13 Eylül 2025 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Avdınlanmacı bir felsefecîmiz "Bedia Akarsu'ya Armağan" her şeyden önce, hayatını felsefeye, Türkçenin gelişimine, Cumhuriyet değerlerine adamış bir felsefeciye olan saygının göstergesidir. Ikinci olarak, Türkçede üretilen felsefeyi gündeme getirmesi açısından da önemlidir. Üçüncü olarak üniversiteler dışında özel bir yayınevinin böyle bir kitap yayımlaması da olumlu bir gelişmedir. MUSTAFA GUNAY runlar üzerinde düşünmedir felsefe. Bu sorunlan çözecek olan da bilimdir sonunda. Felsefe bilimlerin sonuçlatına, verilerine toptan bir bakıştır aynı zamanda. Bilim tavır almaz, yalnızca araştırır. Oysa felsefe araştınlanların sonuçlarını da düşünür; bilimler arası bağlantılar kurar; onlan değerlendirir:"(s.51) Felsefenin bütünü icinde ahlak felsefesinin, bilgi feîsefesi ile aynı ağırlıkta olduğunu belirten Akarsu'ya göre, "felsefe, her şeyin nedenini, niçinini sormakla başlamıs. Sordukları içinde doğa kadar insan da yer almakta. (...) Felsefe sözcüğünün kökeninde ahlakla ilgili öğe var: philosophia, sophia dıiz bir bilgi değu, bilgclik ankmında, bilgelik de erdeme götüren bir bilgiden başka bir şey degil. Felsefenin görevi de yalnız bilgi değil, erdeme götüren yolu da bulmadır." (s. 38) Kendisini en çok Kant ve Scheler'in ahlak lelsefelerinin etkilediğini belirten Akarsu, bunun gerekçesini şöyle açık "Bedia Akarsu'ya Armağan" kitabı edia Akarsu, felscieyle ıJgili olanlann bildiği/tanıdığı bir kışi. Uzun yıllar Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde çalışmış ve birçok eser üretmiş olan bir felseiecimizdir. Özellikle avdınlanmacı dünya görüşüne dayanan eylemleri ve çalışmalanyla tanınmaktadır. Ama yine de birkaç cümleyle, kısaca kendisindcn söz etmek yerinde olacaktır. 27 Ocak 1921 tarihinde dogan Bedia Akarsu, 1943 yılında Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdi. Ernst von Aster'in yanında başladığı "Wilhclm von Humboldt'ta DilKültür Bağlamı" adlı doktora çalışmasını ho canın ölümü üzerine yeni bir yaklaşımla J. Ritter'in yanında tamamladı (1953). Bu çalısması, daha sonraki çalışmalannın, özel likle dil felsefesi ve kültür felsefesiyle ilgili araştırmalarının da temelini olusturdu. 195658 yılları arasında ise, Heidelberg Üniversitesi'nde Hans Georg Gadamer'in yanında çalıştı. 1960'ta "Max Scheler'de Kisilik Problemi" adlı çalışmasıyla doçent oldu. 1968 yılında profesör olan Akarsu, özellikle ahlak felseresi, kültür felsefesi, dil ve tarih felsefesi konulannda dersler verdi. 1984 yılında felsefe bölümü başkanı olduğu sırada kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. Eski Türk Dil Kurumu'nun üyesi olan Akarsu, 20 yıl boyunca (196383) bu kurumun yönetim kurulunda görev aldı. Akarsu, Kamuran Birand'dan sonra ikinci kadın felsefe profesörümüzdür. Ernekli olduktan bir süre sonra Çukuroya Üniversitesi'nde Felsefe Grubu Eğitimi Bölümü'nün kuruluş çalışmalanna katümış ve ders programını hazırlamıştır. Akarsu'nun felseıeyle ilgili çevirileri, gazete ve dergilerde yayımlanmış yazıları bulunmaktadır. Başlıca eserleri şunlardır: Wilhelm von Humboldt'ta DilKültür Bağlantısı, Max Scheler'de Kişilik Problemi, Modern Toplumda Kadın, Atatürk Devrimi ve Yorumları, Ahlak öğretileri, Felsefe Terimleri Sözlüğü. B I Akarsu'nun yaşamı ve eseriari Akarsu, Rönesans ile ortaya çıkan ve Aydınlanma ile yayılan Batı düşüncesinin temelinde "akıl"ın bulunduğunu belirtir: "akıl derken her türlü otoriteden bağımsızlaşarak, özellikle de din otoritesinden bağırnsızlaşarak, insanın kendi aklını kullanması var. Bilimsel düşıinüşün temelinde de yatan budur. Sonıp sonışturarak, araştırarak, sorgulayarak doğrulara varmak." (s. 79) Akarsu, özellikle günümüzde Avrupa'nın "Aydınlanma mirası"na sahip çıkıp çıkmadığı sorusu üzerinde durmakta ve bazı eleştiruer getirmektedir. Akarsu, Avrupa ülkelerinin çoğunun politikalannm, başka ulusların uyanmasını engellemek doğrultusunda olduğunu belirtir: "Bundan 2025 yıl önce entegralite (bütünleşme, bütünselleşme) kavramı kullanılıyordu. Burada söylenmek istenen, bütün insanlığın evrensel bir kültüre yönebnesi ve tek tek ulusların bu evrensel kültürde yer alması ve ona katkıda bulunmasıdır. (...) Ama son yıllarda Aydınlanma karşıtları ortaya çıkular ve çokkültürlülükten söz ederek, her ulusun kendi kültürü içinde kalmasından yana düşünceler ortaya atmaya başladılar." (s. 79 80) Bunun nedeni ise Avrupa'nın kendini ayır mak istemesi, kendi üstünlüğünü kimsey le paylaşmaya yanaşmamasıdır. Akarsu, Autürk'ün 1920lerde "Bu dün ya yeni baştan düzenlenmeli ve her ulus esit haklarla bu yeni evrensel dünya üzerinde yer almalıdır" dediğini hatırlatarak şöyle demektedir: "Bir devletin ya da bir devletler topluluğunun dünya egemenliğini kurması Daşka şeydir; bütün devletlerin eşit haklarla evrensel bir dünya içinde yer alnıa sı ve yine çeşitli kültürlerin evrensel bir kül tür içinde yer alarak ona katkıda bulunması başka şey"dir. (Doğu ile Batının AynlmazlıgıOtto Pöggeler'e yanıt , Varlık, Sa yi: 1041, Haziran 1994.) Akarsu'ya göre, Atatürk Devrimi'ni tarihin en büyük devrimi yapan, dünyada Aydınlanma yolunu açmıs olan Batı'nm üstüne çıkaran onun bu ülküleri söylemekle kalmayıp uygulamaya koymasıuır. Atatürk Devrimi bir ulusal egemenlik devrimi olması yanında bir insaruık devrimi olmuştur aynı zamanda: Çünkü o bütün "mazlum" uluslara sesleniyordu." (Aydınlanma Felsefesi ve Atatürk Devrimi, Artı dergisi, Kasım 1993, s.6) Günümüzün sorunlanna da ilgi duyan Akarsu özellikle "küreselleşme/globalleşme " kavramı ve bu konuyla ilgili sonuçlara da eleştirel bir yakkşımia yönelmektedir: "Günümüze gelince en önemli sorunlar Aydınlanma ve laiklik karşıtı hareketlerın meydana getirdiği sorunlardır. Bunlar yalnız bizim değil, bütün insanhğın sorunlan aslında. Oysa Avrupa bu konumdaki tarihselgörevini unutmuş durumda. 'Yeni Dünya Düzeni' sorunu, 'küreselleşme' sorunu ve bunların getirdiği yeni yeni sorunlar en önemli sorunlan günümüzün." (s. 69) Akarsu küreselleşen/globalleşen dünyada, bu küreselleşmenin nasıl olması gerektığinı soru konusu yapar: Ekonomik Dİr küreselleşme mi, yoksa daha insancıl bir küreselleşme mi? Ekonomik gelişmeyle sınırlı bir küreselleşme anlayışının, yeni sömürü politikalanna hizmet ettiği açdkur. Bu nedenle bir felsefecimizin insancıl küreselleşme" kavramını gündeme getirmesi hem dünyanın genel gidişi, hem de bu sürece katılmaya çalışan ülkemiz açısından da özel bir önem taşımaktadır. Felsefi aadan da, bu kavramdan ve anlayıştan hareketle aydınlanmacılığın kendine yeni yollar açması ve yorumlar, eleştiriler getirmesi söz konusu olabilir. Sonuç olarak birkaç saptamada bulunmak istiyorum. Bu kitap birkaç açıdan önem taşımaktadır. Her şeyden önce, hayatını felsefeye, Türkçenin gelişimine, Cumhuriyet değerlerine adamışoir felsefeciye olan saygının göstergesidir. İkinci olarak, Türkçede üretilcn felsefeyi gündeme getirmesi açısından da önemlidir. Üçüncü olarak üniversiteler dışında özel bir yayın vinin böyle bir kitap yayımlaması da olun ılum lu bir gelişmedir. • ö ÇÜ Egitim Fak. Felsefe Grubu Eği K İ T A P Tarih vBlriittüp«onınterma ve çafldaş dünyaya bataşı Bedia Akarsu'va armauan kitabı, hayatını felsefe1 nln gelislmlne, Cumhurtyet değenerlne adamış olan saygının göstergesl. ğüyle saygı toplar." (O. Akbal) "Akarsu, yazılannda, bilimsel çalışmalannda, bireysel sorumluluk yüklendiği tünı alanlarda, bir ağacın kendi kökündeki beslcnme kaynaklannı ararcasına, bilginin temeline inme cğilimigösterir." (A. Binyazar) "Aydınlanma Üzerine" adlı ikinci bölümde, Mustafa Günay, Seygi lyi ve Suna Kili'nin yazıları yer alıyor. Bu bölümdeki yazılarda akıl, aydınlanma, tarihsellik, aydın ve politika kavramlan üzerinde durulmaktadır. Bilindiği eibi Akarsu, aydınlanmacı bir kişidir. Aydınlanma fesefesi geleneğini devam ettiren Akarsu, bu yanını hem eylemlerinde/yaptıklarında hem de eserlerinde ortaya koymuştur. "tnsan ve tnsan Dünyası Üzerine" adlı ücüncü bölümde şu felsefeci ve bilim aaamlannın yazıları yer almaktadır: Tüten Anğ, Necla Arat, Mustafa Bayka, Sabri Büyükdüvenci, Betül Çotuksöken, Ruşen Keleş, Hayrettin ökçesiz, Nephan Saran. "Felsefe, Bilim, Dil, Kültür Üzerine" son bölümde ise yazıları bulunan felsefeci ve bilim adamlan arasında şu isimleri görüyoruz: Taylan Altuğ, Vehbi Hacıkadiroğlu, Ioanna Kuçuradi, Uluğ Nutku, Dpğan Özlem, Nephan Saran, Şara Sayuı, Ömer Naci Soykan, Önay Sözer, îsmail Tunalı, Cemal Yıldınm. mcl kavramlan olduğu gibi, insan olmanm da temel niteükleri"dir. (s. 38) IV FstoafsdH Uişklslne ve Türtdya'de leisefenfei durtnrama bakışi Türkçenin zengin ve olanaklan geniş bir dil olduğunu belirten Akarsu'ya göre, "Türkçe ontolojiden, varlık felsefesinden çok, oluş felsefesi olmaya elverişli bir dil"dir. Bunun gerekçesini ise şöyle açıklamaktadır: "Almancada "Scin , Fransızcada "Etre" gibi kavramlann Türkçede bu dillerde olduğu gibi, eylem olarak, eylem sözcüğü olaraic bir karsılığı yok. Bu kavramı eylem sözcüğü olarak "varolmak"la karşılaşıyonız. Burada görüldüğü gibi Türkçede "var"ın eylemi yok ama "olmak" eyfemimİ2 var. "Olma nın birçok biçimi ve anlamı var. Olma olgunlaşmayı da dile getiriyor, değişmeyi, ilerlemeyi de. Oluş sözcüğü ve kavramı evrendekı evrime de uygun. Bilim artık evrendeki varlıktan değıl, evrimden söz ediyor. Bu bakımdan Türkçenin çok ilginç bir yapısı var." (s. 65) Türkiye'deki felsefe çalışmalannın durumu hakkında ise Akarsu şu değerlendirmelerde bulunmaktadır: "Nasıl adlandınrsak adlandıralım felsefeyle uğraşanlanmi2, felsefe yapanlanmız gittikçe çoğalıyor. Cumhuriyet döneminde nitelıkli bir birikim olustu. Türkçe bir kültür dili olarak gelişti. Felsefecilerimizin buna ilişkin katkıları yadsınamaz. Günümüzde felsefe sorunları Türk dili içinde rahathkla ele alınıp geliştirilebiliyor. Birtakım sorunlann Türkçede dile getirilemeyeceğini öne sürenler bunu kendi dil yetilerinin yetersizliğinde ya da kendi düşünme tembelliklerinde arasınlar." (s. 66) Felsefenin ülkemizdeki geleceği konusundaki düşüncelerini ise şöyle ifade etmektedir: "Felsefenin toplumun gelişmesinde ağırlığını koyacak düzeye geldiği pek söylenemez sanınm. Toplumumuz genel gidişinde bir eük tavır eksikliği var; bu durum, kanımca, felsefenin eksUuiğinden geliyor." Ancak Akarsu'nun gelecek konusunda karamsar olmadığını şu sözlerinden anlıyoruz: "Genelde, Türkiye'nin gidişi bakımından, her alanda olduğu gibi lelsefe alarunda da hiçbir zaman kötümser olmadım, yozlaşmalan da görmeme karşın." (s. 68) Geçen günlerde, "Bedia Akarsu'ya Armağan" adlı bir kitap vayımlandı. Kitabın birinci bölümünde Akarsu ile yapılan üç söyleşi (Arslan Kaynardağ) ve aynca onun insan ve fclsefeci olarak önemu yönlerini dile getiren yazılar yer alıyor. Oktay Akbal, Adnan Binyazar, Sami Karaören, Âfşar Timucin ve Vural Ülkü, bize çesitli yönleriyle Akarsu'dan söz ediyorlar: "B. Akarsu içtenliklidir, her türlü yapmacıktan uzaktır. Düşünce açıklığı, dürüstlüğü, çevresine bilginin ışığını yaymaktaki alçakgönüllülüSAYFA 10 Kltabm bökimlert ve katkıda buiunanlar Bedia Akarsu, felsefe tarihine ve geçmişteki filozoflara sırt çevrilerek felsefe yapılamayacağını ve felsefenin yalnızca mantığa indirgenemcyeceğini belırtir. (s. 51) Ona göre, "vüzyıllarca düşünmesi yasaklanmış bir toplumda, hele düşünce devrimi de yapılmış olduktan sonra, felsefenin özel bir yeri oımalı. Liselerde felsefe öğretimi 'ezberden' kurtarılmalı ilkin. Felsefe tarihinden ömekler verilerek felsefe sorunlan üzerinde düşündürülmeye alışurılmalı öğrenciler." (s. 53) Akarsu, "felsefe öğrenümez yapılır" sözünün de çok kullanılan ve abartılan bir söz olduğunu belirtir: "Hiçbir şeyin öğrenilmeden yapılabileceğine inannuyorum. Ama felsefeyi öğretmek ve öğrenmek içın de en azından duşünebilmeyi sağlayacak ortam gerekli." (s. 54) Akarsu'ya göre, "henüz çözülmemiş so Mnpsu'nun felsefe va feittfB ağltMnebakı*ı C U M H U R İ Y E T SAYİ 586
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear