26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
28 ŞUBAT 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 Cüneyt Arcayürek son kitabında ‘anayasa fırlatma’dan tezkerenin reddine kadar birçok konunun içyüzünü yine ayrıntılarıyla anlatıyor ‘ Kritik MGK’de Sezer’den Özkan’a toplantı terk ettiren söz: Pişpirik oynadığınız insanlardan değilim azetemiz yazarı Cüneyt Arcayürek, kaleme aldığı son kitabı “11 Cumhurbaşkanı 11 Öykü Çankaya”da, Milli Güvenlik Kurulu’nda yaşanan ve kamuoyuna “anayasa fırlatma” olarak yansıyan olayın içyüzünü ilk kez ortaya koydu. Arcayürek’in kitabının ikinci cildine göre, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, toplantıda Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK) bankaları denetlemesini eleştirdi. Eleştirilere yanıt vermek için anayasayı açan Cumhurbaşkanı Sezer’e Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan, “Sayın Cumhurbaşkanı siz anayasayı biliyorsunuz. Verin de bir de biz bakalım” diye seslendi. Sezer de “U” biçimindeki masada kendisine yakın oturan Ecevit ve Özkan’a doğru kitapçığı itti. Buna tepki gösteren Özkan, “Babamdan daha çok sevdiğim başbakanıma hakaret ettirmem. Sizi biz seçtik” diye çıkışınca Sezer’in yanıtı “Ben kahvelerde pişpirik oynarken milletvekilliği yaptığınız insanlardan değilim” oldu. Bu sözler üzerine Ecevit ve Özkan toplantıdan ayrıldı. Sezer’i hayrete düşüren istek K G itapta aynı dönemde yaşanan bir diğer önemli ayrıntı da, Fazilet Partisi’nin kapatılması sürecinde ikili arasında yapılan görüşme. Arcayürek, göreve başladığının ikinci günü Sezer’i ziyaret eden Ecevit’in Cumhurbaşkanı’nı “hayrete düşüren” isteğini şöyle anlatıyor: “Mayıs 2000; Başbakan Ecevit, Cumhurbaşkanı Sezer’i ziyaret etti. Cumhurbaşkanı, hayretle, hatta şaşkınlıkla dinlediği bir öneriyle karşılaştı. Başbakan Ecevit, yargının bağımsızlığını savunan eski Anayasa Mahkemesi başkanından, o sırada yüksek mahkemede Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın başvurusu üzerine kapatma davası görülen Necmettin Erbakan’ın dinci ve laiklik karşıtı Fazilet Partisi’nin kapatılmasını önleyecek girişimlerde bulunmasını istedi. Sezer, Ecevit’in bu isteğini reddetti. Anayasa Mahkemesi de Fazilet Partisi’ni 22 Haziran 2001’de kapattı. Fakat Sezer, Çankaya Köşkü’ndeki görev süresince ‘Ne Musa’lara ne de İsa’lara yarandı.’” K itapta yer alan iki “çarpıcı” ayrıntıya göre Ecevit, Fazilet Partisi’nin kapatılmasının önlenmesi için, dönemin Başbakanı Abdullah Gül ise 1 Mart tezkeresinin tekrar gündeme getirilmesi için Sezer’den ricada bulunmuş. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cüneyt Arcayürek son kitabı “11 Cumhurbaşkanı 11 Öykü Çankaya”da kamuoyuna “anayasa fırlatma” olarak yansıyan olayın içyüzünü şöyle anlatıyor: “Cumhurbaşkanı Sezer, MGK toplantısından önce ekonomik ve mali durumu izledi ve bankaların sıkıntı içinde olduğunu gördü. Bu nedenle anayasa gereği Çankaya’ya bağlı Devlet Denetleme Kurulu’na bankaları denetleme emrini verdi. Şubat ayında bir gün, her toplantıdan önce olduğu gibi o gün de Kurul’a kimi raporlar sunulduktan sonra, söz alan Başbakan Ecevit, Cumhurbaşkanı’nın bankaları DDK aracılığıyla denetlemesine karşı çıktı. ‘Hükümet zaten bankaları denetliyor. Denetlemenin denetimi olur mu?’ dedi. Sezer, ‘Anayasanın verdiği yetkiye dayanarak DDK’ye görev verdiğini, hükümetin bankaları denetlemesinin başka, DDK’nin denetlenmesinin başka’ olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı o sırada anayasa kitapçığını açmış, DDK ile ilgili maddeyi bulup okumaya hazırlanırken Başbakan Yardımcısı Özkan: ‘Sayın Cumhurbaşkanı siz anayasayı biliyorsunuz. Verin de bir de biz bakalım’ dedi. Sezer, U biçimindeki masada kendine yakın oturan Ecevit’le Özkan’a doğru anayasa kitapçığını itiverdi. Ecevit’in susmasına karşın, yardımcısı Özkan birden, ‘Babamdan daha çok sevdiğim başbakanıma hakaret ettirmem. Sizi biz seçtik’ diye konuşmaya başladı. Sezer, ‘Ben kahvelerde pişpirik oynarken milletvekilliği yaptığınız insanlardan değilim’ diye Hüsamettin Özkan’ı yanıtladı. ‘Ben babama hakaret ettirmem. Bu toplantı yapılamaz’ diyerek ayağa kalkan Özkan’la Ecevit, salondan ayrıldı. Mesut Yılmaz’la Genelkurmay Başkanı’nın yatıştırma çabalarından sonra Ecevit hızla Başbakanlık’a indi.” ’ Pirus Zaferi mi? Demirel 28 Şubat ’ı anlatıyor Askerin önünde takla atar Yakın tarihin önemli olaylarına farklı bir pencere açan Arcayürek, Süleyman Demirel, Turgut Özal ve Kenan Evren ile ilgili çarpıcı anıları da kitabında işliyor. İşte onlardan bazıları: 28 Şubat’ta neler olabileceği üç aşağı beş yukarı belli olmuştu. (...) Cumhurbaşkanı ile 26 Şubat 1997 Çarşamba görüştüm. O gün Çiller, Çankaya’ya çıktı. “Kafalar 28 Şubat’a endekslendi. Başka bir konu yok” dedim. Fakat, Erbakan’ın bir sözü kulislerde hararetli tartışmalara yol açmıştı. “Herkes otursun oturduğu yerde” demişti Erbakan. Cüneyt Arcayürek: Bu söz şöyle yorumlanıyor: Askerlere söylenmiş bir söz diye algılandı, algılanıyor. Süleyman Demirel: Yok canım sen de! C.A: Böyle bir numara yapabilir mi Erbakan? S.D: Diyebilir mi canım? C.A: Bilmem ki... Böyle bir laf eder, sonra işine geldiği yerde, ‘O sözü askerlere söylemiştim’ der, çıkar işin içinden. S.D: Askerlerin önünde dört takla atar, dört! C.A: Herhalde cuma günü de öyle olacak? S.D: Tabii. Hiç itiraz edilir mi? (12 Mart günü akşamüzeri Demirel ile yaptığı görüşmeye değindikten sonra) “Demirel: MGK toplandı, askerler önce projeksiyonla anlattılar. Çok güzel toparlanmıştı. Bir sorunu söylüyorlar ve tedbiri şu diyorlar. Nitekim daha sonra bir mitingde örtünmüş kadınlar da gösterildi. Arcayürek: Kara çarşaflı kadınlar! S.D: Evet. Bunu gösteren, Arapça yazılı pankartları... Fotoğrafı Genelkurmay Başkanı çevirip bu ikisine (Erbakan ve Çiller) gösterdi ve eliyle işaret ederek ‘İşte bu İran’ dedi. Sonra komutanlar tek tek konuştular. Sıra sivillere geldi. O İçişleri bakanı... Meral. Onlara söylemiştim: ‘Bizatihi bu kadının kendisi bakan, hele İçişleri bakanı olamaz’ demiştim. Öylece bir konuşma yaptı ki... Ne söylüyor, ne istiyor? C.A: Tabii Çiller’e dalkavukluk eden bir konuşma? S.D: Evet! Sonra sıra geldi Tansu Çiller’e. İşte... Biraz AB falan... Bir ara ‘Biz, ben, laikliğin teminatıyız’ deyince... Karşı sırada oturan Jandarma Komutanı Teoman Koman Paşa, ‘Onca olay geldi geçti’ dedi. Yani Sincan, Kayseri gibi demek istedi. ‘Siz neyin teminatısınız?’ dedi. Tabii Denizci de... C.A: Güven Erkaya Amiral. S.D: O da sıraladı olayları. ‘Siz neyin teminatısınız?’ ‘Siz laikliğin güvencesi olamazsınız’ dedi. 14, 24 ve 174. maddelerin uygulanmadığını söyleyerek... Erbakan garip bir konuşma yaptı. C.A: Acayip bir konuşma dediniz. Ne dedi? S.D: Önce, ‘Bu gerici hareketler büyümeden tedbir alınmalı’ dedi. Sonra, ‘Müslümanlık iyi öğretilse bu millette bu hareketler olmaz’ dedi. (...)C.A: Ne zaman verecekler hükümete MGK Genel Sekreterliği’nden bu metni ve Erbakan alacak mı? S.D: Pazartesi verecekler ve alacak ve imzalayacak! C.A: Önlemler MGK’den geçti, değil mi? S.D: Tabii. Ben okunurken her maddede Erbakan’a soruyordum: ‘Buna itiraz eden var mı’ diye. Elini kaldırarak bana, ‘Hiç buna itiraz edilir mi?’ diyordu. (kahkahalar) Şimdi... Bu adam (Erbakan) hükümetten gitmemek için her şeyi yapar. Tezkere formülüne ilginç yanıt alnız Ecevit değil, AKP iktidarının ilk günlerinde Başbakanlık koltuğuna oturan ve 1 Mart tezkeresi gibi önemli bir tarihi süreçten “yaralı” çıkan Abdullah Gül’ün de, yıllar sonra koltuğunu devralacağı Sezer’den ilginç bir talebi olmuş. Arcayürek’in anlatımından: “Başbakan Gül, Meclis’teki sonuçtan sonra 3 Mart günü Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile birlikte Çankaya’ya çıktı. Cumhurbaşkanı’na: ‘Tezkere reddedildi!’ dedi. Cumhurbaşkanı da Başbakan’ı ‘Çok iyi oldu’ diye yanıtladı. Fakat, bu kısa söyleşinin hemen ardından, Başbakan’ın Çankaya’ya alelacele çıkmasının bir başka nedeni olduğu anlaşıldı. Gül, reddedilmesine karşın hâlâ tezkereyi Meclis’ten geçirmenin peşindeydi. Cumhurbaşkanı’na şu öneride bulundu: ‘MGK’yi olağanüstü toplantıya çağırınız. MGK’nin bu toplantısına CHP lideri Deniz Baykal da katılsın. Yapacağımız açıklamalardan sonra Baykal da tezkereye evet desin. MGK’den böylece çıkacak tavsiye kararı ile TBMM’de yeniden yapılacak oylama ile tezkere kabul edilecektir.’ Cumhurbaşkanı, o güne kadar denenmemiş bir uygulamayı içeren öneriyi dinledi ve Başbakan Gül’e şu yanıtı verdi: ‘TBMM’deki AKP Grubu’nda tezkerenin kabul edilmesini sağlayacak yeter sayıda milletvekiliniz var. Sizin grubunuza egemen olamadığınız bir konuda CHP neden evet diyecek?’” Öcalan şokta Gerçeği HEP milletvekili Sırrı Sakık açıkladı: “Özal, ‘Gidip ateşkes süresini uzatmalısınız’ dedi.” Bu dramatik sahnenin üzerinden dört yıl geçtikten sonra Özal’ın Köşk’te söylediklerine Sırrı Sakık şunları ekliyor: “Hatta şunu da söyledi: ‘Siz tepki alabilirsiniz, size saldırabilirler de, ama bana da saldıracaklar, hep birlikte göğüslemek zorundayız. Çünkü bu sorun el yakıyor. Yani siyasiler ürkebilir, korkabilir, ama görebildiğim kadarıyla askerlerin bir kanadı da artık benim gibi düşünüyor’ demişti bize ve rahmetli bize bu referansı verdiğinde de ‘Ben sizin arkanızdayım, gidin’ demişti.” (...)(17 Nisan 1993) Apo, Bekaa’da Özal’dan gelecek işareti bekliyordu. “Çözüme çok yaklaşıldığına inanıyordu.” Akşam yemeğine oturuldu. Apo’nun yanında HEP milletvekilleri vardı. Televizyon açıktı. Televizyon Apo’nun beklediği haber yerine... Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölüm haberini verdi. Apo, dondu kaldı... “Bu işi çözecekti” dedi ve ekledi: “Öldürüldü!” Özal’ın ölümünden 40 gün geçti geçmedi. Deniliyor ki: Özal’ın önayak olduğu kararname MGK gündemine geldi. MGK, barış için Apo’yu dışlayan PKK’ye “sınırlı bir affı” Bakanlar Kurulu’na tavsiye etti. Affa yeşil ışık yakıldığının yayıldığı saatlerde, BingölElazığ karayolunda asker taşıyan bir otobüs yolda durduruldu. PKK, 33 er, 2 sivili kurşunlayarak öldürdü. Katliamı HEP Milletvekili Sırrı Sakık’ın kardeşi gerçekleştirmişti. Sınırlı af, tabii, derhal askıya alındı. Apo, bir süre sonra asker giysileri içinde basının karşısına geçti: “Özal gitti, barış bitti” dedi. Y Cumhuriyet Halk Partisi geçen haftanın son, bu haftanın da ilk günlerini ardı ardına yapılan iki kurultayla geçirdi. İlkinde tüzükte köklü değişiklikler yapılmasını isteyen 362 delegenin imzası vardı. Genel merkez, bu 362 delegenin çağrısına uymakla yetinmedi. O değişiklikleri önceden hazırlayarak kurultaya sunacak ön komisyonu da oluşturdu. Buraya kadarı Kemal Kılıçdaroğlu ve MKYK’si adına gerçekten olumlu bir davranış olarak değerlendirilebilir. Ne ki, tüzük değişimini partinin anayasasında değişim olarak değerlendiren Parti Meclisi üyesi ve Aydın Milletvekili İsa Gök’ün çalışmalara başlanabilmesi için nitelikli çoğunluğun zorunlu olduğunu söylemeye çalıştığı anda, Arena Salonu’ndan yükselen nahoş sesler, bununla da kalmayarak devreye birtakım koruma görevlilerinin sokulması, 16. kurultayı daha başlangıçta şaibeli duruma getirdi. Kamuoyunun TBMM görüşmelerinde AKP iktidarına karşı sert çıkışları ile tanıdığı Gök’ün, partisinin kurultayında yırtıcı aslanların önüne atılmak istenen bir Romalı köle haline sokulmak istenmesini anlamak güçtür. CHP Genel Başkanı, kendi yönetiminin belirlediği kurultay delegelerinden ve kongre salonunu dolduran dinleyicilerin önemli bir bölümünden gelen destek seslerinin etkisi ile keşke parti içi muhalefete meydan okumasaydı. Çünkü bu tür toplantılarda liderin en küçük olumsuz davranışları, durumdan görev çıkartmak için hazırolda bekleyen kimseler tarafından abartılı olarak değerlendiriliyor. Kendisini “partisinin bir neferi” olarak tanıtan İsa Gök gibi bir parlamenter, o durumdan vazife çıkartan kişilerce tartaklanabiliyor. Dosyalarının parçalandığını, kendisine yönelik bir linç girişimi olduğunu, dahası sözlü saldırıların eşine kadar uzandığını söylüyor. Tüm bu sevimsiz görüntülerin, bugünden tezi yok Tek Adamın partisinde büyüteç altına alınmayacağını kim söyleyebilir? 16 ve 17. kurultaylarda benim gibi CHP’de yarım yüzyılı aşkın bir dönem etkin görevlerde bulunmuş bir eski politikacının asıl beklentilerine yanıt alamayışı hazindir. Sayın Genel Başkan kurultayı açış konuşmasında Gazi Mustafa Kemal’den, İsmet İnönü’den söz etmiş; ancak İsa Gök’ün de kendisine hatırlattığı gibi Cumhuriyetin ve CHP’nin kurucu genel başkanına vatandaşların verdiği Atatürk soyadını es geçerek, AKP’lilerin söylemlerinin etkisi altında kalmıştır. Dahası Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarında ne Demokratik Sol söylemi, ne emeğin en üstün değer olduğunu anımsatmak vardır. CHP’nin ülkeye yaptığı olumlu hizmetleri anlatarak inkârcılara tarih dersi verirken 1963’te grev ve lokavtlı toplusözleşme hakkını getiren Çalışma Bakanı ve değişimin gerçek mimarını unutmuş olmak, eski bir Sosyal Güvenlik Kurumu Genel Müdürü için büyük eksikliktir. Halka tepeden bakan “tek parti”den, halkın, emeğin partisi haline gelmek için önce ortanın solu; ardından demokratik sol söylemlerini partinin programına geçiren, sendikalarla özdeşleşen ve o güçle dağ tepe dolaşarak CHP’yi iktidara taşıyan Bülent Ecevit, herhalde Atatürk ve İnönü’den sonra; bugün de CHP’nin üçüncü temel direği olmayı sürdüren isimdir. Pazartesi sabahı medya 16. ve 17. kurultayları Sayın Kılıçdaroğlu’nun zaferi olarak değerlendirmekle de kalmıyor, CHP’den Kemal Bey’in partisi olarak söz ediyordu. Delege çoğunluğunu Kılıçdaroğlu’nun etrafında toplayan asıl etken, bana göre Baykal ve Sav’a yönelik değişim arzusu olmuştur. Son kurultayda kazanan Kılıçdaroğlu, dünkü konuşmasında partinin bu kurultay ile yeni bir yol haritası çizdiğini söyledi. Partide “değişim bekleyen” globalcilerden oluşan yorum sahiplerine göre, o yol haritası partiyi başarıya götürecektir. Bu görüşü eleştirenler Kılıçdaroğlu’nun düşlediği Yeni CHP’nin, köklerinden kopmuş sıradan bir parti olmasının sonunda bölünme tehlikesinin kapıda olacağıdır. Kaygı ile bekleyenlerdenim: 17. kurultay sonrasının CHP’si, Haluk Koç’ların, Gülsün Bilgehan’ların değil de Gürsel Tekin’lerin, kendisinin muhafazakâr görüşleri savunan bir kişi olduğunu söyleyen Sinan Aygün’lerin izinden mi gidecek?.. EDP’den ‘12 Eylül’ dilekçesi ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP), 12 Eylül askeri darbesine ilişkin Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne açılan davaya müdahil olmak için dilekçe verdi. Dilekçeyi vermeden önce, Ankara Adliyesi önünde toplanan partililer, çeşitli sloganlar atarak, “Darbecilerle vicdan ve adalet önünde hesaplaşmak için adalet nöbetindeyiz” pankartı açtı. EDP Genel Saymanı Abdullah Çiftçi, 12 Eylül rejiminin bütün kalıntılarıyla tasfiye edilmeden, bütün sorumluları hesap vermeden Türkiye’nin demokrasi yönünde sağlıklı bir gelişme gösteremeyeceğini kaydetti. Çiftçi 4 Nisan’daki duruşmada EDP’nin bütün üyeleriyle birlikte Ankara’da olacağını bildirdi. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear