23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
22 EYLÜL 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 Adana’da Gezi protestolarına müdahalede TOMA’dan doğrudan kimyasal sıkıldığı tespit edildi Tazyikli kimyasal!.. ODTÜ YOLU TEPKİSİ: SİNAN TARTANOĞLU Şaka Gibi Bir Demokrasi İkisi üst üste gelince anlam derinleşti. Ama öncelik Mehmet Barlas’ın olmalı. Ne de olsa gazetecilikte eski ve 12 Eylül döneminden de bu işleri biliyor. Gazeteler için suç duyurusunda bulunan avukatlar ise fotoğraflarına bakılırsa daha gençler; 90 kuşağı gibi duruyorlar. Onlara bakarken “bugünün yarını da var” diye geçti aklımdan. Bir ara âdetti, 68’lilik modayken “ülkücüler” de “Ne yani biz 68’li değil miyiz?”derlerdi. İyiydi aslında niyetleri; “biz de darbenin mağduruyuz, biz de işkencelerden geçtik” demek ister, “darbelere karşı olduklarını” söylerlerdi. İşte ben, “yarın uyanmaktansa bugün uyumamak daha iyidir” der, “avukatlar şu komedi ‘ileri demokrasiyi’ savunurken dikkat etmeli” diye söylenirken aklıma 7080 arasının militan sağcılarının gelmesi bundan. Ama öncelikli konu bu değil. HHH Konu kıdemli bir gazetecinin, Mehmet Barlas’ın bir medya patronundan Gezi Parkı eylemcilerine destek veren gazeteleri, köşe yazarlarını uyarmasını istemesi; “şunların kulağını çekiver” üslubunda kelam etmesi. Şimdi pek çok kalem erbabı “yakıştı mı Barlas?” diye soracak; kınayan bakışlarla, müstehzi bir edayla gazetecilik dersi verecekler Barlas’a. Barlas’ın yaptığı “ileri demokrasinin bu türden çapulcu hareketleriyle, eylemleriyle zarar görmesini istemeyen yüksek bir vatanseverliktir”. “Penguen gazeteciliği”nin desteklenmesi kapsamındadır. Sonuçta o da gazeteciliğin günümüzde geçerli bir türü değil mi? Meslektaşlarıma Barlas’a fazla takılmamalarını salık veriyorum. Ona kurulu düzenler konusunda, ister ulusal olsun, ister küresel, söz geçiremezsiniz. İktidarların kutsallığına inancı her daim tamdır onun. Uzatmayalım, Mehmet Barlas’ın Aydın Doğan’a “şu gazetelerini, yazarlarını bir kere daha uyar” demesinde şaşıracak bir durum yoktur. Eşyanın tabiatı gibi bir şeydir. HHH Ama bir grup avukatın, aralarında Cumhuriyet’in de bulunduğu gazete ve internet siteleri için suç duyurusunda bulunması eşyanın tabiatına uymaz. Çünkü avukatlık mesleği suçlamak için değil, suçlananları savunmak için icat edilmiştir. Suçlama görevi, o da hakkaniyetli davranmak, suçlananların haklarını da gözetmek koşuluyla savcılara verilmiştir. Gerçi biz son yıllarda savcı yerine geçmeye hevesli çok gazeteci, çok avukat, hakkaniyeti unutmuş çok savcı gördük ama yine de yadırgıyor insan. “Şaka bir yana” diyeceğim, diyemiyorum. Başbakan, “demokrasi paketini” “yakında, pek yakında” açıklayacağını ilan edince “işte demedik mi, geliyor, geliyor” diye bayram eden mi ararsın, “bu da olmazsa seçimden sonra olsun bari” diyen mi, hepsi tümen tümen sıraya girmişler, beklemekteler. “Yahu arkadaşlar, bu demokrasi denilen şeyin iyi kötü bir tarifi, tanımı, koşulu, kuralları vardır, o da bu paketlerde bulunmaz” diyenler azınlıkta kaldılar; onlar patronların uyarması gerekenler arasındadırlar. Düşünce özgürlüğünü, toplanma, gösteri yapma hakkını hukukunu, barışı, savunması gereken avukatların, tam tersi niyetlerle, İstanbul’un görkemli Adliye Sarayı’nın kapısında buluşmaları da işte tıpkı bu “demokrasi paketi” ve onu bekleyenler gibi bir şaka oldu. HHH Ne yapalım? Yapacak bir şey yok. Ne kıdemli gazeteci Barlas için ne de avukatlığı tersten okumuş avukatlar için yapılacak bir şey var. Gazetelerin patronları uyarsa da üst üste bildiriler yayımlasa da köşelerimize penguen resmi koyacak değiliz. Savcılar, mesleklerinin suçlamak değil, savunmak olduğunu unutanların dilekçelerini kabul ederlerse de gazetelerimizi savunmanın bir yolunu nasıl olsa buluruz. Bizi savunacak avukatlar da içeride değillerse gelir bizi savunurlar. Şehir planına uygun değil MERT TAŞÇILAR ANKARA Mimarlar Odası Ankara Şubesi, ODTÜ Ormanı’ndan geçecek otobana ilişkin hazırladığı raporda, “Önerilen yeni bağlantının mevcut kapasite üzerindeki etkisinin önemli olmadığı ve sorunu çözmeyeceği kolayca görülebilmektedir” denildi. Raporda, otoban projesinin çevresel etkilerinin de bulunduğu yazılarak yanlış kavşak planlarıyla araçların 1.2 kilometre fazladan yol aldığı ve bu durumun hava kirliliğine neden olduğu da belirtildi. Mimarlar Odası Ankara Şubesi Kent İzleme Merkezi, ODTÜ Ormanı’ndan geçecek otoban projesine ilişkin raporunu tamamladı. Otoban projesinin çevreye zararlarının yanı sıra amaçladığı çözümlere de ulaşamadığı bilimsel verilere ve incelemelere dayanılarak kanıtlandı. Eskişehir Yolu ile Konya Yolu’nu birbirine bağlayacak otobana ilişkin hazırlanan raporda, “Bu yolun temel gerekçesi ve beklentisi Eskişehir Yolu üzerine oluşan trafik sıkışıklıkları ve kapasite yetersizliğine çözüm olacağı beklentisidir. Eskişehir Yolu üzerinde yaşanan darboğazlar ayrıntılı olarak analiz edilmeden Anadolu Bulvarı’nı Konya Yolu arasında önerilen yeni bağlantının sorunu çözeceğine inanılmaktadır. Bu kesimdeki kapasite yetersizliğinin analizinde ortaya çıkan durum ise farklıdır ve önerilen yeni bağlantının mevcut kapasite üzerindeki etksinin önemli olmadığı ve sorunu çözmeyeceği kolayca görülebilmektedir” denildi. Raporda, “ODTÜ sınırından geçecek bir yol ile Konya Yolu’na aktarılma çabası yaşanan tıkanıklığın çözümünde önemli bir rahatlama getirmeyecektir. Eskişehir Yolu’ndaki sorun Konya Yolu’na bağlanan trafik değildir” denildi. Hazırlanan raporda otoban projesinin üst ölçekli planlara aykırılık taşıdığına dikkat çekildi. Bu nedenle planlama ve şehircilik ilkelerine göre uyumsuzluk oluştuğu belirtildi. Raporda önerilen yolun tasarım standartları da çelişkili ve tutarsız bulundu. Raporda projenin egzoz gazı salımının artacağı savunuldu. ANKARA CHP Adana Milletvekili Ümit Özgümüş, Adana’daki Gezi Parkı protestolarında “TOMA suyuna kimyasal katkılar kuşkusuyla” hastaneye kaldırılan bir eylemcinin gömleğini ve vücudunun kızardığı, kasılma nöbetleri geçirdiğine dair hastane raporunu Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne götürdü. Adli Tıp Anabilim Dalı’nın toksikolojik analizi sonucunda ortaya çıkan raporda, gömlekteki “Oleoresin capsicum” maddesinin “Suda çözünmediği, sadece metanol, aseton, kloroform vb. çözücülerde çözüldüğü” belirtildi. Özgümüş, “Kimyasal madde suda çözülmediği için suyun üzerinde kalıyor ve TOMA bu yüzden yine sade u Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı “TOMA suyuna kimyasal katkı kuşkusuyla” hastaneye kaldırılan bir eylemciyle ilgili toksikolojik analiz yaptı. Gömlekteki kimyasal maddenin suda çözünmediği tespit edildi. CHP’li Ümit Özgümüş, “TOMA suyuna karışmadığı için kimyasal doğrudan sıkılıyor” dedi. ce su sıkıyor, kimyasal sıkamıyor. Bu durumda da gömlekteki kimyasal madde suya karıştırılmadan TOMA’dan sıkılmış oluyor. Yani TOMA kimyasallı su sıkmıyor, kimyasalı doğrudan sıkıyor” dedi. Rapora göre, TOMA’dan sıkılan kimyasal, maruz kalanlarda çeşitli semptomlarla birlikte “ölüme de neden olabiliyor.” CHP’li Özgümüş, Taksim Gezi Parkı protestolarına Adana’dan verilen destek sırasında, 8 Eylül tarihinde çıkan olaylarda, “TOMA’nın suyuna kimyasal kattılar” kuşkusuyla, elde ettiği bulguları Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne götürdü. Özgümüş, Tıp Fakültesi’ne TOMA’lar müdahale ederken çekilmiş görüntü, video TOMA müdahalesine maruz kalarak hastaneye kaldırılan bir yurttaşın gömleğini ve hastane raporunu sundu. Özgümüş, üniversiteye verdiği dilekçede, “Gösteri yapan kalabalığa müdahale eden poli ‘Suda çözünmüyor’ sin TOMA’lardan sıktığı renkli su, birçok vatandaşın vücudunun yanmasına ve kasılma nöbeti geçirmesine neden olduğu, gömleğin ve ekte sunulan hastane raporunun incelenerek sıkılan madde içeriğinin ne olduğu konusunda rapor düzenlenmesini” talep etti. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı uzmanları, Özgümüş’ün sunduğu delillerin “toksikolojik incelemesini” yaptı ve bir rapor hazırladı. Sunulan delillerde tespit edilen “Oleoresin capsicum” maddesi ile ilgili olarak “Kırmızımsı kahverengi renginde, yağımsı sıvı şekilde olduğu, suda çözünmediği, sadece metanol, aseton, kloroform vb. çözücülerde çözüldüğü” belirtildi. Bu ifadeyi Cumhuriyet’e değerlendiren CHP’li Özgümüş, “Bulunan kimyasal madde suda çözünmüyor. Bunun için suyun üzerinde kalıyor ve TOMA bu yüzden yine sadece su sıkıyor, kimyasalı sıkamıyor yani gömlekte bulunan kimyasal madde TOMA’dan suya karıştırılmadan sıkılmış oluyor. TOMA kimyasallı su sıkmıyor, kimyasalı doğrudan sıkıyor. Bu da Gezi Parkı eylemcilerinin neden epilepsi krizi gibi bir kriz geçirdiğini anlatıyor” dedi. Öldürdüğü belgelendi! Raporun skandalı ortaya koyan boyutu ise TOMA’dan suya karıştırılmadan sıkıldığı belirlenen kimyasal maddenin sonuçları ile ilgili. Maruz kalanlarda, maruz kalmanın şiddeti ve süresine bağlı olarak değişen klinik bulgular olduğunun belirtildiği raporda, “Bunların gözlerde yanma, yaşarma, blefarospazm (gözkapağında kontrol edilemeyen kas kasılması); solunum yollarında burun, boğaz yanmasından öksürük krizi ve nefes darlığına, apne nöbetine; ciltte yanma ve ağrı hissinden akut ağrılı eritemaya (çok ağrılı, kızarık, sert şişlik), hatta bazı olgularda ölüme neden olduğu” belirtildi. Öte yandan Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mete Gülmen ise raporda saptandığı belirtilen “dihydrocapsaicin” maddesinin biber gazı olduğunu söyledi. ‘Doğrudan sıkıyor’ DAYANIŞMA KONSERİ Gözyaşı dinmiyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara’da Gezi Şehitleri Aileleriyle Dayanışma Konseri düzenlendi. Anadolu Gösteri Merkezi’nde düzenlenen konsere Gezi Direnişi, Roboski, Sivas katliamları ve Ostim Patlaması’nda hayatını yitirenlerin aileleri katıldı. Sık sık sloganların atıldığı konser öncesi aileler, katılımcılara duygulu anlar yaşatarak ağlattı. Ali İsmail Korkmaz’ın annesi Emel Korkmaz oğlunun özgürlük için şehit düştüğünü söyledi. Mehmet Ayvalıtaş’ın annesi Fadime Ayvalıtaş olay günü evladının 1 saatlik izin alarak evden çıktığını belirterek “Gözüm yollarda kulağım sesinde kaldı” dedi. Ahmet Atakan’ın abisi Süleyman Atakan telefonla “Kardeşim ne şekilde ölürse ölsün, o bizim özgürlük şehidimizdir” dedi. Daha sonra Kardeş Türküler, Bandista, İlkay Akkaya, Sevinç Eratalay, Mehmet Celal, Yasemin Göksü, Grup Munzur, Pınar Aydınlar, Tolga Sağ, Tayfun Talipoğlu sahne aldı. Kokusu hâlâ üzerinde... ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Devrimci 78’liler Federasyonu tarafından oluşturulan ve bu yılki teması “Haziran Direnişi” olan 12 Eylül Utanç Müzesi, Gezi direnişinde ve Uludere’de yaşamını yitirenlerin ailelerini ağırladı. Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz ve Mehmet Ayvalıtaş’ın anneleri, oğullarının fotoğraf ve kıyafetlerinin sergilendiği salonda, uzun süre hıçkırarak ağladı. Oğullarının kıyafetlerini koklayan, öpen annelerin birbirine sarılarak gözyaşı dökmesi, müzedeki diğer ziyaretçilere de duygusal anlar yaşattı. Utanç Müzesi, dün Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz ve Mehmet Ayvalıtaş ile Uludere’de savaş uçaklarının bombası ile ölen Cemal ve Vedat Encü’nün ailelerini ağırladı. Oğullarının kişisel eşyalarının sergilendiği bölüme geçen aileler, burada fotoğraflara baktı. Ethem’in resmini gören annesi Safi Sarısülük, “Ben ne söyleyeyim? Yavrum buralarda. Her yerden bana bakıyor. Ciğerim yanıyor, katiller elini kolunu sallayarak geziyor sokakta” diyerek uzun süre gözyaşı döktü. Ali İsmail’in annesi Emel Korkmaz da oğlunun en sevdiği tişörtüne sarılıp, öperken, “Alim, herkes okuluna gidiyor. Sen burdasın annem. Kokusu hâlâ üzerinde duruyor. Bu kıyafetlerin buraya mı gelecekti oğlum?” diye feryat etti. ‘Planlaması yanlış’ ‘Biber gazı’ TAKSİM PLATFORMU Hayali suçlamaları İstanbul Haber Servisi Taksim Dayanışması, bileşenlerinin polis zoruyla ifadeye çağrılmasına tepki göstererek “Yapılan hayali suç isnatlarını asla kabul etmiyoruz” dedi. Taksim Dayanışması’nca yapılan açıklamada, 27 Mayıs tarihinden bugüne yaşanan polis şiddeti sonucu hayatını kaybedenlerin, yaralananların gerçek failleri hakkında hukuk kurallarına uygun herhangi bir soruşturma ve yargılama yapılmazken; dayanışma temsilcilerinin gerçeklikle hiçbir ilgisi bulunmayan imalara, suçlamalara ve soruşturmaya tabi tutulmak istendiğine dikkat çekildi. Yaratılan şiddet ortamının sona ermesi için hassasiyet ve çaba gösteren dayanışma bileşenlerinin sindirilmek istendiğine vurgu yapılan açıklamada, gerçek suçluların ise adeta ödüllendirildiği belirtildi. Taksim Dayanışması’ndan suç örgütü çıkarmaya çalışarak kendi hukuksuzluklarının üzerini örtmeye çalışanlara şu çağrı yapıldı:“Kentine sahip çıkan meslek odalarını, onlarla dayanışma gösteren sendikaları, siyasi partileri, mahalle ve çevre derneklerini, taraftar gruplarını ‘suçlu’ göstermek ve ‘suç örgütü’ haline getirmeye çalışmak hukuken suçtur. Bu süre içinde haklarımızı kullanmamızı hukuksuz ve zorla engelleyen, kamuoyunu yanıltan, halka şiddet uygulayan bütün kamu görevlileri suç işlemektedir. Asıl suçluları ortaya çıkarmak ve yargılamak üzere görevinizi yapın!” kabul etmiyoruz Gökçek: Ali İsmail’i tanımıyorum ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Melih Gökçek, Gezi Parkı Direnişi sonrasında ODTÜ Ormanı’ndan geçecek otobana karşı yapılan gösterileri 300 kişinin planladığını ve organize ettiğini söyledi. Gökçek, Gezi Direnişi’nde yaşamını yitiren Ali İsmail Korkmaz’ın Eskişehir’de dövülerek öldürüldüğünün hatırlatılması üzerine ise “O olayı bilmiyorum” dedi. Programa katılan gazeteci Deniz Zeyrek’in “ODTÜ’deki göstericilerin tamamı belirli bir örgüte ait” eleştirilerine katılmadığını söylemesi üzerine Gökçek, ODTÜ olaylarında asılan yasa dışı örgütlerin afişlerini örnek gösterdi. Zeyrek’in “Afişleri sizin astırdığınız bile söyleniyor” demesi üzerine ise Gökçek, “Asan şerefsizdir” karşılığını verdi. Ali İsmail’i bilmiyormuş! Gezi eylemleri sırasında polisin orantısız güç kullandığını ve 7 kişinin hayatını kaybettiğinin hatırlatılması üzerine, eylemcilerin polise taş attığı çeşitli resimler gösteren Melih Gökçek, “Polis kendisine saldırılırken durup bekleyecek mi?” diye sordu. Gökçek’in gösterdiği resimlere tepki gösteren Deniz Zeyrek ise “Peki Ali İsmail (Korkmaz) kime saldırmıştı. Sokak ortasında 2’si polis 5 kişi tarafından dövülerek öldürüldü. Bizim bu konularda tarafsız olmamız gerekiyor. Eylemciler suç işlemişse tutuklanır. Ancak 10 metreden kafalarına gaz fişeği ile ateş edilmez” dedi. Gökçek ise bu cümlelere “Ali İsmail olayını bilmiyorum” diyerek yanıt verdi. HAKARETTEN YARGILANACAK GENÇLERİN ŞİKAYETİNDE SONUÇ YOK ERDAL KOZAN VE MAZLUM DEMİR SONUNDA TAHLİYE EDİLDİ Polislere yine takipsizlik ‘Muhalif olmanın bedeli’ HİLAL KÖSE CHP Kadıköy Gençlik Kolları üyesi 3 genç, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın konvoyu geçerken hakaret ettikleri, koruma polislerine görev yaptırmamak için direndikleri iddiasıyla, 6 yıl 8 aya kadar hapis cezası istemiyle yargıç karşısına çıkacak. CHP’li gençlerin şikâyetçi olduğu koruma polisleri hakkında ise takipsizlik kararı verildi. CHP İstanbul Hukuk İşlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı avukat Merve Öztopaloğlu, davayı takip edeceklerini açıkladı. CHP’li Koray Çağlıyan, Burcu Kara ve Deniz Tosyalı, Beşiktaş’ta 25 Temmuz 2013’te, Dolmabahçe’deki ofisine giden Başbakan’a hakaret ettikleri iddiasıyla ko ruma polislerinin müdahalesine maruz kaldılar. Kendilerini gözaltına almak isteyen polislere, “Herkesi kafanıza göre mi gözaltına alıyorsunuz? Ne yaptığımızı söyleyin” diyerek tepki gösteren gençler, zorla emniyete götürüldü. Daha sonra serbest bırakıldılar. Çağlıyan’ın, “Lanet olsun senin gibi diktatöre” diye bağırdığını öne süren savcı, Başbakan’a hakarette bulunduğu gerekçesiyle cezalandırılmasını istedi. Tosyalı’nın, “Siz faşist polisiniz”, diyerek hakaret ettiği öne sürüldü. Gençlerle birlikte taksi şoförü Adem Malak da “görev yaptırmamak için direnme” suçundan yargılanıyor. Savcı, gençlerin şikayetçi olduğu polisler hakkında ise delil bulunmadığını belirterek takipsizlik kararı verdi. ALİCAN ULUDAĞ ANKARA Başkentte yapılan Gezi eylemlerine yönelik başlatılan terör soruşturmasında tutuklanan Erdal Kozan ve Mazlum Demir sonunda tahliye edildi. Eylemlere katıldığı için pişman olmadığını belirten Kozan, “Muhalif olmanın bedelini 95 gün cezaevinde kalarak ödedik” dedi. Kozan ve Demir, haziranda yapılan operasyon kapsamında tutuklanan 35 kişi arasında yer alıyordu. Kozan, 21 Haziran’da tutuklandığında hâkime “Arama kararında 9 örgüt sayılmış. Örgütü siz mi seçiyorsunuz yoksa biz mi beğeniyoruz” diye sormasıyla hafızalara kazınmıştı. Bu süreçte 33 kişi yapılan itirazlar üzerine serbest bırakıldı, ancak Kozan ve Demir’e bir türlü tahliye çıkmadı. Kozan ve Demir için son olarak 12 Eylül’de tutukluluk incelemesi yapılmıştı. Hâkim, Kozan ve Demir’in tutukluluk halinin devamına karar verirken, bunu önceden hazırlayıp, flash diske kaydettiği kararı duruşmada tutanağa geçirmişti. Bu durumu Cumhuriyet, “Gezi’ye flash karar” manşetiyle duyurmuştu. Eylemcilerin avukatları Saliha Şahin ve Murat Yılmaz, karara itiraz etti. İtirazı cuma günü karara bağlayan TMK hâkimliği, Kozan ve Demir’in tahliyesine karar verdi. Cezaevinde Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nü kazanan Kozan, bu kadar uzun tutuklu kalmayı hakime “örgütü biz mi seçeceğiz yoksa siz mi atayacaksınız” sözünün etkili olduğunu söyledi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear