22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 5 ARALIK 2013 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Cemaatler ve Siyaset Seçim Üzerine Sen yazı makinesi misin? Masaya geçer geçmez hemen bir şeyler çiziktirmen gerek... Elinde gündelik gazeteler. Her biri ayrı yolda, ama özel istek üzerine değişik gibi görünüyorlar. Sen birini yeğlersen bir bakıma onun çizdiği yolda yürüyenlerdensin. Nereye götürür o yol seni? Bilinene mi, bilinmeyene mi? Gazete seçmek, insan seçmek, parti seçmek... Hep bir seçim havasındayız. O olsun bu olmasın... Bir ayrışmadır, çok kere yanıldığımız. Onu seçtiğimiz için sonradan pişman olmuşuzdur. Niye onu değil de bunu seçmedin? Her yeni seçimler öncesinde bol bol sorulup tartışılan başlıcası budur; seçim, seçilmek, seçilememek... Sayısız parti var. Seçim listeleri uzar gider. Bakarsın şaşarsın. Nerden çıktı bunca parti diye. Oy atmak bu uzun adaylar listesine zordur, sorumluluk büyüktür. Bunca çok parti seçimlere de girer. Ama çoğu yüzde ikilerden, üçlerden fazla oy alamaz. Yine de direnir; bu sefer olmadı, gelecekte oylar partimizde toplanacak, der. Bir insanı seçmek oldukça çetin bir sınavdan geçmektir. İyi tanımışsın, seçeceğin kişiyi ona güvendiğin, yararlı olacağına inandığın için mi? Yoksa gelişigüzel kim olursa olsun diye mi? Ben çok seçmen gördüm, oy vermeye giderken yaptığını bilmeyen, düşünmeyen, seçim gelmiş, haydi sandıklara... Sonuçta oy verdiğin kişi gerçekten işe yarar biriyse sorun yok. Ama nice binlerce, on binlerce oy yanlış kişilere gitmişse, yanılmışsa dönüşü yoktur. Oyla giden gitmiştir. Karşına çıkan politikacı artık keyfine göre stediğini yapacaktır. Sizin beklediklerinizi değil. Yine seçim var. Bu kez bölgesel, yani mahalli seçimler. Kentler, kasabalar, köyler oy verecek. On yıldır iktidardaki parti yine kazanacak mı? Muhalefet ne gibi başarılı projeler üretti ki oyları alabilsin? Ben birçok seçimde oy kullandım. Bilerek düşünerek, ama yine aldandım. Hep böyle olursa senin benim seçmen olmamızın bir yararı olmaz... Yeni seçimler bizi, hepimizi bekliyor. Yeni bir sınavdan daha geçmemiz için... Buyurun öyleyse sandık başına... AKP’nin ABD dizaynına aykırı olarak Mısır’da Mursi, Suriye’de El Kaide uzantısı Nusra hareketine askeri mühimmat dahil destek vermesi sonucu, ABD’nin bölgede tekrar İran’a yönelmesi ve ilişkilerini düzeltmeye çalışması, dershane krizinin arkasındaki gerçek neden olmasın? İ Prof. Dr. NURŞEN MAZICI yüzde 80 paya sahip dershaneler, uluslararasılaşmış değil ve kendi uzmanlık alanının, yani dershaneciliğin dışında bir işle uğraşmıyor. Oysa bu, bir kurumsallaşma olgusu. Bırakın AKP’yi, SP, RP, FP, MSP ve MNP bile kurulmadan önce, 1960’ların başında ABD eliyle örgütlenen “Barış Gönüllüleri” girişimiyle laik, demokratik, sosyal, hukuk devletini yıkmaya ant içen İslamcı Nur tarikatı, yarım yüzyıldır, sistematik ve kesintisiz bir biçimde bu misyonunu ülke geneline yayıyor, çelişik gibi görünse de Atatürk ilkelerini ve demokrasiyi tekrar getireceğini iddia ederek yönetimi ele geçiren her askeri darbe döneminden sonra bu İslamcı hareket, güçlenerek çıkıyor, böylece kurumsallaşıyor. 2 Dershanelerin kapatılması gereği, yıllardır tartışıldığı halde neden birden köşe yazarlığı ve gazeteciliği kendinden menkul cemaat dışı yazarlar bu girişimi, “antidemokratik” ve Gülen cemaatine karşı bir “linç” girişimi olarak yorumluyor? Oysa, örneğin, demokratik haklarını arayan TEKEL işçilerine, Gezi olaylarına, “Allah’ın verdiği” canları her gün alınan onlarca kadına, öğretmenlerin atanma talebine, yalnızca yazı yazdığı için tutuklanan yüzden fazla gazeteciye, dahası büyük bir yolsuzluk ve uluslararası skandala neden olan Deniz Feneri davasına başta Zaman gazetesi ve Samanyolu TV olmak üzere destek vermeyen cemaatin sorgulanması gerekmektedir. Eğer zenginin malı züğürdün çenesini yormuyorsa, bu gazeteciler ya demokratik hak nedir onu bilmiyorlar ya da cemaatten ikbal beklentileri var demektir. 3 İktidar partisine gelince: Kapsamlı, çağdaş, dershaneye gitmeye gerek kalmadan üniversiteyi kazanma olanağı sunan AKP’nin ortaöğrenimi yeniden yapılandırma planı vardı da kamuoyu olarak biz mi 11 yıldır duymadık? Türkiye’nin 2012 yılında bütçe gelirleri 329 milyar 800 milyon TL iken dünya genelinde başta eğitim, medya ve bankacılık alanında toplam yatırımlarının toplamı 375 milyar doları bulduğu iddia edilen Gülen cemaatinin AKP’deki oy oranının yüzde 5 ile yüzde 17 ddialara göre, Gülen cemaatininTürkiye genelinde 210’dan fazla özel okul, binlerce ışık evi, dershane ve kurs, 500 öğrenci yurdu bulunuyor. Bunun yanı sıra Türki cumhuriyetlerden Kanada’ya, Nijerya’dan Singapur’a uzanan 134 ülkede 2010 yılı itibarıyla toplam 400 özel okul, bu ülkelerde 38 öğrenci yurdu, 13 üniversiteye hazırlık kursu ve on binlerce öğrencisi, 7 binden fazla öğretmeni var. Bu okulların mali kapasitesi ise 1.5 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Gülen’in misyonunu kamuoyuna duyurmak için 25 radyo, Samanyolu TV, Mehtap TV ve Feza Gazetecilik A.Ş. adına yayımlanan Zaman gazetesi ile Aksiyon ve Sızıntı dergileri bulunuyor. Gülen’in yönlendirmesiyle kurulan ve 2000’bini aşan üyesi bulunan İş Hayatı Dayanışma Derneği (İŞHAD) bünyesinde 500’ün üzerinde işadamı ve şirket bulunuyor. İŞHAD ile birlikte Türkiye genelinde 17 işadamı derneği Gülen’i destekliyor. 1996’da kurulan Asya Finans Kurumu’nun kuruluş bütçesi de 2 trilyon lira. Cemaatin Asya ülkelerindeki eğitim atağı, başta Gebze Araştırma ve Pazarlama AŞ. olmak üzere Çalık Grubu ve Yengin Holding tarafından destekleniyor. Cemaatin nüfuz alanına giren ve acenta sayısı 400’ü bulan Işık Sigorta, 200 milyar TL hacminde. Cemaatin vakıfları; gelir, veraset, intikal, emlak, gümrük vergileri ve harçlardan muaf tutuluyor. En büyüğü “Akyazılı” olan bu vakıflar teşvik kredileri kullanıyorlar. Kısacası cemaat, 56’sı büyük kuruluş olmak üzere 500 şirket tarafından destekleniyor. arasında olduğu söylenmekte. Bu denli büyük parasal tutara karşı oldukça düşük sayılan oy potansiyelindeki Gülen cemaatine karşı, daha yüksek oy desteğiyle daha düşük mal varlığına sahip diğer cemaatler “Bana da! Bana da!” diyerek, uluslararası sermayenin bir parçası olmak umuduyla 20142015 seçimleri için Başbakan’a baskı yapıyor olmasınlar. Muhalif partilere gelince: Dershane kavgasını AKP’yi zayıflatacak bir taktik olarak düşünüp, cemaate ağıt yakarak oradan oy devşirecekleri stratejisi içindelerse, bu da demokrasi adına bir başka kaygı verici durum demektir. Çünkü 21. yüzyılda, katılımcı demokrasinin katılanı, dinsel kurumlar olan cemaatler değil, dünyevi kurumlar olan STK’lerdir. Örneğin, ABD’de Christian University gibi bir din adıyla ya da ilk 10’a giren ve Cizvit papazlarınca kurulmuş olan George Town Üniversitesi gibi yükseköğretim kurumlarında bile seküler ve evrensel öğrenim yapılırken, Türkiye’de iman pazarlayarak sermayenin el değiştirmesini sağlayan tarikatlarla hareket edilerek demokratik seçim kazanılamaz. Kaldı ki, CHP gibi sosyal demokrat kimliği ve sosyal demokrasi ilkesi olan bir muhalif parti, Hegel’in “Zenginlikle yoksulluk birlikte artar” saptamasından hareketle, yoksullaşan kitlelere, cemaatlerin servetlerinin yoksullaşmanın nedenlerinden birisi olduğunu anlatabilir. Ayrıca cemaatlerin bu denli siyasallaşması da sanıldığı gibi yalnızca demokrasilere değil, cemaatlerin kendilerine de zarar verir. Tam da bu bağlamda, şu varsayım zihinlerde şimşek gibi çakıyor: AKP’nin ABD dizaynına aykırı olarak Mısır’da Mursi, Suriye’de El Kaide uzantısı Nusra hareketine askeri mühimmat dahil destek vermesi sonucu, ABD’nin bölgede tekrar İran’a yönelmesi ve ilişkilerini düzeltmeye çalışması, dershane krizinin arkasındaki gerçek neden olmasın? Ne de olsa “mollalar devleti” İran üniversitelerinde hem Ömer Hayyam hem de Darwin’in Evrim Teorisi, İslam Cumhuriyeti kurulduğundan beri derslerde kesintisiz anlatılıyor. Bekleyip görmek gerekir, içten bazı milletvekillerinin, yandan Gülen cemaatinin, alttan diğer cemaatler ve merkez sağcıların, dışarıdan ABD’nin basıncına AKP ne kadar dayanacak! Vicdanlar Ne Zaman Ses Verir? Son günlerde yakın tarihimize ilişkin belgeler yeniden ortaya saçılmaya başladı... Vicdanlar neden şimdi konuşmaya başladı... Ne oldu da bugüne dek suskun olan vicdanlar, birden dile geldi? HHH Vicdanı evrensel değerlere göre biçimlenmiş insanlar için, vicdanı özel bir alt kültür grubuna göre oluşmuş kişileri anlamak zordur: Yalan söylememek, dürüst olmak, sahte belge imal etmemek, adil olmak, hukuka ve yasalara göre davranmak evrensel değerlerdir... Vicdanı ve bilinci evrensel değerlere göre biçimlenmiş olan insanlar, hangi görevlerde olurlarsa olsunlar, önce bu değerlere bağlılıklarını sürdürürler... Ayrıca güvenlik ve yargı görevlileri başta olmak üzere, her meslek sahibi açısından, bunların üzerine bir de “meslek ahlakı” denilen değerler eklenir, böylece bir meslek sahibi olan kişiler hem evrensel ahlaka hem de onlara koşut olan meslek ahlakına göre davranırlar. Ama bir insanın vicdanı özel bir alt kültüre göre biçimlenmişse... Sadece belli bir ırktan, milliyetten, dinden, mezhepten, tarikattan, cemaatten veya cinsten olan insanların özel değerlerini benimsemişse... Sahip olduğu değerleri, sadece kendi özel alt kültür grubunun üyeleri açısından önemsiyorsa... Kendinden görmediği insanlara karşı hiçbir ahlaki, vicdani sorumluluk duymuyorsa... Kendi ırkından, milliyetinden, dininden, mezhebinden, cinsinden olmayan insanları düşman görüyorsa... Hatta, kendinden görmediği insanları düşman saydığı için, onlara karşı ahlakdışı, vicdan dışı davranmayı bir görev olarak algılıyorsa... O zaman vicdanı evrensel ahlak kurallarına göre biçimlenmiş insanların “vicdansız” dediği, ama kendi alt kültür grubuna göre “doğru” olan, “kendi alt grubunun vicdanına uygun” davranışlar ortaya çıkar... Çünkü bu insanların vicdanları, evrensel değerlere göre ve bireysel kararları bağlamında değil, grup değerlerine göre ve bireysel iradeyi yok eden, gruba bağlılık duygusuyla oluşmuştur! HHH Değerleri bir alt kültür grubuna göre biçimlenmiş insanların vicdanları, ait oldukları grup saldırıya uğradığında, kendilerini evrensel değerlere göre savunmak ihtiyacı duyduklarında, dile gelir. İşte bugün etrafa saçılan belgelerin arkasındaki siyasal, sosyal ve psikolojik süreç budur... Arkası gelecektir! AKP ne kadar dayanacak üzde 20’si Gülen cemaatine ait Y Bu bağlamda, Başbakan’ın dershanelerin kapatılacağı açıklamasından sonra, dikkatlerin neden Gülen cemaatine çevrildiği sorusunu irdelemeye çalışalım. 1 Türkiye’deki dershanelerin yalnızca yüzde 20’si Gülen cemaatine ait olduğu halde neden yüzde 80’lik diğer dershane sahiplerinin tepkileri medyada dile getirilmiyor. Çünkü genelde geri kalan Yalın Yanıtlar “Ş NUSRET ERTÜRK air bana yağmurdan söz etme, yağdır.”W. Hugo En çok eksikliğini çektiğimiz şeydir yalınlık. Kimileri önem vermez, değerini bilmez olsa da. Yalınlık gelip ışığını saçıncaya değin göz boyamalar sürüp gidecektir. Kürsüdeki konuşmacı, kalabalığa ucuzundan öğütler veriyordu: “Ayağınızı yorgana göre uzatın.” Arkalardan bir ses yükseldi: “Ya yorganımız yoksa!” Yaşam, aslında yalındır. Onu biz karmaşık yapıyoruz. Yalınlık, olgunluğun en son noktasıdır. Yalınlık, yüce değerler taşır. İçtenlik, aydınlık saklıdır içinde. Yalınlıkta akıl ve bilim öne alınır. Yalanı, dolanı, yanlışı yaşatmaz. Sen ben düşüncesinden hep uzak durur; doğruyu söyler. Turgut Özakman’a sorarlar: “Yunanlar Polatlı’ya kadar gelmişlerdi. Yurdumuzda ne işleri vardı?” Özakman’ın yanıtı kısa ve anlamlıdır: “Biz Viyana’ya gitmiştik ya, onun iadei ziyareti olmalı.” Yalınlığa bakar mısınız? İşittiğim en çarpıcı yayılmacı savaş eleştirisiydi. Viyana deyince, nedense hep kahramanlığımız akla gelir. Ya karşı taraf? Orası hiç düşünülmüyor. Yukarıdaki ufacık yanıtta iki yanı da birlikte görüyoruz. Özakman’ın yalın yaklaşımı dünyaya bakışımızı bir anda değiştiriyor. Siz hiç bizde kitabı dört yüz baskı yapan bir yazar duydunuz mu? Özakman, onlarca kitap yazdı. Hepsi de çok baskı yaptı. Onun, “Şu Çılgın Türkler” adlı eseri, iki yıl önce dört yüzüncü baskıya ulaşmıştı. Bu ilgide bir yalınlık saklıdır. Yunus Emre ile Mevlâna arasında geçtiği söylenen bir konuşma vardır. Mevlâna, on ciltlik Mesnevi’si için Yunus’a görüşünü sorar. Yunus’un yanıtı şu olur: “Çok uzun yazmışsınız. Ben olsaydım; ‘Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm’ derdim.” Yalınlığı bir de eşitlik söyleminde arayalım. Bizde eşitlik anlayışı çeşit çeşit: 1. Hiçbir şeyi olmadığı için eşit olanlar. 2. Her şeyi olduğu için eşit olanlar. Biri sıfırda, diğeri doruklarda. İkisi de “eşit” sözcüğüyle anılıyor. Hangileri daha çok eşit? Bazı yöneticiler yurttaşları sıfırda eşitliyor. Bir soran olursa, sağladığı(!) eşitliği savunuyor. Yalınlığa arka dönerek. Yokluklar içindeki 1920’lerin, 30’ların yükselişlerini görmeseydik, belki kanardık. Mayıs 2013. Ankara’dan Bursa’ya gidiyorduk. Çok uzaklardan adı okunan kocaman yazılı bir köftecide durduk. Lokanta, orta boy bir düğün salonunu andırıyordu. Donanımlı bahçesi de vardı. İçi dışı dolu. Uzun yoldan geliyorsunuz. Önce lavaboya yöneliyorsunuz. O da ne? Birer göz kadın erkek tuvaleti! Kapılar önünde sıralar... Onun tam karşısında yirmi kişinin namaz kılacağı mescit! Lokantanın sorumlusuna: “Yanlış yere gelmişiz” diyorum. Oturmadan oradan ayrılıyoruz yalın bir davranışla. Yaşam, yalınlıkla güzelleşiyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear