23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA 18 CUMHURİYET 5 HAZİRAN 2011 PAZAR Üzerine büyük kaya kütleleri geliyordu. Geriye çekilerek birkaçından kurtulmayı başarmıştı. Fakat sarsıntı artınca, mağaraya geri döndü. ‘Hayır! Bize doğru gel!’ diye bağırdı iki kadın peri, ama çok geçti. Mağaranın ağzını büyük bir kaya kütlesi kapatmıştı. ‘Muhammed ölüyor!’ Periler uçuşuyor, melinler kaçışıyordu etrafta. Yıkılan ağaçlar, yarılan yer ve dağlardan yuvarlanan kayaların sarsıntısına rağmen, periler kucaklayabildikleri kadar melini kucaklayıp havalanıyorlardı. Muhammed’in katı tamamen çökmüş ve yer yer yanıyordu. Uzun ve büyük ağaçlar bile kül içinde kalmıştı. Kapıya çok yakındı Çoban. Gittikçe küçülen ırmağa yakınlaştı, kendisini gördü. Bembeyaz gözleri vardı Çoban’ın. Öteki beyaz arslanların sarı gözbebekleri vardı, ama onun gözleri de beyazdı. Belinin sağ tarafında tuttuğu kırbaç da ağarmıştı. Kollarını yana doğru açıp havaya kaldırdı. Daha da güçlenmişti Çoban. Kükreme sesini en çok kendisi merak ediyordu. Bütün kudretiyle kükredi. Öyle ki… O bile duydu, Çoban’ın kükreyişini… ” Gelecek zamana ayarlı bir roman yazarı olarak, Tolkien’in fantastik romanlarını tüm dünya ile aynı zamanda ve aynı ilgiyle okuyan Türkiye’den, niçin edebiyatımıza fantastik kurgular katan çok yazar çıkmadığını merak eder dururum. Genelinde “Bütün hayvanlar bağırıyordu. ‘Muhammed ölüyor!’ Yukarıya baktı Çoban’ın eşi. Mezbahaya Rap Rap da çalışmadığı bu savaşta, iyilik ve kötülük ordularının çatıştığını düşlemiş… Deniz Hasret’in Çoban romanı, Tolkien’in “Yüzüklerin Efendisi” tadında, zengin içerikli, çok güzel bir masal, tamamen fantastik bir roman. İçinde ne herhangi bir dine atıf var, ne de herhangi bir inanç, kutsal bir kişiliğe saldırı ya da hakaret… Gel gör ki salt (ve sanırım alt) başlığı yüzünden, yazarın başına gelmeyen kalmamış! Kitabın dağıtımı, İstanbul’da “yapılamamış”. Yalnız Ankara’da ve “tanıdık” bir kitapçı, beş gün süreyle, o da saklı gizli bir köşede beş gün tutmuş kitabı, sonra kaldırmış. Deniz Hasret, romanını internet üstünden satabilmek için ekitap sitelerine başvurmuş, hiçbirinden olumlu yanıt alamamış. Emek verdiği romanı, Facebook’ta tanıtacak olmuş, bir günde üç yüzü aşkın hakaret mesajı almış. Hiç tanımadığım ve gönderdiği kitapla haberdar olduğum kendisinden aldığım eposta’da, mail adresini de değiştirmek zorunda kaldığını, çünkü Facebook’taki tanıtımdan sonra mail adresinin virüs saldırısına uğradığını belirtiyor ve “Yoruldum, çok yoruldum, ama direnmeye devam… ” diyordu. İşte size, üç yılda on milyon “tüp seçmen” yaratılan fantastik Türkiye’de demokratik seçimlere bir hafta kala düşünce özgürlüğünün son fotoğrafı: Yetkili zihniyetin suç bulmadığı bir kitabı, etkili zihniyet yasaklıyor… Böyle bir demokrasinin romanı fantastik bile değil, “fantazmagorik” türde yazılır ancak! *Deniz Hasret/ Arı Kitap, 2011 “Ben insanların yarattığı Tanrı’ya değil, insanları yaratan Tanrı’ya inanırım.” ALPHONSE KARR akıllı gençleri, özelinde hayal gücü geniş genç yazarları coşkuyla desteklemek için yakından izleyen bendeniz, bugünlerde Sevgili “kızım”, değerli romancı ve MGKmedya sitesi yazarı Berrak Yurdakul’un çok beğendiğim “Konuşmayan Tavus Kuşu Camio”dan sonra yazmakta olduğu fantastik romanı heyecanla beklerken… Meğer bir genç yazar, Deniz Hasret, ilginç bir fantastik romana imza atmış, üstelik yayınlamayı başarmış: ÇOBAN* Yukarıdaki alıntılar, altbaşlığı “Hz. Muhammed’in DNA”sı olan bu romandan. Deniz Hasret, katlara ayrılan bir evrende perilerin, insana benzeyen “melin”lerin yaşadığı bir dünya betimlemiş. Bu dünyada beyaz ve siyah arslanlardan oluşan ordular kurmuş, kaplanları iblisin emrine vermiş. Ve Almanların Topkapı’daki Sakalı Şerif’i çalıp Hz. Muhammed’in DNA’sını ele geçirdiği siyasal bir kurguda, ABD’nin işgaliyle başlayan bir dünya savaşı hayal etmiş. “O” diye tanımlanan Allah’ın pek karışmadığı, kimseyi kurtarmaya yayımladı ve hepimizin bildiği vahim durumu, vurucu bir hesapla açıkladı: TSK’de general ve amiral düzeyindeki her üç subaydan biri ve PKK ile savaşan tüm komutanlar, artık mahpus. Hiçbirinin henüz mahkumiyeti yok, ama tutuklu yargılanıyorlar. Devleti, valisi, emniyeti, yargısıyla hükümete bağlayan AKP iktidarının, Hrant Dink’in cinayetini çözmekte “aciz” kalırken orduyu tasfiye etmekte gösterdiği başarıya bakılırsa, Ali Sirmen’in güdülen politikayı “PKK ile Barış, TSK ile Savaş” diye saptaması, gerçeği yansıtıyor. 2006 yılında “Gölge CIA” diye anılan Stratfor dergisinde yayımlanan BOP haritasının toprak yitirecek ve bölünecek diye işaretlediği ülkeler arasında, henüz dokunulmayan bir Türkiye, bir de İran kaldı. Diğerleri aynen haritada gösterildiği yönde, ya bölündü ya da iç savaştalar… Türkiye’yi kim, nasıl bir sona hazırlıyor, bilmem fal açmaya gerek var mı? Cumhuriyet yazarı, değerli dostum Ali Sirmen, dün “tarihsel” yazılarından birini Başbakan’ın Öfkesi Dinmek Bilmiyor Başbakan’ın sinirleri tepesinde, kendisi gibi düşünmeyen herkese kızıyor. Yurtiçi, yurtdışı fark etmeksizin öfkesinden herkes payını alıyor. Hopa’da CHP, Halkevleri AKP mitinginin yapılacağı alana bakan bir inşaata pankart mı asıyor, AKP’liler celalleniyor, onlar celallenince kraldan fazla kralcı polis de harekete geçiyor, coplar, biber gazları, tazyikli sular… Ortalık savaş yerine dönüyor. Ne o? İnsanlar “Tek yol devrim! Tek yol sokak!”, “Sularımızı sattırmayacağız!” gibi şeyler yazmışlar o pankartlara. Polisi yatıştırmaya çalışan astım hastası bir emekli öğretmen, Metin Lokumcu biber gazına bağlı kalp krizi geçirerek can veriyor. Olaylardan sonra alana “intikal eden” Başbakan olaylara ilişkin yargısını çoktan oluşturmuş kafasında. Başta Halkevleri olmak üzere pankart eylemine destek veren herkesi “teröristlikle”, CHP’yi de “teröristlerle işbirliği yapmakla” suçluyor. Bir insanın ölmüş olması umurunda değil, esip gürlüyor, Metin öğretmene rahmet, ailesine başsağlığı dilemek aklına bile gelmiyor. Hopa’daki olaylarda polisin orantısız güç kullanması Türkiye’nin çeşitli kentlerinde protesto ediliyor. Ankara’daki protesto eyleminde Halkevleri üyesi Dilşat Aktaş adında bir genç kız elindeki bayrakla bir polis panzerine tırmanıyor, polislere doğru sallıyor. Bu arada bayrak düşüyor, elinde sopası kalıyor. Onu sallıyor. Olay bu! Fakat bununla kalmıyor. İfadesine göre protesto eyleminden sonra polisler kendisini izliyorlar, Kızılay civarında “Gel bakalım buraya, o sen misin?” diye bağırıp üzerine çullanıyorlar. Dakikalarca dövülüyor. Çevredeki vatandaşlar genç kızı polislerin elinden güçlükle kurtarıp bir taksiyle SSK Dışkapı Hastanesi’ne götürüyorlar. Kalça kemiklerindeki kırıklar nedeniyle ameliyata alınıyor, kendisine platin takılıyor, “6 ay iş göremez” raporu veriliyor. Başbakan miting alanlarında Dilşat Aktaş’tan, “Kız mı kadın mı bilmiyorum” diye söz ederek, “teröristlikle” suçluyor, onu dövüp hastanelik eden polisleri ise savunuyor. Başbakan için kendisi gibi düşünmeyen herkes “terörist”, herkes “çeteci”. Daha da ileri gidiyor, Hopa olaylarına ilişkin olarak, “Rüzgâr eken fırtına biçer” diyerek kendisine eleştiri yönelten CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na “edepsiz, alçak, ahlaksız” diyor, diyebiliyor. AKP’nin çift şeritli yol yapımına verdiği önemi “Yol ve zor” başlığı altında mercek altına alan gazeteciyazar Nuray Mert’i miting alanlarında “namertlikle” suçluyor. Başbakan’ın öfkesinden yabancı medya organları da payını alıyor. Ünlü The Economist dergisinde editoryal bir yazı yayımlandı. Konu “Türkiye’de Seçimler”. Bu yazıda dergi bu seçimlerde seçmenin CHP’yi desteklemesini öneriyor; nedeni de TBMM’de elde edeceği 2/3 çoğunlukla AKP’nin tek başına anayasa değişikliğini gerçekleştirebileceği ve Recep Tayyip Erdoğan’a başkanlık yolunu açabileceği olasılığı. Bu olasılık Türkiye’deki düşünen insanlar gibi Türkiye’den henüz umudunu kesmemiş yabancıları da ürkütüyor. AKP otarşizminin ülkemizi ne tür bir felakete sürükleyeceğini bizim gibi onlar da görüyorlar. Başbakan şimdi de “uluslararası çetecilikle” suçladığı The Economist dergisine saldırıyor. Başbakan’ın öfkesi dinmek bilmiyor; öfkelendikçe de gün ile dünü birbirine karıştırıyor. Söz gelimi, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk 23 yılında uygulanan “tek parti yönetimi”ne takıyor kafasını. Bu uygulamadan yola çıkarak “demokrasi” ile “CHP”yi bir araya getirmenin “Fransızlık” olduğunu ileri sürüyor. Yakın çağ Avrupa’sına ilişkin hiçbir bilgisi yok Başbakan’ın. Neyse, yarın devam edelim. Fotoğraf : ALİ ARİF ERSEN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I behicak@yahoo.com.tr Genel Seçim Öncesinde ‘Dünya Çevre Günü’ Bu yıl “5 Haziran Dünya Çevre Günü”nü seçim öncesi kutluyoruz. Liderler ise akıllarına geleni söylüyorlar ama çevreden söz eden yok! Yeşiller Partisi Eşsözcüsü Ümit Şahin, geçenlerde Ulusal Kanal’daki İmar Dosyası’nda, “Siyasi partiler çevreye nasıl bakıyor?” soruma dedi ki; “Hepsinin programında benzer sözlerle çevre ‘bölüm’ü var ama asıl, kalkınma politikalarına bakmak gerek.” Demir ve denizyolları yerine karayolunu; akarsuların ve vadilerin düşmanı HES’leri; zehir saçan termikleri; ölümcül nükleerleri; doğaya ve kentlere saldıran TOKİ türü yapılaşmaları öngören parti programlarında, çevre bölümü “kandırmaca” değil midir? Nitekim bu durumu geçen seçimlerde şöyle vurgulamıştık: “Çevre için tip metinler var. Sağcı partiler eski dili, dibelleğinizi zorlayın; siz hiç bu ilkelerin “kutsandı”ğı bir çevre gününü anımsıyor musunuz? nadolu’yu savunanlar Yurdun dört bir yanından Ankara’ya akan “Anadolu’yu Vermeyeceğiz Yürüyüşü”ne katılanlar, 21 Mayıs’ta başkentin girişinde neden durduruldular? Yanıtı, 28 Mayıs’taki basın açıklamalarında özetle şöyle: “Her canlının en doğal hakkı ‘su’ şirketlere satılıyor. Uluslararası ‘maden’ şirketleri, doğayı ve insan sağlığını hiçe sayan faaliyetlerini ‘Anadolu’da’ sürdürüyor; yerli tohumlarımız yok edildi; yerli ırk hayvan soyu bitirilirken, köylü ‘ithal hayvan’ yetiştiriciliğine zorlanıyor; dünyanın terk etmeye başladığı nükleer santrallar ‘Türki A ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARBİ SEMİH POROY Anadolu’yu savunanlar Gölbaşı’nda... ğerleri yeni Türkçeyi yeğleyerek, aynen programlarına ekliyorlar.” Yani çevre, ele güne karşı adeta “ataç”lanıyor. Oysa bugünün “çevreye adanması”nın nedeni, 5 Haziran 1972’de Stockholm’de yapılan “BM Dünya Çevre ve Kalkınma Konferansı”nın sonuç bildirgesidir; temel ilkeleri ise özetle şöyledir: Çevrenin korunması temel insan hakkıdır. Bu hakka saygısız “sömürgeci yatırımlar” terk edilmelidir. Bu ilkeler, BM tarafından “bayram” ilan edilmiş; her 5 Haziran’da da “anımsanması”na karar verilmiştir. Şimdi ‘Bayram’ın nedeni ye’nin’ gündeminde; termik santrallar yaygınlaşıyor; meralar bile ‘satış’a çıkartılıyor... Halkın ‘yaşam alanları’nı tüketecek bu girişimlerin amacı, insansızlaşan kırsal alanlardaki rantı şirketlerin tekeline teslim etmek. Biz bu oyunu bozmak için binlerce kilometre yol kat ettik. Taşkınlık yapmadık; kimsenin kılına zarar vermedik. Polis tarafından durdurulduk. Tüm destekçilerimizle ‘45 Haziran’da Gölbaşı’nda’ buluşuyoruz. Ne dersiniz; bu Dünya Çevre Günü’nde, şu pek “memleketsever” liderlerimiz de çılgın projelerle halkı kandırmak yerine bu yurtsever buluşmaya katılabilirler mi? UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1/ Sivas’ın 1 Şarkışla ilçesine bağlı, 2 Âşık Vey 3 sel’in doğum 4 yeri olan köy. 5 2/ Doğu Anadolu’da bir 6 göl... Bir tür 7 deniz taşıma 8 cılığı. 3/ Doğu Anadolu’da 9 bir ırmak... Konuşu 1 2 3 4 5 6 7 8 9 lan asıl konu. 4/ Sat 1 A R I B U R N U rançta bir taş... Çap 2 İ A S O S A Z A raz çubuklarla yapı 3 Z K A T A L OG lan ve pencerelere 4A P A A N I O takılan bir çeşit siper. 5/ Takadan bü 5 N O T A O N U R R A F MA yük bir tür Karade 6 O T 7 İ K A F E N A niz kayığı. 6/ Kurala uymayan sözcük 8 A N T İ L M E Ç İ R ya da söz... Gürcis 9 A L T E S tan’ın plaka imi. 7/ Padişah, hakan, hükümdar... Çok ince gözenekli dokuma. 8/ Asya’da bir ülke... İzmir kentini oluşturan ilçelerden biri. 9/ Bir dik üçgende, dik açının karşısında bulunan kenar. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bataklık, sazlık... Büyük çivi. 2/ Gelir... Araba üzerine gerilerek içine saman ya da tahıl doldurulan büyük kıl çuval. 3/ “Çok önemli kişi” anlamında kullanılan uluslararası kısaltma... “Benim adım dertli dolap / Suyum akar yalap yalap / Böyle emreylemiş / Derdim vardır inilerim” (Yunus Emre). 4/ Radon elementinin simgesi... Pamuklu bir kumaş cinsi. 5/ Bir anayoldan ayrılan yolun başlangıç noktası. 6/ Mekke’de, hacıların arife günü toplandıkları tepe... Berilyum elementinin simgesi. 7/ Yol yapımında kullanılan bir makine... Gizli yer, köşe bucak. 8/ Yunan mitolojisinde savaş tanrısı... Bez tezgâhında ipliği ayarlayan tarak. 9/ Kısa yazı... Şeker üretiminde, billurlaşan şeker alındıktan sonra kalan posa. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear