28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Perşembe 30 Kasım 2017 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: BAHADIR AKTAŞ 13 ‘Çağlayan’a 50 milyon Avro rüşvet verdim’ ABD’de ifade vermeye başlayan Sarraf, petrol karşılığı altın ticaretine imkân tanıyacak sistemin işlemesi için eski Ekonomi Bakanı Çağlayan’a yaklaşık 50 milyon Avro rüşvet verdiğini ileri sürdü ŞEBNEM ARSU ABD’nin İran’a uyguladığı ambargoyu yasadışı yollarla deldiğini kabul ederek New York Güney Bölge Mahkemesi’nde görülen davaya Çarşamba günü tanık olarak katılan Sarraf, petrol karşılığı altın ticaretine imkân tanıyacak sistemin işlemesi için eski Ekonomi Bakani Zafer Cağlayan’a ödediği rüşvetin yaklaşık 50 milyon Avro olduğunu ifade etti. Kilo verdiği, sakalını kestiği, saçlarını kısalttığı görülen ve kısa kollu “v” yakalı bir mahkum üniformasıyla duruşmaya katılan Sarraf, sözkonusu rakamları 733 numaları delil sunumunda monitörlere yansıtılan ve kendi şirket iç hesaplarına dair tutulan bir excell döküman üzerinden teker teker okuyarak açıkladı. 19 Mart 2012’de başlayıp 27 Mart 2013 tarihine kadar detaylandırılmış kayıtlar arasında tek kalemde 6 Temmuz 2012 tarihinde ödenen en yüksek miktar 5 milyon Avro, en düşük miktar ise yapılması gereken bir ödemenin ikinci taksiti olarak kayıtlara geçen 5 Mart 2013’e ait 71 milyon 600 bin Avro. Türk lirası biriminde yapılan 2 milyon 465 bin TL tutarındaki tek ödemenin “Açıklamalar” kısmında Fethullah Gülen terör örgütü ile ilişkilendirilen Bank Asya’ya yapılması dikkat çekti. Dökümdeki son para birimi ise ABD doları. Sarraf, eski Bakan Çağlayan’a 22 ve 27 Mart 2013 tarihlerinde ilki 2 milyon 12 bin 900 diğeri 2 milyon 684 bin 11 dolarlık iki transfer yaptığını iddia ediyor. Listede olmayan da var Bu dökümün neden hazırlandığına dair sorulan soruya, “Ödenen para ve alınan para arasında ihtilaf olmuştu” seklinde yanıt veren 34 yaşındaki tüccar, “Bundan daha fazla var, listede olmayan” şeklinde bir ekleme de yaptı. Çağlayan ile İstanbul’da ailesi ile gittiği bir balık restoranında tesadüfen karşılaştığını ve tanıştıkları dönemde Halk Bankası’nda İran’la bağlantılı altın ticareti yapabilmek için hesap açtırmaya çalıştığını aktardı. Çağlayan yüzde 50 istedi Bu tanışıklığı hesabın açılmasına “Altın ticareti yapmak için çok popüler, çok göz önünde olduğu” için karşı çıkan bankanın Genel Müdürü Süleyman Aslan’a ikinci kez ulaşabilmek için kullandığını anlatan Sarraf, Çağlayan’ın araya girmesi ile hesabın açıldığını söyledi. Savcı Sidhardha Kamaraju’nun bunun nasıl mümkün olduğuna dair sorusunda Çağlayan’la yaptığı ikinci görüşmenin içeriği ile cevap veren Sarraf, “Yüzyüze toplantı yaptık, efendim. Biraz daha ticaret hakkında bilgi aldı, kâr marjlarını sordu ve ortak şeklinde yüzde 50yüzde 50 kâr paylaşımı ile bu ticarete aracı olabileceğini söyledi” dedi. 100 milyon Avro kâr Delil olarak sunulan dökümün bu ifade doğrultusunda “İran’a ait Halk Bankası’nda toplanan mevduatların altın ticareti yoluyla çıkartılmasına aracı olmak” karşılığı 2012 ve 2013 yılları arasında elde edilen kârın toplamda yaklaşık 100 milyon Avro olduğu iddiası gündeme geliyor. Zafer Çağlayan Sarraf: Suçlu olduğuma inanıyorum Rıza Sarraf’ın tanık olarak dinleneceğinin kesinleşmesinin ardın kından yararlanmak için 26 Ekim tarihinde imza verdiği anlaşılıyor. dan üzerindeki “gizli” ibaresi kaldırılan mahkeme belgesine göre, Sarraf belgede “Suçlarımı itiraf ediyorum çünkü avukatımla dava ‘Bağış aracı oldu’davanın kilit ismi olarak anılan altın tüccarının etkin pişmanlık hak yı değerlendirdikten sonra suçlu olduğuma inanıyorum” dedi. İran’ın ambargo ve yaptırımlar sonucu Türkiye’de toplanan ancak çıkartılamayan parasının uluslararası para transferlerinde kullanılabilmesi için aracılık yapma planının nasıl hayata geçtiğini adım adım anlatan davanın eski sanığı, ilk yardım talebini dönemin Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’a yaptığını belirtti. 2010 yılında Türkiye ve İran arasında ticaretin canlanması ile birlikte Türkiye’de toplanan ancak ambargo nedeni ile yurtdışına çıkarılamayan İran mevduatlarını sahip olduğu Royal Grup bünyesindeki döviz büroları vasıtası ile çıkarabileceğini keşfeden Sarraf, mevduatların toplandığı Aktifbank’ta bir hesap açmak istemiş, reddedilmiş. ‘Bağış’tan yardım istedim’ Hesap açımının özel bir izine tabi olduğunu gerekçe gösteren bankanın genel müdürü ile bağlantıyı sağladığı iddia edilen kişi eski Bakan Egemen Bağış. “Sosyal olarak görüştüğüm dönemin Avrupa Bakanı Egemen Bağış’ı aradım ve kendilerinden bu konuda yardım istedim, talepte bulundum” şeklinde konuşan Sarraf’a delil dosyasında bulunan Egemen Bağış fotoğrafı gösterildi. Kendisini teyidt ettikten sonra bir yudum su alan tanık, “Bankanın Genel Müdürünü tanıyıp tanımadığını sordum, kendisi daha önce Amerika’dan tanıştıklarını söylediler. Bir randevu düzenledi ve toplantıya gittim” seklinde konuştu. Günde 10 milyon Avro Anlatıma göre, toplantı sonunda sorun çözülür, hesap açılır. İlk başta günde 5 ile 10 milyon Avro arasında değişen işlem hacmi yakalayan Sarraf ve ortak hareket ettiği İran vatandaşı Huseyin Agacu, Aktifbank’taki mevduatlar eridiğinde başka müşteriler bulmaya calı Sarraf Türkçe ifade verdi Sarraf davada Türkçe ifade verdi. Dönüşümlü görev yapan iki tercümanın Sarraf’ın Türkçe’den İngilizce’ye aktardı. Mahkemenin üçüncü günkü duruşmasında özel güvenlik tedbirleri göze çarptı. Duruşma salonuna sığmayan seyirci ve basın mensupları için ikinci bir duruşma salonu açıldı. Sarraf’ın bulunduğu salona isim ve ilişkili olduğu kurumların isimlerini yazarak giren seyirciler, odadan ayrıldıklarında isimleri kontrol edilerek içeriye alındılar. Yargıç Richard Berman bir ayrıcalık yaparak normalde savunma makamını gösterir açırah yayın yapan ve ikinci bir salonda gösterilen görüntüleri aktaran kameranın Sarraf’a çevrilmesini onayladı. şırlar. “Türkiye’de en çok parası olabilecek müşterilerin peşinden gidiyordum; İran Merkez Bankası, Mellat Exchange gibi” diyen tanık, babasının aracılığı ile İran Merkez Bankası’nın parasını işletmek için ilk iznini koparır, ancak bu ilk etapta uzun soluklu bir işbirliği olmaz. Agacu kendi oğullarını ticarete dahil etmek istediğinde ilişkileri bozulur, Sarraf tek başına hareket etmek ister, aynı donemde Aktifbank ABD’den bir uyarı alır ve aracılık etmeyi kısmen durdururlar. İranlı kurumların parasının tutulduğunun bilindiği ve daha güvenilir profili olan Halk Bankası’na bu aşamada başvuru yapar. “Aktifbank’ta birçok kez para gönderildiği zaman ödemelerde gecikme olduğu zaman gerek Aktifbank gerek İran Merkez Bankası yetkilileri para transferlerinin Halkbank’ta bekletildiğini söylerlerdi, Ayrıca İran’ın paralarının Halk Bankası’nda tutulduğu aşikâr birşeydi” diye konuştu. Altın ticareti fikri Alacacı’dan Altın ticaretinin mükemmel işleyecek bir alternatif olduğu fikrini Sarraf’a veren kişi, tanığın iddiasına göre, İstanbullu kuyumcu Ahmet Alacacı olur. Tanık, “Iran’da altın karşılığı ödeme gelecekti Halk Bankası’na ve Alacacı o parayı çıkarıp, altın alıp altın ihraç edip bir İran’ın parasını ödeyecekti, bir de o para ile uluslararası para transferini gerçekleştirecekti” diye konuştu. Sarraf’a duruşma esnasında kayıtlara geçebilmesi açısından sorulan sorularda adı geçen bütün isim ve kurumları teker teker tanımlaması istendi. ‘Gizlemem gerekiyordu’ Tanık, İranlı kurumlardan Bank Mellat’ın döviz kurumu Mellat Exchange ile nasıl yakınlaştığını da aktardi. Sıkca, “Kısaca anlatamaya çalışayım” diye cümlelerine başlayan Sarraf, “Birincil olarak Türkiye’deki paralarını cıkartıp tümen (Iran para birimi) olarak ödeme yapacaktım, ikinci bölüm de Mellat Exchange’ın uluslararası para transferinde talimatlarını yerine getirmekti” dedi ve ekledi: “Dünyanın her yerinden olan borçlarını ödemek, para ihtiyaçlarını yerine ulaştırabilmek.” Amerikan bankalarının ekonomik yaptırımlar nedeni ile normalde müsaade etmeyeceği bu transferlerin fark edilmemesi için, “İran’a ait bir ödeme olduğunu gizlemem, saklamam gerekiyordu” diyen sanığın federal savcılarla çekincesiz bir işbirliği içinde konuştuğu izlenimi doğdu. Gazetemiz baskıya girdiği saatlerde Sarraf’ın konuşması devam ediyordu. Kilit tanığın Cuma gününe kadar çapraz sorgulama dahil olmak üzere ifade vermesi bekleniyor. Egemen Bağış Jüri üyeleri İran’ı bilmiyor New York Güney Bölgesi federal mahkeme binasının 17. katındaki B salonu koyu ahşap lambrilerle kaplı. Yargıç Richard Berman’ın ismine ayrılmış, yerleri sarı renkte halı kaplı salon önemli birçok yerel davaya ev sahipliği yapmış. Muhteşem bir New York manzarasına hakim yüksek tavanlı salonun drapeli sarı perdelerle çevrili pencereleri ne yazık ki du ruşma esnasında jaluzilerle kapatılıyor. Jüri üyeleri kapı girişinin sol tarafında, anfi düzeninde yükseltili bir bölmede oturuyor. Mahkemede sunulan dokümanları önlerindeki monitörlerden takip eden jüri üyelerinden bazıları dünya haritası ekrana yansıtıldığında İran’ı bulmakta zorlanıyor. Yargıç Berman’ın hemen önünde Türkiye’deki mahkemelerde rastladı ğımız bilgisayarlar yerine mini stenograf makinesi kullanan bir mahkeme görevlisi ve özel asistanı oturuyor. Yine Türkiye’deki savcı ve hakimin aynı masayı paylaştığı oturma düzeninin aksine hükümeti temsil eden savcıların yargıçla yan yana oturması söz konusu değil, kürsüye yaklaşmaları bile yargıcın iznine bağlı. Tanık kürsüsü yargıçlık makamının hemen solunda yer alıyor. Mahkeme salonunun düzeninden iki güvenlik görevlisi sorumlu. Mahkeme binasında jandarma benzeri herhangi bir askeri kolluk gücü görmek mümkün değil. Güvenlik birimleri üniforma yerine ceket yakasına taktıkları rozetlerle ayırt edilebiliyor. Mahkemenin işleyişi ise herhangi bir Holywood filminden aşina olduğumuz karelerden farklı değil. Sunulan deliller neler? Dava başlamadan önce yapılan ara duruşmalarda savunma makamının serzenişte bulunduğu konulardan biri de savcılığın elinde bulunan delil niteliğinde binlerce belge oldu. Amerikan federal mahkemesinin isleyiş düzeninde, her biri 69 sayfalık yaklaşık 6 bin dosya arasından jüriye sunulacak seçkilerin, dinlenecek tanıkların ve görüşüne başvurulacak uzmanların savunma makamı ile dava başlamadan önce paylaşılması gerekiyor. Savcılığın ekim ayının sonunda mahkemeye sunduğu ve iddianamede yer alan suçlamaların desteklendiği 56 sayfalık belgede delillerin içeriğine dair bilgiler de mevcut. Bu beyanata göre, deliller arasında İran ambargosunu ihlal ettiği iddia edilen şahısların eposta hesaplarında bulunan yazışmalar, Rıza Sarraf ve Hakan Atilla’nın cep telefonlarından elde edilen bilgiler, Türk kolluk güçleri tarafından kaydedilmiş ya da dökümü yapılmış telefon konuşmaları ve yine Türk kolluk güçlerinin şüphelilerin ofislerinde yaptığı aramalarda ele geçirilen belgelerin fotoğrafları yer alıyor. Türkiye’de 2013 yılı 1725 Aralık yolsuzluk soruşturmasında yer alan delillerle örtüştüğü tahmin edilen belgeler, Türkiye hükümeti tarafından sahte olarak nitelenmiş olsa da New York Güney Bölge savcılığı bu dokümanların orijinal olduğuna dair bir ya da birden fazla tanıkları olduğunu belirtiyor. Tanıkların belgelerin nasıl temin edildiğine dair birinci elden bilgiye sahip olduğunun altının çizilmesi, bu şahısların 2013 yılındaki kovuşturmaya katılan ve sonrasında görevden alınan kolluk güçlerinden seçildiği izlenimini veriyor. Savcılık metninde dikkat çeken bir başka husus ise Sarraf’ın kurduğu düzeni koruyabilmek adına, zamanın Başbakanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın desteğini kazanmaya çalıştığına atıfta bulunulması. Sanığın 12 Nisan 2013 tarihinde Çağlayan’ın bir akrabasının düğününde karşılaştığı Erdoğan ile yaptığı ileri sürülen sohbeti Süleyman Aslan’a aktardığı epostanın ve aynı kişiyle 16 Nisan’da yaptığı telefon konuşmasının İngilizce metni delil dosyasında yer alıyor. İranlı yetkililerin cesaretlendirmesi ile Türkiye’de bir banka sahibi olmayı değerlendiren Sarraf’a planların hangi aşamada olduğunu soran Atilla’ya sanığın verdiği iddia edilen cevap dikkat çekici: “Yirmi dört peygambere dua edene kadar düşündüm de Allah’a yakar dediler. Başbakan’a gittim... Gittim ve yapacağım şey hakkında konuştum. Kendisine o gün düğünde anlattım. Şimdi gidip, Sayın Başbakanım, uygun görürseniz, bana lisans verin, bankayı almış olsam da BDDK’ya giderim diyeceğim.” Zamanın Başbakanına belgede yapılan referanslardan bir diğeri de Sarraf ve eski bakan Zafer Çağlayan arasında “Erdoğan’ın bir akrabası” ile ilintili olan vakıfa para aktarılmasına ilişkin görüşmeler yapılmış olduğu iddiası. Sarraf ve Happani arasında 28 Mayıs 2013 tarihinde gecen telefon konuşmasında ihracat gelirlerinin artması amacı ile düzmece altın ticaretinin yapılması ve zarar edilse de geri ithal edilmek kaydı ile altın ihraç edilmesine gerekçe olarak “seçimlere kadar ihracatın arttırmamız gerek.. Burada amaç para kazanmak değil” dendiği kaydediliyor. BİTTİ C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear