24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Çarşamba 14 Eylül 2016 6 Müdürsüz, patronsuzDünyada Mekan, serbest çalışan beyaz yakalıların fikri buluşma noktası bir ofisten fazlası Çay demlenmiş, günün nöbetçisi makinede kahveyi de hazır etmişti. Tatil gününü “kiralık işçilik” konusunda bir söyleşi dinlemeye ayıranlar, ellerinde simitler, kurabiyelerle yavaş yavaş birikti. İstanbul, Taksim’de Danışman Geçidi’ndeki Dünyada Mekan’a (https://dunyadamekan. wordpress.com/) benzeyen bir yer yok galiba. Burası beyaz yakalı, freelance çalışanlar ve işsizler için bir dayanışma alanı diyelim. Yazları küçük bir ara verilse de düzen şu: Hafta içi 1017 arasındaki “sessiz çalışma” saatlerinde dileyen gelip dev masanın etrafında günlük “mesaisini” yapıyor. Müdürsüz, patronsuz bir ofisten fazlası. 17’den sonrası ve hafta sonları da toplantı, atölye, film gösterimi gibi etkinliklere ayrılmış. Geçen yıl sonunda açılan Dünyada Mekan’ın fikrî arka planında Müştereklerimiz’in çağırıcısı ve parçası olduğu forumlar, Kaç Bize Gel, Plaza Eylem Platformu, Yayınevi Emekçileri Kolektifi gibi muhtelif grupla birliktelik var. Şu an grupların değil, bireylerin alanı burası. Çevirmen, yazılımcı, gazeteci, akademisyen... Can erok Şirketleşmeden kooperatif Dünyada Mekan, masa ya da oda kiralanabilen son moda ticari ortak ofis mecralarına benzemiyor; oralardaki gibi “müşterilere” ürün tanıtımı, şarap tadımı falan yapılmıyor, ünlü ziyaretçileri olmuyor. Meral, bu ticari ortak ofislerin daha çok kartvizit değiştirme, “networking” amaçlı kullanıldığını, fiyatların da seçilen pakete göre 1200 liraya kadar çıktığından bahsediyor. Freelance sanatçı, barış bildirisine imza attığı için yarızamanlı ders verdiği üniversiteden atılan Zeyno, “Onların networking dediği yerine, biz benzer alanlarda çalışanların iş paylaşabilecekleri, bunun rekabetçi değil dayanışmacı biçimde yapılabileceği bir üretim kooperatifi oluşturabilir miyiz diye soruyoruz” diyor. Şirketleşmeden dayanışmacı bir grafik web tasarımı üretim kooperatifi nasıl olabilir örneğin? Bunun temasları oluşurken bir tüketim kooperatifi hayata geçmiş bile. Direnen Üretici Tüketici Kolektifi (DÜRTÜK), Yedikule Bostanları ve başka direnen bostanlardan ürün alıp dağıtıyor. Bu o üreticilerle de dayanışmak demek. Pijamaları çıkarmak Dünyada Mekan, kendini evlerine kapatmış serbest çalışan beyaz yakalılar için “pijamalarını çıkarma” nedeni; daimi güvencesizlik, söz verilen ücretleri zamanında alamama, 7/24 epostalarına bağlı olma, ücretli çalışandan daha uzun saatler mesai yapma gibi dertleri ve bunun siyaseti üzerine konuşabilecekleri bir alan. “Ya yüçük ofislerde aile gibi çalışıyorsunuz, sorunlar konuşulamıyor. Ya da büyük ofislerde kimse birbirine temas etmiyor. Freelance çalışanlar evlerine ya da kafelere hapsolduklarından diğerleriyle temasları yok. Böyle bir mekân olursa yalnızlık ortadan kalkar ve belki fark etmediğimiz başka tür örgütlenme formüllerine gider diye düşündük” diyor Zeyno. ‘Sefalette eşitleneceğiz’ UmutSen’den avukat Mürsel Ünder, kiralık işçilik ve özel istihdam bürolarına ilişkin yasanın çalışma hayatını nasıl değiştireceğini anlatıyor Dünyada Mekan’da. Özel istihdam büroları denince önce akla bakıcı sağlayan şirketler geliyor. Lakin bu bürolar aslen telekomünikasyon ve finans sektörlerinde yıllardır gayriresmi biçimde işliyordu. Yasa, var olan durumun zeminini oturttu, hatta işveren açısından pürüzleri giderdi. Hizmetlerin ticarileşmesinin 30 yıllık macerasından başlıyor Ünder. Bugün konuştuğumuz “kiralık işçilik”in kökeni, Türkiye’nin 1995’te Dünya Ticaret Örgütü’yle kurucu üye olarak imzaladığı, 2000’lerden sonra da mevzuatını buna göre peyderpey değiştirdiği Hizmet Ticareti Genel Anlaşması’nda (GATS) yatıyor. İşçiyle işveren arasına üçüncü aktör olarak özel istihdam bürolarının girişi, Ünder’in “Beğenmediğimiz taşeron sistemini bile mumla arayacağız” dediği, çalışan açısından karanlık günler demek. Mavi, beyaz yaka ayrımı yapmayan sistemin, “güvenceli esneklik” denerek işverenin yükünü ve mesuliyetlerini azaltacağını, nihayetinde çalışanları “sefalette” eşitleyeceğini söylüyor. Kıdem tazminatı ortadan kalkacak, dört aylıktan iki kez üst üste kiralama mümkün olduğu için sekiz ay sonra herkes işsiz kalabilir. Şirketlerin insanları tam zamanlı, kadrolu kadar çalıştırıp “kiralık” gibi davranacağı manipülatif yollar açık görünüyor. İşsizliğin bu yolla azalacağı söyleniyor, kâğıt üzerinde öyle görünebilir de. Kısmi süreli çalışma, uzaktan çalışma, iş paylaşımı gibi yeni tanımlarla başka işçinin tam çalışma süresinin işverenin isteğine göre ikiye üçe bölünmesinden kaynaklanacak bu. Yaygınlaştıkça kadrolaşmanın tamamen bitmesi riski var. Şartlar arasında “İşçi beğenilmezse kiralandığı büroya geri gönderilebilecek” var. Daha ne? Dünyada Mekan’da bu yeni çalışma rejimine karşı birleşik bir mücadele nasıl yaratılabilir üzerine tartışılıyor sonra. ‘Okumuş işsizler’ anlatıyor 2010’da başbakan olduğu dönemde Tayyip Erdoğan, hem de bir özel üniversitenin açılışında “Her üniversite mezunu iş bulacak diye bir şey yok!” diye çıkıştığında, sözleri bir azar kadar küresel bir tespiti de içeriyordu. Tüm dünyada işsizlik yapısallaşırken TÜİK’in son verileri de yükseköğretim mezunu işsizlerin ortalamanın üzerinde, yüzde 10.8 olduğunu gösteriyor. Bu rakam kadın üniversite mezunlarında yüzde 15.7’ye çıkıyor. “Boşuna mı Okuduk?” (İletişim Yay, 2011), Türkiye’de beyaz yakalı işsizliğini merceğe alan, fikri analizin dışında çok sayıda incelikli görüşmeyle haletiruhiyesine de dokunan bir kitap. Tanıl Bora, Necmi Erdoğan ve İlknur Üstün ile kitabın yazarlarından olan Hacettepe Üni. İletişim Fak. öğretim üyesi Aksu Bora, tuzu kuru, bireyci, dayanışma eğilimi düşük bir grup algısıyla “okumuş işsizlerin” yüzeysel ve genellemeci analizlerle geçiştirilmesinden yakınıyor. Bora, sadece cinsiyet, yaş, meslek gibi özelliklerle değil, sınıfsal konum bakımından farklılaşan “Beyaz yakalı”nın yekpare bir grubu işaret etmediği Aksu Bora ni de hatırlatıyor ama. İroniktir, bu kitap deneyimi beyaz yaka lıların kendilerini de bu genellemelerle tarif ettiğini göstermiş ona hüzünle. İşsizlikleri de dahil olmak üzere, hayatlarındaki her şeyden kendilerini sorumlu tutmaları ve öfkelerini kendilerine yöneltmeleri... “İşsizliğinin kendi yetersizliğinden kaynaklandığını söyleyenler de oldu, bunu ima edenler de, görüşme boyunca işsizlik durumuyla arasına mesafe koyacak biçimde kendisinden ‘o’ diye söz edenler de” diyor, “İşin geçim sağlama aracından ibaret olmadığı, insanın dünyadaki yerini belirlediği bir bağlamda, işsizlik de yalnızca yoksullaşma anlamı na gelmiyor. ‘Çalışmakla var olacağım gibi’ diyen kadının işaret ettiği, işin bu insanlar için nasıl hayatın odağında durduğu. Böylece işsizlikle birlikte gelen yetersizlik, anlamsızlık, gereksizlik gibi duygu durumlarıyla da başa çıkmak gerekiyor.” Bora’nın yüzeysel bulduğu bir çıkarım da beyaz yakalıların “fıtraten” örgütlenmeye uygun olmadıkları... Ama bu yaygın algının somut örneklerle yanlışlanlandığını da hatırlatıyor. “Beyaz yakalı bir çalışan olarak da beni en heyecanlandıran girişimler, kendi yaptığım işin politikasını üretmenin yollarını arayanlar. Bu bakımdan, üyesi olduğum sendikanın memleket siyasetine dair yaptığı açıklamalardan çok, çalışma alanımızın düzenlenmesiyle ilgili itirazların geliştirildiği, dayanışmanın örgütlendiği platformlara yakın hissediyorum kendimi. Doğrudan politik sonuçlara yol açmayabilirler. Bundan daha önemlisi, dahil olan herkesi çeşitli biçimlerde dönüştürmeleri, ilişki ağlarının kurulmasına yol açmaları. Bu ağların nelerin kozası olacağını kim bilebilir ki? Dünyayı değiştirmenin tek bir yolu yoktur ne de olsa” diyor. Kimlerdensiniz? İşçiyiz Bilişim Çalışanları Dayanışma Ağı (Biçda, http://bilisimcalisanlari.org), tarihin cilvesiyle 2010’da, Gezi’den önce Gezi Parkı’nda kuruldu. Onları buluşturan IBM direnişi, 12 Eylül’ün ardından en büyük işçi hareketlerinden olan 1986 Netaş Grevi sonrasında en mühim yükselişlerden. Eskiden sadece elektrik, elektronik mühendisleriydi ama bugün bilişim dünyası sistemci, yazılımcı, ağcı, kablocu, işletmen, tekniker olarak çok çeşitli bir grup. Ortak nokta ise dertleri. Son yıllarda artarak, bilinen en büyük şirketler dahil çoğu, birçok yazılım işini, havalı adıyla outsource, hakikatte taşeron biçimde hallediyor. Bu da çalışan haklarını kemirmek demek. Kiralık işçilik, sanayi üretimini olduğu kadar, bilişim işçilerini de etkileyecek. Diğer yandan meslek odaları sadece mühendisleri kapsıyor, farklı sektörlerde çalıştıklarından tek sendikada toplanma şansları yok. Biçda’lı bilişimciler hak arama yollarına dair dayanışıyor ama mühim bir faaliyetleri var, zaman zaman ücretsiz üç aylık teknik eğitimler veriyorlar. Benzeri eğitimler normalde 3 bin dolar civarındayken, bilgilerini karşılıksız paylaşmalarının tek gerekçesi var: Politik motivasyon. Zamanla aslında siyasi görüşleri de çok farklı olan katılımcılar salonlara sığamaz hale gelmiş. Bu Birçok beyaz yakalı örgütlenmesi Gezi’den sonra ivme kazandı. Biçda ise Gezi’den üç yıl önce Gezi Parkı’nda kuruldu. Onları buluşturan IBM direnişiydi. vesileyle tanışıp Biçda’yla yola devam eden de çıkmış. İkinci ana etkinlikleri özgür yazılım. Ortak üretimleri henüz yok ama kamusal faydası bulunan tek tek kişisel yazılımlarını Biçda üzerinden yaymak isteyen mevcut. Diğer faaliyet alanı da mavi yakalı işçi hareketlerinin blog, site, video, grafik işlerini üstlenmek. Tekstil, inşaat işçileriyle böyle dayanışmaları var, ŞişeCam işçileriyle çalıştılar, Abdullah Cömert davasıyla ilgili kampanyaya destek verdiler. Bilişimci pazarlamıyoruz 18 yıllık elektronik mühendisi, şu anda enerji sektöründe bir şirkette ya zılım yapan Biçda’dan Fatma Işık, “İn sanlar dayanışmayı o kadar unutmuş ki, eğitimlerimizi gördükten sonra bi lişimci pazarlıyoruz falan zanneden çı kıyor” diye yakınıyor. Mavi yakalı iş birliğine dair de “Ekmek paramızı bu radan kazandığımızı anladıklarından mavi yakalı işçilerle sorunumuz yok. ‘Kimlerdensiniz’ diye soran bazı sol si yasetçilere dert anlatamıyoruz bazen. İşçiyiz işte” diyor. SÜRECEK dizi EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: İLKNUR FİLİZ Cadı avı ne iştir? “Cadılar”, onları avlayanların kendi suçlarını bastırma çabasının kurbanlarıdır. Bir hata, kusur ya da aldanmadan dolayı “Âlemlerin Rabbi”nden mağfiret dileği ile cadıavcılığı arasında da doğru orantı vardır!.. Cadı avı özünde “avcı”nın günahlarının, aczinin ve zafiyetinin örtüsüdür. HHH Katoliklik Avrupa’da ekonomipolitik ve kültürelideolojik iktidar olarak formunun zirvesinde olduğu zaman cadı avlarını başlatmadı. Cadı avları bu iktidarın özellikle Hıristiyanlık içinden bir “protesto” ile sarsılmaya uğratıldığı Yeni Çağ’ın eşiğinde kışkırtıldı. Vatikan, kendisine Protestanlıktan yönelen rekabet ve tehdidi savuşturma yolunda “dinen” yetersiz kaldığı noktada kitlesel bir hedefşaşırtmaca ile cadıları işaret etmiştir. Hıristiyanlıköncesi Avrupa’nın doğatapımına dayalı paganik inanç sisteminin temsilci ve takipçileri, bu inanç sistemiyle hiç alâkası olmayan “Şeytan”la işbirliği içinde oldukları ileri sürülerek “cadı” diye yaftalanıp toplu imhalara uğratıldılar. Katoliklik, aslında Protestanlıkta “ötekileştirme” ihtiyacını karşılayacak malzemeyi bulamadığı için bir “dışodak” belirleyip ona karşı böylesi kitlesel bir mobilizasyon sağladı ve sarsılan iktidarını yeniden kurmaya çalıştı. (Tabii sonra Protestanlık da geri kalmamış ve cadı avında Katoliklikle yarışır hale gelmiştir, ama bu başka bir konu.) HHH Bugün Türkiye’de yaşananlar, Avrupa ve Amerika’da 100 binlerce (bazılarına göre 1 milyona yakın) insanı canından etmiş katliamlara sebep oluşturana çok benzer ihtiyaç ve itkilerden çıkış buluyor. Dün Türkiye Yazarlar Sendikası da açıklamasında gayet güzel dillendirmiş: “Sağın sağa darbesinden türeyen ‘yeni sağ dikta’, OHAL bıçağını aydınlar üzerinde bilemeyi sürdürüyor; oyuncular tiyatrolarından, akademisyenler üniversitelerinden, gazeteciler kalemlerinden koparılıyor; İktidar, ‘Yeni Türkiye’ adıyla başlattığı cadı avını büyüttükçe büyütüyor” diye... Sendika, “sağın sağa darbesi” diye ölçülü ifade etmekle yetinmiş. Belki, sonuçta olan “sol”a oluyor düşünce ve kaygısını vurgulamak için... Belki de dine gönderme yaparak samimi ve barışçıl dindarları incitmemek için... Ancak karşımızdaki darbe girişiminin bu topraklara özgü bir İslâmiçi sekteryan çatışmanın, bir içiktidar mücadelesinin sonucu olduğu her daim vurgulanması gereken bir gerçektir. Ve daha önemlisi iktidar, kendisine “darbe” olarak gelen tehdidin aslında bir parçasıdır. Bu, onun kendi bünyesinden çıkan bir “içsaldırı”dır. Böyle olduğu için zaten onu ötekileştirmekte çok büyük güçlük çekiyor. Kitlesel düzeyde birbiriyle etle tırnak olmuş unsurlar söz konusu çünkü. Daha önce de kaydettik, “FETÖ” diye üzerine gittiğinizi kazıyınca altından çok büyük ölçüde “AKP” çıkıyor. HHH Cadı avları, en çok bu gerçeğin dayanılmazlığı karşısında bir suçbastırma ameliyesi. İşten atılan, gözaltına alınan, tutuklanan, malvarlığına el konan onbinlerce insan ve onların yakınlarını düşündüğünüzde de yüzbinlerce, belki milyonlarca insan var. Bunlar tıpkı Katoliklerin Protestanlara dönük çaresizliğini çağrıştırırcasına, din açısından keskin sınırlar çekilerek ötekileştirilmesi imkânsız kesimler. Babaoğul, anakız, abikardeş, dayıyeğen, damatkayınpeder, hısımakraba insanları, ortadan yararak ayırmanız ve bir parçayı diğeri ile “öteki” kılmanız gerekiyor adeta!.. HHH O yüzden iktidar bunalıyor. Darbe girişiminin görünürde mağduru olsa bile özde müsebbibi olduğunu da içten içe biliyor. Bu feci açmaz karşısında, giderek kendine dönmesi muhtemel eleştiri, sorgulama, öfke oklarını bastırma yolunda seküler aydınıedebiyatçıyı, solcu akademisyenisendikacıyı ve Kürt siyasetçi, öğretmen, belediyeciyi hedef gösterip “cadılaştırıyor”. HHH Lâkin tarihe baktığımızda ne olduğu, bugünden yarına olacak olan hakkında da bize veri ve ipuçları sunmakta. Cadı avları yüzbinlerce insanın yok oluşuna neden olsa da Katolikliğin iktidarını kurtarmasına yetmedi. Takipçileri cadı diye işkence edilip ateşlere atılmış olan Avrupa’nın kadim pagan geleneğinin bugünkü temsilcilerine de her yerde iadeiitibar yapılmakta. Ve tarih, yaklaşık 300 yıl boyunca yüzbinlerce insanın katline önayak olan Hıristiyan avcıları bugün nasıl nefretle anıp lânetliyorsa şimdilerde bu topraklarda dinbazca sürdürülen cadı avlarını da öyle anacaktır. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear