24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

“80 Kuşağı” var mı? Bu karmaşık akışta şiirin öteki özellikleri ne denli geçerlidir? 80’den sonrası şiirde nasıl bir kişilik görülmektedir? Hangi ozanlar kendini kanıtlayabilmiştir? iir, Türk Edebiyatı’nın en eski geleneğidir. Yüzyıllar boyunca değişerek işlenen dil, şiir dili incelikleri kazanırken, divan şiiri ile halk şiirinden gelen birikim yeni oluşumlara yol açmıştır. Divan şiiri ile halk şiirini; anlatım biçimi, dil örgüsü, sözcük dağarı bakımından, birbirinden ayrı iki oluşum olarak benimsemek gerekir. Gene de birbirine geçişen özellikleri vardır. Yalın bir dil kullanan divan ozanları olduğu gibi, özellikle tasavvufa değinen halk şiirinde, ağdalı bir dile gereksinim duyan ozanlar da olmuştur. Divan şiirinde de, halk şiirinde de; ayrıntılara girildikçe, “gizemci anlayış” ile “yaşamcı anlayış”, günümüze doğru, yeni boyutlar kazanmıştır. Divan şiirinde Şeyh Galip’i “gizemci”, Nedim’i “yaşamcı” anlayışın ozanları sayabiliriz. Bu anlayışın halk şiirindeki örnekleri Yunus Emre ile Karacaoğlan olabilir. Günümüze doğru “gizemci anlayış” Mehmet Akif’te İslam duyarlılığı, Ahmet Haşim’de iç gerçeklerin yorumlanması, Necip Fazıl’da gizem derinliği kazanmıştır. “Yaşamcı anlayış”, Tevfik Fikret’te toplumcu duyarlık, Yahya Kemal’de yaşama sevincinin yer yer üzgünlüğe dönüşmesi, Nâzım Hikmet’te kavga şiirine dek uzanan toplumcu gerçekçiliğe dayanmıştır. Şöyle bir yüzeyden bakmak bu anlayışları yorumlamaya yetmez. Ayrıntılarda öyle değişimler vardır ki, bu görüşleri değiştirecek biçimde insanı şaşırtabilir. Oysa şiirde ayrıntıları görmek gerekir. Bir kuşak anlayışının getirdiği zorlamayla, kimi dönemlerin nitelikleridir diye, birtakım sıralamalar yapmak, şiiri anlamayı kolaylaştırmaz; daha da karmaşık duruma sokar. Ama kimi dönemleri bir “kuşak” anlayışıyla yorumlamak anımsanma kolaylığı sağlayabilir. “80 Kuşağı” dediğiniz zaman birtakım ozanları anmak gereğini duyarsınız. Onlar da ozanlar ormanında yitip gitmekten kurtulmuş olur. Sabahattin Kurdet Aksal, “kırklı yıllar” anlayışı içinde unutulmaması gereken iyi şiirler yazmıştı. Bir gün Cahit Külebi’ye der ki: “Yahu Külebi, seninle bir akım oluşturalım da adımız anılsın!” Bu sözlerdeki ince alayda, zorlamalı toplulukların adı anılsa da, tutmayacağını düşündüren bir sistem vardı. 80 SONRASI ŞİİRİNDE NELER VAR? “Kırklı yıllar”dan bu yana, her on yılda bir, kuşak anlayışıyla şiiri yorumlamak; 60, 70, 80 kuşağı gibi oluşumlar öne sürerek, birbirine benzemeyen yeni bir şiirle karşılaştığımızı söylemek, tartışmalı bir durumdur. Kimi ozanlar şiirini değiştirme alışkanlığı içindedir. Oktay Rifat’la İlhan Berk buna örnek gösterilebilir. Kimi ozanlar da alışkanlıklarını bırakamaz, belli bir doğrultuda şiirlerini derinleştirmeye çalışırlar. Cahit Külebi ile Necati Cumalı bunlar arasındadır. Yeni bir şiirin oluşması çağdaş şiirimizi zenginleştirir. Bu görüşle bakılırsa “80 kuşağı” diye yeni bir şiir oluşumu var mı? Bu oluşumu nasıl değerlendirmek gerekir? MÜHÜR dergisi son iki sayısını “80 Sonrası Şiiri”nin değerlendirilSAYFA 28 kilerinden toplumcu duyarlığa geçmedi mi Ahmet Telli? Arzu K. Ayçiçek’in üzgünlüğünde tanırız o duyarlığı: “şimdi benden çaldığınız günlerden bir saray yapıyorsunuz öyle mi işçi evlerine sığmayan hüznümden.” Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler Ş ‘80 Sonrası Şiiri’ mesine ayırdı (MÜHÜR, “80’li Yıllar Şiirine Dair Soruşturma Dosyası, EylülEkim 2006, KasımAralık 2006). Önce Baki Asiltürk’ün bu konuyu inceleyen bir kitabını anımsayalım (1980 Kuşağı, Türk Şiirinin Politikası, Toroslu Kitaplığı 2006). Baki Asiltürk “Kuşak” kavramı üzerinde yoğunlaşarak “80 Kuşağı” şiirini, 8 anlayış üzerinde durarak inceliyor: 1. İmgeci Şiir 2. Anlatımcı Şiir 3. Folklorik ve Mitolojik Şiir 4. MistikMetafizikçi Şiir 5. Gelenekselci Şiir 6. Toplumcu Gerçekçi Şiir ve “Yenibütün” 7 BeatnikMarjinalci Şiir 8. Yeni Garipçi Şiir Bu geniş açılım gösteriyor ki “80’li Yıllar Şiiri”nde akım özelliği olan belirgin bir yoğunluk yoktur. Üstelik bu şiir anlayışları birbiriyle uyum göstermiyor, değişik anlayışlardaki ozanlar kavgalı oldukları için bütünlük oluşturmuyorlar. Bu durumda “80 Kuşağı” nasıl bir özellik içinde gelişme gösterebilir? MÜHÜR’ün Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Fırat kimi edebiyatçılara değişik sorular yönelterek bir sonuca varmaya çalışıyor. “80 Şiiri”, askerlerin 12 Eylül darbesiyle yönetime el koymasından sonra, toplumcu duyarlığa kapalı bir şiire mi dönüşmüştür? Ne var ki, Cumhuriyetin kurulmasından bu yana, sanata yakın duran yönetimler bile, toplumcu gerçekçiliğe karşı çıkmışlardır. Bu yüzden nice toplumcu ozan izlenmiş, içeri düşmüş, yaşama sıkıntısı çekmiştir. Şaşılacak bir çelişkidir: “27 Mayıs Devrimi” de askerlerin yönetimi ele geçirdiği bir girişimdir. ama hazırlanan anayasa özgürlükçü bir ortam yaratmış, “Yeni Toplumcular”ın şiirini geliştirmesine olanak sağlamıştır. “27 Mayıs Anayasası” çoğulcu demokrasinin temellerini atan bir anayasa olmuştur. Ne yazık ki bu özgürlük ortamı uzun sürmemiş, önce “12 Mart Muhtırası”, sonra “12 Eylül Darbesi”yle 1970’li yıllardan başlayarak yeniden bir baskı ortamı oluşmuştur. 80 ŞİİRİ TOPLUMCULARI Hilmi Yavuz 12 Eylül’ün “toplumcu şiire darbe” olduğu görüşünden yanadır: “12 Eylül’ün şiirin önünü kestiği söylenemez, ama toplumcu şiirin bir süre içni ertelenmesine yol açtığı olasıdır.” Olaya “toplumcu gerçekçilik” anlayışının şiirde kullanılması, diye bakılırsa, “savsöz” şiirinden kurtulamayız. Baskı dönemlerinin “savsöz” şiirini değiştiren, ama “toplumsal duyarlık”ın şiirdeki gelişmesine engel olamayan bir baskı yönetimi olduğunu anımsayalım. “Muhalif tavır” içindeki ozan, dolaylı anlatımla, toplumsal duyarlığa yeni bir anlam derinliği kazandırır. Hilmi Yavuz’un “12 Eylül’ün şiirin önünü kestiği söylenemez” demesini, “ozanların bağımsız kişiliğini ele geçiremez” anlamında yorumlamak gerekir. Yoksa ozan şiirini baskı yönetimine kiralamış, diye düşünülebilir. Buysa ozana yapılan haksızlıktır. Çünkü “muhalif tavır” içindeki ozan, sevi ilişkisini kullanarak, gizemci bir anlayıştan yola çıkarak da toplumsal duyarlığı sıcak tutabilir. Ahmet Erhan’ın, “Bugün de ölmedim anne” deyişinde yeni bir toplumsal duyarlığın izlerini aramak gerekir. Yaşar Miraç “Taliplerin Ağıdı”nda toplumsal bir yergiye girişmeyi göze alabilmiştir. Bir kasaba sıkıntısında içi daralan insanı anlatan Akif Kurtuluş baskı dönemine başkaldıran bir aldırmazlık içindeydi: “Kasabalar da ağlar, sarılıp vardiya düdüğüne alnımı akşama yaslayıp tıklarım camını yağan bir kardan sonra, yanlış evin adresi leblebi kavrulan sokaklar, işçi arabaları, çığlığım vardiya düdüğüyle değişir çığlığım, ikindiler kaçılır.” Bir sevi ilişkisinden de varılır toplumsal duyarlığa. Ağu çiğnemekten gelmek, “bıçak ağzı gibi susan adamları” tanımak, sevi ilişkisini daha anlamlı kılabilir. Salih Bolat’ı yeniden yorumlamak gerek: “çünkü sürüyor hayat değişen her şey, aşk aşk bizim en eski kederimiz nehir yataklarından deltalardan biriktirdiğimiz. gün gelir sorulur: bir ağuyu çiğnemekten geliyoruz ve aşktan neredeydiniz?” Daha neler var sormak istediğimiz! Toplumsal duyarlık biraz da o sorularda gizlidir. Şükrü Erbaş, sol yanı boşalan kızın nasıl yaşadığını merak ediyor: “Deniz Gezmiş için çırpınan kız Bilmek istiyorum şimdi nasıl yaşıyorsun.” Kırklı yıllarda doğup da yetmişlerin baskı dönemlerinde tanınan “Yeni Toplumcular”, yenilgilerin içinden geçerek “80 Sonrası Şiiri”nin gizlerine varmadılar mı? “Hep denedin. Hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil.” diyen Beckett’in sözüne uyup, sevi iliş YENİBÜTÜNCÜLER Mİ, YENİ TOPLUMCULAR MI? “80 Sonrası Şiiri”nde küçük bir ayrıntı sayılan, belki de o dönemin asıl gücünü oluşturan “toplumcu duyarlık” üzerinde duruşumun nedeni Hilmi Yavuz’un görüşünü yanıtlamak için değildir. Baki Asiltürk incelemesinde “Yenibütüncü Şiir” olarak “Kendini Biriktiren Bireyin Şiiri” bildirisinde toplumcu duyarlığın ayrıntıları üzerinde duruyor. Ayrıca Baki Ayhan T. adıyla MÜHÜR’ün sorularını yanıtlarken “imgeci şairler”in, anlatımcı, “folklormitoloji temeli” olanların şiirinden siyaseti dışladıkları için, “politikayı önceleyen değil ‘öteleyen’, hatta bazen ‘iteleyen’ bir şiirden yana olmuşlardır” demek gereğini duyuyor. Baki Ayhan T. görüşlerini şöyle sürdürüyor: Bâki Ayhan T. “Ezbere konuşmayı ve komplo teorilerini seven şairlerimiz, eleştirmenlerimiz ve şaireleştirmenlerimiz, ‘80 Kuşağı Şiiri’ni, ‘darbeyle malul’, insandan kopuk, toplumdan uzak, insanı kaybetmiş, okuru olmayan bir şiir gibi gösterme çabasındadır.” “Yeni Toplumcular”da, kendi yenilgilerinden toplumun karmaşasına bakan ozanların “savsöz” şiirinden uzak duyarlığını görmeliyiz. Belki de “12 Eylül 1980 darbesi”, toplumcu şiirin yeni arayışlara yönelmesinie yardımcı olmuştur. Bir ozanın “ne” söylediği elbette önemlidir. ama “nasıl” söylediği daha önemlidir. Seyhan Erözçelik’in dediği gibi: “ ‘Aslolan Şiir’di bizim için.” SONRASI “80 Sonrası Şiiri”nde “toplumcu duyarlık” dediğimiz insan sıcağından bize geçen üzgünlüğü göstermeye çalışmak yetmez. “80 Kuşağı” var mı? Bu karmaşık akışta şiirin öteki özellikleri ne denli geçerlidir? 80’den sonrası şiirde nasıl bir kişilik görülmektedir? Hangi ozanlar kendini kanıtlayabilmiştir? Bu soruların yanıtlanması ayrı bir yazı konusu olacaktır. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderirseniz memnun oluruz. MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sk. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 875
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear