16 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 2 ŞUBAT 2012 PERŞEMBE [email protected] 14 KÜLTÜR ‘Kürtlerin Amcası’ Musa Anter de Anadolu’daki ‘tarihsel yaşam birlikteliği’nin bilgesiydi Anter ‘Vatan’ına kavuşurken Mardin Sean Penn Haiti özel elçisi seçildi ? Kültür Servisi Amerikalı aktör Sean Penn, Haiti’deki 2010 depreminden bu yana yaptığı insani çalışmalardan dolayı “Haiti Özel Elçisi” seçildi. Penn, Haiti Ulusal Sarayı’nda düzenlenen törende özel elçi payesini Haiti Devlet Başkanı Michel Martelly’den aldı. Martelly, burada yaptığı teşekkür konuşmasında, Penn’e yönelik “Tek dezavantajın, artık ‘aktör’ değil ‘elçi’ unvanı ile anılacaksın” ifadelerini kullandı. Penn’in J/P Haitian Relief Organization isimli kuruluşu, 12 Ocak 2010 depreminden birkaç ay sonra depremzedelere yerleşim yeri sağlamak için kurulmuştu. “...Burası benim vatanım. Bizi bölmek için ellerinden geleni senelerdir yapıyorlar. Bozamadılar, bozamayacaklar.” (Cumhuriyet 28 Ocak 2012) Anter Anter’in bu sözlerini okuyunca, yaklaşık çeyrek yüzyıl önceye gittim... Mimarlar Odası’nın 1989’un Eylül ayında Mardin’de düzenlediği “Anadolu Kültür ve Kalkınma Sempozyumu”na. Konuşmacılar arasında “Kürtlerin amcası” denilen babası Musa Anter de vardı... 1920’de Mardin’in Nusaybin ilçesine bağlı Anterlerin ilçesi Nusaybin. Eskimağara köyünde doğan, İstanbul Hukuk Fakültesi mezunu Anter, yaşamının yaklaşık 12 yılını hapishanelerde geçirmişti. Annesi Fesla Hanım, Türkiye’nin ilk kadın muhtarıydı. S. George Avusturya Lisesi mezunu Ayşe Hale ile evliliğinden kızı Rahşan ile oğulları Anter ve Dicle dünyaya gelmişti. Musa Anter, şimdi oğlu Anter’in de dile Musa Anter gençliğinde... Anter Anter vatanında. getirdiği düşüncelerin belli ki “temel”ini oluşturan fikirlerini sempozyumda şöyle özetlemişti: “Türkiye biz Kürtlerin de vatanıdır. Kültürümüz Anadolu kültürüdür. Kimliğimizin kökeni, Anadolu’daki yaşam birlikteliğimizdir.” Bu sözleri henüz zihinlerimizdeyken, 1992 Eylülü’nde dönemin “faili meçhul” (işleyeni belirsiz!) cinayetlerinden biriyle yaşamını Ruhi Su 100 yaşında 1990 yılında yitirdiğimiz Sümeyra Çakır’ın Ruhi Su’nun sanatı üzerine yazdığı notları eşi Hasan Çakır derledi rak; yorgun, anlaşılmaz mızmızlanmalarla söylenir durur. Bu türkü an1912 doğumlu büyük ustacak Ruhi Su’nun sesinde gerçek annın yaşamı ve sanatı üzerine lamını kazanır ve aslında Pir Sultan çok şeyler söylendi, yazıldı. Abdal’ın darağacının dibinde zulme Daha da yazılacak ve söyleyenik düşüşünün acısıyla, ama tutunecek. Ruhi Su’nun sanatını lan yola inancın başeğmezliği ile söylediği deyişlerden biri olduğu oren iyi tanıyan ve anlayanlartaya çıkar. dan biri de 1990 yılında araMünafığın her dediği oluyor mızdan ayrılan Sümeyra idi. Gül benzimiz sararıban soluyor İşte Sümeyra’nın 1986 yılınGidi Mervan, şad oluban gülüyor da Ruhi Su’nun sanatı üzeriKâtip arzıhalim yaz dosta doğru ne yazdıkları. Ruhi Su ve Sümeyra Çakır. Aşamazsan telli turnam dön geri uhi Su’yu anlaGünümüz kitle iletişim araçları, manca, İtalyanca ya da İspanyolca vb. dilmak lerin vokallerini, ses renklerini kullanarak radyo televizyon, sinema aracılığı ile duyusal Ruhi Su’nun sanatçı kişiliğinin en etkile Türkçe şarkı söyleyiş tarzlarından bütünüyle kısırlığa, uyuşukluğa uğratılmış kitlelerin bir yici özelliği nedir diye sorulsa, hiç durak ayrıdır. Böylece Ruhi Su türkü söylemede şarkıyı, bir türküyü acıklı ya da eğlendirici sıfatları dışında algılayamama yoksulluğusamadan “bilinç” diye cevap veririm. Onun bir okul yaratır. çok yönlü yaratıcılığı ile tüm insanlığa sunRuhi Su’nun söyleyişinde türküler gerçek na karşı bilinçli bir savaştır bu aynı zamanda. Ruhi Su’nun sazı türkülerine eşlik aracı duğu güzellikler; olağanüstü güzel sıcak se anlamlarına yeniden kavuşurlar. Sözgelimi, sinin, büyük yeteneğinin, ama bunlardan da yıllarca radyodan “Sivas’tan bir şaplak ha olarak seçmesinde Anadolu halkının saza ha çok onun sağlam bilincinin ürünleridir. vası” diye sunulan bir türkü vardır. Düm duyduğu saygı, sazın yüzyıllar içinde türKendisiyle yapılan bir söyleşide şöyle di belek ve saz ordularının arkasına saklana külerle oluşturduğu bütünlük ve sazın türkülerle yaşıt olan tarihsel önemidir. Buyor: “Milyonlarca yıldan beri oluşup genunla birlikte Ruhi Su sazın tüm özgün len iki önemli şey var dünyada: biri ingüzelliklerine karşın özellikle çokseslilik sanın kendisi, biri de türküler… Ne uğruna sınırları zorlanmaması gereken bir memleketimde ne de dünyada, halkı seçalgı olduğu inancındadır. Saz, saz gibi vip de türküleri sevmeyen bir insana çalındığında özgün ve güzeldir. Saz onun rastladım. Hele dünyanın bütün topmüziğinde, türküyü destekleme görevini lumcularında şaşılacak bir türkü tutKültür Servisi Ruhi Su’nun 1975 yılında yüklenmiştir sadece. kusu var.” kurduğu ve birlikte konserler de verdiği Ruhi Bu konuda Ruhi Su gereğinden fazla alSu Dostlar Korosu, 2012 yılı boyunca yurtiçakgönüllüdür. Her fırsatta saz çalma koürkü söylemede bir okul çinde ve yurtdışında “Ruhi Su 100 Yaşında” nusunda iddialı olmadığını, esas ortaya Ruhi Su ses eğitiminin sağladığı teknik konserleri verecek. 37. yılına giren koro ilk koymak istediği şeyi sesiyle ortaya koyolanakları, Türkçenin kurallarına göre şaranma konserini 24 Şubat’ta Kadıköy Barış duğunu söyler. Gerçekten de Ruhi Su söykı söylemede uygular. Her türlü klişe söy Manço Kültür Merkezi’nde verecek. Ruhi Su, leyişi ve tavrı ile bir eser koymuştur orleyişin dışına çıkarak, Türkçenin müzi4 Şubat’ta ise Frankfurt Halkevi Lokali’nde taya. Bu eseri yaratmada sazın yüklendiği ğine, vokallerine, vokallerinin renklerine anılacak. Ruhi Su belgeselinin gösterileceği işlev, Ruhi Su’nun uslubu ile bir bütünuygun bir söyleyiş yaratır. Bu söyleyiş, Al etkinlikte Hasan Çakır da usta ozanın sanatı lük içindedir. ve eserleri hakkında konuşacak. HASAN ÇAKIR R yitirdiğinde düşünmüştük; “Acaba ayrılıkçılara karşı, Anadolu insanındaki tarihsel Musa Anter birlikteliği savunmanın cezasını mı ödedi?” Oysa Mustafa Kemal Atatürk de 1922 yılında diyordu ki: “Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı, Makedonyalı... hepimiz aynı cevherin damarlarıyız.” Nâzım Hikmet’in ünlü “Memleketimden İnsan Manzaraları”ndaki şu dizelerinin de sempozyumda dile getirildiğini anımsıyorum: “Kürtlere kuyruklu derler, Yalan, Kuyrukları yok! Zenginleri de var… Ama az.” Katılımcılardan, önceki yıl yitirdiğimiz yurtsever iktisatçımız Aslan Başer Kafaoğlu’na göre de asıl sorun, işte bu şiirin anımsattığı “az”lık değil miydi? Ekonomik kalkınma politikalarında ülkenin sadece batısını kayıran yatırım anlayışı yerine, tıpkı Cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi, tüm Anadolu’nun dengeli gelişmesini sağlayacak bir anlayış süregelseydi; ayrılıkçı Kürt siyaseti böylesine gündem belirleyebilir miydi? Kafaoğlu diyordu ki; “Örneğin GAP’ta üretilen elektrik batıda yoğunlaşan sanayiye aktarıldığı için, en büyük kalkınma projemiz, bulunduğu yöredeki yoksullaşmaya engel olamıyor. İşsiz insan ise kültürünü yaşatmak bir yana, yurttaşlık bilincini bile koruyamıyor.” Ordu doğumlu şairler bu kitapta ? Kültür Servisi Şair İrfan Yıldız, Ordu doğumlu şairleri bir kitapta buluşturdu. “Modern Ordu Şairleri” adlı kitapta Azer Yaran, Dursun Ali Akınet, Kaya Demiral, İlyas Tunç, Sezai Sarıoğlu, Şerafettin Kaya, Şinasi Tepe, Fatma N., Enver Topaloğlu, Özcan Ünlü, İrfan Yıldız, Fatin Hazinedar, Selçuk Küpçük, Muammer Yavaş, Volkan Odabaş’ın şiirleri bulunuyor. ‘Babamın Sesi’ne Rottedam’da gala ? Kültür Servisi “İki Dil Bir Bavul”un yönetmenleri Orhan Eskiköy ve Zeynel Doğan’ın yeni filmi “Babamın Sesi”nin galası 41. Uluslararası Rotterdam Film Festivali’nin ana yarışma bölümünde yapıldı. Maraş katliamından etkilenen bir ailenin hikâyesinin anlatıldığı filmde Zeynel Doğan’la beraber annesi Basê Doğan ve eşi Gülizar Doğan yer alıyor. Festivalin ödülleri yarın açıklanacak. ‘10 ADIMDA UNUTMAK/ ANTİ PROMETHEUS’ Sempozyum anıları Peki, sempozyumun amacı neydi ve neler konuşulmuştu? UNESCO, 198797 arasını “Kalkınmada Kültür 10 Yılı” olarak belirlemiş, tüm ülkelere bu süre içersinde kültürün de önemsendiği toplumsal gelişme politikalarını güçlendirmeleri çağrısında bulunmuştu. Ancak bu önemli çağrıyı, ne dönemin Kültür Bakanlığı ne de UNESCO Milli Komisyonu kamuoyuna duyuruyordu... Oysa Mimarlar Odası yöneticilerinin bir rastlantıyla elde ettiği Fransızca çağrı metninde deniyordu ki: “Kültürün göz ardı edildiği tüm kalkınma politikalarında toplumsal refahın gelişmesinden söz edilemez.” Bu çağrının kültür kurumlarınca “eylem”ler düzenlenerek gündeme getirilmesi dileğine uyularak düzenlenen Mardin Sempozyumu, mimarların ve Anter ile Kafaoğlu’nun yanı sıra Aziz Nesin, Bilge Umar, Ekrem Akurgal, Hüseyin Hatemi, İlber Ortaylı, Mete Tunçay, Rıfkı Aslan, Tevfik Çandar, Sadun Aren, Metin Sözen gibi kültür ve düşün insanlarımızın da katılımıyla gerçekleşmişti.. Örneğin Metin Sözen, bugün Tarihi Kentler Birliği’nin de temel ilkeleri arasına kazandırdığı “kültür öncelikli kimlikli kalkınma” tezini daha o yıl sempozyum söylemine kazandırırken, arkeologlar ve tarihçiler de Anadolu uygarlıklarının ayrışmanın değil bütünleşmenin mayası olduğunu ülkenin tüm yörelerinden örneklerle anlatmışlardı... Dostlarından ustaya... T Çağdaş insanın tragedyası Kültür Servisi Stüdyo Oyuncuları’nın 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında sahnelediği “10 Adımda Unutmak / Anti Prometheus” adlı oyunu, 7 8 Şubat saat 20.30’da ENKA İbrahim Betil Oditoryumu’nda yeniden seyirciyle buluşacak. Şahika Tekand’ın eski Yunan’ın üç büyük tragedya yazarından biri olan Aiskhylos’un “Prometheus”undan yola çıkarak yazdığı ve aynı zamanda yönettiği oyun, büyük umutları ile uzun vadeli projelerini, kısa vadeli, küçük kazanımlara feda etmiş, bilgisizleştirilmiş ve cahilleştirilmiş çağdaş insanın tragedyasını anlatıyor. Daha önce Türk ve Alman oyuncularla birlikte iki dilde oynanan oyun, bu kez Studio Oyuncuları tarafından yalnızca Türkçe olarak sahneye taşınıyor. Oyunda Jaki Baruh, Cem Bender, Şerif Erol, Selen Kartay, Tolga Korkut, Ahmet Sarıcan rol alıyor. (0212 246 77 25) İTALYAN KURUMLARIN TÜRKİYE’DEKİ 2012 ETKİNLİKLERİ Türkiye’de ‘İtalyan Ufukları’ Kültür Servisi İtalyan kurumların Türkiye’de yıl boyunca “Orizzontitaliani 2012” (“İtalyan Ufukları 2012”) adı altında düzenleyecekleri etkinlikler, Odwalla topluluğunun 15. Uluslararası Ankara Caz Festivali’ndeki performansıyla başlayacak. Venedik Sarayı’nda dün düzenlenen toplantıda konuşan İtalya’nın Ankara Büyükelçisi Gianpaolo Scarante, “Orizzontitaliani 2012” kapsamında kültür, sanat, tıp, moda, spor, ekonomi, ticaret alanlarında etkinlikler düzenleneceğini belirterek, şu bilgileri verdi: “‘Orizzontitaliani 2012’ kapsamında çağdaş İtalya sinemasının örnekleri şubat ayı boyunca İstanbul’da gösterilecek. Gerçekleştirilecek Venedik Karnavalı’nda, Commedia dell’Arte topluluğunun gösterisi, Venedik maskeleri resim sergisi, 1800’lü yıllara ait gerçek bir gondolun sergilenmesi ve Büyük Karnaval Balosu yer alacak. Yanı sıra, Alessandro Manzoni’nin ‘I Promessi SposiNişanlılar’ adlı eserinin Massimiliano Finanzzer Flory tarafından yorumlanmış teatral versiyonu sergilenecek. Gazeteci ve yazar Alberto Toso Fei, İstanbul ve Ankara’da nisan ayında düzenlenecek ‘Büyük Kanalın Sırları’ etkinliğinde, Venedik kanalını 3 boyutlu projeksiyonla yansıtacak.” Büyükelçi Scarante ayrıca, Murano camlarıyla gerçekleştirilen “Lagün Canavarı” adlı eserin, 4 Mart 6 Nisan tarihleri arasında Yerebatan Sarnıcı’nda sergileneceğini duyurdu. Anadolu kimliği Halkın büyük ilgi gösterdiği oturumlarda “tarihi kent dokusunun ve eski evlerin yıpranması”ndan yakınan mimarlara Musa Anter’in; “Kültür mirasımızı korumamızı istiyorsunuz ama bunu Kürtler talep ettiğinde başlarına gelmedik kalmıyor” demesini, Mardinliler dakikalarca alkışlamıştı... Ardından söz alan Aziz Nesin’in, sempozyumun yapıldığı düğün salonunu süsleyen “Japon fenerleri”ni göstererek; “Peki bunları devlet zoruyla mı astınız; önce kimliğinize uygun süslerle düğün yapın; Japonya’ya değil Anadolu’ya özenin” demesi de bir o kadar alkışlandı. O gün anımsatıldı mı bilemiyorum ama Atatürk’ün 1937’deki ziyaretinde Diyarbakır’ın planlaması için şu önerileri de mimarların ve Aziz Nesin’in sözleriyle koşutluk içindeydi: “Diyarbakır’ın mimari hususiyetlerini taşıyan avlulu, havuzlu ve bahçeli evler devam etmeli. Yeni Diyarbakır kurulurken ve eski Diyarbakır imar ve tezyin edilirken, tarihi değeri haiz bütün eserler en iyi surette muhafaza edilmeli.” 1989’daki sempozyuma “Anadolu sevdasıyla yoğrulmuş bir yurttaşımız” olarak unutulmaz katkılarda bulunan Musa Anter’i bir kez daha anarken, oğlu Anter’e de kendi deyimiyle “Vatanına hoş geldin” diyoruz. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear