28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 AĞUSTOS 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 17kultur@cumhuriyet.com.tr CMYB C M Y B Kültür Servisi - Kosova’nõn güney bölgesindeki Prizren şehrinde düzenlenen “Uluslararası Dokufest Film ve Belgesel Festivali”nde bu yõl 37 ülkeden 156 film gösteriliyor. Bu yõl 9.’su düzenlenen festivalin jüri üyeleri arasõnda geçen yõl aynõ festivalde, “Lilit’in Kızkar- deşleri” ile “En İyi Balkan Filmi” seçilen yö- netmen Emel Çelebi de bulunuyor. Türkiye’den belgesellere özel bir bölümün ay- rõldõğõ festivalin Documentarist tarafõndan hazõrlanan altõ filmlik seçkide Zeynep Öz- kaya’nõn “Leyla ile Mecnun Gurbette”, Em- re Karataş ve Deniz Oğuzsoy’un “Duvar”, Zeynep Dadak ve Merve Kayan’õn “Bu Sa- hilde”, Rodi Yüzbaşı’nõn “Miraz”, Cahit Çe- çen’in “Kahpe Devran” ve Özgür Doğan ve Orhan Eskiköy’ün “İki Dil Bir Bavul” ad- lõ filmleri yer alõyor. Doğa Kılcıoğlu’nun “Ka- merayla İzdivaç” belgeseli ise “Balkan Belgesel Yarışması” bölümünde Türkiye’yi temsil ediyor. Balkanlar’da önemli yer edinen festivalin dü- zenlendiği kent Prizren’de sinema salonu bulunmuyor. Ö nceki hafta Salzburg Festiva- li’nin ilk günlerini ve kentin coşkusunu yaşadõm. Kentin ün- lü kafelerinde oturmak, Mozart’õn doğ- duğu ve yetiştiği evleri ziyaret etmek, yağ- mur altõnda sokaklardaki insan akõnõ ara- sõnda yitip gitmek ve dünyanõn çatõsõnda- ki müzikçileri dinlemek film kareleri gi- bi belleğime yerleşti. Osmanlõlar 1683’te Viyana kapõlarõndan ayrõlõrken kahve çekirdekleri bõrakmõşlar. Viyanalõlar da bunlarõ tam yakarken yük- selen güzelim kokuyu fark edip Türkler gi- bi kahve yapmaya başlamõşlar. İlk kah- vehaneler de o günlerde Viyana’da ve Salz- burg’da kurulmuş. 1703 tarihli Tomasel- li kahvesinde Mozart’õn da oturup kahve içtiği söyleniyor. Cafe Niemetz, Sacher Ca- fe, hepsi bir o kadar eski. Cafe Nie- metz’de Zeynep Oral ile oturup Came- rata Salzburg obuacõlarõndan Lau- ra Urbina’yõ beklemeye koyul- duk. Bizi Ivo Pogoreliç’in provasõna götürecekti. Laura geciktikçe bir sorun olduğunu anladõk. Meğer Ivo bir bunalõm içindeymiş, provada o ka- dar kötü çalmõş ki, son dakikada konserleri iptal edilmiş. Bir gün önce Camerata Salzburg’u Schumann’õn 4. senfonisinin prova- sõnda izlemiştik. Provalar bana ço- cukluğumdan beri heyecan verir. Top- luluk Belçikalõ şef Philippe Herreweghe (1947) ile üst üste iki konserde Schu- mann’õn dört senfonisini birden çalacak ve Chopin’in iki konçertosunda Ivo’ya eşlik edecekti. Ivo’nun yerine son dakikada iki Uzakdoğulu piyanist getirtilmiş. GÖRKEMLİ AÇILIŞ... Salzburg Festivali bağlamõnda izlediğim ilk etkinlik, geçen hafta sözünü ettiğim Bo- rusan Filarmoni/Fazıl Say konseriydi. “Açılış Partisi” etkinliklerinden birisi olan bu konseri dinlerken ve ardõndan çõ- kan övgü dolu eleştirileri okurken göğsü- müz kabarmõştõ. 90. festivalin Daniel Barenboim yö- netimindeki Viyana Filarmoni Orkestra- sõ’yla yaptõğõ o görkemli açõlõş konserin- den önce sabah bir tören yapõldõ. Daniel Barenboim yõlõn konuşmacõsõ olarak yer al- dõ. “Müzik Bir Fildişi Kule Değildir” başlõklõ konuşmasõnda kendi yaşamöykü- sünden yola çõktõ. Doğduğu kent Buenos Aires’ten 9 yaşõndayken ayrõlõp geldiği ilk kent Salzburg’muş. Yaşamõ boyunca müziği bir barõş ara- cõ olarak kullanan sanatçõ, onun fildişi ku- lesine sõğõnmak yerine toplumlar arasõ ba- rõşçõ işlevinden yararlanmanõn altõnõ çiz- di: “Eğer İsrail Filistin’le dürüst, ger- çek, yapay olmayan ve kalıcı bir barış istiyorsa, oradaki tüm hizipleri tanı- malıdır” diyerek bir politikacõ kadar ke- sin konuştu. Bu yõlki 90. Salzburg Festivali’nde ne çok şey bir araya gelmişti: Daniel Baren- boim (1942), konser sahnesine çõkõşõnõn 60., Salzburg Festivali sahnelerindeki 45. yõlõnõ kutluyordu. Konserin icra edildiği Büyük Festspielhaus’un inşasõnõn 50. yõ- lõ ve Notations adlõ yapõtõ çalõnan Pierre Boulez’in (1925) 85. yaşõ, aynõ konserde bir arada kutlandõ. Viyana Filarmoni kon- serine hem şef hem de solist olarak Ba- renboim’un yer aldõğõ Beethoven’in 4. Pi- yano Konçertosu’yla başladõ. Her zaman hayran kaldõğõm müzikalitesi ve dürüstlüğüyle Barenboim’u bir kez da- ha alkõşladõm. Konserin ikinci yarõsõ ise sürprizlerle doluydu: Fransõz besteci Pierre Boulez’in “Notations for Orchestra” ad- lõ beş bölümlü yapõtõnõ dinledik. 20. yüz- yõl başõndaki besteciler, önceki Romantik dönemin kalabalõk orkestralarõna karşõ ekonomiye başlamõşlardõ. Az çalgõyla öz müzik anlatmaya çalõştõlar yõllarca. Oysa çağ sonuna doğru bu ilke değişmeye baş- ladõ: Büyük korolu, çok çalgõlõ yapõtlar bes- telendi. Geleneksel çalgõlarõn arasõna Uzakdoğu’dan, Orta Asya’dan özgün ve antik çalgõlar da eklendi. Akustik çalgõlarla elektronik birleşti. Boulez’in bu yapõtõ da bütün sahneyi kaplayan yüzün üstünde çalgõyõ içeri- yordu. Sadece dikkat edebildiğim bazõ- larõnõ saysam birkaç satõr alacak: Çin da- vullarõ, tom tomlar, metal, cam ve tahta bloklar, 3 arp, marimba, piyano, inek çan- larõ, her çeşit davul, tablalar, vibrafon, glockenspiel, marakas, büyük üçgen ve ilk kez gördüğüm nice vurma çalgõyla bü- tün üflemeliler ve yaylõlar, şefin önündeki devasa partisyonla dehşet bir görünüm sergiliyordu. Bu beş parça minyatür işçiliği bakõ- mõndan Anton Webern’i andõrõyordu. Ama Wagner’in geniş soluklu orkestras- yonu, Schönberg’in 12 ton dizgesindeki kromatizm, Debussy’nin izlenimci çizgi- leri, hatta Bartok’un güçlü ritmik müzi- ğine bile göndermeler sezilebiliyordu. Bu konserden kalan en ilginç anõ, Boulez ile Bruckner’in Te Deum’u arasõnda sah- nenin 20 dakika süren hazõrlanõşõydõ. Te Deum’daki Viyana Şehir Opera- sõ’nõn korosu solistler, koro ve orkestra ara- sõndaki denge ve anlatõm harikaydõ. Eli- na Garanca gibi dünyanõn en ünlü mez- zo sopranolarõndan birisinin kõsacõk bir so- lo için orada yer almasõnõ görmek de Salzburg Festivali’nin düzeyini simgeli- yordu. evini@boun.edu.tr Daniel Barenboim, konser sahnesine çõkõşõnõn 60, Salzburg Festivali sahnelerindeki 45. yõlõnõ kutladõ ‘Müzik fildişi kule değil’ S alzburg Festivali’nde Viyana Filarmoni Orkestrası’nın Daniel Barenboim yönetimindeki açılış konserinden önce yapılan törende Barenboim yılın konuşmacısı olarak yer aldı. “Müzik Bir Fildişi Kule Değildir” başlıklı konuşmasında kendi yaşamöyküsünden yola çıkan şef, fildişi kulesine sığınmak yerine müziğin toplumlararası barışçı işlevinden yararlanmanın altını çizdi. Foça’da geçen hafta sona eren Rock Tatili Festivali’nin ar- dından rockseverler bu hafta da Balıkesir’in Edremit ilçe- sine bağlı Zeytinli Plajı’nda buluşacak. Zeytinli Rock Fest, bugün başlayarak 8 Ağustos’a kadar Türki- ye’nin ve dünyanın önemli rock gruplarını aynı sahne- de ağırlayacak. Katılımcıla- ra beş günlük kamp imkânı da sağlayacak olan festival- de konser verecek yabancı isimler arasında, Norveçli rock grubu Helldorado rock müzikseverlerin beklentileri- ni karşılayacak gibi görünü- yor. Türkiye’den festivale katılacaklardan öne çıkan isimler arasında ise Bulut- suzluk Özlemi, MFÖ, Demir Demirkan, Emre Aydın, Gri- pin ve Gökçe yer alıyor. Ege sahillerinde ‘rock’ esintisi DemirDemirkan Kültür Servisi - New York Times gazetesi yeni yazõ dizisi “Dün- yadaki Pencereler”i Orhan Pamuk’la baş- lattõ. Pamuk, İstan- bul’daki evinden görü- nen manzarayõ kaleme aldõ, İtalyan çizer Mat- teo Pericoli de metin- den yola çõkarak bu manzarayõ çizdi. Dizinin “Turkish Delight” altbaşlõğõyla yayõnlanan bu ilk bölü- münde Pamuk, pence- resinden görünen Boğaz manzarasõnõ betimledi. Penceresinden Haliç’in girişi, Topkapõ Sarayõ, Ayasofya ve Sultanah- met Camii’nin yanõ sõra, Anadolu yakasõnõn pa- noramik görünümü, Adalar ve 1. Boğaz Köprüsü’nü izlediğini anlatan Orhan Pamuk, kendisine, “Bu muaz- zam manzara seni işin- den alıkoymuyor mu?” diye soran gaze- tecilere, “Hayır” yanõ- tõnõ verdiğini söyledi. Pamuk, yazõ yazma- ya ayõrdõğõ vaktin bü- yük bölümünü bir son- raki cümlenin ne ola- cağõnõ düşünmekle ge- çirirken zaman zaman gözünün önündeki say- fadan ve kalemin ucun- dan karşõsõndaki man- zaraya kaydõğõnõ belirt- ti. İstanbul’daki evinin penceresinden son 15 yõldõr bu manzarayõ sey- rettiğini söyleyen Pa- muk, “Benim Adım Kırmızı” adlõ tarihi ro- manõndaki hikâyenin geçtiği mekânlarõn bü- yük bölümünün pence- resinden göründüğüne dikkati çekti. Matteo Pericoli ise, aslõnda bu tarzda bir projeye daha önce de imza atmõştõ. Pericoli, “Penceremden Şehir: 63 New York Görü- nümü” adlõ bir kitabõn çizimlerini yapmõş, bu kitap için de New York’ta yaşayan 63 ya- zar ve sanatçõ, kendi evinin penceresinden, şehrin nasõl göründü- ğünü anlatmõştõ. Orhan Pamuk’un ‘Pencere’sinden NEW YORK TIMES’IN ‘DÜNYADAKİ PENCERELER’ DİZİSİ K A M İ L M A S A R A C I K Ü L T Ü R Ç İ Z İ K Kültür Servisi - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Ti- yatrolarõ, yurtdõşõna düzenlediği turnele- re Makedonya ile devam ediyor. Özen Yula’nõn yazdõğõ, M. Nurullah Tun- cer’in yönettiği “Dünyanın Orta- sında Bir Yer” adlõ oyun 6 Ağustos Cu- ma saat 21.00’de Ohrid’de Grigor Prlicev Ohrid Bele- diyesi Kültür Evi’nde sahnelene- cek. Prömiyeri 24 Mart’ta gerçekleşen “Dünyanın Orta- sında Bir Yer”, er- keklerin koşullarõnõ belirlediği bir dün- yada sõkõşmõş kadõn- larõn öykülerini ko- nu ediniyor. Oyun, törelerin, söylence- lerin, toprağa dayalõ gücün egemen oldu- ğu yörelerin öyküsü- nü kadõnlarõn yaşa- dõklarõ üzerinden an- latõyor ve bireylerin ilişkilerindeki öç kavramõna dayalõ ça- tõşmalarõ sunuyor. (www.ibst.gov.tr) Makedonya’da ‘Dünyanõn Ortasõnda Bir Yer’ 37 ülkeden 156 filmin gösterileceği ‘Uluslararasõ Dokufest Film ve Belgesel Festivali’nde Türkiye’ye özel bir bölüm de var. İkiDilBirBavul ÇAĞIN MOTEL ASSOS Telefon: 0 286 723 44 61 - 0 533 382 43 71 Sessiz Tatil
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear