29 Mayıs 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA 22 KÜLTÜR CUMHURİYET 5 HAZİRAN 2011 PAZAR [email protected] Şiirimizin ‘İngiliz Kemal’i... REFİK DURBAŞ Şair, sinema ve tiyatro oyuncusu Cahit Irgat’ı kırk yıl önce yitirmiştik 60’lı yılların başları. Lise yıllarım. Şiirden, romandan, tiyatrodan çok, sinema delisi olduğumuz yıllar. İzmir’in Küçükyalı’sında iki sinema var, biri yazlık “Venüs”, öteki kışlık “Köşk”. Venüs sinemasında daha çok yabancı filmler oynuyor. Muzaffer Tema’nın Amerika’da çevirdiği ve Joan Fontain’le birlikte dans ederken görüldüğü filmin o sahnesi hâlâ gözlerimin önünde. Filmi değil, ama Tema’yı görmek için millet nasıl da kuyruğa girmişti sinemanın önünde. Yüz olarak o yıllardan bir de Cahit Irgat kalmış belleğimin derinliğinde. “Estergon Kalesi”, “İstanbul’un Fethi”, “Dudaktan Kalbe”, “Altı Ölü Var”, “Yasak Aşk”, “Dağları Bekleyen Kız”, “İngiliz Kemal” başta olmak üzere yüze yakın filmin sert bakışlı, kemer burunlu Cahit Irgat’ı... Ve tabii tiyatro sahnesinde olağanüstü becerisi… Ancak 60’lı yılların sonunda, üniversite öğrencisiyken anlayacaktım Irgat’ın sinema ve tiyatro oyunculuğu yanında bir şair olduğunu... Sahaflardan aldığım “Ortalık” adlı şiir kitabını okuduktan sonra… Bir de şair arkadaşım Ahmet Celal’le Hisar Pavyon’da o yılların ünlü dansözü Zennube ile kanuni Coşkun Erdem’i dinledikten sonra sabaha karşı Yeşilçam’ın oralarda bir sabahçı kahvesinde görünce... Irgat; bir kahvenin sokağa bakan penceresi önünde oturmuş, ellerinin arasında boş bir cep kanyağı şişesi... Masanın altındaki mavi naylon çöp sepeti boş kanyak şişeleriyle dolu... Taa o zamandan mı kalmış “Muhabbet” adlı şiiri aklımın bir kıyısında: “Meyhaneye dönmeliyim, / Muhabbet kokusuna, / Rakı vursun beynime poyraz poyraz / Şaşırayım sahilimi, / Yıldız yolumu, / Yolculuğumu unutayım.” O’nun “Irgat’ın Türküsü” kitabının arkasına yazdıkları dünyaya bakışının, “Ne dört kitap, nice mezhep, nice din / Bu ağacı insana insan diye gösterin” diyen şiirleri… “Yaşamak geç, ölüm dur!” diyen şiirleri. Evet, şiirimizde bir Cahit Irgat içtenliği kaldı bugüne, bir “Irgat’ın Türküsü” kaldı… şiir anlayışının bir özeti sayılmaz mı? “Odamızı, döşeğimizi, ekmeğimizi, içkimizi paylaştığımız şairler olmuştur. Bunların kimi sağdır, kimi ölmüştür. Bunların kimi doğru yolda, kimi dönmüştür. Kimi hâlâ yazıyor, kimi susmuştur. Oysa tam yazılacak zaman şimdi. Tam konuşulacak zaman. Dün biz bir şeyler hazırlamaya çalıştık bugünkü kuşaklara. Bugün de daha güzelini hazırlamak gerek yarınlara. Şiirin mükemmel yapısı içinde, ustaca ve insanca yapılmalı bu. İnsanı insan yapabilmek, insanı insanlığına vardırabilmek için.” “İnsanı insan yapabilmek.” Yazdıklarını çözümleyecek anahtar olarak da alınabilir bu cümle... Şükran Kurdakul da Irgat’ın şiirini değerlendirirken bir anlamda bu sözcüklerin altını çiziyor: “Şiirlerinde sömürünün, savaşın, faşizmin yaraladığı, kişiliğinden kopardığı insanı arayan Cahit Irgat’ın, bir inanç adamı olduğu söylenebilir. Nedir ki dünya görüşüne temel temaları işlemez, açlığın, yoksulluğun, aydın acımasının, savaşa karşı nefretin tepkilerini yazar. Propaganda ile buluşacağı tehlikeli çizgiden içtenliğiyle kurtulur. Zaten, olumsuz koşulların yaşamda bıraktığı etkilerle koşullanan bir duyarlığın adamı olan Cahit Irgat’ın en belirgin özelliği de şiirimize bir Cahit Irgat içtenliği getirmesidir.” (Çağdaş Türk Edebiyatı, Cumhuriyet Dönemi, s. 276) Cahit Irgat, aramızdan ayrılalı tam kırk yıl oldu. İzmir’de ilkgençliğimin sinemaları yok artık, Yeşilçam’da penceresi önüne oturduğu o sabahçı kahvesi de... “İngiliz Kemal”, “Altı Ölü Var” filmleri, Nâzım Hikmet’ten “Yolcu” oyunu kim bilir hangi arşivin tozlu raflarındadır? Bugün bütün şiirleri yeniden “Irgat’ın Türküsü” adıyla elimizin altında. Üstelik “Bu Şehrin Çocukları”, “Rüzgârlarım Konuşuyor”, “Ortalık”, “Irgat’ın Türküsü”nün yanına dergilerde ve antolojilerde kalan şiirlerinin toplamı “Yaşadım” da eklenerek... “Ne dört kitap, nice mezhep, nice din/Bu ağacı insana insan diye gösterin” diyen şiirleri... “Yaşamak geç, ölüm dur!” diyen şiirleri... Evet, şiirimizde bir Cahit Irgat içtenliği kaldı bugüne, bir “Irgat’ın Türküsü” kaldı. Bir de Akşam gazetesinde 1968 yılında “Çok Yaşasın Ölüler” başlığıyla yayımlanan anıları. Ve biri kitap olarak, öteki tefrika edilmiş iki romanı. 1948’de kitap olarak çıkan “Geri Dönemezsin”le 1971’de Milliyet gazetesinde tefrika edilen “İnsan Kafesi”... “Birisi” adlı şiirinde Orhan Veli için “Kendi gitti ismi kaldı yadigâr” diyordu. Şimdi yazdıkları ve yaşadıkları “yadigâr” olarak anılarımızda... [email protected] Kemal İskender’in insan figürü ile ilintili resimlerinin sıkıntıyı, darboğazları anlatması doğal değil mi? ‘Ressam ne denli yoğun hissediyor, fırçasına ne güçlü yansıtmış insanlık bunalımını’ demek için birebir, İş Bankası Kibele salonlarında dolaşmak. Kemal İskender’in retrospektif sergisi İş Sanat Kibele Galerisi’nde İnsanın barbar hali çizgisi oluşturuyorlar. Öne çıkıp çok gerilere gidiyorlar. İrkiltici, şüphelendirici, bir anlatım dili. Çizgi sivri, desen sivri, rengin kullanılışı sivri, dil sivri bu resimlerde, sakınmasız! Francis Bacon ile bağ kuralım. Savaş sonrası yaptığı resimlerinde hem büyülenme hem huzursuz kılınmaya adaydır izleyici. İnsanın dünyasında yer alabilen her türlü çirkinliği konu alır Bacon. Willem de Kooning de bir savaş sonrası ressamıdır. Kadın serilerinde hareketli fırça vuruşları ile oluşturduğu soyut dışavurumcu biçemi ile insanı çaresiz, mutsuz, doyumsuz, algısız kılar, anlatır. Kooning bizi hep düşündürmüştür, niye güzelle uğraşmaz, niye irkiltir bizi diye. Yanıtını bulmak kolaydır. Sanatın bir anlamda sorun gösterici, uyarıcı bir rolü olduğunu kabul ediyorsak, gerçekleştirmek yolunda özgürce, özgün bir dile ulaşmak, başarının doruğunda oluştur. Kemal İskender bu bağlamda doruğu hedeflemiş biri. İnsan figürü ÜMRAN BULUT Serginin adı “Barbarlar: Diğer İroni”. İnsanın barbar haline göndermeyi anımsatıyor doğal olarak. Onlarca insan figürünün hareketli hallerinde hırsla, doyumsuzlukla, çözümsüzlükle donandığını izliyoruz. Dur yok, durak yok bu tuvallerdeki insanlarda. Koyu fonda açık renklerle boyalılar ya da tam tersi... Açık bir derinlikten kopup bize koyu renkleriyle yaklaşıyorlar. Tuvallerin sağından solundan girip bir kadraj, bir sınır ile ilintili resimlerinin sıkıntıyı, darboğazları anlatması doğal değil mi? Huzuru bir dilek, bir özlem olarak aradığında belki bir dansa, belki bir güvercine, belki coşkulu bir ata, yani imgesel olana gereksinim duyabilir. Renklerin dilini insanın psikolojisine uyan bir ustalıkta kullanması da bundan. “Ressam ne denli yoğun hissediyor, fırçasına ne güçlü yansıtmış insanlık bunalımını” demek için birebir İş Bankası Kibele salonlarında dolaşmak. Tekstilkentte aksesuar firmasına bilgisayar ve ihracat konusunda deneyimli muhasebe elemanı aranıyor Resimli cv için: [email protected] (İstanbul Üniversitesi Sualtı Teknolojisi Bölümü mezunu, Cmas3* Eğitmeni, Rehber Balıkadam, Padi IDC Staff Instructor, Dalış Öğretmeni) Yönetiminde ENGİN KONDUL 300 BAR DALIŞ MERKEZİ www.300bar.com.tr AYVALIK: BIG BLUE dalış teknesi Engin Kondul: 0537 408 71 74 MERKEZ: 1487 Sokak No: 16 D: 1 Alsancak/İZMİR Tel: 0232 463 79 97 Faks: 0232 463 73 05 C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear