25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 9 AĞUSTOS 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL ‘Nobel Edebiyat Ödülü’ Tartõşõlmalõ mõ? “Önce Ekmekler Bozuldu, 1946’da yayınlanan ilk kitabım. Annemin sattığı Tophane’deki evin parasıyla bastırmıştım. İki yüz liraya, bin beş yüz tane. Her biri altmış kuruş. Kendim dağıtmıştım. Şehzadebaşı’ndaki tütüncü, altmış kuruş fiyatı çok görmüştü. “Kim alır bu paraya?” demişti; yine de hatır için camın önüne koymuştu. Kapağını Fahir Onger çizmişti. Önce Ekmekler Bozuldu daha kalın olabilirdi, ama dergilerde çıkmış başka öyküleri, düzyazı parçalarını kitaba almamıştım. Kendime göre bir seçme yapmıştım. On sekiz, yirmi yaşlarındaki genç bir yazarlık heveslisinin duygusal seslenişleri. Tam altmış yıl önceden... Bilmem günümüz okurlarına bir şeyler duyurabilecek mi? Hiç değilse 40’lı yılların bir belgesel anısı sayılsın isterim. O İkinci Dünya Savaşı’na girdik gireceğiz kuşkuları içinde çırpınan bir İstanbul’da yazmak, yaratmak tutkusuna kendini kaptırmış 18-20 yaşlarındaki bir gencin yaşantıları, düşleri, aşkları, umutları... OKTAY AKBAL” Ben, Oktay Akbal’õ çağdaş edebiyatõn bir “Büyükelçisi” olarak görürüm. Oktay Akbal, yöreselliğin “sığ sularında” gezinmez, gerçeklerin ve duygu dünyasõnõn “derin denizlerinde” kulaç atõp derinlerden, gerçekleri ve duygularõ çõkarõr ve önümüze koyar. Oktay Akbal adõ, Nobel Edebiyat Ödülü haberlerinde “neden geçmez” diye düşünürdüm. Nobel Edebiyat Ödülleri her yõl Alfred Nobel adõna İsveç Akademisi’nin “gözünün tuttuğu” ve “uygun bulduğu” kişilere verilmekteymiş. Akademinin “gözünün tutmadığı” ve ödüle uygun bulmadõğõ yazarlar arasõnda ilk yõllarda Leon Tolstoy ve Henrik İbsen vardõr. İsveç Akademisi’nin ödüle uygun bulmadõğõ bu yazarlar arasõna sonraki yõllarda: Maksim Gorki, Antoine de Saint Exupery, Steephan Zweig , Jacques Prevert, Curzio Malaparte, Panait Istirati, Marcel Proust, Anton Çehov, Franz Kafka, Jorge Luis Borges, Bertolt Brecht, Ezra Pound, James Joyce, Thomas Hardy, Virginia Woolf, Cengiz Aytmatov, Arthur Miller, Jorge Amado, Graham Greene, Aldous Huxley, Nikos Kazancakis, Arthur Koestler, Arthur Miller, Yukio Mishima, Alberto Moravia, Vladimir Nabokov ve daha birçoklarõ da eklenmiştir.. Bu nedenle Nobel ödülleri arasõnda en tartõşmalõ ödül de “Nobel Edebiyat Ödülü” olmaktadõr. Alfred Nobel’in kurduğu derneğin verdiği, insanlõğa hizmet edenleri ödüllendirmek amacõnõ taşõyan Nobel ödülleri, ilk kez 1901 yõlõnda verilmeye başlanmõş. “Nobel ödülünün kaynağı, Alfred Nobel’in araştırmaları sırasında bir rastlantı sonucu bulduğu ‘dinamiti’ Avrupa’da savaşan taraflara satarak” kazandõğõ milyonlarca dolar olmuştur. 1901 yõlõndan günümüze kadar, Nobel Edebiyat Ödülü’nü alanlarõ incelediğinizde dünya edebiyat devlerinden birçoğunun adõnõ göremezsiniz. Alanlardan bir bölümünün adõ ise size pek de tanõdõk gelmeyebilir. 1901 yõlõnda ilk Nobel Edebiyat Ödülü’nü Fransõz şair Sully Prudhomme almõş. En ilginç olanõ da 1953 yõlõnda verilen ödüldür. 1953 yõlõnda bu ödül, İngiliz politikacõ ve devlet adamõ Sir Winston Churchill’e verilmiştir. Ben, bir yazarõ aldõğõ ödüllerle değerlendirmeyi çok yanlõş bulurum. Bir yazar “zaman ve toplum boyutunu aşan” kitaplõklarda yer aldõğõ sürece değer kazanõr. Görüşüme göre bir yazarõn değeri, aldõğõ ödüllerin değeriyle değil; bir ödülün değeri, verildiği yazarlarõn “değer”iyle ölçülür. Sadaka Eğitimci-yazar dostumuz Bilal Kayabay’dan yeni 12 Eylül yorumu: “Ortam elverişli, koşullar uygun. Millete, yepyeni, çağdaş, ışıl ışıl bir giysi dikmek yerine, 12 Eylül cuntasının, millete ‘zorla geçirdiği’, iler tutar yanı kalmamış, kırk yamalı deli gömleğine, yeni yamalar ekleyip giydirmek niye? Onların dilinden söyleyeyim: Dayattıkları, zekât değil, fitre bile değil, sadaka! Zaten hazır olan, ağzını açıp havadan rızık bekleyen halkı, sadakaya bağımlı hale getirdiler, şimdi de anayasa adı altında ‘sadakayasa’ atıyorlar önlerine.” Temmuz sonunda çıkarılan torba yasa ile gecekondu affı adı altında kaçak “havuzlu villa”ların kurtarıldığını duyurmuştuk. Eski Tapu ve Kadastro Genel Müdür Yardımcısı Orhan Özkaya, torba yasanın bir başka yönüne dikkat çekti: “Torba yasa, 2B olarak bilinen orman dışına çıkartılan alanlarında satışını içermektedir. Sadece yapılaşmalara ilişkin satışa izin verilmektedir. Bu durum; ne Sultanbeyli, Alibeyköy, Çavuşbaşı, Beykoz’daki orman dışına çıkartılan alanlarda oluşmuş yerleşimlere ne de Hazine arazilerine yapılmış gecekondulara çözüm getirecektir. Çünkü bu yerleri halk alacak gelir düzeyinde değildir. Zaten buralarda konutların tapu almaya gerek görmeden noter senediyle alım satımı yapılmakta. Ancak bu yasa Bebek sırtlarında, Sarıyer sırtlarındaki, Beykoz’daki, Acarkent’teki hazine ya da 2B kapsamındaki havuzlu villaların malikâne sahiplerine tescil edilmesine yarayacak.” Birilerinin cebi torba değil ki, büzesin... Beyaz gömlek meselesi Orman kıyımına af Temel Reis, kadırgası ile denizde yol alırken gözcü bağırmış: - Kaptan, düşman yelkenlisi göründü! Temel Reis, dürbünle yelkenliye bakmış, “Getirin benim kırmızı gömleğimi” demiş. Yelkenli ile yapılan savaş kazanılınca Temel Reis’in yanındakiler merakla sormuş: - Kaptan, neden kırmızı gömlek giydin? Temel Reis yanıtlamış: - Savaşta yaralanırsam, gömleğime akan kan tayfalarımın moralini bozmasın diye... Tam o sırada gözcünün sesi bir kez daha duyulmuş: - Kaptan, düşman donanması göründü! Temel Reis, dürbünü almış, bir bakmış ki tam donanımlı birkaç gemi bodoslama üstlerine geliyor. Hemen emrini vermiş: - Getirin benim kahverengi donumu. Recep Tayyip Erdoğan diyor ki: “Bazı davalarda Danıştay 30 ay görüş bildirmedi. Üç beş tuzu kuru seçkinin keyfi için benim milletim bu bedeli ödedi. Aynı Danıştay Tamgün Yasası’nı sudan bir bahaneyle 24 saat içinde iptal etti. Bunun adı hukuk, adalet olabilir mi? İşte 12 Eylül’de bu düzene ‘dur’ diyorsunuz. Üstünlerin hukukundan hukukun üstünlüğüne geçişe evet mi?” Emekli Danıştay Başkanı Nuri Alan da diyor ki: “Danıştay, karar vermeye yeterli delil, bilgi, belge varsa dosyada en kısa sürede karar verme asıldır. Danıştay’da davalar ve idari mütalaalar, dosyanın niteliğine, özelliğine göre şekillenir. Bazı davalarda işin gereğine uygun olarak çok kısa sürede, bazı davalarda uzun sürede sonuca varılabilir. Ancak Danıştay, yeterince bilgi sahibi olmadan karar veremez. Düzenleyici bir tasarrufta, tasarrufun niteliği apaçık ortadadır, burada çok kısa sürede karar vermek mümkündür. Başka bir işlemde bunun sebeplerini araştırmak, yetkili kişiler tarafından verilip verilmediğini araştırmak, kamu yararı var mıdır yok mudur araştırmak uzun süre alabilir. Dolayısıyla Başbakan her zaman olduğu gibi tam incelemeden, bilgi sahibi olmadan konuşuyor.” İşte bu yüzden 12 Eylül’de bilgisizlerin düzenine “dur” diyeceğiz. Adaleti kendilerine uyduranlara “hayır” diyeceğiz. Dur diyeceğimiz... PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU ‘Bizim’ Diyebilmek Birkaç yıldır, daha önce hep isteyip de yapamadığım yurt gezileri yapıyorum. Van, Mardin, Midyat, Batman, Kahramanmaraş, Adıyaman, Nemrut, Gaziantep, Şanlıurfa, Halfeti, Hasankeyf, Trabzon, Antalya, Çanakkale, Edirne, Zonguldak, Eskişehir, Antakya, İskenderun, Konya, Ürgüp, Avanos, Akdeniz ve Ege’nin dinlence yöreleri… liste uzayıp gidiyor. Bir de TÜYAP’taki görevim gereği gidip bir hafta, on gün kaldığım kentler var; İzmir, Bursa, Adana, Diyarbakır gibi. Gezip gördüğüm yerler bu saydıklarımla da sınırlı değil; çok daha önceleri gittiğim başka kentler, başka yöreler var. Bunları neden yazıyorum? Gelişmiş Batı ülkelerinde en önemli okul etkinliklerinden biri de yurt gezileridir. Bu gezilerde öğrenciler ilk yıllardan itibaren gezme-görme- öğrenme alışkanlığı edinirler ve bu alışkanlık ömür boyu sürer. Üniversite öğrencileri çok çeşitli işlerde çalışarak sömestr tatilinde çıkacakları geziler için para biriktirip sırtlarında çantaları kendilerini yollara vururlar. O ülkelerde yok denecek kadar az bir para karşılığında kalınabilecek gençlik otelleri açmak ve bunları ülke geneline yaymak, devletin de yerel yönetimlerin de başlıca görevleri arasındadır. Burada devlet ve yerel yönetimler tarafından amaçlanan, ülkeyi, ülkenin doğasını, ülkenin insanlarını yurttaşlarına küçük yaşlardan itibaren tanıtıp sevdirmektir. İnsan tanımadığını, görmediğini sevemez. Sevmek için, benimsemek için, “bizim” diyebilmek için insanın ülkesini tanıması, görmesi ve görerek öğrenmesi gerekir. İstatistikler gezip görme alışkanlığı açısından bizi Avrupa ülkeleri arasında son sıraya yerleştiriyor. Bu yazıklanılacak bir durumdur. Devlet de yerel yönetimler de bilinçli yurtseverliğin önündeki en büyük engel olan bu durumun farkında değildir. Oysa Türkiye gibi farklı kültürlerin iç içe geçtiği, farklı etnik kökenlerden insanların bir arada yaşadığı bir ülkede, benzer ülkeleri saran mikro-milliyetçilik mikrobunun bir salgına dönüşmeden önünü kesmek için mutlaka gerekli önlemler alınmalıdır. Bu önlemlerin en başta geleni ise özellikle genç insanlarımıza Türkiye’yi tanımaları doğrultusunda kolaylıklar sağlamaktır. Genç insanların önündeki en büyük engel, hiç kuskusuz ki parasal koşullarının yetersizliğidir. Devlet, yurtiçi ulaşımında, örneğin 25 yaşın altındaki gençlere belli oranda bir katkı payıyla destek olmalıdır. Yerel yönetimler Türkiye’nin çeşitli kentlerinden, yörelerinden gelecek genç insanlara, keselerine uygun barınma olanakları sağlamalıdır. Sözgelimi Aydınlı, Trabzonlu, Bursalı, Uşaklı gençlerin yarıyıl tatillerinin iki haftasını Diyarbakır’da, Van’da ya da Ağrı’da geçirmelerinin kendileri için bir zenginlik olacağını düşünüyorum. Çeşitli kentlerden onlarca öğrencinin bambaşka bir kentte kendi yaşıtlarından dinleyeceklerinden çok şeyler öğreneceklerine, insanlarıyla birlikte kenti ve çevresini de tanıdıkça içlerinde taşıdıkları a priori “bizim” duygusunun içinin dolacağına, farklı bir anlam kazanacağına inanıyorum. Doğal ki aynı durum, örneğin tatillerini Edirne’de, Çanakkale’de, Trabzon’da geçirecek Hakkârili, Şırnaklı, Diyarbakırlı gençler için de geçerlidir. Türkiye, insanları ve doğasıyla sevilecek bir ülke. Kötü yönetilmesi duygularımızı çelmemeli. Sonuçta kötüleri iyilerle değiştirmek, hayatlarımızı özlemlerimiz doğrultusunda yeniden kurmak, geleceğimizi aydınlatmak yine kendi ellerimizde; ne var ki her şeyden önce bu güzel ülkeye yürekten “bizim” diyebilmemiz gerekiyor. Ben kendi hesabıma gezdikçe, gördükçe, tanıdıkça “bizim” derken sesim bir öncekinden daha gür çıkıyor. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com İki yıldır neredeydiniz? CHP’li Selçuk Ayhan’ın “70 milyonun kimlik bilgileri çalındı” haberi üzerine verdiği soru önergesinden: “AKP hükümetleri döneminde Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğrencilerin kişisel bilgilerini derlemesi, ÇYDD’nin burs verdiği öğrencilerin kişisel verilerine el konulması ve AKP Milletvekili Avni Doğan’ın ‘40 sene onlar bu halka yaptı, inşallah sıra bizde. Şimdi biz onları fişliyoruz’ sözleri AKP hükümetinin gerçek niyetini ve amacını ortaya koymaktadır. Kişisel verileri korumak için Adalet Bakanlığı’nca hazırlanan Kişisel Verilerin Korunması Kanun Tasarısı, Nisan 2008 tarihinde TBMM Adalet Komisyonu’na sunulmuş, ancak, mevcut anayasa kapsamında yapılması mümkün olan bu yasal düzenleme AKP hükümeti tarafından 2 yılı aşkın süredir gündeme dahi alınmamıştır. Mevcut anayasa kapsamında yapılabilecek bir düzenlemeye referanduma sunulacak olan anayasa değişikliği içerisinde yer verilmesi referandumun istismar edilmesi değil midir?” Tek başına Sınırda askerciklerimiz ölürken Diyarbakır Belediye Başkanı Türkiye’ye yeni bir bayrak dikmeyi öneriyor. Anayasa Mahkemesi tarafından gerici eylemlerin odağı olduğu saptanmış parti desen, orduyu da yargıyı da ele geçirme peşinde. Farkında değil, elinde tek başına yöneteceği memleket kalmayacak! BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Ortam, at- mosfer, hava. 2/ İstanbul’un bir semti. 3/ Parlak kõrmõzõ renkte bir süs taşõ... Bir bağ- laç... Bir haber ajansõnõn kõsa yazõlõşõ. 4/ “ --- atlar yakõn ey- ler õrağõ / Yüce dağdan aşan yollar bizimdir” (Da- daloğlu)... Bir bor- cun ödenmesi için gösterilen süre. 5/ Su- riye ile Arabistan ara- sõnda büyük bir kral- lõk kurmuş olan eski Arap halkõ. 6/ Dinsel inançlarõ olmayan... Küçük erkek kardeş. 7/ Hafõza kaybõ... Bil- gisiz, kültürsüz kimse. 8/ Pasta hamuru... Şiirleri şe- riata aykõrõ görüldüğü için 1404’te derisi yüzülerek öldürülen ünlü tasavvuf şairi. 9/ Maden, tahta, taş üzerine delik açmakta kullanõlan aygõt. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde, “ulusal park” kap- samõna alõnmõş bir baraj. 2/ Dalgalõ parõltõlar veril- miş olan bir tür kumaş... Bir aydõnlatma aracõ. 3/ Da- ha çok Türk halklarõnõn müziklerinde kullanõlan ne- fesli bir çalgõ. 4/ İlkel benlik... Bir buluşun bir kim- seye ait olduğunu gösteren belge. 5/ Bir vidada iki diş arasõnda kalan çukur bölüm... Yakacak olarak kullanõlan kurutulmuş sõğõr tersi. 6/ Ay’õn ve kimi yõldõzlarõn dolayõndaki õşõk çevresi... Bir peygam- ber. 7/ Bir soru sözü... Yüce, yüksek... Kalõn bü- külmüş sicim. 8/ Bir salgõ bezi dokusunda, o doku aleyhine gelişen tehlikesiz ur. 9/ İştahõ açmak için yemekten önce içilen içki. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K U B A D A B A D A L A N L O C A V A S A L L A V İ B İ K R A A L A V A R A A B S A R A T U Z R A K K A A J U R S E U L K A M A S U T R A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear