02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 5 ARALIK 2013 PERŞEMBE 4 HABERLER Bakanlar, cemaatin dershaneler nedeniyle sokağa çıkmasından ve ‘türbanlılara su sıkmaktan’ korktu Eğitimin Niteliği Demokrasi, toplumların kendileri için en iyi olanı kararlaştırıp seçebilme yeteneğine sahip oldukları varsayımına dayanır. Çağımızda karmaşıklaşmış bulunan demokrasi kavramını, sandık dışı her türlü denge ve denetim kurumlarından soyutlayarak basitleştiren “ileri demokrasi”mizde(!) bu varsayım daha da önem kazanmaktadır. Dünkü Cumhuriyet’te Ergin Yıldızoğlu’nun insanlığın küresel ısınma karşısında, kendi felaketine güle oynaya koşar adım gitme aymazlığına değinen, “Kiminki Daha Büyük” başlıklı yazısı, bu varsayımın ciddi biçimde sorgulanması gerektiğini düşündürüyordu. Ama bırakalım tartışmayı bir yana ve varsayımı doğru kabul edelim. O zaman da basite indirgenmiş demokrasilerde bile şu olguyla karşılaşıyoruz: Demokrasinin var olabilmesi için doğru karar vermenin önünde engel olmamalıdır. Bu durumda da iki temel öğe, demokrasinin onsuz olmazlarının başına yerleşiyor: 1 Özgür medya. 2 Nicelik ve nitelik açısından yeterli eğitim. Mademki demokrasi insanların kendileri için en doğruyu bulma yetilerinin olduğu varsayımına dayanır, o zaman vatandaşın ne olup bittiğini bilmesi gerekir ki, doğru karar verebilsin. HHH Kişioğluna neyin olup bittiğinin anlatılması zorunludur ama yeterli değildir. Onun aynı zamanda kendisine sunulan verileri değerlendirecek düzeyde olması gerekir. Bu da belirli bir düzeyi ve eğitimi gerekli kılar. Eğer bir ülkede, kişiler ne olup bittiğini öğrenme özgürlüğüne sahip değillerse veya o özgürlüğe sahip olsalar bile, verileri doğru değerlendirebilecek düzeyde değillerse, orada demokrasinin varlığından söz edilemez. Ülkemizde basın özgürlüğünün hali ortada, Cumhuriyet’in muhabirleri, muharrirleri, çizerleri ve yazarları bu konuyu öylesine çok işlediler ki... Ama, basın özgürlüğü olmuş olsaydı bile demokrasimizin, toplumsal eğitim düzeyimizin düşüklüğü dolayısıyla, yine de sınıfta kaldığı gerçeği ortada. Yine dünkü Cumhuriyet’in son sayfasında arkadaşımız Figen Atalay’ın toplumumuzun eğitim düzeyi açısından üzerinde durup uzun uzun düşünmeyi gerektirecek bir haberi yayımlandı. Daha geniş ayrıntılarını öğrenmek isteyenlerin, Google’dan Pisa 2013’e girip araştırabilecekleri haberde, OECD’nin 65 ülkede yaptığı eğtim araştırmasında Türkiye’nin en alt sıralarda yer aldığı bildiriliyordu, ülkemizin okuma anlama becerisinde 41., matematikte ise 42. sırada bulunduğu belirtiliyordu. Yani eğitimin kalitesi sıralamasında da 65 ülke arasında 3. kümede yer alıyorduk. Birleşmiş Milletler İnsanı Gelişme Raporları’nda belirtildiğine göre OECD ülkelerinde ortalama eğitim süresi 13 yıl iken bizde 6.5 yıl. Yani Türkiye’de eğitimin niceliğinin zaten düşük olduğunu biliyorduk; şimdi niteliğinin düşük olduğunu da öğrendik. HHH 20. yüzyıl başında Türkiye’nin sosyoekonomik yapısının doğurduğu sakıncaları eğitime ağırlık vererek, Aydınlanma’nın ışığını Köy Enstitüleri ile her yana yayarak gidermeye çalışan Cumhuriyetin eğitiminin bugün nicelik ve nitelik açısından geldiği yer tesadüf değildir. Aydınlanmanın ve Cumhuriyetin yandaşlarının en büyük dayanağı eğitimdi ve bu gerçek, onların karşıtları tarafından da çok iyi anlaşıldığından, onların da yıkmayı amaçladıkları kurum yine eğitim olmuştur. Milli eğitimin nitelik ve nicelik bakımından daha iyi bir düzeye varması ise şu anda, bu iktidarla imkânsızdır. Çünkü bütün araştırmalar göstermektedir ki, vatandaşın eğitim düzeyi yükseldikçe, şu andaki iktidar partisine olan eğilimi azalmaktadır. Bu durumda, eğitim düzeyinin düşüklüğü üzerine iktidar bina etmişlerden, eğitimin düzeyini yükseltmelerini beklemek onlardan bindikleri dalı kesmelerini istemekle eşanlamlı olacaktır. Onlar dindar ve kindar yüzeyselliğini kulaçlayan kişilerden hoşnutturlar. AKP’nin Gezi kâbusu İKTİDARCEMAAT KAVGASI Medyada ‘belden aşağı’ tartışma ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Bugün gazetesinin AKP’nin genişletilmiş il başkanları toplantısı’ndaki adaylık açıklaması sırasında çekilen Başbakan Tayyip Erdoğan ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in el ele fotoğrafını 1. sayfadan basmasına, Yeni Şafak gazetesinde Yasin Doğan adıyla yazan Erdoğan’ın siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’dan ilginç bir tepki geldi. “Kavganın ahlakı vardır” başlıklı yazısında Akdoğan, “Gazete 30 Kasım’daki 1. sayfasında Erdoğan’la Fatma Şahin’in el ele tutuşuyorlarmış gibi bir resmini bastı. Bunun adı açıkça belden aşağıya vurmaktır, seviyesizliktir, tefessüh etmektir” dedi. Bugün gazetesinin yanıtı ise gecikmedi. Yapılan açıklamada, “Anadolu Ajansı’nca servis edilen bir fotoğraf karesinin farklı amaçlarla kullanıldığını düşünmek ‘hastalıklı bir ruh hali’nin yansımasıdır” ifadelerine yer verildi. Başbakan Tayyip Erdoğan, Ankara Ticaret Odası’nda düzenlenen Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı’na Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin'in elinden tutarak aday gösterildiğini açıklamıştı. u Bakanlar Kurulu’nda dershanecilerin kitlesel eylem yapacakları istihbaratı görüşüldü. Bakanlar “Cemaat ile yaşanan tansiyonu düşürelim” görüşünü dile getirdi. Toplantıda Başbakan Erdoğan’ın yardımcılarıyla 2004’ten 2011’e Bakanlar Kurulu Sekretaryası’ndan, Başbakanlık’tan ve Başbakanlık Müsteşarlığı’ndan giden tüm yazılı talimatları 2.5 saat boyunca bizzat incelediği öğrenildi. DUYGU GÜVENÇ İdris Bal, AKP ve Erdoğan’a çok sert eleştiriler yöneltti ‘Çok pis bir oyun var’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Dershane tartışmasında hükümete yönelik eleştirileri nedeniyle AKP tarafından kesin ihraç istemiyle disipline sevk edilen Kütahya Milletvekili İdris Bal, partiden istifa dilekçesini TBMM Başkanlığı’na sundu. Bal, daha sonra basın toplantısı düzenledi. Başbakan Erdoğan’a sert eleştiriler yönelten Bal, “Perdenin bir önü vardı, bir de arkası vardı” diyerek “Perdenin önünde halkın içinde, halkla barışık, garibanla bağdaş kuran, oruç tutan Sayın Başbakan başta olmak üzere AKP’liler vardı” dedi. Ezilirken herkesin demokrat olduğunu, esas demokratlığın güçlü olunduğu zaman ortaya çıkacağını vurgulayan Bal, “Ordu, istihbarat daha makul hale geldi. Tam da ‘birinci sınıf demokrasiye gidiyoruz’ derken, arkadaşlar dediler ki: Biz bunu iktidar için yaptık, biz bunu hazmetmemiştik’. Ve kucak kapanmaya başladı. Ben kucağını açmış, vizyonu geniş bir AKP’ye girmiştim. Vizyonun büzülmesiyle beraber dış siyasette de vizyon büzüldü. Bu geriye gidişin başlangıcıdır. Toplumu sıkboğaz edemezsiniz. Bu kadar gizli kapaklı iş yapamazsınız” diye konuştu. Her gün demokrasi lafları edildiğini ancak bunların toplum mühendisliği için söylendiğini anlatan Bal, şöyle konuştu: “Çok pis bir oyun bu. Toplumu kutuplaştırarak, kristalize ederek, arkasındaki kesimi garanti altına almaktır bu. Onun için Alevi ile Sünni yan yana olsun istemezler. Dost olurlarsa kutuplaşma olmaz. Siyaseti dinselleştirirseniz, kutsalla kutsal olmayan diye uçurumlar açarsanız o adamlarla sonra nasıl koalisyon kuracaksınız, nasıl yüz yüze bakacaksınız. Bu demokrasi değildir.” ANKARA AKP ile cemaat arasındaki kavgada, hükümetin dershanelerde erteleme formülü bulmasıyla yumuşamaya gidilmesinde, “Gezi eylemleri” benzeri bir kitlesel eylem istihbaratının da etkili olduğu ortaya çıktı. Dershanelerle ilgili erteleme formülünün bulunduğu Bakanlar Kurulu toplantısında Gezi benzeri kitlesel eylem istihbaratı konuşulurken, polisin Gezi Parkı Direnişi sırasındaki saldırılarına sessiz kalan bakanlar, böylesi bir eylemde yer alacak türbanlı öğrenci ve ailelerine “su sıkılarak” müdahale edilmesinden duydukları kaygıları dile getirdi, bazı bakanlar tansiyonun düşürülmesini önerdi. Edinilen bilgilere göre pazartesi günü yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında sürecin ertelenerek yumuşatılması konusunda iki önemli konu gündeme geldi. Öncelikle dershanelerin kapatılmasını öngören taslağın kabul edilerek Meclis’e aynı şekilde gönderilmesi durumunda Ankara’da kitlesel protesto ve yürüyüş eylemleri yapılacağı istihbaratı görüşüldü. Toplantıda Gezi benzeri böylesi kitlesel bir eylem olması durumunda polisin türbanlı öğrenci ve ailelerine yönelik başta su sıkma olmak üzere olası bir müdahalesinin yaratacağı sıkıntılar dile getirildi. Cemaat ile yaşanan gerginliğin ardından Gezi olayları sırasında olduğu gibi hükümet sosyal medyayı da yakın takibe aldı. Cemaatin özellikle Twitter’da hızla örgütlenmesi ve Gezi’den çok daha fazla tweet atılması dikkat çekti. Dershanelere yönelik atılan tüm tweet’ler Başbakanlık’ta incelendi. Tweet’lerde hakaret, küfür olmamasına karşın hükümete karşı sert eleştiriler dikkat çekti. Cemaat destekçilerinin, ‘BenDedimOlacakOlmaz’ ve ‘HakArayışıFitneDeğildir’ etiketiyle gösterdiği tepki dünya çapında gündeme otururken AKP destekçilerinin başlattığı ‘OyunuVerOyunuBoz’ etiketi beklenen desteği görmedi. Toplantıda, 2004 MGK kararı ve fişlemelerin ardından belge taraması da yapıldı. Başbakan Erdoğan’ın yardımcılarıyla birlikte 2004’ten 2011’e Bakanlar Kurulu Sekretaryası’ndan, Başbakanlık’tan ve Başbakanlık Müsteşarlığı’ndan giden tüm yazılı talimatları 2.5 saat boyunca bizzat incelediği öğrenildi. Bakanlar Kurulu’nda birçok bakan da “Cemaat ile yükselen tansiyonu düşürelim. Bizim çocuklarımız da o dershanelere gitti” görüşünü dile getirdi. Dershanelerin kapatılmaması için kurulda en net desteği ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in verdiği öğrenildi. Bakanlar Kurulu’nda ‘sürecin zamana yayılması’ fikri benimsendi. Başbakanlık’tan gönderilen yazışmaların yanı sıra Erdoğan, kurul toplantısı sonunda hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’ın yapacağı açıklamayı da bizzat okudu. Arınç, “Eylül 2015’te son noktaya gelinmesini arzu ediyoruz” Dershanelerin kapadiyerek sürecin ucutılmasına ilişkin tarnu açık bıraktı. Sosyal medya korkuttu ‘İstemeden fitne dedim(!)’ Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Başbakanlık merkez binada dershane temsilcilerini kabul etti. Son günlerde hükümetle dershaneler arasında arzu etmedikleri bir tartışma ortamı doğduğunu belirten Arınç, “Allah biliyor, milletimiz de bilsin ki bunları zorla kapatmak veya kapanmaya zorlamak gibi bir düşüncemiz asla yoktur” dedi. Arınç “Bir fitne kelimesini istemeyerek veya arzu etmeyerek kullandım”diye konuştu. (Fotoğraf:AA) ‘Cemaatin elinde daha ne var’ Avcı’nın korumaları alarmda ocuklarını da yollamış Erdoğan’ın ço c ukları Burak , Bilal , Esra ve Sümeyye ’nin de Türkiye’deki üniversite sınavına hazırlanırken cemaate yakın dershanelere gittikleri belirtildi. Dershane taslağı ile yapılan çalıştay sırasında Özel Kayı Eksen Dershanesi’nden Mustafa Yeşiltaş, “Sayın Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan Bahariye şubemizin öğrencisiydi. Kendisi ‘ilgi gösterin’ diyordu. Şimdi iktidarsınız devir değişti. Devrim önce kendi çocuklarını yer diye bir laf vardır. Zulmettiniz, insanları üzdünüz. Bu kırgınlığı nasıl düzelteceksiniz?” diye sitem etti. Ç tışmanın en alevli olduğu günlerde Ankara’da iki canlı bomba saldırısı ihbarı oldu. Eylemciler, telefonla kendilerini ihbar ettikten kısa bir süre sonra hedeflediklerini söyledikleri yerlerde boy göstermiş ve yakalanmışlardı. Olaylardan ilki Milli Eğitim Bakanlığı’nın komşusu olduğu Başbakanlık Merkez Bina’da, ikincisi ise AKP Genel Merkezi’nde yaşandı. İlk olayda, Milli Eğitim Bakanı Eskişehir’e hareket etmek üzereydi. Bakanlık korumaları, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın olayın yaşanmasından kısa bir süre önce Bakanlıklar bölgesinden ayrıldığını ifade etti. Konu Bakan Avcı ile birlikte olan bürokratlara iletildi. İkinci olay ise Bakan Avcı, AKP milletvekillerine dershane taslağı ile ilgili AKP Genel Merkezi’nde bilgi verirken yaşandı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear