25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 HAZİRAN 2013 SALI CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 19 ‘Üç günde hayatım değişti’ Amerikalı belgesel ustası Alan Berliner, Taksim Gezi Parkı direnişini yaşadı AYŞEGÜL ÖZBEK Roger Waters, Noam Chomsky, Madonna, Bruce Willis gibi ünlülerden Gezi Parkı direnişine destek Boynumdaki fuları göstererek şöyle diyor ilk olarak: “Dün bu fularlar biber gazı saldırısı sırasında yüzümüzü kapatmak için bir gereklilikti. Bugün yeniden bir stil oldu.” Bu yıl 6. kez düzenlenen DOCUMENTARIST’in onur konuğu ABD’li belgeselci Alan Berliner ilk kez geldiği Türkiye’de kendini Taksim Gezi Parkı direnişiyle başlayan eylemlerin içinde bulmuş ve hayatında ilk kez biber gazını tatmış! Filmlerini konuşmak için buluştuğumuzda konuyu kendi kendine değiştiriyor ve “Eğer filmlerim hakkında bir şeyler soracaksan, umrumda değil” diyor gülerek. u Documentarist: İstanbul Belgesel Yaşadıklarını anlatırGünleri’nin onur konuğu Berliner, ‘Böyle ken kendisi ile ilgili bir değişim de yaşadığını bir sosyal hareketin hiç içinde olmamıştım’ söylerken çok heyecandiyor. ‘Havada enerjinin ve politik duruşun lı. “İki gündür en sıkokusu varken ne anlatabilirim? Hayat radışı günlerimi yaşıyorum. Biber gazının değişti benim için.’ nasıl koktuğunu, ne kadar etkili olduğunu açığa çıktı. Buraya bir sinema biliyorum ne yazık ki. Bir kaladersi vermek için davet edilbalığı dağıtmakta çok etkili oldim ama dürüst olmak gerekirduğunu biliyorum ve de sosyal se nasıl ders vereceğimi bilemideğişimin gücünü görüyorum.” yorum. Ben buraya mastercCumartesi günü polisin İstiklal lass dersi vermeye geldim ama Caddesi’nde gaz attığı sırada bir şu an anlıyorum ki ben bir şeybinada kapalı kaldıklarını anlatıler öğrenmeye gelmişim. Havayor: “Tuhaf bir tedirginlik, bir da enerjinin ve politik duruşun yandan da heyecan seni tetiklikokusu varken ne anlatabiliyor. Bir yandan da korktum tarim? Sadece bu olaylar üzerine bii. Bu şekilde bir sosyal harekonuşmak istiyorum. Hayat deketin içinde olmamıştım hiç.” ğişti benim için, çok önemli bir Berliner’in filmlerinin hepsi de deneyim oldu.” kendi hayatı ve çevresindeki inBellek, yaşlanma, aile ilişkilesanlara odaklanıyor. Festivalde ri ve insanın kırılganlığı üzerine bütün filmlerinin gösterildiği yöyaptığı filmlerini anlatırken konu netmen şöyle devam ediyor: “Bu çok ilginç, çünkü ben da son filmi “Büyük Kuzen”e (First Cousin Once Removed) geliyor. ha çok kişisel işler yapıyorum. Film, Berliner’in gözünden kuBabam, dedem ve kendi hayazeni, arkadaşı ve eski akıl hocatımla ilgili... Dolayısıyla bu süsı ve bir zamanlar başarılı bir şareçte benim için farklı şeyler u Roger Waters: Baskıya direnmekte yerden göğe haklısınız! u Noam Chomsky: Polis müdahalesi Türkiye tarihinin en utanç verici anları! u Bruce Willis: Türkiye acı çekiyor. Diren Gezi Parkı! ‘Ruhumuz sizin yanınızda’ Gençlik Bizzat Bahardır Bu kesinlikle bir Türkiye baharı değildi; orası baştan beri belliydi ama olan bitenin gerçek kahramanları bizzat hayatlarının baharındaydılar. Bu öyle güzel bir bahardı ki, gazdan kaçarken bile çarpıştıklarında birbirlerinden özür diliyorlardı. Karşılarına cop ve kalkanlarla dikilen yaşıtları polislere yüksek sesle kitap okuyorlardı. Bütün gün saldırılara direnip sabaha karşı sokaklardaki çöpleri topluyorlardı. TOMA’ların yolunu kesecek barikatlar için harıl harıl malzeme ararken, simitçinin tezgâhını kenara çekip kolluyorlardı. Gaz saldırıları sırasında kendilerinden çok, korkmuş, yaralanmış sokak hayvanları için telaşlanıyorlardı. Devamlı, “Şiddet yok arkadaşlar! Şiddet yok!” diye bağırıyorlardı. Yaptıkları en “fena” şey, arada sırada melodili sloganlarla Tayyip Erdoğan’a “ayıp” laflar söylemekti. Sokaktaki çocuklar itaatsiz, sivil ve pasiftiler. Karşılarındaki polis ise itaatkâr, resmi ve manik. Kontrolden çıkan resmi şiddet, üç gün önce polislere kitap okuyarak direnen çocuklardan birini nihayetinde isyan ettirdi. Çocuk “Yeter, halk darbe yapsın artık” dedi. Haliniz var mı, ona halkın darbe değil, yapsa yapsa devrim yapabileceğini anlatmaya? Diliniz varır mı, devrimin silahsız yapılmadığını, silahla yapılanından da bir hayır gelmediğini söylemeye? Peki, ya cesaretiniz var mı; gençlik ne kadar ilkbaharsa halk da o kadar sonbahar demeye? Halk yani, geniş kitle orta yaşlıdır. Kaybedecek çok şeyi vardır: Ailesi, evi, işi, düzeni, huzuru... O yüzden orta yollu politikaları sever. Kolay boyun eğer. İsyana dudak büker. Dününe sahip çıkar, yarınıyla ilgili hayaller kurar ama bugününü asla tehlikeye atmaz. Düzen düşkünüdür. İşine gelmeyen çoğu şeyi duymaz, görmez, söylemez. Çoğunluk olmanın olanaklarıyla, hayatın bir köşesine siner ve temkinlere bürünür. Provokasyonların göz göre göre işe yaraması bundandır. Geniş kitleler bilgileri sezgileriyle birleştirip “Gerçek nedir” sorusuna yanıt aramakla uğraşmazlar. Yanıta giden yolun ve belki de bulacakları yanıtın, güvenli sandıkları hayatlarına zarar vermesinden korkarlar. Geniş kitleler o yüzden gördüklerini, duyduklarını olduğu gibi kabul etmek isterler. Güçlü olanın diline inanmaya yatkındırlar. Kurnaz iktidarlar güçlerini bu omurgasız geniş kitlelerden alırlar. Onları, dilinin kemiği olmayan yöneticilerle rahatça yönetirler. Sonra bir bakarsınız, gençlerin sivil itaatsizliği, pasif direnişi, soylu talepleri geniş kitlelerin marazi tercihleri yüzünden, yoldan çıkarılmış bir öfkenin kurbanı oluvermiş. Güçlü bir politik karşı çıkışa dönüşebilecek temiz enerji bir anda kolayca kirletilmiş. Elimizde ne var bir bakalım: İktidar tarafından kimi susturulmuş kimi yönlendirilmiş bir basın, bilgi kirliliğiyle aklı karıştırılmış geniş kitleler, cezaevlerine kapatılmış aydınlar, olan bitene isyan edip sokaklara dökülen çoğu genç binlerce insan, onları öldüresiye geri püskürtmeye çalışan gözü dönmüş bir polis gücü ve bir türlü içinden çıkılamayan kocaman bir “Bundan sonra ne olacak” sorusu... Bu ülkede bundan önce de benzer şeyler yaşandı ve sonrasında hiçbir zaman “iyi şeyler” olmadı. Artık öğrendik, bahar muhteşemdir ama... Maalesef öncesi dondurucu soğuk, sonrası kavurucu sıcak... Oysa kurdukları yeni bir dille iktidara itiraz eden bu gençler baştan aşağıya haklılar ve son derece masumlar. Günlerdir zift gibi karanlık bir dille onları hırpalayan iktidarsa baştan aşağıya haksız ve son derece küstah. Her zaman olduğu gibi küstahlık muhtemelen masumiyeti yenecek. Ama bu, masumiyetin küstahlıktan daha bilge olduğu gerçeğini değiştirmeyecek. BERLINER’İN BİBER GAZI DENEYİMİ ‘Vahşeti ve insaniyeti gördüm!’ “Cuma günü akşamüstü festivalden bir arkadaşla birlikte yürüyorduk Taksim’de. Karşı caddede polisin gaz atmasını izliyorduk. Birden polisler bize döndü. Neler olduğunu anlayamadık. 100200 kişiydik. Sokaktan aşağı koşmaya başladık. Burnum akıyor, gözüm yaşarıyor, nefes alamıyorum, kusmak istiyorum... Yere düştüm. Biraz koştum. İki kişi geldi, ellerinde bir sprey vardı. ‘Ağzını aç sıkacağız’ dediler. O şişenin içinde ne var bilmiyorum, adamları tanımıyorum. Adamlar spreyi kendi ağızlarına sıkıp güvenli olduğunu söylediler. Spreyden sonra nefes almaya başladım. Hemen bana bir şişe su getirdiler. Para vermeye çalıştım, almadılar. Aynı anda hem vahşeti hem de insaniyeti gördüm.” ir, çevirmen, edebiyat eleştirmeni ve akademisyen olan Edwin Honig’in portresini sunuyor. Artık Alzheimer hastası olan Honig’in geçmişi, ailesi ve kişisel kimliğiyle olan tüm bağlantılarını yitirmesi ve belleğe odaklanan filmden yola çıkarak, Türkiye sokaklarında günlerdir yaşanan direniş üzerinden toplumsal belleğe de bir gönderme yapıyor: “Babam, onun babası belleğini yitirdi. Bellek hep bir gölge gibi benim arkamda olan bir şey. Ben kişisel anılardan söz ediyorum. Kişisel anlamda ‘unutmak’tan söz ediyorum. Ama onun dışında belleğin sosyal ve toplumsal olarak işe yarayan bir araç olduğunu biliyorum. Son üç günde olanlar ‘hatırlamak’tı aslında. İstanbullu insanların bir şeyleri tekrar hatırlaması. 1 Mayıs’ın Taksim’de olmaması, aynı zamanda 1977 1 Mayıs’ını da unutmamaktı.” Bu sırada birçok insanla konuştuğunu ve üç günü açıklamak için genel bir tarih dersi verdiklerini anlatıyor: “Açık konuşmak gerekirse ben belgesel yönetmeni değillim ama meraklı bir film yapımcısıyım.” Bu sırada sokaktan slogan atarak bir grup yürüyor Taksim Meydanı’na doğru. “Biraz önce sokakta her şey normaldi!” diyor Berliner. “Ve herkes bunu sosyal medya aracılığıyla öğrenip bir araya geliyor. Bu muhteşem bir şey. İstanbul’a gelmeden önce bana Kapalıçarşı, Sultanahmet, Ayasofya’yı mutlaka gör, belki bir Boğaz turu yap dediler. Hepsini at gitsin. Şu an burada olayların içinde olmak istiyorum. Üç gündür bir fikrin gücü üzerine düşünmeye başladım.” (DOCUMENTARIST Belgesel Film Günleri 6 Haziran’a kadar Fransız Kültür Merkezi, Aynalı Geçit Etkinlik Mekanı, Dutch Chapel, SALT Beyoğlu, St. Joseph ve Goethe Institue’deki ücretsiz gösterimlerle devam ediyor.) Kültür Servisi Aralarında Roger Waters, Noam Chomsky, Madonna, Bruce Willis’in de bulunduğu dünyaca ünlü isimler Taksim Gezi Parkı direnişine büyük destek verdi. Pink Floyd’un kurucularından, efsane müzisyen Roger Waters, “Otokrasi ve baskının güçlerine karşı direnmekte yerden göğe kadar haklısınız” derken, ünlü dilbilimci Noam Chomsky de polisin müdahalesini “Türkiye tarihinin en utanç verici anları” olarak değerlendirdi. Roger Waters, açıklamasında şunları söyledi: “Sizlerleyim! Sizlerleyiz! Otokrasi ve baskının güçlerine karşı direnmekte yerden göğe kadar haklısınız. Onların kim olduğu önemli değil. İnterneti doğru okuyorsam, sizler otokratik, dindar yobazlara karşı direniyorsunuz. Türkiye sizin ülkeniz ve biz sizi destekliyor ve özgürlüğe kavuşmanızı arzuluyoruz, ama siz ve mücadeleniz dünyanın geri kalanı için de çok önemli. Ne zaman bir erkek, bir kadın ya da bir çocuk sokaklara çıksa ve insan hakları için, kendi kaderini tayin etmek için, demokrasi için, özgürlük için ayaklansa dünyanın geri kalanı onlara borçlanır. Panzerden fışkıran suların karşısında, göz yaşartıRoger Waters cı gaz bulutlarının ortasında fiziksel olarak sizinle değiliz ama ruhen sizinleyiz. Duruşunuzu alkışlıyoruz, çünkü kolay olmadığını biliyoruz. Büyük ülkeniz Doğu ile Batı arasındaki eşikte duruyor. İstanbul uygarlık tarihinde bir efsane. Bugünkü direnişiniz hepimiz ile ortaçağa geri dönüş arasında bir dönüm noktası olabilir. Bugün yapmakta olduğunuz şeyden daha önemli hiçbir şey yok. Sevgi, gözyaşları ve büyük saygıyla.” Gezi Parkı’ndaki eylemler dünyanın gündeminde yankı uyandırmaya devam ederken ünlü yıldızlar da eylemcilere destek verdi. Ünlü oyuncu Tilda Swinton ‘Sevgili dünya vatandaşları, şu anda polis İstanbul’da vatandaşlarına şiddetle saldırıyor’ yazılı bir metinle çekilmiş fotoğrafını Twitter’da yayımladı. Madonna da Instagram hesabından “Türkiye’deki şiddeti durdurun. Sevgi devrimi başlatın. Hoşgörü: İnsan onuru ve saygıdır” mesajı verdi. Bruce Willis ise “Türkiye acı çekiyor. Diren Gezi Parkı” yazdı. Müzisyen Moby de Twitter hesabından yazdıklarıyla Gezi Parkı eylemlerine destek verdi. Moby, resmi hesabından, “Aklım ve umutlarım Türk protestocuların yanında. Dayanışma için birazdan birkaç tencere tava çalabilirim. #occupygezi #direngeziparki” mesajlarını paylaştı. Eylemler boyunca Radiohead solisti Thom Yorke, ünlü yazar Neil Gaiman, oyuncu Ashton Kutcher gibi isimler de desteklerini açıkladılar. ABD’li dilbilimci Noam Chomsky de Gezi Parkı’nda yaşananlara dün tepki gösterdi. Chomsky, polisin müdahalesini “Türkiye tarihinin en utanç verici anları” olarak değerlendirdi. Noam Chomsky, polis şiddetini kınayan Uluslararası Af Örgütü’ne de destek verdiğini söyledi. Tilda Swinton KAMİL KÜLTÜR MASARACI l ÇİZİK CAN YAYINLARI’NDAN AÇIKLAMA Kültür Servisi Can Yayınları da Nuri Bilge Ceylan’ın 61. Cannes Film Festivali’nde ödül alırken söylediği, “Ödülü, tutkuyla sevdiğim yalnız ve güzel ülkeme adıyorum” sözüne gönderme yaparak, “Zaten hep güzeldin, artık yalnız da değilsin Türkiye!” başlığıyla yaptığı açıklamada polisin derhal, vatandaşlarını savunmak olan asli görevine geri dönmesini, yetkililerin durumu sağduyu ve sorumlulukla değerlendirmesini, yönetenlerin kalabalıkların sesine kulak vererek toplumsal ‘Sesimizi kısmayacağız’ barışın tesisine katkıda bulunmasını bekledikleri belirtildi. “Bugünden sonra, anayasal hakların ihlaline, ifade özgürlüğünün hiçe sayılmasına, sivillere şiddet uygulanmasına, özel hayata, kişisel özgürlüklere ve dilediği gibi yaşama hakkına müdahale edilmesine, en demokratik tepkiler konusunda dahi yaratılan hoşgörüsüzlüğe, haber alma özgürlüğünün kısıtlanmasına ve en önemlisi, kim olursa olsun vatandaşın sesine kulak verilmemesine karşı sesimizi kısmayacağız, korkmuyoruz.” denildi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear