23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 HAZİRAN 2013 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada söylediği bir yakıştırmayı Başbakan neden hakaret kabul ediyor? “Bana yalancı dedi ama kem söz sahibine aittir” diye Bahçeli’nin yakıştırmasını Bahçeli’ye iade edecek kadar niçin hiddetleniyor? Bahçeli, RTE’ye Teyyo Pehlivan demiş. Hürriyet’in yazdığına göre; Erzurum’un Pasinler ilçesinde 1913’te doğan, adını Teyyo Pehlivan diye duyuran Tayyip “yalancılığı ve hazır cevaplılığıyla, hayallerini büyük bir ciddiyetle anlatmakla” ünlü. Oysa Başbakan’ın doğrulanmayan öyle açıklamaları var ki, CHP lideri Kılıçdaroğlu, her salı grup toplantısında, “Yalancıdan başbakan olmaz” diye sesinin olanca gücüyle bağırıyor. CHP Genel Başkanı’nın sözünü sütunlarına alan gazeteler, naklen yayımlayan TV’ler Başbakan’a yalancı dedi diye suçlanacak mı? Ya da ana muhalefet lideri grup konuşmalarında bundan böyle yalancı başbakan yerine Recep Teyyo Erdoğan derse... ….hiçbir gazete ya da TV haberleri, Başbakan’ın adını Recep Teyyo Erdoğan diye yazıp söyleyemeyecek! HHH Savcılar, Gezi Parkı eylemlerinde 4 kişinin ölümüne,12 vatandaşın kör kalmasına, 4 bin 600 kişinin de yaralanmasına neden olan orantısız güç kullanın emrini polise kimin verdiğini zahmet edip araştırmasınlar.. RTE, demokratik hiçbir ülkede hiçbir başbakanın ağzından çıkmayan, duyulmayan, rastlanmayan; medyanın küçük, adeta gözden kaçırır gibi aktardığı bir itirafta bulundu. Erzurum mitinginde yine küçük dünyaları ben yarattım havasındaki konuşmasında: “Gezi Parkı’nın 24 saatte temizlenmesini ben emrettim!” dedi. Balık tabii baştan kokuyor. Polis emri Başbakan’dan alınca öylesine girişiyor ki; resmi makamların açıkladığı rakamlar ortada ve hâlâ... …halkına orantısız şiddet kullanmakla dünyada ün salan ve eleştirilen Başbakan; şiddet eylemlerinin demokratik kurallara uyduğunu savunabiliyor. Üstelik bu Başbakan insan sever, insan haklarına saygıda üstünlük taslayan bir Başbakan’dır ya; bakın... ...Gezi Parkı’na saldırmakla, milyonları aşağılamakla yetinmiyor. Emriyle polisin öldürdüğü 4 insana Allah rahmet eylesin bile demiyor. Kin ve öfkeyle dolu konuşmalarında, ölümüne neden olduğu sade vatandaşların yakınlarından, kör ettiklerinden, ağır hafif binlerce yaralılardan geçmiş olsun dileğini bile esirgiyor. Üstelik 76 milyonun başbakanı olduğunu sürekli yineliyor ve fakat, maddiyatı insan ve insanlık değerlerinin üstünde görüyor. Gezi Parkı eylemlerinin 140 milyon lira dolayında maddi zarara neden olduğunu söyleyerek “Artık yeter! Söz gençliğindir!” diye sesini yükselten milyonlara karşı; meydanlara topladığı AKP’li kalabalıkları ayrımcı bir üslupla kışkırtan... ...böyle bir Başbakan’a… demokrasi tarihimiz ilk kez tanık oluyor. HHH Diyor ki eylemler Türkiye’ye çok şey kaybettirdi. Tabii cesareti olanlar varsa çevresinde; Başbakan’ın önüne dünya medyasındaki yayınları, Batılı siyaset adamlarının hakkında söylediklerini koyuverseler görecek ki… Hayır! Türkiye kaybetmedi, itibarını yitiren bizzat kendisidir! Türkiye’nin itibarı ise; ileriye değil, diktacı kafasının geriye götürmeye çabaladığı Türk demokrasisini yücelten eylemlerle yıldızlaşıyor... Batı dünyasında, Güney Amerika’da örnek alınan Gezi Parkı eylemlerini karalamaya, zorba rejimini savunmak amacıyla hâlâ Gezi Parkı eylemcilerinin dışarıdan kışkırtıldığına halkı inandırmaya çalışıyor. RTE mantığına göre; demek ki Brezilya’da, İsviçre dahil Avrupa ülkelerinde ellerinde Türk bayraklarıyla sokaklara, meydanlara çıkan milyonlar; dış kaynaklı kışkırtmaların eseri! Yalandan kim ölmüş ki... HHH Sözüm ona bayrak kampanyası açmış. Erzurum dahil dört mitingde “evinize üzerinde bir işaret, bir resim olmayan bayraklar asın” diyor.. Acaba neden? Hiç kuşkunuz olmasın: Böylece, Türkiye’yi köhne Osmanlı’dan, emperyalist saldırıdan, işgallerden, esaretten kurtaran Atatürk’ün kalpaklı resmi olan bayrakları evlerde, meydanlarda görmeye tahammül edemediğini kanıtlıyor. Atatürk’lü bayrağı asanlara gözdağı da veriyor. Bayrak yasasına aykırı hareket ederek suç işleyeceklerini söylüyor. HHH Suç duyurusunda bulunuyorum. Atatürk’ün bağımsızlık, özgürlük savaşı verdiği yılların simgesi kalpaklı resmi olan bayrağı evimin caddeye bakan pencerelerinden birine özenle yerleştirdim. Savcılara duyurulur! 13 AA yönetimi dün yazılı bir açıklama yaparak, hisselerin Genel Müdür Kemal Öztürk’e satıldığını doğruladı AA’da yasaya IŞIK KANSU/FIRAT KOZOK dayanmadan satış ANKARA Anadolu Ajansı (AA) Genel Müdürü Kemal Öztürk’ün, 12 bin 825 lira karşılığı AA’nın yüzde 25.65 hissesine sahip olmasına ilişkin haberimiz tepkilere yol açtı. AA, dün yaptığı açıklama ile ajansın devlete ait olmaması için Genel Müdür Öztürk’ün hisseleri aldığı belirtilirken konuya ilişkin bilgi veren uzmanlar, “Hisseler, AA’nın hesaplarının KİT Komisyonu’ndan ve Sayıştay’dan kaçırılması için hibrit bir çözümle genel müdürce alınmıştır. Ortada bir yasadışılık ve usulsüzlük vardır” dediler. CHP’li Aykut Erdoğdu da, “Hisseler derhal kamuya iade edilmelidir” açıklamasını yaptı. Son sermaye artırımı öncesinde AA Türk A.Ş’nin hissedarlarını gösterir liste 6 Nisan 2006 tarihli Ticaret Sicili Gazetesi’nin 255256 sayfalarında yer aldı. Bu listeye göre Hazine’nin hissesi yüzde 47.75’ti. Diğer hissedarlar arasında ise Atatürk’ün yakın arkadaşları, AA’nın kurucularından Kars Mebusu Ahmet Ağaoğlu, Siirt Mebusu Mahmut Soydan, Mardin Mebusu Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Karahisar Mebusu Ruşen Eşref Ünaydın, Bolu mebusu Falih Rıfkı Atay, Tevfik Koperler ve Yusuf Hikmet Bayur bulunmaktaydı. 31 Mayıs 2012 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi’nin 76. sayfasında yer alan ilana göre; hissedarların mevcut hisseleri oranında sermaye artırımına iştirakleri gerektiği; iştirak etmediklerinde sermaye artırımından paylarına düşen kısmın diğer ortaklara ya da üçüncü kişilere Yönetim Kurulu kararı ile satılacağı duyuruldu. Hazine, 30 bin liralık sermaye artırımına ilk aşamada 14 bin 325 TL ile katılarak yüzde 47.75’lik hisse oranını korudu. Sermaye artırımına katılınmaması nedeniyle ortada kalan 12 bin 825 lira değerindeki yüzde 25.65 hissenin ise AA Yönetim Kurulu kararı ile Hazine’ye devrisatışı söz konusu olabilecekken AA Genel Müdürü Kemal Öztürk’e satıldı. Böylece, Öztürk 12 bin 825 TL vererek AA’nın yüzde 25.65’ine sahip olmuş oldu. AA yönetimi dün yazılı bir açıklama yaparak, hisselerin Öztürk’e satıldığını doğrularken “Şirkette sermaye miktarının 50 bin TL’ye çıkarılması zorunlu hale gelmiştir. Hisselerinin yüzde ellisinden fazlasının doğrudan devlete ait olmamasına özen gösterildiğinden sermaye artırımında hisseler Hazine Müsteşarlığı tarafından alınmamıştır” gerekçesine sığındı. AA’nın hisse sorununun kökten çözümü için yasal düzenlemeye ihtiyaç bulunduğunu belirtilen açıklama ile yasaya dayanmadan satış yapıldığı da kabul edildi. Avrupa’ya Uzun Veda “Brüksel’de, (2004) 17 Aralık zirvesini birlikte izlediğim Avrupalı gazetecilerden biri aradı dün” diye başlamışım müzakerelerin başladığı 2005’in baharında yazdığım bir yazıya: O tarihte daha “AB’ye Veda mı?” başlığını attığım yazıda söz ettiğim gazeteci, “müzakere tarihi alınan” 2004 zirvesi ile; “müzakerelerin başladığı” 2005 arasındaki balayı aylarında daha, “Bu iş bitti mi” diye bana sormuş ve şunları söylemiş: “(Milat olan 2004 zirvesinden bu yana) yalnızca dört ay geçti. Bambaşka bir ülke var karşımızda. 17 Aralık öncesinde Türkiye’de Kopenhag kriterleri ve reformlardan başka şey konuşulmuyordu. Erdoğan, Gül, sanayiciler, aydınlar, basın yek vücut ‘Avrupa’dan tarih almaya’ kilitlenmişti. Kamuoyu, koro halinde bu projeyi destekliyordu. Yapılan tüm kamuoyu yoklamaları yüzde 70 ağırlıkla Türkiye’yi Avrupa’nın en AB’ci ülkesi gösteriyordu. Bu kadar kısa sürede her şey nasıl değişti? Avrupa nasıl buzdolabına kaldırıldı ve unutuluverdi? Türkiye Avrupa’dan uzaklaşmak için elinden gelen her şeyi yapıyor şimdi!” AB ile ilişkilerin iflas noktasına sürüklendiği günümüzden geriye bakıp bir dönüm noktası aradığımda; dönemecin, ilişkilerin aslında zirve yaptığı yerde olmuş olduğunu görüyorum. Tarih almaya kilitlenilen 2004 zirvesi ardından işin ucu bırakılmış. Ankara’da “zirve dönüşünde”; “havai fişekler” ve “Avrupa fatihi” tezahüratları ile karşılanan Başkakan ile partisi için maksat hasıl olmuş. AKP; “AB ile müzakereleri açan parti!” sıfatını kazanıp, bunu iç politikaya tahvil ettikten sonra “zınk” diye durmuş. Avrupa’da şaşkınlık, tepki yaratan gelişmeleri; “AB’ye Veda mı?” başlıklı o yazıda daha sonra şöyle sıralamışım: “Hükümet başmüzakereci konusunda ipe un sermekle işe başladı. Ankara’daki ilk troyka toplantısı, kadınların meydan dayağından geçirilmesiyle karşılandı. Dayağın yarattığı şok, en yüksek mercilerin ağızlarından Türkiye’ye iletilirken, bu kez de piyasaya gazeteciler için ağır hapis cezaları öngören bir TCK çıktı. Karikatüristler dahil önüne gelen gazeteciye dava açan Erdoğan; mesleklerini icra eden basın mensuplarına ‘Avrupa’ya servis yapıyorsunuz, ülkeyi ispiyonluyorsunuz’ diye gözdağı vermeye başladı. Hükümeti sorumluluğa davet eden TÜSİAD’ı ‘işinize bakın’ diye payladı… Ne yapmak istiyor Ankara?.. Mesele Brüksel’in 17 Aralık’ta verdiği ‘ucu açık’ yanıtsa eğer, tepki böyle gösterilmez” diye ardından devam etmişim aynı yazıya: “Perspektifin muğlaklığı, Ankara’yı tatmin etmediyse yapılacak şey, ‘şartların kabul edilmez olduğunu’ Brüksel’e iletmekti. 17 Aralık’ta müzakere tarihi alınamazdı belki ama AKP hükümetinin içeride, dışarıda saygınlığı ve inandırıcılığı artardı. AB çevreleri er geç, daha makul bir öneriyle gelmek zorunda kalırdı... AKP bunun tam tersini yaptı. Brüksel’in ‘bon pour l’orient’ (Şark için yeter) şartlarını; olabilecek en alaturka tutumla yan cebine attı. AB projesi sahipsiz kaldı. AB yolundaki Türkiye şimdi boş vitese takılmış bir araba gibi son sürat duvara doğru gidiyor. ‘Taktiklere’ dayanan AB yolculuğu, işte bu kadar oluyor. AKP’nin ‘projesi’ kısa soluklu ‘taktikle’ sınırlıymış; generalleri devre dışı bırakmak, dine yer açmak ve oy avcılığından ibaret bir ‘taktik’ miş meğer. 17 Aralık’tan bu yana geçen dört ay, bu açıdan çok öğretici oldu.” (Sağnak, 16.4.2005) Bu satırların en çarpıcı yanı üzerlerindeki tarih… 2004 sonunda AB’den tarih alır almaz, AKP iktidarı Brüksel sürecine veda etmiş zaten! Açıklama geldi TSK’den sınıra kanallı koruma Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından, yasa dışı sınır geçişleri ve kaçakçılıkla mücadele kapsamında Şanlıurfa’nın Suriye sınırındaki kritik alanlarda en az 2 metre genişliğinde, 3 metre derinliğinde kanallar kazıldı. Hudut hattı, motorlu devriyelerle de takibe alındı. Zırhlı araçlarla “motorlu devriye” denetimi yapılıyor. 5 kişiden oluşan devriye timi “Kobra” adı verilen taktik tekerlekli zırhlı araçlarla hudut boyunca devriye geziyor. Timin kullandığı zırhlı araçta, termal ve gece görüş kameraları da bulunuyor. Hudut Tabur Komutanı Yarbay Sertaç Binbaşıoğlu, “Fiziki güvenlik sistemi, TürkiyeSuriye sınır hattını oluşturan demiryolu hattından itibaren 300400 metre genişliğinde engel sistemleri, iz tarlası ve devriye yolundan oluşuyor. Ayrıca kaçakçılığın yoğun olarak yaşandığı bölgelerde kanallar ve tellerle takviye söz konusu” dedi. (Fotoğraf: AA) ‘Güneş balçıkla sıvanmaz’ Ergenekon davasında 3 yıl tutuklu kaldıktan sonra serbest kalan Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin babası Muharrem Çelebi isyan etti MEHMET MENEKŞE Boşa alınmış araba… AMASYA Ergenekon davası kapsamında 3 yıl tutuklu kaldıktan sonra cep telefonuna Hizbut Tahrir örgütüyle ilgili telefon görüşmelerini polis tarafından yüklendiği ortaya çıkınca serbest bırakılan Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin babası Muharrem Çelebi, gazetemize konuştu. Çelebi, “Mahkemenin lehimize sonuçlanacağına inanıyoruz. Çünkü ortada hiçbir suç yok, kanıt yok. Telefona yüklemeyi yapan polisler hakkında soruşturma devam Baba Muharrem ediyor ama hâlâ dava açılmadı. SuçÇelebi luysak cezamızı çekelim, yoksa suçlu kimse o cezasını çeksin. Bunun hesabı verilsin” dedi. Teğmen Çelebi, dava kapsamında geçen günlerde son savunmasını yaptı. Çelebi’nin babası Muharrem Çelebi, “Adaletsizlik yüreğimizi dağladı. Ama hiçbir zaman umudumuzu kaybetmedik. Mehmet Ali, cezaevindeyken de çıktıktan sonra da hiç umutsuzluğa kapılmadı” dedi. “Güneş balçıkla sıvanmaz, haklılığımız gün yüzüne çıkacak” diyen baba Çelebi, sözlerini şöyle sürdürdü: “Biz doğru yoldan sapmayacağız. Oğlum Mustafa Kemal’in askeri olduğunu bir kez daha gösterdi.” Teğmen M. Ali Çelebi Hedef: AB yerine Osmanlı bayrağı Dostlar alışverişte görsün diye 3 Ekim 2005’te “şeklen açılan” müzakereler fiilen ölü doğmuş diğer deyişle. “Aralıkta ‘407’ oyla ‘müzakerelere’ yeşil ışık yakan Avrupa parlamenterlerinin ‘evet’ oyları; dokuz ayda gerileyerek ‘356’ya indi” diye yazmışım 2005 Ekimi’nde de ve devam etmişim: “Dokuz ay gibi kısacık bir sürede; Türkiye AP’de ‘51’ destekçisini yitirdi. Niye? ‘Uygarlık projemiz’ güven telkin etmiyor. AB kafasını öte yana çevirdiği anda, Ankara’nın tüm eski refleksleri hortluyor. Ne dava açılan karikatürcüler kalıyor, ne 8 Mart’ta ‘meydan dayağından’ geçirilen kadınlar! Bunlar, Türkiye’nin ‘17 Aralık’ eşiğini atlattıktan sonra yaptığı stratejik hatalardı. ‘3 Ekim’in ardından aynı hatalar tekrarlanıyor. ‘Hata’ sözcüğü de yanlış. Ankara’nın AB ile ilişkileri anlayış biçimi bu aslında: ‘Kritik virajları’ alıp bildiğini okumak!” (Sağnak, 29.10.2005) Merkel ve Sarkozy… evet tabii doğru Türkiye’nin AB perspektifini hepten kararttı. Ama süreci asıl mayınlayan AKP Türkiyesi oldu. İşin trajik yanı, AB’yi yalnız “reklam”, “dolgu malzemesi” ve “görsel efekt” olarak kullanan “AKP Türkiyesi”; Türkiye’nin sayılı aydınları tarafından “reformculuk” ve “AB’cilik” adına şevkle kucaklanıp baştacı yapıldı. Gel de, “Türkiye doğuya giden bir gemidir. Güvertede batıya koşanlar, geminin batıya gittiğini zanneder!” diyen Sakallı Celal’i anma… “Avrupa fatihi” diye karşılanmış olan Erdoğan; balkonlara 12 yıldızlı Avrupa bayrağı yerine şimdi üç hilalli Osmanlı bayrağı astırmanın peşinde! Diyarbakır’da gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alınamadı KPSS DENEME SINAVI SONUÇLARI GENEL YETENEK 31 A 1 D 32 C 2 A 33 D 3 E 34 A 4 C 35 B 5 C 36 D 6 E 37 D 7 B 38 B 8 C 39 C 9 B 40 B 10 B 41 D 11 E 42 D 12 A 43 D 13 B 44 A 14 C 45 A 15 B 46 D 16 C 47 C 17 B 48 D 18 E 49 B 19 B 50 B 20 B 21 E 51 C 22 C 52 C 23 A 53 D 24 C 54 C 25 D 55 A 26 A 56 C 27 A 57 A 28 D 58 B 29 D 59 B 30 B 60 C 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 GENEL KÜLTÜR 31 E C 32 C D 33 D B 34 E D 35 D C 36 C B 37 D B 38 D C 39 E B 40 C B 41 C E 42 D B 43 C E 44 C C 45 E E 46 A E 47 D D 48 B B 49 C D 50 E A C 51 A B 52 E E 53 C E 54 D A 55 C E 56 D B 57 D B 58 D E 59 B D 60 C 5 kişinin kemikleri savcılıkta kayboldu DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Diyarbakır’da 1994 yılında gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alınamayan, 2003 yılında bulunan toplu mezara gömüldükleri ortaya çıkan 5 kişinin kemikleri savcılıkta kayboldu. Adli Tıp Kurumu’nda yapılan çalışmalardan sonra 2009 yılında, toplu mezardan çıkarılan kemiklerin Ali Bulut, Emre Bulut, Ramazan Bulut, Hasan Orhan ve Mehmet Orhan’a ait olduğu, 3 kişinin kemiklerinin kime ait olduğunun ise belirlenemediği bildirildi. 15 yıl aradan sonra yakınlarının kemiklerine ulaşan Bulut ve Orhan aileleri, kimlik tespiti işleminden sonra Kulp Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak kemikleri mezara koymak amacıyla istedi. Savcılık ailelere, kemiklerin kendilerine ulaşmadığını ve nerede olduklarının bilinmediği yanıtını verdi. İHD Diyarbakır Şubesi yöneticilerinin girişimleri sonucu kayıp kemikler bulundu. 3’ü kimliği belirsiz, 5’i ise kimliği tespit edilen 8 kişiye ait kemiklerin Kulp ilçesi Merkez Mahalle Mezarlığı’nda ayırt edilmeksizin aynı torba içerisinde gömüldüğü tespit edildi. D i y ar b a k ı r Ö z e l Y e t k i l i Savcılığı’na başvuran Orhan ve Bulut aileleri, insan onuruna uygun düşmeyeceği gerekçesiyle mezarın açılarak kemiklerin çıkarılıp ayrıştırılarak kendilerine verilmesinden vazgeçti. Mezarlıkta kimliği tespit edilen 5 kişinin adının yazılı olacağı bir anıtmezarın yapılabileceği belirtildi. Arınç: Alevi paketi Meclis’e geliyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Alevi yurttaşlara yönelik düzenlemelerin de yer aldığı yeni bir demokratik paketin tamamlanma aşamasında olduğunu, yasama yılı bitmeden paketin Meclis’e sunulabileceğini söyledi. Bakanlar Kurulu toplantısının ardından soruları yanıtlayan Arınç, söz konusu paketin 2 yıllık bir planın ürünü olduğunu belirtti. Arınç, ayrıca, 10 bin Avro’ya çıkarılan yurtdışı askerlik bedelinin de düşürüleceğini ifade etti. Arınç, PKK’nin çekilme sürecinde de herhangi bir sorun yaşanmadığını savundu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear