25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
16 ARALIK 2014 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 ** Seçmen = Kadın Seçmen de kadın gibidir. Sizi seçmiyorsa, bu sizi sevmediğinden değil. Sizin yeterli çabayı göstermemenizdendir! ** 17 Aralık Şebi Arus’u “Düğün Gecesi” diye biliyorduk. Yüzlerce yıldır Mevlana’yı bu tarihte anıyorduk. Ama bu iktidar para kasaları, ayakkabı kutularıyla bu tarihi “murdar” ettiler. Düğün Gecesi’ni “Irza Geçme Gecesi” ne çevirdiler! ** “Herkes Osmanlıca öğrenecek!” talimatı elbet “Kürt kardeşlerimiz”i de kapsıyor! Ama o cepheden çıt çıkmıyor. Öcalan artık öksürmelidir. Hiç değilse Kürtler Osmanlıcadan muaf tutulmalıdır! Operasyon belgelerine göre, 1 No’lu “makul şüpheli” Fethullah Gülen. Ama hakkında gözaltı kararı yok. Bunun için “Kırmızı Bülten” çıkarılması gerekiyor. AKP’nin buna cüret ve cesaret etmesi ise hiç kolay değil. Kırmızı Bülten çıkarmak demek, Amerika ile restleşmek demek. Amerikan Yönetimi, Kırmızı Bülten’e rağmen Gülen’i teslim etmezse, bu açıkça AKP’ye “Kırmızı Kart” göstermesi ve Erdoğan ile ‘Kırmızı Bülten’ ‘Kırmızı Kart’ Demek ipleri koparması demek! Özellikle Gülen Hareketi ile yayın organları için TBMM’den “makul şüphe” ve “mala el koyma” yasası çıkartan Erdoğan, Interpol’den “Kırmızı Bülten” çıkartamayacaktır! Çıkarırsa bu, Başkan Obama ile restleşmek olacaktır! (Hoş, KaçAk Saray’a geçtikten sonra, kendisini Beyaz Saray’lıyla eşit görmeye başlamış olabilir. Zayıf olasılık da olsa böyle bir kabadayılık yapabilir. Kendisi “dövizde olduğu” için de, 2 bin 500 TL’ye fırlayacak dolar faturasını fakir fukaramız ödeyebilir!) Bumerang Hukuku!.. Kim olursa olsun, evrensel ölçekte demokrasiyle çerçevelendiği ve kabul gördüğü ölçüde hukuksuzluğa, adaletsizliğe uğramasın. Vicdansızlıkla karşılaşmasın... İntikamın, kinin mağduru olmasın... Kimsenin yaptığı adeletsizlik, hukuksuzluk ve vicdansızlık da, yanına kâr kalmasın... HHH 14 Aralık operasyonu geniş bir yankı uyandırdı. Geçmişte defalarca tanık olduğumuz gibi, kurunun yanında yaş da mı yanıyor, belirsiz. Zaman gösterecek! Kumpasların, tezgâhların olmadığı adil bir yargılama esas alınmalıdır. Gerçeklerin üstü asla örtülemez, gün gelir aydınlanır. Basın özgürlüğü, ne olursu olsun sınırlanamaz. İnsanlar düşüncelerinden, fikirlerinden ötürü “terörist” ilan edilemez. Bunları, benzer değerlendirmeleri, korku imparatorluğunun egemen olduğu günlerde de yazmıştık, bilincimizin ve vicdanımızın sesiyle. Hapishanelerden insanların cesetleri çıkarken, onurlu askerler intihar ederken. Cemaat ve iktidar ortaklığında, kumpaslarla, sahte delillerle, zulüm ve baskıyla 83 yaşındaki İlhan Selçuk “terörist” diye sabaha karşı yatağından kaldırılıp gözaltına alınırken. Gazeteciler Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Soner Yalçın, Ahmet Şık, Nedim Şener ve diğer birçok isim, “savaş hukukunda” bile rastlanmayan biçimlerde hücrelerde, tabutluklarda “ölsün” diye çürütülürken... İnsanlar, telefonlarda bile konuşmaktan korkarken. Emniyet’te, ömürlerinin sonuna yaklaşmış insanlara tansiyon, kalp ilaçları bile verilmezken. Polisin hazırladığı düzmece ve sahte deliller, gizli tanıklara dayanarak hazırlanan fezlekelerle asker, sivil muhalifler tasfiye edilirken. Yazdık, yazdık, yazdık... HHH “Oh olsun” dediler, dudak büktüler, görmezden geldiler, sustular... Babasız büyüyen çocukların, eşleri zindanlarda çürütülen kadınların, annelerin, eşdostakrabanın, insanlığın acılarını, sessiz çığlıklarını, gözyaşlarını, hasretlerini, dayanılmaz bir tanıklıkla izliyor, itiraz ediyorduk o zaman. Cemaatin polisi, yargıcı, savcısı ve medyası, iktidar mensuplarıyla el ele, kol kola, işbirliğiyle “darbeciler” çığlıkları atıyor, kamuoyu yanıltılıyordu. Tapelerde, fezlekelerde, duruşmalarda, insanların özel yaşamları bile göz önüne seriliyor; gazete manşetlerinde, köşe yazılarında itibarsızlaştırmanın, acımasızlığın ve vicdansızlığın en uç örnekleri sergileniyordu. Haysiyet cellatlığında sınır tanınmıyordu. Yıllardır örgütlü biçimde, ışık evlerinden başlayarak Emniyet’te, yargıda, orduda, bürokraside köşe başlarını tutanlar, mazlumların ahına aldırmadan acımasızca bir dizi operasyona imza atıyordu. Unutmadık... Ve şimdi insanlığımızla “beter olsun” demiyoruz yine de. Zaman şimdi onlar için belki de geriye dönüp “biz ne yaptık” sorgulaması, arınma ve vicdan muhasebesi zamanıdır, bir ölçüde bundan sonraki yaşamları için işe yarar. Demokrasi ve özgürlük herkese lazım çünkü. HHH Geçmişin mağdurlarından Ahmet Şık, operasyonun ardından “Birkaç yıl önceki faşizm döneminin kudretli sahiplerinden cemaatin bugün yaşadığının adı da faşizmdir. Faşizme karşı çıkmak erdemdir” diye yazdı. Doğrudur... Ancak muhataplarından gelen teşekkür ve “Ahmet Şık lütfen hakkını helal et. Biz senin özgürlüğüne böyle sahip çıkamamıştık” yanıtı havada kalır. Sahiplik ne kelime, Şık ve benzerlerinin yaşadığı hukkusuzlukların, adaletsizliğin, infazın bizzat sorumlusudurlar çünkü. Cemaat ve iktidar arasında egemenlik ve pasta paylaşımı kavgasının bugün geldiği noktayı, ne geçmişteki hukksuzlukları örtebilir ne de yolsuzluklar. Son söz... Tarihsel gerçekliktir; dün demokrasiye, özgürlüğe, insanlığa aldırmayanlar, bugün aynı kavramlara sığınıyorsa, bugün hukuku çiğneyeler de yarın onu arayacaktır... ‘1 No’lu Eş Makul Şüpheli’ Despot iktidarların en büyük dayanağı ve güvencesi, halkın hafızasının zayıflığıdır. Diktatörler ve bu sayede ayakta dururlar. Erdoğan, Gülen ve Hizmet Hareketi ile yıllarca güle oynaya, ortaklaşa, ülkeyi yönetti durdu. Yeterli kadro ve birikime sahip olmadığı için başta yargı, eğitim ve Emniyet olmak üzere devlet kadrolarını Cemaat’e teslim etti. Bunu da zaten çok değil, iki yıl önce açıkça ikrar ve ilan etti: “Ne istediler de vermedik!” Gülen hareketi eğer kamusal alanda paralel yapı kurmuş ve “suç” işlemiş ise bunu Erdoğan sayesinde ve onun sağladığı olanaklarla gerçekleştirmiştir. Gülen, herhangi bir nedenle “makul şüpheli” olarak yargı önüne çıkarılacaksa yanında Erdoğan bulunmalıdır. Çünkü Gülen’e eğer varsa o “suçları” işleme olanağını ve ortamını sağlayan, Erdoğan’ın bizzat kendisidir. Ve “Eş makul şüpheli” olarak o da hesap vermelidir. Gülen dün yıllardır sakladığını söylediği bir “gerçeği” açıkladı: 9. Cumhurbaşkanı Demirel’in, 20 dolayında ülkenin devlet veya hükümet başkanına referans mektubu yazarak kendisine referans olduğunu ilan etti. Çok şükür Demirel hayatta. Hocaefendi’nin sözlerini doğrulayacaktır. Zaten, bu vesileyle bir gerçeği de kabul etmek gerekiyor: Bu ülkenin yurtaşları bu noktada ülkenin cumhurbaşkanına değil, emekli bir müftünün sözlerine daha çok inanma eğilimindedirler. Karışık Ortam Onuruna... Ortaya Karışık Notlar l İstanbul C. Savcısı, ZAMAN ve Samanyolu iddianamesini mutlaka OSMANLICA hazırlamalıdır; hem tarih yazmalı hem de tarihe geçmeyi “çifte garantiye” bağlamalıdır. l Muhalefet, “darbe süreci” yaşandığını ilan ediyor. Umalım ki, bu sürecin bir amacı da “barış süreci”ni darp etmek olmasın! l Cemaate ve ZAMAN’a yönelen darbe hayırlara vesile oluyor... Haramzadeliğe ve despotluğa karşı geniş ama biraz dikenli bir muhalefet ittifakı oluşuyor! CHP’ye tabela adını da belirterek HDP “seçim ortaklığı” öneriyor. Bu önerinin iktidarın telkin ve tavsiyesiyle mi yoksa Tayyip veya Davut Beylerin gözüne girmek için mi yapıldığı ise Osmanlıcasıyla “calibi sual!” l Samanyolu TV senaristlerinin gözaltına alınması tamamen kıskançlıktan... “ Senaryo gerekiyorsa onu da biz yazarız! Size ne oluyor?” l İktidar olmak hafıza oyunudur. Kötü icraatını unutturan kazanır! Gündemde tutmayı başaran parti ise iktidar olur. Makamı Cennet Olasılık... l 1 milyon değilse kaç TL? Açıklamıyor; Demek utanıyor! Peki binmeye utanmayacak mı? AHRET SORUSU: Cemevlerinin kaç yıllık elektrik, su parası sağlanır o Mercedes’in parası ve yakıtıyla? l Diyanet İşleri Başkanı verdi TALKINI yuttu SALKIMI. Cumhurbaşkanı düşünmezse... Memuru mu düşünecek HALKINI? l Müslüman Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Görmez, ucuz arabaya binerek ucuzluk yapan Papa’ya, Alman Mercedes ile haddini bildirdi! l Pırlantada ÖTV çoktan sıfırlandı. Ama morga konulan ölüler için KDV ödeniyor. niye? Cumhurbaşkanımız “itibardan tasarruf” etmesin diye! l Diyanet İşleri Başkanımız, camilerde verilen “kul hakkı”, “israf”, “gösteriş” konulu hutbe ve fetvaları bir süreliğine yasaklamaz inşallah! l KaçAk Saray için “milletin” demişti, Diyanet’in milyonluk Mercedes 500 SL’si de milletindir. Bari o da arada akşamları boş duracağına UlusSincan dolmuş yapsa! l DİB Başkanı Prof. GÖRMEZ soyadının gereğini yapıyor; kul hakkı, gösteriş, israf konularındaki Kuran hükümlerini ve hadisleri GÖRMÜYOR! · Geçen yıl “İzmir’e irfan lazım!” demişti... Gelecek yıl da kendisine “Mercedes 500 SL” lazım olduğu ortaya çıktı! l Yeni makam aracının fiyatı da KaçAk Saray’ın maliyeti gibi utanç verici ki Cumhurbaşkanı gibi Diyanet İşleri Başkanı da rakam vermekten kaçıyor!!!! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Demokrasi(!) Operasyonlarının Hedef Tahtası Türkiye!   Fuat Avni her kimse, yine haklı çıktı. Onun neden olduğu birkaç günlük rötarla “Cemaate operasyon” yapıldı. Bu sefer de merkez medyaya yapılacak olanı “müjdelemeye” başladı. Hani o uslu görünmek için kendi evlatlarını sokağa atan merkez medya var ya? Onlara işte! Haklı çıkmaktan bıktım. Tam 28 yıldır Türkiye’nin başına örülen çorapları tüm mantık ve öngörülerle yazdım, anlattım... “Bu paranoyak yine ne anlatıyor?” dediler. “Yanılıyorsunuz, demokrasiyle tüm ilişkileri, ona düşman olmalarıdır” dedim, “Siz Jakobensiniz, onlar bizi Avrupa standartlarında demokrasiye taşıyorlar” dediler. “Tüm çağdaş yaşam tarzlarına düşmanlar” dedim, “TV’den bağırıp saçmalama, türban konusunda ne kadar özgürlükçü olduklarını onlar kanıtlıyor, yasakçı sizsiniz” dediler. “Bu referandum, bağımsız yargının sonudur” diyenlerle beraber hareket ettim, “Hayır bunlar çok demokrat, 12 Eylül’le hesaplaşmak için bu yetkileri istiyorlar” dediler. “Allah akıl fikir versin” dedim! Şimdi bu aklıevvellerin her biri mahcup. Geçen gün aralarından bir “Parti Başkanı”(!) gördüm sokakta. Zevcesi ile yürüyordu tıpış tıpış. Gözlerini kaçırdı, gitti. Televizyonda Hasan Cemal’i gördüm. O hiç olmazsa AKP’nin yanlış yolda olduğunu bağırıyordu. Ama tabii onun da ağır bir özeleştiri yaptığına henüz şahit olamadım. “Kandırılmışım, kendimi sizden zeki sanıp haksız yere ukalalık taslamışım, yetmez ama evetçi olmuşum” sözlerini henüz duyamadık... Cemaat medyasına yapılan operasyonlara tabii ki kızgınım, zaten gerekçeyi biliyoruz! “Düşmanlarına” hukuksuz operasyon yapıldığı için sevinen solcuları, emin olun anlayamıyorum. Bu kadar ilkel bir “oh olsun” olabilir mi? Ortada yakın geçmişin başka bir demokrasi düşmanına yönelik saldırının yaşandığı kesin. Tabii ki Zaman ve diğer medya organlarının önünde “özgür basın susturulamaz” diye tempo tuttuklarında acı acı gülümsüyorum. Çünkü biliyoruz ki benzer durumlarda tam tersine, Kemalist gazetecilerin en yüksek cezaları almaları için çok uğraşmışlar ve başardıklarında da bunu dünyaya “demokrasi zaferi” olarak tanıtmışlardı. Şimdi attıkları o geçmiş sevinç naraları boğazlarına düğüm oldu. Silivri’de veya Gezi’de atılırken alay ettikleri sloganlarımız, artık tek umutları... Bildiğim şey, hayatımın hiçbir gününde şükür ki benzer bir çelişki yaşayıp, kitaplarımı, TV panel ve konferanslarımı yerlerde gezdirmedim, geçmişimden tek bir satır saklamaya gerek duymadım. Aslında Cemaat medyasının, kumpaslar sonucu hapse attırdığı onca mert ve dürüst gazeteci ve asker konusunda salt oportünizmden olsa bile acilen ağır bir özeleştiri yapması lazım. “Biz ettik, siz etmeyin, biz meğer ayağımıza kurşun sıkmışız” demeleri lazım! Ama henüz yalnız Zaman’ın ABD muhabiri Ali H. Aslan’ın yarım ağızla özür dilediği kısa tweet var elimizde! Kolay değil bu kadar büyük suçların itirafı, bu kadar derin ve abartılı çelişkilerin hazmı. Ama buna rağmen anlayamıyorum operasyona sevinenleri! Ertesi gün sıranın kendilerine geleceğini düşünmekten bu kadar âciz olabilirler mi? Ortada ana hedefi “hukuki dürüstlük arayışı” olan bir hamle filan var sanıyorlarsa, acilen bir psikoloğa görünsünler. Konu tabii ki 1725 Aralık haftası kimilerinin üstüne karabasan gibi çökmeden, onların kontratağa geçip, en iyi müdafaa taaruzdur taktiğinden gitmeleri! Nasıl olsa ellerinde şaka gibi bir joker kart rezilliği var: “Makul şüphe” komedyası. “Komedyası” dedik ya, ne de olsa olaya artık dizi yönetmelerinin, senaristlerin, hatta stajyerlerin bile şüpheli olarak gözaltına alınabildiğini öğrendik! Yani şüpheli tanımında bir sonraki etap, herhalde ilkokul talebeleri olacak! Bu arada “makul şüphe” mi dediniz? Aranızda Anayasa Mahkemesi’nin net kararına göre, bu ülkenin rejimini doğrudan değiştirmeye soyunmuş, Cumhuriyet’in her zerresine doğrudan saldıran bir “makul şüpheli” hatırlayan var mı?   CHP’nin tavrı doğrudur. Cemaat medyasının geçmiş büyük suçları ne olursa olsun, bu bugün onlara reva görülen antidemokrat uygulamaları haklı çıkarmaz. Sosyal demokratlar, politikalarını kin ve kan üstüne kurmazlar. “Kurmazlar” dedim ama maalesef  bir de geçen hafta yaşadığımız Süheyl Batum krizi var. Zamanvari çelişkilerle gelen ihraç kararı, tamamen partinin günlerdir verdiği demokrat mesajlara, hatta iktidara son krizde getirdiği eleştirilere aykırı. Partinin bu yüz kızartıcı karardan vazgeçmesi lazım. Çünkü doğal akışta, Batum’un dönüş kararı yargıdan geldiği zaman, bu CHP adına şık olmayacak... HARBİ SEMİH POROY Gençlerin burun ve kafatasını kıran polisler suçsuz bulundu İşkenceye beraat direnen gence ceza İstanbul Haber Servisi İstanbul’da beş yıl önce iki genci dövüp burnunu ve kafatasını kırdıkları iddiasıyla yargılanan sekiz polis beraat ederken; açılan karşı davada, polis memurlarına hakaret ettikleri ve direndikleri öne sürülen iki gence üç ayrı suçtan ceza verildi. Radikal’in haberine göre Beyoğlu Savcılığı’nın iddianamesinde, sekiz polis 5 Mart 2009’da Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) üyesi Ufuk Özgün Erhan, İbrahim Doruk Balkan ve Ufuk Göllü’ye kimlik sordu. Doktor raporuna göre, polislerin “kimlik göstermeyip bize saldırdılar” dediği Göllü’nün sağ göz çevresi morardı, burnu kırıldı, kolu, göğsü ve kafasında şişlikler oluştu. Erhan’ın sol bileği kırıldı ve kafasında şişlikler oluştu. Balkan hafif şekilde yaralandı. Aynı tutanakta, üç eylemci tarafından dövüldüklerini öne süren polislerin ise ‘basit tıbbi müdahaleyle iyileşecek şekilde’ darp gördükleri belirlendi. Savcı Ali Şafak, 8 polis hakkında; Doruk’a yönelik şiddet nedeniyle ‘işkence’ suçundan, Güllü ve Erhan’a uygulanan şiddet nedeniyle de ‘ağırlaştırılmış’ işkence suçunu ikişer kez işledikleri iddiasıyla dava açtı. Beyoğlu 20. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davanın son duruşması, 21 Aralık 2012’de görüldü ve “Polislerin kademeli şekilde orantılı güç kullandıkları ve kendilerini savundukları” sonucuna varan 4 mahkeme beraate hükmetti. . Polisler aklanırken, gençlerden Ufuk Göllü ve İbrahim Doruk Balkan hakında da iki polis memuruna hakaret, direnme ve muşta bulundurma iddiasıyla açılan dava İstanbul 20. Asliye Ceza Mahkemesi’nce karara bağlandı. Mahkeme, iki gence polislere hakaret ettikleri iddiasıyla ayrı ayrı 8840 TL para cezası, direnme suçundan da beşer ay hapis cezası verildi. Göllü’ye muşta bulundurduğu gerekçesiyle beş ay 20 gün hapse hükmedildi. BULMACA SEDAT YAŞAYAN AA’nın yeni patronu, Erdoğan’ın ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Anadolu Ajansı’nda Kemal Öztürk’ün yerine genel müdürlük makamına oturacak isim belli oldu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanı Şenol Kazancı, AA’nın bugün toplanacak yönetim kurulu toplantısının ardından resmen genel müdür olarak atanacak. AKP İstanbul İl Gençlik Kollarının Kurucu Başkanlığını yapan kazancı 22 Nisan 2011’de kamuya ait taşınmazların satışı, kiralanması, tahsisi ve dev başdanışmanı Şenol Kazancı Şenol Kazancı, AA’nın bugün toplanacak yönetim kurulu toplantısının ardından resmen genel müdür olarak atanacak. rinden sorumlu olarak Başbakanlık Başmüşavirliği’ne getirildi. Erdoğan ile birlikte Başdanışman kadrosuyla Cumhurbaşkanlığı’na geçen Kazancı, 1975 İstanbul doğumlu ve aslen Trabzonlu. Kazancı, Kartal Anadolu İmam Hatip daha sonra da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Kazancı, 2009 yılında 32 yaşındayken TVNet’in genel yayın yönetmenliğine getirildi ve aynı zamanda Yeni Şafak Gazetesi’nde yazarlık yaptı. SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Psikolojik 1 taciz. 2/ Hu 2 ni biçiminde çukur yer... 3 Mikroskop 4 camı. 3/ Ti 5 tan elemen6 tinin simgesi... Lüfer ba 7 lığının irisi. 8 4/ Belli za 9 manlarda kurulan büyük 1 2 3 4 5 6 7 8 9 pazar. 5/ Mek 1 P R İ A P O S Ç tep... Değişen 2 E N A Y İ A S İ lerin özünde de 3 D A L A Ğ A N ğişmeden kaldığı 4 G A L E Z P A L A varsayılan idealist İ L İ N E K kavram. 6/ Beyaz 5 S A P O mermerde bulunan 6 O L A N A K 7 S E S M O R P ve “çört” de deniL AMA O R len sert kısım. 7/ 8 Kazak başkanla 9 S İ R E S A T E N rına verilen ad... Uzaklık işareti. 8/ Böreği, aygırı ve çiçeği vardır... Öğütülmüş tahıl... Toprak damları sıkıştırmakta kullanılan taş silindir. 9/ Eskiden çocuklar okula başlarken yapılan dinsel tören. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Özlü ve iğneleyici söz... Üstün bir yetkinin gücünü simgeleyen değnek. 2/ Asya’da bir ırmak... Sır saklayan, ağzı sıkı. 3/ Brezilya’nın plaka imi... “Yenidünya aslanı” da denilen yırtıcı bir hayvan. 4/ Renk değiştirmesiyle ünlü sürüngen hayvan. 5/ Kendi alanında en önde gelen kimse ya da nesne... Güzel, hoş, latif. 6/ Zeki, anlayışlı, uyanık. 7/ “Kuzgunkılıcı” da denilen, sivri yapraklı bir süs bitkisi... Bir nota. 8/ Ekin biçildikten sonra toprakta kalan köklü sap... Kızıl tüylü bir kuş. 9/ Çıkar yol, çare... Düşman. C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear