25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 21 AĞUSTOS 2020 CUMA gorus@cumhuriyet.com.tr olaylar ve görüşler ÖZGÜRLÜK ANITI DAVER DARENDE EMEKLİ DİPLOMATYAZAR New York’taki “Özgürlük Anıtı”nın dünyamıza ışık saçtığı, “özgürlüğün simgesi” olduğu söylenir. Amerika’nın geçmişte ve günümüzdeki “özgürlük (!)” arayışını düşündükçe, tacından ışıklar saçan, hüzünlü bakışlı kadın heykelinin özgürlüğün ve barışın gerçek simgesi olamayacağını düşünüyorum. ABD’nin, “özgürlük ve “demokrasi” adı altında başta Irak ve Suriye’de olmak üzere yerküremizde yaptıklarını artık herkes biliyor, nedeni ise sorgulanmıyor. Dünyaya meydan okuyan küresel güç ve onun temsilcisi Amerika, amacına ulaşmak için savaştan başka bir şey düşünmüyor. Barış meleği (!) 75 yıl önce, 6 Ağustos 1945 günü önce Hiroşima’ya, ardından 9 Ağustos günü Nagazaki’ye tarihte ilk kez atom bombasını acımasızca atan ABD’nin bu barbarlığını insanlık tarihi asla unutmayacak. Ünlü Rus Yönetmen Andrey Tarkovski, “Solaris” adlı filmde, “dünyayı kurtaracak şey, utançtır” mesajını vermişti. Ne acıdır ki bu mesaja aldıran olmuyor. 13 Ocak 2009 gecesi BBC televizyonundaki açıkoturumu izlerken, dünya kamuoyunu etkilemeye çalışan, “Barış Meleği!” İngiltere’nin eski başbakanı Tony Blair’e, Washington tarafından “özgürlük madalyası” verileceğini duyunca irkildim. Irak’ı kana bulayan, bir milyondan fazla insanın ölümüne neden olan eski ABD Başkanı George W. Bush’a da “özgürlük madalyası” verilmesinin yararlı olacağını düşünmekten kendimi alamadım. Irak’a sözde “özgürlük” ve “demokrasi” getiren Bush’un önderliğindeki “neocon”ların desteğinde sürdürülen savaşın sonucunu hepimiz biliyoruz. Küçük insanların gölgesi CNN televizyonunun o dönemdeki ünlü sunucusu Larry King, 15 Ocak 2009 gecesi Bush’un eşi ile birlikte yer aldığı programda kendisine, geceleri rahat uyuyup uyumadığını sorunca, gülümsemesi yüzünden hiç eksik olmayan Bush’un “Çok rahat uyuyorum” şeklindeki yanıtını dünya kamuoyu o gece ibretle izledi. Yaptıklarından hiç pişman olmad Kuruluşumuzun ve kurtuluşumuzun resmi belgesi Lozan’ın 97. yıldönümünü kutladığımız bugünlerde Lozan’ı tanımayan ve her dem Sevr’i hortlatmaya çalışan Amerika’dan Türkiye’ye “tabanca namlusu” gibi dayatılan ve unutulduğu sayılan “Doğu sorunu”nun gündemde yer almaya devam ettiğini hatırlamak zorundayız. demektir.” Bush yönetiminden sonra başa geçenler ve günümüzdekiler, yani dünyaya egemen olan bu ellerin ülkemize karşı ne kadar acımasız olduğunu biliyoruz. Kaderimizi bu ellere bağladığımız zaman ne büyük tehlikelerle karşı karşıya kalacağımızı iyi hesaplamamız gerekiyor. Nasıl güveneceğiz? Kuruluşumuzun ve kurtuluşumuzun resmi belgesi Lozan’ın 97. yıldönümünü kutladığımız bugünlerde Lozan’ı tanımayan ve her dem Sevr’i hortlatmaya çalışan Amerika’dan Türkiye’ye “tabanca namlusu” gibi dayatılan ve unutulduğu sayılan “Doğu sorunu”nun gündemde yer almaya devam ettiğini hatırlamak zorundayız. Türkiye’ye karşı yaptırım kartını elinde tutan, Dedeağaç’ta, yani sınırlarımızda, deniz ve kara üsleri kuran, PKKPYDYPG terör örgütünün Suriye’deki siyasi uzantısı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile petrol anlaşması imzalayan, Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devleti kurmaya çalışan, PKK/YPG terör örgütü ve uzantılarını kendi “kara gücü” olarak gören sözde “müttefikimiz” ABD ile bu bölgede ve Doğu Akdeniz’de “ortak işbirliği’ni, güven içinde nasıl gerçekleştireceğiz? ABD’ye nasıl güveneceğiz? ğını belirten, ezilen insanlara ve uluslara tepeden bakan, onları aşağılamaktan zevk duyan Bush’un, televizyondaki bu görüntüsü gözümün önüne gelirken eski bir Çin atasözünü anımsamadan edemedim: “Bir yerde küçük insanların büyük gölgesi oluşuyorsa, orada güneş batıyor Emperyalist eşgüdüm Emperyalizmin tapınağının mimarları ve destekçileri ülkemize yönelik amaçlarını gerçekleştirmek için tam bir eşgüdüm içinde hareket etmektedirler. Türkiye’yi denetim altında tutan küresel projenin her dem gündemde olduğunu, ülkemizin “olmak ya da olmamak” sorunuyla karşı karşıya kaldığı bugünlerde New York’taki hüzünlü bakışlı kadın heykelinin, özgürlüğün ve barışın gerçek simgesi olamayacağına inanıyorum. Muhalefete muhalefet? Bütün otoriter veya totaliter eğilimli rejimlerin en büyük destekçileri; dogmatik fanatikler, rejimden beslenenler ve lümpenlerle birlikte, “Demokratik Muhalefete Muhalefet Edenlerdir”: Çünkü otoriter ve totaliter eğilimli iktidarlar, kendi çizgilerinden ve çıkarlarından başka hiçbir doğruyu, hiçbir gerçeği, hiçbir eleştiriyi, hiçbir farklı çözümü ve hatta hiçbir ittifakı kabul etmezler... İster liderlik kavgasından, ister ego şişkinliğinden, ister ideolojik kavgadan, ister menfaattan isterse muhalefetin beceriksizliğinden kaynaklansın, muhalefet içindeki her bölünmeden, yani “Demokratik muhalefete muhalefet edenlerden” beslenirler... Her “Demokratik muhalefete muhalefet hareketi”, otoriter ve totaliter eğilimli iktidarlarca, derhal kendilerinin ne kadar doğru, ne kadar haklı, ne kadar âdil ve ne kadar vicdanlı olduklarının kanıtı, hatta ispatı biçiminde yorumlanır. (Bu çözümleme içinde iktidar dalkavuğu gazeteciler yoktur.) HHH Tam bu noktada müthiş bir paradoks vardır: Çağımızda, otoriter ve totaliter eğilimli iktidarlara karşı olan “Demokratik muhalefet”, başka otoriter ve totaliter eğilimli hareketler tarafından desteklense bile (ki genellikte demokratik gruplar veya partiler bu tür muhalefete öncülük ederler) mutlaka Demokrasi ile Hukuk Devleti yani Temel Hak ve Özgürlükler çizgisine ve Bağımsız Yargı ilkesine oturmak zorundadır. Yani otoriter ve totaliter eğilimli rejimlere karşı olan muhalefet, mutlaka Demokratik Özgürlükler bağlamında oluşacak ve bu nedenle de bu özgürlüklerin en başında yer alan “İfade ve Muhalefet Özgürlüğü” bu muhalefetin en önde gelen ilkelerinden biri olacaktır. Peki, o zaman nasıl ve hangi gerekçelerle “Muhalefete muhalefet edenler demokratik ve özgürlükçü bir hareketin altını oyan bir biçimde, otoriter ve totaliter eğilimli iktidarlara hizmet ediyorlar” denebilir? Bu sorunun kuramsal ve felsefi yanıtı da uygulamadaki yanıtı da aslında çok basittir: Her “Demokratik muhalefete muhalefet hareketi”, iktidarlarının sürelerini uzattığı oranda otoriter ve totaliter eğilimli iktidarlara hizmet eder! HHH Türkiye’nin önündeki rejim sorunu, Demokrasiyi yeniden kurmak, bunun için de Parlamenter Demokrasiyi yok eden AKPErdoğan iktidarının, barışçı geleneksel yolla, yani adil ve şeffaf bir seçim yoluyla iktidardan düşürülmesi sorunudur. Sorunun çözümü ise bu sorunu yaratan iktidara karşı oluşturulacak olan “Demokratik Muhalefet Cephesinin” oy gücüne bağlı görünmektedir. Dolayısıyla, son günlerde oluşan siyasal hareketlenmelerin, kişilerin nitelikleri açısından değil, bu bağlamda, yani “Demokratik Muhalefet Cephesi’nin Oy Gücü” bağlamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Pazar günkü yazımda CHP’nin ve öteki partilerin bu bağlamdaki yerlerini, Muharrem İnce hareketiyle birlikte değerlendireceğim. YAŞASIN YARGI BAĞIMSIZLIĞI... YAŞASIN ATATÜRK’ÜN KURDUĞU, DEMOKRATİK, LAİK VE SOSYAL HUKUK DEVLETİ OLAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ! Arka bahçe olmayacağız DR. BÜLENT KERİMOĞLU Vaka sayılarının yeniden yükselişe geçtiği, tüm kentlerimizde korona virüs patlaması yaşandığı, önlemlerin yetersiz, uyarıların dikkate alınmadığı bir dönemde, ağır çalışma şartlarına rağmen halkımızın sağlığı için fedakârca görev üstlenen meslektaşlarımla birlikte İstanbul Tabip Odası seçimleri için oy kullandık. İki saygın adayın ve yönetim kurullarının yarıştığı seçimi büyük bir farkla, desteklediğimiz demokratik katılım gurubu kazandı. Oy kullanan hekimlerin tamamı hangi adaya ya da gruba oy verdiklerinden bağımsız olarak, AKP’nin meslek odalarına yönelik bölme, etkisizleştirme, arka bahçe yapma gayretine cevaben mesleki sorunları çözmek, meslektaşlar arası dayanışmayı artırmak, mesleki saygınlığı yükseltmek ve katılmıcı demokrasinin gereğini yerine getirmek amacıyla sandık başına gittiler. Kaotik ortamdan uzak, fevkalade disipline edilmiş, salgın sürecine uygun, önlemlerin en üst seviyede uygulandığı bir seçim ortamı hazırlanmıştı. Emeği geçenlere teşekkür ediyor, tüm ülkeye örnek olmasın diliyorum. Hayatını kaybeden hekimlerin çocukları Hekimler, oda seçimlerinde sadece kendi özlük ve sosyal haklarında kazanımlar elde etmek için oy kullanmadı. Aynı zamanda tarihsel bilincinin ve yurtsever sorumluluğunun gereği olarak ülkemizdeki baskıcı anlayışa, askıya alınan demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, yargının bağımsızlığına, haysiyetli dış politika, çevre duyarlılığı, kadın ci nayetleri ve çocuk istismarına karşı mücadele etme kararlılığı ile oy kullandı. Dahası görevi başında hayatını kaybeden hekimler ve onların geride bıraktıkları çocuklarına karşı sorumluluk bilinciyle oy kullandı. Hekimler ne istiyor? Günümüz Türkiyesi’nde sivil toplum kuruluşlarında görev yapmak, meslek odası temsilcisi olmak çok zordur. Kendinden başkasına yaşama hakkı tanımayan, aykırı düşünenleri terörist, hain ve gayri milli olmakla suçlayan iktidar sahipleri, arka bahçe yapamadıkları sendika, STK ve odalara yönelik hukuki, idari ve ekonomik baskı uygulamaktan çekinmemektedir. Bu baskıcı ve otoriter dönemlerde aydın, yurtsever, özgürlükçü, eşitlikçi, katılımcı ve meslek etiğinin gereğini yerine getiren toplumcu odaların sorumluluğu her zamankinden çok daha fazladır. Siyasi ve toplumsal hayatın her alanında farklı düşüncelere tahammülsüz, öneri ve uyarıları doğrudan kendisine yöneltilen eleştiri ve iktidarını sarsan bir tavır olarak değerlendiren otoriter ve tekçi zihniyete verilecek en doğru cevap, evrensel demokratik değerleri savunan yönetimlerin kazanması için çaba göstermektir. Hangi siyasi parti ya da lideri olursa olsun, meslek örgütlerini bölüp zayıflatmak yerine, daha güçlü olmalarını sağlamak, katılımcı demokrasimiz açısından çok daha faydalı olacaktır. Gerçek demokratlar; STK’lere karşı olan, meslek odalarını etkisizleştirenler değil, aksine onlarla akıl ve güç birliği yapanlardır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear