilmiş gıda ürünlerini çağrıştırıyor, onlardan okur olarak uzak durduğumu belirtmeliyim. Şüphesiz, her yaşamöykü çalışmasında bir de roman omurgası çatılmak durumundadır: Kronolojik akışı etlendirecek bir anlatı ekseni oluşturur işe girişen yazar, somut ve kesin bilgilerle belirsizliği ağır basanlar içiçe geçer o mayada, ister istemez biyografi yazarının kanıları, sanıları, yakıştırmaları hamur yoğrulurken eklene İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk? Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız ? Yayın Yönetmeni: Turhan Günay ? Sorumlu Müdür: Güray Öz ? Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı ? Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. ?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişliİstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 ? Baskı: İhlas Gazetecilik A.Ş. 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna İstanbul Tel:0 (212 454 30 00 ? Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden / Reklam Müdürü: Eylem Çevik? Tel: 0 (212) 251 98 74 75 0 (212) 343 72 74 ?Yerel süreli yayın ? Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 873 SAYFA 3 Ravel
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear