24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Çarşamba 14 Eylül 2016 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ 11 Eski işkenceyGööanstzakelımtvlıeemerelurekyktegrzuilkleagrniibdniıdğeı aletleri geri döndübelirtiliyor Şaredarıya Gıyadînê ya da Diyadin Belediyesi OHAL’in ardından işkence ve kötü muamele iddialarına yenileri ekleniyor Bir tarafta bir halka dilini dilediği zaman bahşeden; Ve dilediği zaman o dili tekrar 15Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen nı düşünüyor. İnsan Hakları Der ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü Ali ni sanki saklamışlar, şimdi ortaya çıneği (İHD) İstanbul Şubesi üyeleri, Gülmez’in teyzesi Sevim Halman ile ko kardılar’ dediler. Oradaki avukat armağdurlara, hak arama süreçlerin nuştuk, masaya yatırdık. En vahim bil kadaşlar konuyu takip ediyor. Aslın tekrar katleden legal bir iktidar; Diğer tarafta dilinden vurulmuş o hal kın yaralarını kendine silah yapan ve cephanesi tükenmek bilmesin diye o yaraların OHAL’le birlikte, işkence iddi aları ve hak ihlalleri de tırma nışa geçti. Mağdurların çoğu, yargıya başvurmak konusun HİLAL KÖSE da çekimser. Bazıları korku yor, bazıları da bir sonuç alamayacağı de danışmanlık yapıyor. Bu önemli konuyu, İHD’li avukat Gülseren Yoleri, Özgür Gündem muhabirleri Sevdiye Ergürbüz, Fırat Yeşilçınar ve gazetenin editörü Zeki Erden ile İHD Cezaevi Komisyonu üyesi, gi Güneydoğu’dan geldi. Yoleri, “İki hafta önce 18 kişilik heyet olarak Şırnak ve Nusaybin’e gittik. Gözaltı merkezlerinde işkencenin olduğunu aktardılar. ‘Eski tip işkence başladı. Askı, elektrik gibi eski işkence aletleri da bölgede sokağa çıkmak da evde kalmak da işkence. Yıkıntıların ortasındalar. Her yer harabe. Sabaha kadar silah seslerini, iş makinelerinin sesini duyuyorsunuz. Sokakları zırhlı araçlar kuşatıyor” diye konuştu. iyileşmesine olanak tanıyan her fırsatı geri tepen bir illegal iktidar... Bu legal ve illegal iktidarlar kendi yıkıcı dillerinin saldırgan gücüne güvenmeye devam ettikleri sürece bu coğrafyada savaş hiçbir zaman iç dinamikleri sayesinde ve gerçekten bitmeyecek. Sorma, Dil sadece kelimelerle kurulan bir yapı değildir. Tercihler, yöntemler, icraatlar da bir dildir ve somut kelimelerden bağımsız ol konuşma, dukları için çoğu kez sinsidir. İktidarlar kendi sinsi dillerinde, kendile ri gibi düşünmeyen herkesi kelimelerden, cümlelerden yakalayıp yargılarlar. sadece gör Anayasalarını kalbe değil çıkara, kâra, pazarlıklara ait cümlelerle yazarlar. Dünün hesabını çıkarmak ve yarının hesabını yapmak uğruna bugünün hileli he saplarını meşru kılarlar. GÜLSEREN YOLERİ: 30 gün gözaltı ve avukat yardımı alamamak, gizlilik kararı zaten başlı başına işkence. Hukuk ve adalet herkese lazım. Kuralsızlık hızla yaygınlaşır. Gözaltında şiddet, gün gelir herkesi hedef alır. En son ziyaret ettiğim Silivri Cezaevi’ni anlatayım. 31 Ağustos’ta gitmiştik. Hak gaspları, hemen, darbe girişiminin ardından başlamıştı. TV kanallarında, ga zetelerde sınırla Egemen olmanın çıkarlarını korumak için gerekirse kendi çocuklarını bile yakarlar. O yüzden bu iktidarların, neyi hedeflediği şaibeli tüm icraatları arkaik bir despotizm dilinin hortlağıdır. Ve hiçbir zaman hançer tam kalbine saplanmadığı için çağlardan çağlara aramızda elini kolunu sallayarak dolaşmaktadır. Bu topraklarda bir cümleyi Kürtçe ya da Türkçe kurmak... Aslında hiç fark etmez. Fark eden hangi cümleyi kurduğunuzdur. malar hemen ya Hangi kelimeleri seçtiğiniz; pılmıştı. İlk gün Ve o kelimelerle ne dediğinizdir. ler günlük gazete Farklı dillerde de olsa tüm kelimeler ay ler hiç verilmemişti. Evrensel ve Birgün şu an hâlâ içe Zeki Erden Sevdiye Ergürbüz Fırat Yeşilçınar nı sesi çıkarmaya, aynı duyguyu anlatmaya çabalayan birer öz kardeştir. Ama insan bunu çabuk unutur. ri alınmıyor. Soh Kendi kardeşliklerini çabuk unuttuğu gibi. bet ve tedavi hak kında engelleme ler var. Mahpusla ra ‘OHAL var has Gülseren Yoleri taneye götüremeyiz’ deniliyor. Ka pasitenin üstünde doluluk var. Silivri dahil pek çok cezaevinde mahpusların nöbetleşe uyuduklarını biliyoruz. Sırayla nefes alıyorlar Silivri’de hücre cezası verilen yerler, koğuş haline getirilmiş. Havalandırması olmayan, tuvaletteki lavaboda bulaşıklarınızı yıkamak zorunda olduğunuz, küçücük mekânlar buralar. Mahpuslar, nefes alabilmek için sırayla cama yapıştıklarını anlattılar. Uzun süre burada kalanlarda sağlık problemleri başlamış. Açlık grevi yapmayı düşünüyorlar. Cezaevlerinde kaos yaşanıyor aslında. Açık görüşlerin ne zaman yapılacağı belli değil. Silivri’de cama, ‘gelmeden önce arayın’ diye yazı asmışlar. Görüş günlerini keyfi olarak değiştiriyorlar. Uzak yerlerden gelenler, görüşemeden geri dönüyor. Disiplin cezaları arttı. Koğuşlara giriş ve çıkışlarda çıplak arama dayatması var. Karşı çıkıldığında şiddet devreye giriyor. Gardiyanlı görüş Darbe girişiminden tutuklananlara daha sert uygulamalar söz konusu. Darbe tutuklularının avukat görüşü, kamerayla ve iki gardiyanla dinleniyor. Gardiyanın biri tutuklunun, biri de avukatın hemen yanında bekliyor. Dolayısıyla insanların bu tür ortamlarda yaşadıkları sıkıntıyı anlatmaları mümkün değil. Görüşe giden avukatlar uzun süre bekletiliyorlar. Kamera kaydı pek çok cezaevinde, diğer mahpuslar için de söz konusu. Askı, elektrik... İHD’ye başvuran bir kadın öğretmenin anlattıklarını aktarayım. Suç duyurusu dilekçesini hazırladık. Şöyle diyordu: “FETÖ’yle bir bağımız yok. Sadece muhafazakâr bir aileyiz. Eşim meslekten atıldı. Gözaltında dördüncü gün gördüm. Özgür Gündem muhabirleri Sevdiye Ergürbüz, Fırat Yeşilçınar ve gazetenin editörü Zeki Erden, kapatılan gazetenin önünde yaşadıklarını anlattı. ‘Merdivenden atıldık’ Sevdiye Ergürbüz: Özgür Gündem’in kapatıldığına dair tebligat ulaşmadığı için bilgisayarın başında çalışmalarımızı sürdürüyorduk. Birden (polisler) içeriye girdiler. Sonradan öğrendik ki kapıyı çalmadan, koçbaşıyla kırmaya çalışmışlar. Uzun namlulu, maskeli özel timlerle karşı karşıya geldik. Sürekli ‘ben devletim’ diye tehdit ediyorlardı. Terörle mücadele, çevik kuvvet, özel tim, asayiş, basın birimi yani bütün ekipler vardı. Gözaltına kaba dayakla alındık. İkinci kattaydık, hepimiz merdivenlerden atıldık. Atılırken de copla, tekme tokatla, zincirle darp edildik. Ters kelepçeyle, çevik kuvvet otobüsüne bindirildik. O halde yedi saat araçta tutulduk. Sağlık kontrolü için Taksim’den Eyüp’e gitmemiz yedi saat sürdü. Araçta da darp ediyorlardı, ırkçı, cinsiyetçi küfürlere, fiziksel cinsel tacize maruz kaldık. Bağırışlarını duyuyorduk Gözaltında 4 gün kaldık. Taksim Polis Merkezi’nde bize işkence yapılmadı ama bağırış çağırış sesleri duyuyorduk. İlk sağlık kontrolümüz Eyüp Devlet Hastenesi’nde yapıldı. Darp yokmuş gibi rapor verildi. Daha sonra sağlık kontrolüne götürülmedik. Doktoru nezarete getirdiler. Karakola gelen doktorlar darp izlerini belgeledi. Çocukluğumdan beri gazeteci olmak istiyordum. İşimi severek yapıyorum. Şu an sadece bizim için değil tüm Türkiye’de gazetecilik yapmanın şartları ortadan kaldırılmış durumda. Tek seslilik isteniyor ve bu tek sesi bozan en ufak sese tahammülleri yok. Kürtler, kadınlar, sosyalistler olduğunda bu tahammül tamamen ortadan kalkıyor. Tekme, tokat, zincir Zeki Erden: Darbe Allah’ın lütfu’ diyenler, tüm muhalifleri susturmaya çalışıyorlar. Özgür Gündem’in kapatılması da bu politikanın ürünü. Tek duymak istedikleri ses havuz medyasının sesi. Muhabirlerimize, yazarlarımıza, genel yayın yönetmenlerimize baskı ve soruşturmalar bildiğiniz şeyler... Aykırı her ses bu saldırının aslında kendilerine olduğunu bilmeli ki, toplum tüm farklılıklarıyla bir arada kalabilsin. Kapatıldığımızı Yeni Şafak’tan öğrendik. Yarım saat içinde 100 kişilik karma bir ordu geldi. Kar maskeli, çelik yelekli, silahlı ekipler ofise girdiler. Kararı görmek istedik. O sırada arbede yaşandı. Avukatımız geldikten sonra aramaya başladılar. İMC TV kamerasına müdahale ediyorlardı. Karşı çıkınca ortam sertleşti. Biri beni işaret edince, on kişi birden saldırdı. Tekme tokat, zincir ne gelirse... Ofisi boşaltmayınca başlarındaki komiser, ‘Ben devletim’ diyerek sinir krizi geçirdi. Esas rezalet, iğrençlik çevik kuvvet otobüsünde yaşandı. Taciz, küfüf, tahrik etme her şey vardı. ‘Siz Müslüman değilsiniz. Ermenisi niz, Yahudisiniz, Hıristiyansınız’ diyorlardı. Müslümanlık adına bize işkence yaptılar, küfür ettiler. Aracın içinde neredeyse yarı yarıya Türk ve Kürt idik. ‘Kürtler ve Türkler niye birleştiniz’ diye de öfkelendiler. O birliktelikten çok rahatsız oldular. Kadın polisler, kadınlara çok yüklendi. Oradan ölüm de çıkabilirdi. Sol gözüm şişti, kapandı. Araçta, gelen giden şiş gözüme vuruyordu. Ses çıkarmayınca da çıldırıyorlardı. Savcı: Size bilenmişler Fırat Yeşilçınar: 1 yıllık muhabirim. Hem şaşkınım hem de öfke duyuyorum bize yaşatılanlara. Polislerin tavrı düşmancaydı. Bizden nefret ediyorlardı. Gazeteci diye görmüyorlardı. Savcı da ‘size bilenmişler’ dedi. Hakikaten bize bilenip gelmişlerdi. Bilgisayarımızı parçalamaya çalışıyorlardı. Bizi öldüreceklerini düşündük çünkü önümüzde Cizre pratiği vardı. Gazeteci arkadaşlarımızı bodrumda yakmışlardı... Sonra darp edildik, gözaltına alındık. Bazı arkadaşlarımız daha çok işkence gördü. Zeki’yi alt kata bodruma çekmeye çalıştılar. Polis otosunda işkence sürdü. Osmanlı tuğralı yüzüğü gösterip, küfürler ettiler. ‘Kafanıza sıkarız’ diye tehdit ettiler. Serbest kalınca TİHV’e gittik. İşkence izlerini belgeledik. Suç duyurusunda bulunduk. Biz mesleğimizi yapmaya devam edeceğiz. Halka gerçekleri anlatmaya devam edeceğiz. Diyadin Belediyesi’ne atanan kayyımın ilk icraatının Kürtçe tabelayı kaldırmak olması o yüzden hiç şaşırtıcı değil. Dile ait kıymetleri bilen ve oyunu o kıymet üzerinden kuran taraflar arasında gerilen ipin yarattığı fon müziği asıl metni yenilir yutulur yapmaktan başka bir işe yaramaz. Asıl metin de asla saf bir barıştan bahsetmez. Türkleri ve Kürtleri birbirine düşman eden ve bu düşmanlığın asitlediği geniş alanda, içinde insani değerleri barındırmadan büyük pazarlıkların peşinde koşan tüm resmi ve gayri resmi iktidarlar birbirlerinin zehirli dillerini eme eme, insana ait ne varsa o fon müziği eşliğinde bir kez daha yağmalamaya hazırlanırlar. Dava uğruna kurban verme geleneği üzerine şekillenen bir direniş biçiminin; Ve mutlak iktidar uğruna her türlü kıyamı yapma hakkını kendinde gören bir diğer iktidar iklimin ortasında insanlığın yeni ve benzersiz bir metin ortaya çıkarması imkânsızdır. Tabelada “Şaredarıya Gıyadînê” yazdığı anda zafer kazandığına ikna olan bir güçle; O tabela kaldırıldığı anda düşmanı alt ettiğini düşünen bir devlet arasında barışın gerçek anlamını bulması beklenemez. İçişleri Bakanı her ne kadar; “Meselemiz terördür. Kürtçe bizim dilimizdir. Diyadin Belediyesi’nin tabelası hemen asılacaktır” dese ve tabela hemen yerine konsa bile... Dil ve kimlik üzerinden yürütülen vahşi siyasetlerin bir türlü tükenmeyen tohumları ufacık bir siste yeniden yeşerir. Ve insanın vahşi aklı düşmanı dilinden ve kalbinden vurmayı kirli bir başarı olarak kodlamayı sürdürür. Herkes kendi diline gerçekten sahip çıkmadığı ve kardeşinin dilini kollamadığı sürece; Çok kollu, çok bacaklı ve çok başlı iktidarlara teslim edilen barıştan insana bir hayır gelmez. Dil... Kimse artık hatırlamıyor ama... Aslında ayrışmaya değil kaynaşmaya yarasın diye var. Yüzünde darp izleri vardı. ‘Ne oldu’ diye sorunca, polis müdahale etti. ‘Herhangi bir şey sorarsan, seni de alırız. Konuş ‘Kameralar kadın mahpusların banyosuna bakıyor’ma,sadecegör’dedi.Eşimide‘birşey söylersen 30 sene yatarsın, ya da bize ayrıntılı bilgi vereceksin’ diye tehdit ettiler. Eşim de ‘beni nezarete atmayın, 30 sene yatmaya razıyım’ dedi. Çok korkmuştu. Ben de orada gayri resmi olarak sorguya çekildim. Tehdit edildim.” “İki hafta önce 18 kişilik heyet olarak Şırnak ve Nusaybin’e gittik. Gözaltı merkezlerinde işkencenin olduğunu aktardılar. ‘Eski tip işkence başladı. Askı, elektrik gibi eski işkence aletlerini sanki saklamışlar, şimdi ortaya çıkardılar’ dediler. Aslında bölgede sokağa çıkmak da evde kalmak da işkence. Yıkıntıların ortasındalar. Sabaha kadar silah seslerini, iş makinelerinin sesini duyuyorsunuz. Sokakları zırhlı araçlar kuşatıyor.” Sevim Gülmez Sevim Gülmez: Siyasi mahpusların, aklınıza gelen her türlü hak ihlalini ‘hak ettiklerini’ savunan bir anlayış var. Tecrit, tek tip insan olma dayatması, görüş yasakları yıllardır sürüyor. ‘Uslu çocuk ol’ mantığına karşı, siyasi mahpuslar, canları pahasına direniyor. Bugün değişen hiçbir şey yok. Sorunlar katmerlendi. Dışarda da bize hücre sistemi dayatılıyor. Ayda bir açık görüşü iki aya çıkardılar. Arkadaş görüşçüsü iptal edildi. Düşünün tek kişilik ve üç kişilik hücrelerdesiniz ve görüş hakkınız iptal ediliyor... Kamera sistemine karşı çıkan avukatlar görüş yapmadan geri dönüyor. Son dönemde çok fazla sürgün sevkler yaşandı. Mahpuslar ailelerinden çok uzak yerlere gönderildiler. Darbe uygulaması yaşıyoruz. Ali’nin mektupları yazısı kötü diye bize verilmiyor. Daha önce davalar açtı. Doktor raporu aldı. Her yeni sevkten sonra aynı şey yaşanıyor. Acil bir durumda arkadaşlarına faks yazdırıyor onu da göndermiyorlar. Yeniden dava açacak. Ali, sürekli sürgün, sevk yaşıyor. Keyfi uygulamalara direndiği için... 8 Mart 2000’de tutuklandı. Nevşehir, Sincan, Kırıkkale, Tekirdağ ve son olarak Edirne F Tipi’ne getirildi. En son geçen hafta görüştük. Ben vasisiyim. Ağır müebbetlik olduğu için teyze olarak görüşe giremiyorum. ‘FETÖ operasyonundan alınanlara çok kötü işkence yapılıyor. Hücrelerde inleme sesleri duyuyoruz. Onlara, su ve sigara verdik, buz attık. ‘İşkenceye tepki gösterdiğimiz için hakkımızda soruşturma açıldı’ diyor. Sincan’dan Silivri 9 No’luya sürülen kadın mahpuslar ‘bizim sesimizi duyun’ diye mektuplar gönderiyorlar. Getirilirken çıplak aramaya maruz kaldılar, karşı çıktıları için darp edildiler. Resmiye Vatansever ve Deniz Tepeli, ‘Kameralar banyomuza bakan şekilde konumlanmış. Biz cama perde asıyoruz ama erkek gardiyanlar gelip perdeyi çıkarıyor. Dilekçelere yanıt alamadık’ diyorlar. Tacize karşı destek istiyorlar. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear