24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Zeynep Oral'ın gczi notları Bu Cennet Bu Cehennemülkc gcrçcklcrini yansıtarak, neredeyse bütünüyle toplumbilimscl vcriler ortaya koyan, geride bıraktığımız yılı zenginleştirmiş kitaplardan biri. Yirmi üç yazıdan, her biri, bir bakıma Türkiye röportajları oluşan izlenimler derlcmcsi. Aynı /amanda son on yılın gizledikleri. UĞUR KÖKDEN Zeynep Oral'dan "Bu Cennet Bu Cehennem" O nıı okııyup kapağını kapatınca, yalnız sanal bir Türkiye yolculuğundan dönmüş gibi duyumsamıyor insan kendini; aynca nasıl bir Pan dora kutusıınun kapağını açmış oldıığunuzu da görüyorsunuz. Çiinkü bu Ceh nenem, daha çok bir acıya yolculuk! O halde cennet nerede dcncbilir? Oral'ın cenneti, aslında Türkiye coğrafyası. Durağan.fizikselbircoğralya. Yada kendisine umutlu bir gelecek sunulmayan, ötc yandan görkemli geçmisinden de noyratça koparılmış; başka bir deyişle iki zaman ve iki değer sistemi arasına sıkışmış bir ülke. (Jysa orta yerdekolayca kabına sığamayan, kıpır kıpır, çalışan, (tarım, sanayi, ti caret, turizm gibi çok değişik alanlarda) üretken, yoktan var edici Dİr toplunı var. Vefalı, erdemli, gönlü zengin, alçakgönüllü ve bağlılığı yüksek insanlar topluluğu. Varolancoğrafyacennetineyenibir cennef ekleyebilecek niteliğe, özveriye sahip.bir hammaddc. Ote yandan var olan ve süregiden düzeniyle, eşitlik temelinden çoktan uzak düşmüş özcllikle sağlık, eğitim vc adalet alanlarında devlet yapısıyla ve mülkiyet ilişkisiyle insanlarının birbirine hak gördüğü baskılarla, haksızlıklarla Türkiye'nin güncel cehennemi! Bu cennetle bu cthenncm, bir arada değil. Biri bir kesim, öbıirii başka bir kesim için. Ulkeyi cehcnneme çevirenlerin yaşadığı "cennet", dışarıdan hiç kimsenin paylaşmasına izin verilmeyen, kapalı, tel örgülü, güvenlik bekçili bir cennet. Ço;unluğunsırtmdan ortaya konmuşyapay >ir cennet. Türkiye: Cennet claki üçtebirinde yoğunlaşmakta. Safranbolu ve Ankarauan Doğu Karadeniz'e, sonra Güneydoğuya. Daha sonra da "dört nala gelip" uzak güneyden Izmir, Bodrum, Ege yoluyla" Akdeniz'e uzanıyor bir kısrak başı gibi." Aslında Safranbolu bir aykırı durak. Sanki hesap dışı bir mola. İçinde insanların "düş gördüğü" o güzel evlerin bcldcsi. Kale içine, çevresine, vadi yamaçlarına dizilmiş evler bıınlar, her biri kimbilir kaç yüz yıllık? Fesleğenli, yaseminli, la vantaçiçeklievler ÖylebirkezSafranbolu dışinda bir cvde uyuyunca "rüyadan kesiliyor" Fatma Nine. Süttcn kesilmiş genç bir anne gibi. Ancak ceıınetin sınırı burada son buluyor. Cehennemin ilk durağıysa M#cun köy, yani Ankara. Güneşli bir aralık ayı sabahında, Macunköy'de, içi kapkaranlık bir yapı. Pencerelerine özellikle kara ça lıntnış. Tıpkı bir dönemde ağustos sıcağında çelik saçla pencere boşlukları çıvi lenen başkent cezaevleri gibi. Sonuçta, nıcedir kimsenin kapısını açmadığı gi zemli bir depo. Yazılı "günahlar"ın, basılı "suçlar"ın kapatıldığı bir tür cezaevi. Yazarın tcıimleriyle, "Kitap Tutııkevi." Ytı/ellıbınıaşkın 12 Eylülkurbanı kitap. Depo, toplama kamplarının o genzi yakan kiif kokusunu taşıyor. "Kinıi kitaplar, küme küme birbirine sıkıca bağlanmış. Kimi ttk başına yere atılmış; kinıi naylon torbalara tıkılı." I lepsi de yasak kitaplar. Bağlanmış, zincirlenmiş, işkence görmüş kitaplar. Sıkıyönetim generallerinden biri dcmok rasi oyunu oynamak gerekliği zaman da bu kez parti başkanı üniforması giymişti toplanan yasak kitaplardan üç Deş takım yaptırdığını söylemisti yıllar geçince; kendi evi için, karargân için ve polis için. Steinbeck, Gorki, Peride Celal, Füruzan, Kemal Tahir, Yaşar Kemal, Dağlar ca, Erol Toy, Muzaffer îzgü'nün kitaplan sürünüyor ayak altında. Ankara'nın ardından ver elini güneydoğu! Elbette merkez Diyarbakır. Bakkallık 415 Aykrıbirdurak yapan bir babaoğul. Cezaevinde boşu boşuna 19ay yatmışlarbirlikte. Birdeonhırın yanı sıra yatan bir baska "tutuklu." Bu bir insan uegil, Macunköy'ün kitaplarından biri de değil. Zeynep Ora.l'ın rastgele gazcteden kesilnıiş iki yazısı. Esintiler'den ikisi. Yazarı birden karşısında görünce, ondan cigaranın narasınr alma/.ken, o günlcıc ıbşkın rek birsöz söyler: "O iki yazıyı içerde sürekli okuduk ve lıep sakladık!" Yalnız o babaoğul mu, Oral'ın yazısınıokuyupsaklayanlar? Yalnız Diyarbakır 1 Cezaevi'ndekilcr mir Barış Derneği sanıkları da Maltepe'de onun yazılarını okuyarak soluklanıyor, hiçbir zaman postalanmamış neredeyse kırk sayfayı aşan^ ceyap mekttıpları yazıyorlardı. Öyle göninüyor ki tüm Cermet/Cehennem, Diyarbakırlı yaşlı bakkalın duyduğu gereksinime karşılık verebilmek amacıyla yazılmı^ sanki. Kim bılir o istiyor, o okuyacak, her "esinti"yle o biraz daha direnebilsin diye... Ardından 1 larran. Değerler ve aşk beldesi Urfa. Yaslıca ve Dutluca köyleri. Dolunayalrındaıjıyanaytapınağınınbulunıluğu Sumatar. Yok olanlaı, kalıntılar, yaşayanlar... Ancak yazann yüregi 1 larran'da kalmış besbelli. O sonsuz düzlüğe, o sonsuz beyazlığa, o sonsuz ışığa bırakmış onu. Auına milattan önce üç oin yılının çivi yazılannda rastlanan "geçit yeri" Harran da kalınış, Oral'ın yüreği. Ardından Van geliyor, Hakkari, Çukurdere, Uludere, Marüin, Kasrı Kancogclıyor. Ara yollar, bağlantı yolları, patikalar, ikiııcil merkezleı. Kaçanın kovalayanın, yasalın, yasadışının, sığınanın, saldıranın, ölenin kurtulanın belli olmadığı yerler. Sonra sayfa dönüyor: Ikliın değijiyor, toprak değişiyor, su değişiyor. Van Gölü, Akdamar Âdası. Adanın üstündeki 1200 yıllık. kilise. Bir süre sonra Zap Suyu. Bozbulanık akan, ivedisiz su. Vah^i doğa. Hakkari yolu üstünde dağların bir araya gcldiği, dayanıştığı, söyleşjtiği yer. Dağlar, dağlar yaşamın ve insanın sınırlarını anımsatan dağlar. Ve içine girmesi de çıkması da zor olan kent! Adıyla alay cdercesine 2000 mctrc lik bir yükseltide yer tutmuş Çukurca! Çukurca'nın al narıı, yeşil üzümlü köyleArdından düze ıniş. Bu kez yollar, köyler, karakollar, askeri birlikler. Geyvan Köprüsü. Cığlı Yolu. Sonunda Uludere vc dağlara birden bire inen akşam. Hü1 zünle dokunnııi ;, esmer cibinlik! Bir yerde gecenın içinde kelcklc Fırat gcçilir. Ustüne üstlük yanı sıra bir de arana almak koşıılııyla Gcçiş Refik Halid'in Cıiırbet \ likâyeleıi içinde yer alan bir "Fırat öyküsü"nü çağrıştırmakta ister istemez. İkisi de üjiksız, ikisi de zifiri karan lık kıyıların bkinden öbıırünc giden yüklü su keleği. Yanıp tükenen cigara ateşi. Sessizlik. İnsanın kendisıni sııyun ortasında yapayalnız duyumsaması. Tek du yulan ses, sııyun sesı Tck koku, Fırat'ın kokusu. Sııyun kokusu. Saımatlı kör de onu sormuyor mu? "Pekı, oralarda su nasıl kokar?" Oral'ın gezi norlarının ikinci ağırlıklı bolümü, Karadeniz Bölgesi. Kendi cenneti ve cehennemiyle, Karadeniz. Bir karış tonrağın olmadığı, acımasız, aynı zamanua bcreketli doğanm egemenliğindeki Karadeniz: Trabzon, Araklı, Sürmene, Of,Rize. OzellikJe doğu sahilinin fiziksel coğrafyası. Az aşağıda güneyde Kaçkar Dağı ve uzantıları, sonra Fındıklı Deresi, I ıemşin Deresi, Salarha Deresi, Fırtına Deresi, Pazar Suyu, Karadere, lkizdere, lyidere. Aynca evciİleşmeyi hiçbir zaman kabul etmemiş, kcılayca unutulmayacak vahşi deniz. Hopa'nın denızi, özellikle. Su, hep su! Şubatın sürekli yağmurlan, bu arada. Tuzlu ve tatlı su, çamur, sonri. ra dinmeyen firtına! Ya da Of un öteki kimliği. Sonunda yağmurdan, denizden değil, yaşamdan fışkıran ancak kadınlara arılatılmayan deniz fıkraları. Karadeniz yıllar boyu nüfus kanaması geçiren, sürekli "gurbet"e açılmak zorunda kalmış bir Anadolu toprağı. Nice zaman önce, gurbet "Rusya'ymış: Batum, Sivastopol, Odessa, Kınm. O uönemler, tstanbul'da "Moskova Pastanesi"nin var olduğu yıllar. Ardından iç göç dönemi gelmis. Cumhuriyet'in demiryolıı siyasetiyle birlikte uzak ya da yakın Anadolu'nun her istasyonundaki büfeonların emeğinin ürünü olarak gerçcklcşmi^. Sonra her kentin pastanesi, rırını, muhallebicisi yine onlardan. Sarplılar'ın dediği belki eksik, ama asla yanlış değil: "îş olsa, memleket olacak buralar!" Evet, tüm Karadeniz yokluktan değerler üretmeyi bilen, başaran insanların ülkcsi. Ote yandan pastane/büfe dönemini dc ellili yıllardan başlayarak,Türkiye'nin altyapı yatırımlarına geçişiylc birlikte "Karadenizli inşaat orduları"nın seferleri izliyor. Bir dönem Ordu'dan, Trabzon'dan, daha ötelerden Egc'nin, Antalya'nın tatil köylerini inşa etmeye koşan işçiler. Başkaları için yıırt kurup yapı paydos edince "ev"e geri dönenler. Bu arada Zeynep ()ral'ın yol haritasında iki geçiş noktası; Güneydoğu'yla kuzey arasına sıkışmış iki simgesel merkez. Biri Sıvas! Pir Sultan Abdal'ın ölüm fermanını dinlerken celladına, "Bu kaçıncı ölümüm, hain?" diye seslendiği 2 temmuz kenti. Öbürüyse, Nemrut Dağı. Tepede ürpertici bir yalnızlık içinde, günuoğumunu seyrederken ziyaretçinin önünde açılan Mezopotamya nın uçsuz bucaksız yukarı toprakları. Kâhta ve Harran ovaları, neredeyse Urfa ve neredeyse Suriye. Doruğun üstüne anılarını ve izlerini bırakmış Kommagene Krallığı. Büyük îskender'le Persler arasına sıkışan milat öncesi bir iktidar. Büyük Kral Antiokos. Yanı sıra Yunan mitolojisinden dev boyutlardaheykellcr: Zcus, Apollon, Herakles, F'ortuna. Kabartmalar. Anıtmezar. Tapınak. Tek sözcükle, daha kapısının bile gizemi henüz bulunamamış olan büyük tümiilüs. Hepsi de iki bin yıldır orayı bekliyor; kutsal alanda yan yana otıırarak. Kaçınılmaz bir yenilginin kanıtları gibi tüm bu heykeller, burada iki bin yıldır her sabah gündoğumu scyrcdiyorlar. Bt)^ gözlerle ve ta^ gibi donmuş bakışlarla, o yükseklikteki iki ışığın ortaya çıkaracağı rcnkleri, çizgileri vc ^ckilleri seçmcye ça lışıyorlar. Acrnası bir güçsiizlük, umarsız bir yalnızlık içinde. Iktidarları çoktan so na ermiş, gururlu başları ycrlcrde sürünmekte. O ölümsüz sanılan büyüklenme leri, sınırsız tutkuları, /anıanında her biri kesin buyrıık kabul cdilmiij sıradan is teklcri, şimdi acaba neredc? Nemrut Dağı'nın bekçisi heykeller vc Karyalı Prenses Ada'nın bilmccliğimiz öyküsii (onu kitabına niçin koymami!; acaba, Zeynep Oral?) iki gizemli talih çizgisi gibi bu topraklar üstünde birbiriyle kesişmckte. iki şairimiz Yahya Kemal ve Nâzım Hikmet coğrafya üstünde belirli bir koşunun öyküsünii sergiledilcr coşkuyla, nüzünle. Biri, Asya'Jan dört nala gelişj anlattı; sürekli Batı'ya doğru eerçeklcşmiş koşuyu. Öbürü, Tuna'dan Avrupa içlerine at süren aktnctları; günümüzde artık çoktan terkedilmiş olan o toprakların yalnızlığını, eski yurda duyulan özlemi gerisin geriye yinelencn "hicranlı göçler"i dile getirdi. O topraklarda kalan ölülerimizi ve andarımızı. Zeynep Oral da sonuçta kalemiyle, belli bir tarihle tanımlanmamış sayılabilecek türden bir coğrafyayı gözlerimizin önüne sermekte.* SAYFA 11 Sıvas ve Nemnıt Dağı f Oral'ın kitabının uyandırdığı ilk çağrı şım, benim için nedense John Dos Passos'un USA başlıklı üçlemesi oldu. Belki de uzun bir süredir, zaten bunu kafamda evirip çeviriyor oluşıımdandır. Gerçekten Passos'un bu üç romanı 42. Enlenı / 1919 / Büyük Par.ı tüm ABD'yı kucaklayacak çerçevcde tasarımlanmış, bir bü tün. Amenka'nın kıyılarını, kenrlcrini, yollarını, dağlarını, gece vnlculuklarını, askcri eğitim kamplarım, yıkık dokıık çiitliklcri, cski buharlı gemileri, lokomo lil haııgarlaıını, tozlu sapa patikalarını, kısaca ulkenın her yerini ve her şeyini içercn bir ınnakronıan. Cennet Cchennem, kuskusuz bir ro man kurgusuna sahip değil. Amacı da bu değil zaten. Ancak yansıttığı Türkiye çok renkli bir resıni andırmakta. Genis ufuk lara acılpn bir mozayiğı. Bu nedenle "her kent, benim için bir dünya' diyor yazar. Aiicak bu dünyayı başkalarına da aktarmak, başkalarıyla da paylaşmak gerektiği inancında, haklı olarak. Elbet yalnız yazarın içinde kalmamalı bu renkler, bu kokular. İçinde biriktirdi ği insan yüzlerini, insan ilişkilerini, kısaca insanları, onlardan danııttığı, bakışları, sözcükleri, anıları, armağanları derleyerek bu kitabı gerçekleştirmis Zeynep Oral. Gazeteci yazarın yolculuğu tstanbul'dan bajlayıp doğuya doğru sürmüş. Özellikle Türkiye dıkdörtgeninin doğuC U M H U R İ Y E T K İ T A P Her kent WP dünya Frarın kokusu SAYI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear