25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 24 ŞUBAT 2012 CUMA 14 Kurultay seçmek, seçmek ise özgürlük özüm, üst üste 2 ayrı kurultaysa.. Sevinmek gerek. Ç Kurultaysızlık… GÖRÜŞ FATMA ESİN Bir’den Kırk Altı’ya partileri kapattı, yöneticilerine de siyasi yasak getirdi. 1992’de yasakların Ama belirleyici olan her kalkması, partilerin zaman olağanüstü açılmasıyla 9 Eylül 1992’de kurultaydır. 25. Kurultay toplandı, Deniz Tüzük için de olsa, karşı Baykal genel başkan durmak adına da olsa kural seçildi. budur. 8 Şubat 1995’te CHP ile 1. Olağanüstü Kurultay 26 SHP bütünleşme kurultayı Aralık 1938’de toplandı. topladı. CHP Genel Partinin kurucusuilk lideri Başkanlığı’nı yürüten M. Kemal Atatürk’ün Hikmet Çetin aday olmadı. ölümüyle boşalan göreve SHP’li Murat Karayalçın’a İsmet İnönü seçildi. karşı Baykal, genel başkan 5. Olağanüstü Kurultay 5 seçildi. Mayıs 1972’de toplandı. CHP 1999 seçimlerinde İnönü ile Genel Sekreter TBMM’ye giremeyince Bülent Ecevit arasında PM Baykal istifa etti. üyelikleri nedeniyle 22 Mayıs 1999’da anlaşmazlık çıktı. Oylamayı, toplanan 9. Olağanüstü 507’ye karşı 709 destek Kurultay’da yerine Altan bulan Ecevit’çi PM kazanınca İsmet İnönü 33 yıl Öymen seçildi. Ancak kurultaysız dönem sürdürdüğü liderlikten ve 15 ay sürdü. partiden istifa etti. 30 Eylül 2000’deki 11. 14 Mayıs 1972’de Olağanüstü Kurultay’da toplanan “Genel Başkanlık Deniz Baykal yeniden genel Özel Kurultayı”nda Bülent Ecevit CHP’nin 3. lideri oldu. başkan oldu. Ve 10 Mayıs 12 Eylül 1980 darbesi, 2010’da istifa ederek tüm ayrıldı. setçi halk a iy Ardından toplanan s lı rı a ş a En b aklından olağanüstü n u n u ğ lu n u çoğ yleyen kurultayda Kemal ıra bağıra sö Kılıçdaroğlu geçeni, bağ amdır! ad 6. genel başkan ELT oldu. T. ROOSEV 4’ü olağanüstü, toplam 46 kurultay! 1CHP’de kurultay esastır. Çözümsüzlüktür. Birbirini gizli gizli yemektir. İtiş kakış, Kuyu kazma... Dahası kurultaysızlık Sultanlık... Padişahlık... “Beyefendi bilir!”ciliktir! (TBMM Başkanı Çiçek, sözün ucunun açık olduğunu bilerek. Hakan Şükür’e “yaptığın etik değil!” diyor. Ama Sayın Şükür, “o yarabbi şükür!” diyor ve ekliyor: “Beyefendi izin verdi! Gerisi lafügüzaf!” Gerçekten de kurultaysız bir düzen, lafügüzaftır. Çünkü “beyefendi” hem kanun, hem tüzük, hem etik, hem Meclis, hem kurultaydır. Ak Parti’nin kararması, ülkeyi karartması kurultaysız bir parti olmasındandır. Üst üste iki ayrı kurultay diyerek… Başparmak tırnaklarını birbirine sürten sürtene.. CHP parçalanacak.. CHP bölünecek! diye gizli bayram sevinci yaşayanlar var. Bu da tarihimizin CHP’ye bir mirası.. 2 Eylül 1954 tarihli gazete başlığı bunun ispatı. CHP ve kurultay iktidarların ilacı.. “CHP PARÇALANIYOR!” O dönem henüz promosyon keşfedilmemiş. Edilse, “1 gazete alana 1 paket kına!” bedava! Yıl 2012. Değişen bir şey yok. “Parçalanıyor!” başlıklarının aynısı bugün de atılıyor! Çünkü, kurultay seçmek demek. Seçmek ise özgürlük. Modern Dindar ve Kindar Gençlik! Hayliden hayliye kalınlaştı yobazlık yeniden Softalık zorlu anırtıyla aldı yürüdü. Kara bir kinle taassup pusudan çıktı yine, Yurdu şâhâne cehalet yeni baştan bürüdü. Yukarıdaki dörtlüğü Neyzen Tevfik, dinsel ideolojiyi siyasetinde kullandıkları için Demokrat Parti döneminin ilk yıllarında dile getirmiş. 60 yıl önce yani! 60 yıl önce atılan tohumlar fidan, fidanlar ağaç oldu. Çiçeğe durdu, meyve verdi. Meyveler olgunlaştı; koparılıp yeme zamanı geldi. Yiyenler lezzetinden sarhoş! O tohumların atılışını, fidanların yeşermesini, ağaçlaşmasını, çiçeğe durmasını, meyve vermeye başlamasını endişeyle izlemiş olan kuşaklar için günümüzde yaşananlar şaşırtıcı değil. Örneğin Başbakan’ın “Dindar bir nesil yetiştireceğiz” söylemi! Sadece malumun bir tekrarı. Onun için tepkiler pek cılız oldu. Yine de Başbakan, “Hem modern, hem dindar” diye bir ekleme yapmak gereği duydu. Modern (çağdaş) gençlik kendisi için ne anlam ifade ediyor, bilmiyoruz. Ancak bir tahmin yapılabilir: Büyük bir olasılıkla, çağdaş giyinen (yani erkekler için takım elbise giymek, kravat takmak gibi), teknolojinin sağladığı konfordan yararlanan bir gençlik. Oysa modern (çağdaş) insan olmak her şeyden önce aklın ve bilimin izinde gitmektir. Dogmalardan uzak, özgür düşünceye sahip olmaktır. Bu özelliklere sahip olmak hakka ve hukuka saygılı olmayı da beraberinde getirir. Bu anlamda çağdaş insan tabii ki dindar olabilir, ancak kendi iradesiyle olur. Ama dindar olarak yetiştirilen insan gerçek anlamda çağdaş olamaz. Çünkü küçük yaşlarında kendisine belletilen dogmalardan kendisini kurtaramaz. Kısaca, Sayın Başbakan kendini ve milleti kandırmasın. Yetiştireceği ve yetiştirilmekte olan gençlik çağdaş görünümlü olabilir, ama çağdaş insan olamaz. Yani yaşama aklın ve bilimin ışığı ile bakamaz, olayları özgür bir düşünce ile değerlendiremez. Başbakan yetiştireceği modern ve dindar gençlik için açıklamalı bir betimleme daha yaptı: “Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlik!” Kinin davacısı bir gençlik(!) diyor Başbakan! Neye kin? Kime kin? Gencecik insanların neye ve kime kini olabilir ki? Olsa olsa o gençliği yetiştirecek olanların kendilerine bellettikleri kişi ve olaylara duydukları kin olabilir!.. Bu kinin de ne olduğu, gençliğin eğitiminin ellerine teslim edildiği Milli Eğitim Bakanı’nın söylemleri ve eylemleri ile açık seçik ortada: Cumhuriyet ve Cumhuriyet kazanımları... Başka bir deyişle kendilerini iktidara taşımış bir rejime ve o rejimin kazanımlarına kin duyan bir iktidar, kendi duyduğu kinle yetinmiyor, Başbakan’ın ağzı ile bu kinin gelecek kuşaklara da aşılanacağını açık seçik beyan ediyor. Dindarlıkla da, çağdaşlıkla da bağdaşmayan bir beyan!.. Onlar için aslolan biat. Seçime gelince onlar padişahı çoktan seçmişler. Ekim 1927’deki 2. Kurultay bir tür Tüzük 15 ve Program Kurultayı idi. Altı Ok Tüzüğü 1935’te toplandı. Bu Atatürk’ün katıldığı son kurultaydı. Partinin adı “Cumhuriyet Halk Partisi”ne dönüştürüldü. Ayrıca tüzükteki değişiklikle parti ile hükümetin birliği sağlandı. Bu arada İçişleri Bakanı parti yönetim kuruluna dahil edilip kendisine CHP Genel Sekreteri unvanı verildi. İl valileri ise CHP il başkanı olarak belirlendi. 1937 yılında ise anayasaya CHP’nin altı ilkesi eklendi. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü “Değişmez Genel Başkan” seçildi. Atatürk’e “Ebedi Şef”, İnönü’ye de “Milli Şef” unvanları verildi. Parti Genel Başkan Yardımcılığı’na Başbakan Celal Bayar, Genel Sekreterlik görevine ise İçişleri Bakanı Refik Saydam getirildi. 5. Kurultay’da (29 Mayıs 1939) başbakanın parti genel başkanı içişleri bakanının genel sekreter, valilerin il başkanı olması uygulaması terk edildi, memurların Atatürk “Büyük Nutuk”u burada okudu. “Cumhuriyetçilik”, “Halkçılık”, “Milliyetçilik” ve “Laiklik” 4 temel parti ilkesi olarak benimsenirken, Atatürk de “değişmez genel başkanı” olarak belirlendi. 3. Kurultay 10 Mayıs 1931’de yapıldı. Tüzükten ayrı bir program yapıldı. 4 temel ilkeye ek olarak “Devletçilik” ve “İnkılapçılık” tüzük ve programa eklendi. Böylece “Altı Ok”a anlamını veren parti simgesi tamamlandı. parti üyeliği yasaklandı. 6. Kurultay (8 Haziran 1943) toplandı. Bu, tek parti döneminin son kurultayı. Dış politika konuları ayrıntılı olarak programa yazıldı. İktidar Parçası CHP’den kopanlar 2 Ocak 1946’da Demokrat Parti’yi (DP) kurdu. Bunun üzerine CHP’nin 2. Olağanüstü Kurultay’ı topladı. (10 Mayıs 1946) İnönü, yeni bir seçim yasasından sonra seçimlere gidileceğini açıkladı. Tüzükteki “değişmez genel başkan” ifadesi “genel başkan” şeklinde değiştirildi. Vali Tüzüğü 4. Kurultay 9 Mayıs Ebedi Milli 26 Aralık 1938’deki 1. Olağanüstü Kurultay’da ‘İntihal’ci Bir Başbakan! MERİÇ VELİDEDEOĞLU KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr m.velidedeoglu@hotmail.com C MY B C MY B Önceki değil de, daha önceki hafta; R.T. Erdoğan’ın yaratmak istediği “Dindar Gençlik” için, gerek “MEB” ile ilgili yasalarda gerekse yönetmeliklerde yapılan “temizlik!” işleminden kısacası “1923 Atatürk Devrimi” ilkelerinin kapı dışarı edilmesinden söz etmiştim. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in adım adım gerçekleştirdiği bu temizliğin başında “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi”nin ustaca yasaklanması geliyordu. Başbakan, “Dindar Gençlik” yaratacaklarını ilan ettiğinde, bu gençlik için henüz yeni bir “hitabe” döktürmemişti. Bu iş, “hutbe” ile sağlanacak olsaydı, bir “imam” olarak yetiştirilmiş olan Başbakan anında hazırdı. Sırayla ülkenin camilerinde toplanan, toplatılan gençlere, her “cuma hutbesi”ni, Başbakan Erdoğan “minber”e çıkarak verir veriştirirdi, hem de başında “sarık”la birlikte. Kendisine çok yakışacak bu seçenek yeğlenmedi; oysa çok uygun düşerdi. Biliyorsunuz 2012, “Gençlik ve Namaz Yılı” ilan edildi. Belki diyorum, “henüz zamanı değil” diye düşünmüşlerdir. Çünkü buldukları “Gençliğe Hitabe”nin bile bütünü kullanılmamış. Bu “hitabe”nin, bir başından bir ortasından, cımbızla seçilmiş “iki bölüm” birbirine eklenip, Başbakan’ın konuşma metnine yedirilerek yerleştirilivermiş; kimin olduğu, kimden alındığı belirtilmeden, sanki Başbakan’ın “kendi söylemi”ymiş gibi... Pek “ustaca” bir iş; ama apaçık bir “intihal” olmuyor mu bu durum? İnsan dört dörtlük bu tür bir “aşırma”yı, bu konuda “deneyimli” bir “usta”nın yaptığını ya da yol gösterdiğini düşünmeden “de” edemiyor doğrusu... Bilmem ki anımsanır mı, Milli Eğitim Bakanı Ö. Dinçer’e, “intihal” ile bağlantılı olarak “YÖK” tarafından “üniversite öğretim üyeliğinden çıkarma cezası” verilmişti (2005). Dahası, “Ankara 1. İdare Mahkemesi”nce “de” bu ceza onaylanmıştı (2008)... Bakan Dinçer’in, Erdoğan’ın bu “intihal”inde bir payı yoksa da, “Cumhuriyet’in ‘laiklik’ gibi temel ilkelerinin, daha Müslüman bir yapıya devretmesinin” zamanı geldiğini “ilan” eden “biri” olarak; “Dindar Gençlik” yaratılmasına tüm varlığıyla ve “MEB”in bütün olanaklarıyla Erdoğan’ın “buyruğu”nda olduğu açıkça ortadadır. Aslında burada bir ayraç (parantez) açarak, böyle bir “ki şi”nin “MEB”e “Bakan” olarak atanması karşısında hadi bütün toplumu bırakalım öğrencilerin annebabalarının tutumunu “da” dile getirmek gerek. Ne yazık ki bu konuda söylenecek söz; bu durumun belki de Dinçer’in beklentisinden bile daha kısa bir sürede içimize sindirilip, “afiyet”le unutulmasıdır... Öte yanda, Necip Fazıl Kısakürek’in “Gençliğe Hitabesi”nden alınan “öteki bölüm”den pek söz edilmiyor. Oysa Erdoğan o “aşırma”yı da, o bölümü de kendisine ait bir değerlendirme olarak tek tek okudu: “Kökü ezelde ve dalı ebette ‘bir sistemin’ aşkına, vecdine, ‘diyalektiğine’, estetiğine, irfanına, idrakine ‘sahip’ bir gençlikten bahsediyorum!” dedi. Yani, “Başlangıcı ve sonu olmayan (!) bir ‘sistem’den ve bu ‘sistem’ in ‘diyalektik’inden” söz ediyor... Ne de olsa bir “imam” olan Erdoğan, “diyalektik”i; yüzyıllarca “İslam Dünyası”nda çöreklenip oturan, onu kemiren ve sonu gelmeyen bir “tartışma” olan “cedel”le mi karıştırıyor? “Dindar Genç”lerden biri: “Sözünü ettiğiniz, ‘başlangıçsızsonsuz sistemin diyalektiği’ ne demektir” diye sorsa... Ardından: “Bu ‘sistemin diyalektiğine’ sahip çıkmamızı istiyorsunuz, ne olduğunu bilmemiz gerekir!” diyerek sürdürse... Başbakan’ın “yanıt”ı ne olur, diye meraklanmaktan insan kendini alamıyor. Necip Fazıl nasıl olacaksahem “kapitalist sistem”, hem “diyalektik sistem” diyerek işin içinden çıktığını sanmış. Bu “garabet”i de “Cumhuriyet”e, “1923 Devrimi”ne saldırarak gözden uzaklaştırmayı denemiş. Cumhuriyet’i: “İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, Türk’ü madde planında kurtardıktan sonra ruh planında, ebedi halâka mahkum edici” bir devre olarak görüyor. “1923 Devrimi”ni yaratanlara “devrimbaz!” diye seslenir; dahası onları “kubur fareleri”ne denk bir muameleyi layık görecek bir “gençlik” ister. N. Fazıl’ın “dindar gençliği” budur... Ondan “ilham” alanınki de başka türlü olmayacaktır; “olamaz” da... Tek, biricik hedef: “1923 Atatürk Devrimi”dir. Ama N.F. Kısakürek sağ olsaydı; R.T. Erdoğan’ın yaptığı “takıyye”ler karşısında en azından ona: “Siz güneşi ceketinizin astarı içinde kaybetmiş, marka Müslümansınız!” demekten çekinmezdi... Yalnız Başbakan’a değil, “Cumhurbaşkanı”na da, ötekilere de, “topuna” birden söylerdi... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com 1/ Tunceli, Er 1 zincan, Bingöl gibi illerin 2 dağlık kesim 3 lerinde üreti 4 len bir cins tu5 lum peyniri... Soyundan ge 6 linen kimse. 2/ 7 Atmosferin, 8 yeryüzünden 80 km. yük 9 seklikte başlayan son 1 2 3 4 5 6 7 8 9 tabakası. 3/ Küçük 1 Y A L A B I K K yapılı bir kanguru 2 A L A C A A D A cinsi... Yaklaşık on 3 L A A R A B İ S iki bin yıl önce Pa4A C A R L A L A sifik’e gömüldüğüne 5B A R P A N T inanılan, insanlığın A L A Y S U ve uygarlığın ana 6 I yurdu sayılan kıta. 4/ 7 K A B A N B O R S OMA Namaz çağrısı... İl 8 D İ L 9 K A S A T U R A ke, kriter. 5/ Karagöz oyununda kullanılan kamış düdük, 6/ Bir nota... Kale duvarı... Bir soru sözü. 7/ Kaz Dağı’nın antik dönemlerdeki adı... Hoşa giden duygulanım. 8/ Sivas’ın bir ilçesi... Halk edebiyatına özgü, dört dizeden oluşan bir şiir türü. 9/ Çiçekli dalları halk hekimliğinde kullanılan otsu bir bitki. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gaziantep yöresine özgü, taze soğan ve etle yapılan bir yemek. 2/ Kuru soğuk... Mihrak. 3/ Kadın giysilerinin etek ucu, kol gibi yerlerine verev kesilmiş kumaştan yapılan süs... Mesafe. 4/ Makbul bir sıcak ülke meyvesi... Tarla sınırı. 5/ Afrika’da yaşayan bir antilop... “ ufuksuz yaşamaz” (Y.K.Beyatlı). 6/ Üç boyutlu sinema tekniği. 7/ Bağışlama... Yön göstermek için belli yerlere konulan işaret... İnce deri ya da ince kabuk. 8/ Ok, kargı gibi şeylerin ucundaki sivri demir... Numaranın kısa yazılışı. 9/ “Yılanyastığı, filkulağı” gibi adlar da verilen bir süs bitkisi... İlham.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear