20 Mayıs 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Olaylar ve GOrUSler KÜLTÜR SANAT Salı 8 Eylül 2015 Kıyıya vuran insan(lık) Prof. Dr. İsmail h. demirdöven 18 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA 72. Venedik Film Festivali’nin gündeminde Türk sineması var Hacettepe Üniversitesi nsan tekleri olarak kişilerin varlık bütünlükleri çeşitli biçimlerde bu üç boyutlu zaman içinde gerçekleşir. Söz konusu varlık bütünlüğü zaman için de söz konusudur. Yani zaman da geçmişiyle bugünüyle ve yarınıyla bütündür. Böylece zaman, bir “olanaklar varlığı” olarak dünyaya gelen insanın sahip olduğu olanakları gerçekleştirebilmesi bakımından ona bir tür “yuva” sağlar. İnsanın olanaklar olarak varolan varlık özelliklerinin, en başta biyopsişik bir varlık oluşunun, isteyen, inanan, bilen, düşünen, “akıl sahibi” bir varlık oluşunun ve diğer başka özelliklerinin gerçekleşebilmesi üç boyutlu zamanın bütünlüğünü öngörür. Zamanla birlikte mekân da, insanın varlık özelliklerinin gerçekleşebilmesine “yer” hazırlar. Çünkü insan tekleri olarak kişiler, kendilerini şu veya bu biçimde hep bir yerde gerçekleştirip, kendilerince oluşturdukları, somut zaman ölçülerinde var ederler. Immanuel Kant’ın insanın “anlama yetisinin a priori formları” dediği zamanın, bütünlüğü ve mekânla olan birlikteliği bozulduğu ya da parçalandığında neler olur? İ İnsan denen canlı varlık tarihsel bir varlıktır. Yani geçmiş, bugün ve gelecek olarak dile getirilen üç boyutlu zamana kök salmıştır. si insan olmak, insan yerine konmak ister. Bunun için de karaları, denizleri aşmaları gerekir. Ama bunu yaparken “kıyıya vurmak” da vardır. Toplumbilimsel adıyla göç, hukuksal adıyla “iltica”, insanın zamanın ve mekânın sürekliliğini ve bütünlüğünü yeniden nasıl kurabileceğinin, insan olarak nasıl yaşayabileceğinin arayışı olarak görülebilir. Göçenin hukuktaki adı da “mülteci” olur. Güçlü bir varlık, şık bir davet da ritmin (hızlı ya da yavaş ritmin) ne olduğunu, nasıl olması gerektiğini öğrendim kendisinden. Kültürel olarak filme daha yakın olması tabii ki bir avantaj. Filmin söylemek istediklerini değerlendirme sürecinde daha iyi anlatabilir. Ancak, filmi ılmaz Güney’in başyabeğenmeyebilir de” diye yanıtpıtı “Umut”un (1970) lıyor. Doğru, çok beğenmezse, festivalin yarışma“Abluka’yı sadece bir Türk fillı “Klasikler” bölümünde gösmi olduğu için savunuyor gibi terilmesi nedeniyle, Fatoş Gügözükmekten de hiç hoşlanmaz ney, Melike Demirağ ve filherhalde” diye ekliyorum. “Abmin yapımcısı Abdurrahman luka” festival sarayında bu salı Keskiner de La Mostra’nın dagünü izlenecek... vetlileri arasındalar. Biri AlFatoş Güney’le uzun uzun tın Aslan yarışına katılan iki sohbet ediyoruz. 1982’de, Cangenç yönetmenimizin yanınnes Festivali sırasında kalda Nuri Bilge Ceylan’ın ana jüdıkları Gray d’Albion otelinride görev alıyor olması, ayrıca Orhan Pamuk’un Masumiyet de, odalarının balkonunda YılMüzesi’yle ilgili belgesel filmin maz Güney’le yine Cumhuriyet için yaptığım söyleşiyi anımbağımsız “Venice Days” bölümünde gösterilmesi, Türk sine sıyoruz. Yılmaz Güney üzerine film yapmak projesi ne aşamasının Venedik’teki varlığımada, diye nı alışılmadık merak ediyobir düzeye tarum. “Şu anşıyor. da ölü noktaBu güçda. Fatih Akın lü varlık, paprojeyi kendizar gecesi vesi bıraktı. ‘Yarilen zarif bir bancı bir küldavetle kuttürde doğmuş landı. Lido büyümüş biriadasıyla San si olarak ben Marco Meydanı arasında Fatoş Güney ve Melike Demirağ. bu filmi pek hissedemiyobulunan San rum’ dedi. Projenin başından Clemente adasında, olağanüstü beri kuşkuluydum zaten... Angüzel bir mekândayız. 12. yüzcak, bu filmi yapabilmek gerek. yıldan kalma kilisesi, önce bir Bizler 12 Mart ve 12 Eylül dömanastır, sonra akıl hastanesi, şimdi de büyük bir otel olan ta nemlerini yaşadık. Çektiğimiz acıları, sürgünleri bir sürü inrihi binasıyla, Venedik lagunasan ve aileleri yaşadılar. En az sının en gözde yerlerinden bibu nedenle bile o dönemi sineri bu adacık. Üstelik, “San Clemente Palace” iki yıldan bu ya mada anlatmak gerekir. Bugüne kadar ne yazık ki mümkün na adanın sahibi Türkler taolmadı. Yalan yanlış birçok şey rafından işletiliyor. Zevkli bir söylendi Yılmaz hakkında. Gerlüksün her köşesinde kendini çek Yılmaz Güney’in anlatılmahissettirdiği bu zarif mekânın talan edilen eski tarihi eşyaları sını istiyorum. Onu en yakından tanıyan benim; 16 yıl birnı, tablo ve heykelleri yeniden bulup yerlerine koyarak restore likte yaşadık. Duvarların ötesinde, ayrı mekânlardaydık zaetmeye soyunan yeni sahipleman zaman, ama gönül birliği ri, İtalyan kültürel mirasına da sahip çıkan örnek bir tavır ser içinde yaşadık...” Peki kim yapabilir bu filmi? giliyorlar. Emin Alper’le selamBir Türk yerine yabancı bir yölaşıyoruz. Hemen Altın Aslan netmen düşünülemez mi? Heyarışından söz ediyoruz. İlginç men akla gelen ad, Costa Gavbir ilk yaşanmakta burada. Büyük bir festivalin ana jürisinde ras, reddetmiş. Atom Egoyan neden olmasın? Ermeni asılgörev alan bir Türk yönetmen, lı, Nâzım Hikmet hayranı Franadaylar arasında ilk kez bir Türk filmini de değerlendirmek sız komünist yönetmen Robert zorunda kalacak. Bu konuda ne Guédiguian da olabilir... “Yılmaz Güney’in tam 104 fildüşünüyorsun diye soruyorum: mi, 12 Eylül döneminde imha “Hem iyi hem de kötü olabilir. Nuri Bilge Ceylan çok sevdi edildi. Adı silinmek istendi. Bunu unutmamak gerekir” diye ğim bir yönetmen. Bizlere çok şeyler öğretti. Örneğin, sinema noktalıyor Fatoş Güney... İnsan hakları ‘Kıyıya vuran’ insanlar politikacıları öncekilerden daha şiddetli bir biçimde insan haklarını hatırlatmıştır. rece olumsuz etki eder. Çeşitli nedenlerle yerini yurdunu terk eden insan için daha önce geçmişe dayanılarak oluşturulmuş olan bugün ve ona da dayanılarak oluşturulmuş olan bir yarın yoktur artık. Yaşanan “bugün” geçmiş ve gelecekten kopuk olduğu için bir anlam ifade etmez. İstenen tek şey bedensel olarak ayakta kalmak, inanılan tek şey, kaynağı genellikle dinsel olan, “bir gün gelip bütün sorunların sona ereceğine” dair umut olur. Güdüsel bir yaşam kendini göstermeye, insan kendine yabancılaşmaya başlar. Sağduyu Zaman ve mekân kişi için, birbiriyle olan bağını ve sürekliliğini, böylece de bütünlüğünü yitirdiği zaman insan bu bütünlüğü ve sürekliliği yeniden kurmak ister. Çünkü ancak bu şekilde kendini bu dünyada var edebileceğine ilişkin belki de bir çeşit sağduyuya sahiptir. Ancak bunun için yürünmesi gereken yol çok çetindir. “Simurg”u aramaya giden kuşlar gibi birçoğu bu yolda ölümü bile göze alır. Bu yol, insan olmak ve insan olarak dünyasını kurmak için ölümü göze almaya değer bir yoldur. Böylece hep İnsanın trajedisi Bu bir çeşit “kıyâmet senaryosu” sayılabilir. Üç boyutlu zamanın ve onun ayrılamaz bir parçası olan mekânla olan bağlarının kopması ya da zedelenmesi, giderek de parçalanması, doğrudan doğruya insanın sahip olduğu olanakların gerçekleşmesine son de “Kıyıya vuran” insanlar politikacılara öncekilerden daha şiddetli bir biçimde her zaman insanlığı ve insan haklarını hatırlatmıştır. Söz konusu hatırlama genellikle “hamasi nutuklar” çerçevesinde ve insan haklarına “saygılı” söylemler bağlamında kendini göstermiştir. Bu, zaman içinde bütün bunların unutulacağına ilişkin bir anlamı içinde barındırır. Ancak insan hakları sorunları, insan haklarına “dayalı” politikalar geliştirilmediği, tartışılmadığı ve yaşama geçirilmediği sürece var olacak olan sorunlardır. Gün geçtikçe kendisini her bakımdan tüketen dünyanın, insanlararası ilişkiler bakımından tek kurtuluşu, insan haklarına “dayalı” politikalar üretmekten ve bunları yaşama geçirmekten geçer. Bu da insan haklarını, başta kendi ilişkileri olmak üzere her türlü çıkar ilişkisinin üzerinde gören kişileri (politikacıları) gerekli kılar. Mine Söğüt, bir yazısında ünlü şair Cesare Pavese’ye atfen şunu söylüyor: “Kaç yaşında olursan ol, uyuyunca geçecekmiş gibi gelecek. / Kaç yaşında olursan ol, uyuyunca geçmeyecek” Y Şehitlik gölgesindeki yaşam Bayram Sarı Yazar y bu topraklar için toprağa düşen, bir karış toprağın var mıydı yaşarken?” Ataol Behramoğlu’nun dizelerini, son zamanlarda kahramanlık ve tekrar yüceltilen şehitlik kavramının yeniden yaratılmaya çalışılan algı doğrultusunda anımsamamak elde değil. Ölümü kutsallaştıran din/siyaset, şehitlik kavramının kendisini öyle yüceltir ki, anlamını sıradan ölümlülerin çözmesi olanaksızdır. Şehitlik fenomeni peygamberlikle özdeşleşen ve geride kalan yakınlarının da kutsallaştırıldığı, neredeyse değiştirilemez bir teslimiyettir! “E Gün geçtikçe önemi düşecek, hatta görmezden gelinecek şehit haberleri, üzerimizde yeniden onarılmaz travmalar yaratacak şekilde medyada yer almakta ve kahramanlık edebiyatının yaratıcıları, kitle psikolojisi üzerinde kirli destanlar oluşturmaya başlamaktadır. le getirerek, “Vatan sağ olmasın, yeter başka canlar, yarım kalmışlıklar olmasın, yeter bu nasıl bir acıdır. Rabbim sabır ver bana” sözlerini paylaşırken, yaratılmaya çalışılan kahramanlık ve şehit algısında ilk yarayı açarak, sorgulanması gereken yönü gösterdi. Siyasilerin ihtirasları için ölüme gitmek, yüceltilmiş şehitlik mertebesine çıkmak mıdır? İslam dinine göre şehitlik, nefsini Allah’a satıp, O’nun yolunda savaşan olarak tanımlanmaktadır. Yeni Türkiye ısrarını sürdüren ve meşru olmayan bir hükümet, iktidarları uğruna hem IŞİD, hem de Kürt ayrılıkçıları ile savaş durumuna geçti, mezhepsel olarak kendi dindaşları ile yapılan mücadelede ölen her bir asker şehit olmayacaktır. Kürt ayrılıkçı hareketini asıl hedef seçen siyasetin başındakiler, şehit güzellemesini ölümler çoğaldıkça yapmaya devam edecektir! bir Tanrı buyruğu, kaçınılmaz bir son(mu?) Aslında burada şu soruyu da sorabiliriz: Ölümlerin kanıksandığı Türkiye gibi bir coğrafyada, yine de ölümleri sorgulayabilmenin, şehit diyerek ölümü değil, insan diyerek yaşamı yüceltmenin olabilirliği mümkün mü? İlla ölüm mü? Ölümlerin salt Türkiye’de, eğitimin ulusçuideolojik işlevine ve zorunlu askerlik hizmetinin ulus kuruculuğunda bir kimlik ve beden hafızası yaratma amacına yönelik olması yönünde yapılacak bir saptama, ülkenin içinde bulunduğu kaosta eksik olacaktır. Doğu’da ya da Güneydoğu’da çatışmalarda yaşamını yitiren erlerin ailelerini, şehit analarını hangi milliyetçi yaklaşımlar ve söylemlerle avutabilirsiniz? Bayrak, vatan, millet, ezan için illa ki ölmek gerekli midir? Ulusal duyguların, dinsel ya da ideolojik söylemlerin, tumturaklı sözlerin, siyasetin/ dinin ve sosyolojinin bir gerçeği olduğunu kabul edelim; ya insana özgü yıkımlar? Ölüm doğanın değişmez bir yasası kuşkusuz ya da inananların deyişiyle Yaşamı yüceltmek Ölümü değil yaşamı yüceltmenin insan için en üstün değer ve amaç olduğu gerçeğini Türkiye halkı kabul etmektedir; Tanrı, vatan, ideolojinin dışında başlatılan günümüzdeki kirli savaşın ardında yatan gerçek, tiranlar tarafından ‘Şehitlik’ perdesi ile karartılmak istenmektedir. Türkiye’de şehitlik söylencelerine ilişkin yapılabilecek tanımlamalar, militarizmin, cinsiyetçiliğin, bağnazlığın, faşizm ve milliyetçiliğin farklı türlerinin bir tehdit olarak hala güncelliğini korumakta olduğunu göstermektedir. Ölümü kutsayan, öldürerek beslenen, ölüler üzerinden yarar sağlayan günümüz politikalarına karşı insanı ve yaşamı odak alan; öldürmek değil yaşatmak amacında olan yeni bir toplum ve siyaset anlayışını geliştirmek için  yılgınlığa düşülmemelidir! Siyasi ihtirasın sonucu Türkiye’de ulusal, siyasal, sınıfsal, dinsel ve askeri nedenler ve amaçlarla gerçekleşen ölümlerin karşılığı “şehit” olmaktır. Bu noktada sormamız gereken, kime göre şehit, nasıl şehit? Örnek vermek gerekirse: Hakkari’nin Şemdinli İlçesi’nde şehit olan Piyade Uzman Çavuş 27 yaşındaki Ziya Sarpkaya’nın kız arkadaşı 26 yaşındaki Fatma Tepe, Facebook’ta acısını di Oyuncu Akçay hayatını kaybetti stanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın oyuncularından emekli sanatçı Gülçin Akçay hayatını kaybetti. Gülçin Akçay’ın cenazesi, dün Karacaahmet Şakirin Camisi’nde kılınacak ikindi namazını müteakip Karacaahmet Mezarlığı’nda topra İ ğa verildi.1943’te doğan Gülçin Akçay 1962 yılında Şehir Tiyatroları’na katıldı. Akçay’ın Macbeth (1962), Bir Kavuk Devrildi (1966), Vişne Bahçesi (1972), Medea (1986), Kadınlar Arasında (1974), Perde Açılıyor (1982), Kral Lear (1989), Çalıkuşu (1993) gibi oyunlarda rol aldı. l Kültür Servisi T.C. KOCAELİ 5. İCRA DAİRESİ’NDEN TAŞINMAZIN AÇIK ARTIRMA İLANI 2015/4082 ESAS Satılmasına karar verilen taşınmazın cinsi, niteliği, kıymeti, adedi, önemli özellikleri: 1 NO’LU TAŞINMAZIN Özellikleri: Kocaeli ili, İzmit ilçesi, Çayırköy köyü, Bıçkıdere mevkii 1847 parsel sayılı 8.740 m2 alanlı, tarla cinsi taşınmaz, köy merkezinin 1 km, kandıra yolunun 4 km. İzmit şehir merkezinin 10 km kuzeyinde yer almaktadır, etrafı tarım alanları, sera alanları, orman alanları ile çevrelidir, kadastral ve fiili yolu mevcut değildir, altyapı imkânları bulunmamaktadır, yamuk formuna yakın geometrik şekillidir, hafif eğimli arazi yapısındadır. Kadastral yola cephesinin olmaması nedeni ile konut veya tarımsal yapı nitelikli yapılaşma izni bulunmamaktadır. Yüzölçümü: 8.740 m2 İmar Durumu: İzmit Belediyesi İmar Müd.’nün 23/06/2015 tarihli resmi imar durumu yazısına göre parsel 1/25000 ölçekli nazım imar planında “Diğer tarım alanı” kalmaktadır. Kıymeti: 218.500,00 TL KDV Oranı: %18 Kaydındaki Şerhler: Dosyasındadır 1. Satış Günü: 26/10/2015 günü 10.00 10.10 arası 2. Satış Günü: 23/11/2015 günü 10.00 10.10 arası Satış Yeri: Kocaeli Adliyesi 5. İcra Müdürlüğü, Hafız Binbaşı Cad. Körfez Mah. İzmit/Kocaeli Satış şartları: 1 İhale açık artırma suretiyle yapılacaktır. Birinci artırmanın yirmi gün öncesinden, artırma tarihinden önceki gün sonuna kadar esatis.uyap.gov.tr adresinden elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada tahmin edilen değerin %50’sini ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmek şartı ile ihale olunur. Birinci artırmada istekli bulunmadığı takdirde elektronik ortamda birinci artırmadan sonraki beşinci günden, ikinci artırma gününden önceki gün sonuna kadar elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada da malın tahmin edilen değerin %50’sini, rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmesi şartıyla en çok artırana ihale olunur. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2 Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen değerin % 20’si oranında pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı istediğinde (10) günü geçmemek üzere süre verilebilir. Damga vergisi, KDV, 1/2 tapu harcı ile teslim masrafları alıcıya aittir. Tellaliye resmi, taşınmazın aynından doğan vergiler satış bedelinden ödenir. 3 İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile (15) gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır; aksi takdirde hakları tapu sicil ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaktır. 4 Satış bedeli hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse İcra ve İflas Kanunu’nun 133’üncü maddesi gereğince ihale feshedilir. İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak sureti ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tahsil olunacak, bu fark, varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5 Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup gideri verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6 Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2015/4082 Esas sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. 30/08/2015 (İİK. m.126) (*) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. *: Bu örnek, bu Yönetmelikten önceki uygulamada kullanılan Örnek 64’e karşılık gelmekledir. (Basın:138236) “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear