25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 22 AĞUSTOS 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER 9 MEHMET CANBOLAT Frankfurt’un merkezine sõrt vermiş ara sokaklardan birindeyiz. “Grüneburgweg” adlõ bu sakin güzergâhta, bir yaz sessizliği hüküm sürüyor. Günlerden 6 Ağustos ve savaştan kalma bir binanõn girişindeki boydan boya camlõ bir dükkândan içeri giriyoruz. Bizi kapõda karşõlayanlar dost canlõsõ ve hemen her fõrsatta gülümseyen, güven veren bir çift. Ayla Tunalı ve Coşkun Dölen. Tam 46 yõldõr aynõ mekânõ ve bir hayatõ paylaşõyorlar. Yani neredeyse yarõm asõrdõr yaşamlarõnõ adadõklarõ bu terzi dükkânõnõn havasõnõ birlikte soluyorlar. “Bu ne büyük bir sürpriz!” diyor iliklerine dek İzmirli Coşkun Bey. Almanya’ya tam 50 yõl önce gelmiş. Bir süre Offenbach’ta yaşamõş. Kõsa süre, Hamburg, Bremen, tersane işçiliği derken yeniden Frankfurt’a dönmüş. 1964’te Almanya’ya işçi olarak gelen Ankaralõ Ayla Tunalõ Hanõm’õ işte bu dükkânda tanõdõktan sonra, sadece mekânõ değil, hayatõ da değişmiş Coşkun Bey’in. Birbirlerinin yoldaşı 45-50 yõllõk yabanda yaşam, herkesin kolayca sindirebileceği, katlanabileceği bir şey değil. Gülümseyerek, kafa sallõyorlar. Ancak belki içlerindeki sõrlarõ fazla ortaya dökmek de istemiyorlar. “Frankfurt benim de, Coşkun için de artık ikinci vatandır” diyor Ayla Hanõm. Coşkun Dölen, İzmirli ve kelimenin tan anlamõyla örnek bir centilmen. Ağzõndan çõkan hemen her sözde bir iyimserlik havasõ egemen. Genellikle kõsa konuşup dinlemeyi tercih ediyor. Ne zaman bir soru sorsak, gözleriyle hep 84 yaşõndaki Ayla Hanõm’õ işaret ederek “Patron o. Kaptan o. Bize söz düşmez” veya “Aylacığım daha iyi ifade eder” diyerek adeta topu başka yöne savuruyor. 15 Şubat 1926 Siirt doğumlu, ancak Şõrnak’ta büyüyen Ayla Tunalõ’nõn Almanya’ya geliş öyküsü çok ilginç. Bizi 45-50 yõl öncesine götürürken, yakõn tarih dersinden pek bilinmeyen ayrõntõlara da perde aralõyor. Sohbetimizde Türkiye’nin doğum sancõsõ çektiği 60’lõ yõllar da konu oluyor kuşkusuz. Böylesi bir dönemde gurbete çõkmak zorunda kalan Ayla Hanõm, o yõllarõ anlatõrken biraz tedirginleşiyor. “1960; biliyorsunuz Türkiye’de önemli bir ihtilal yılıdır. Menderes hükümetine karşı siyasi eylemlere ben de gençliğimde katıldım. O zamanlar Ankara’da gümrük muayene memuru olarak çalışıyordum. Başkentimiz siyasi yoğunluğun içinde olunca, ister istemez bizler de kendimizi bu gösterilerin arasında buluyorduk. Zaman zaman polisle karşı karşıya geldiğimiz de olmuştur.” Ayla Tunalõ, siyasi bilince sahip bir kadõn olarak, o dönemin başkentte yaşayan birçok tanõnmõş gazeteci, yazar ve siyasetçisiyle de tanõşma olanağõ bulmuş. Daha sonra yaşamõnõ değiştirecek bir gelişmeye zemin sunan ve o zamanlar, Ankara’da CHP’ye yakõnlõğõyla bilinen Ulus gazetesinde görevli Bülent Ecevit’i de, örneğin, mesaiden sonra gazete binasõnda organize edilen küçük şiir sohbetlerinde, şu an hayatta olmayan ve aile dostu olarak tanõttõğõ gazeteci İlhami ve Sevgi Soysal çifti sayesinde tanõmõş. Anlatacak o kadar çok şeyi var ki... Fazla soru sormadan dinlemeyi yeğliyoruz: Ecevit’le ‘64 buluşması “1964 yılında gümrükte muayene memurluğu yapıyordum. Bir toplantıda İsmet İnönü’nün elini öptüm diye, beni Ankara’dan Samsun’a görev sürgünü ettiler. İşte bu el öpme yüzünden hep baskı altında kaldım. İşten atılacağımı anlayınca, erken davranıp onurumla istifa ettim. Daha sonra Almanya’ya işçi olarak geldim. Frankfurt yakınlarındaki Hattersheim kasabasındaki Sarotti çikolata fabrikasının mutfağında özellikle Türk işçiler için akşamları yemek pişirmeye başladım. Önceleri böyle bir iş bana ağır geldi ama, başka seçeneğim de doğrusu yoktu. Katlandım. Bir sabah işe geldiğimde, arkadaşımın biri ‘Türk Çalõşma Bakanõ Bülent Ecevit, fabrikamõzõ ziyaret edecek ve Türk işçileriyle görüşecekmiş’ deyince neye uğradığımı şaşırdım. Ankara’daki şiir sohbetlerine katılan az sayıdaki insandan birisi olarak, şimdi onun karşısına bir mutfak işçisi olarak nasıl çıkabilirim ki diye kara kara düşündüm. Korktum. Ödüm patlayacak sandım.” O gün Ayla Tunalõ için hayatõnõn en uzun ve geçmek bilmeyen günü olmuş. Türk heyet gelince, biraz uzakta kalmayõ bile tercih etse de, Bülent Ecevit kendisini hemen tanõmõş ve “Siz ne arıyorsunuz burada?” demiş. Durumunu öğrenince de talimat vererek, kendisine daha uygun bir iş bulunmasõnõ istemiş. Ve Ecevit sayesinde, yetkililer Ayla Hanõm’õ, eğitimine uygun diyerek Frankfurt Höchst firmasõnõn laboratuvarõnda bir işe yerleştirmiş. ‘Atatürk’ün en küçük manevi kızı olacaktõm’ Yarõm asõrdõr Frankfurt’ta terzilik yapan Ayla Tunalõ’nõn yaşamõ, henüz 11 yaşõndayken Atatürk’ten gelen teklifi babasõnõn kabul etmeyişiyle değişmiş 1 Yakın tarih gibi yaşam Ayla Tunalı’nın hayat hikâyesi, adeta bir küçük tarih. Baba Ahmet Lutfü (Tunalı) Batı Trakya göçmeni, Kırcaali’den ve Selanikli Mustafa Kemal’in Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’ne, halk direnişine katılmış bir kahraman. Annesi ise Bitlis’teki Kürümoğulları sülalesinden geliyor ve aynı sülalenin yetiştirdiği önemli şahsiyetler arasında İsmet İnönü de bulunuyor. Ayla Hanım, anne tarafından büyükbabası olan Şeyh Fikri’nin ilk Meclis’te Genç bölgesi (şimdi Bingöl’e bağlı bir ilçe) milletvekili olarak görev yaptığını ve Cumhuriyet’in ilanına ilişkin kararda onun da imzasının olduğunu gururla anlatıyor. Dedesi dönemin önde gelen din bilgini ve Atatürk’ün din konusunda çok güvendiği bir isim: “Dedem, ‘Paşa, Meclis’te ne zaman önemli bir konuşma yapacak olsa, beni çağırır ve her şeyin başarılı geçmesi, ulusun ve vatanın dirliği için dua etmemi isterdi. O bambaşka bir önderdi’ diye kendisinden övgüyle söz ederdi.” Babası Lütfü Tunalı da ilerleyen yıllarda Atatürk tarafından Meclis’e davet edilmiş, ancak o, Siirt’teki ailesinin yanında kalmayı ve o bölgedeki postane yöneticiliği görevini tercih etmiş. Ayla Tunalı çocukluk yıllarını babasının görevi gereği, Doğu Anadolu’da geçirmiş. Siirt, Şırnak, Tatvan ve Van’ı çok iyi hatırlıyor. Ancak Diyarbakır’ı hiç unutamıyor. Çünkü babası o dönem Diyarbakır Postanesi’nde muhasebe müdürü olarak görev yapıyor ve hatırladığı kadarıyla, henüz 11 yaşındayken Atatürk, 1937 yılının ilk yarısında bir gün bu kenti ziyaret ediyor. Daha doğrusu Diyarbakır’a gerçekleşecek olan ilk tren seferini Atatürk bizzat yapıyor. Kendisini karşılayanlar arasında elbette küçük Ayla ve babası da var. Diyarbakır Vali Konağı’ndaki baba Ahmet Lütfü Tunalı’ya dönerek: “Şu güzel kızı bana emanet et, kendisini de Gökçen Ablası (Sabiha Gökçen) gibi havacı, pilot yapayım” diyor. Baba, şaşkın ama razı olmuyor. Gönlü, çok sevdiği 11 yaşındaki kızından kopmaya bir türlü elvermiyor. “Paşam, benim canımı iste vereyim, ama kızımı benden ayırma” diyor. Ayla ise, o zamanlar olayın pek farkında değil. Aradan yıllar geçiyor ve babasının ani ölümü üzerine, anne Ayla ve oğlunu alıp İstanbul’daki yakınlarının yanına göçüyorlar. Ortaokul ve liseye, Üsküdar’daki dayısının yanında devam ediyor. Babası, Atatürk’ün isteğini yerine getirmese de, Ayla Tunalı, bir gün, daha doğrusu 1947 yılında Ankara Etimesgut’taki Türkkuşu Havaalanı’na gidiyor ve Sabiha Gökçen ile tanışıp ve kendisinden paraşütle atlama dersleri bile alıyor. Atatürk’ün Diyarbakır’da babasına getirdiği ilginç teklifi orada anlatınca Sabiha Gökçen, “Ayla ben seni şimdi çok daha iyi hatırlıyorum” diyor ve hemen boynuna sarılıp ilk dersi verirken, adeta Atatürk’ün isteğini de yerine getirmiş oluyor. Ayla Tunalı Almanya’ya göçtükten sonra da, Sabiha Gökçen ile ilişkisini hiç kesmemiş ve ne zaman Türkiye’ye gitse, kendisini ölümüne dek ziyaret etmeyi unutmamış. ‘Ayla, seni hatırlıyorum’ YARIN: MEMLEKETİ DÜŞÜNMEK Baştarafı Arka Sayfa’da Üniversite yasası tümüyle değiştirilmiş, YÖK kendi kendini lağvetmiş, bundan böyle üniversiteler demokratik bir seçimle oluşturulan yönetim kurulları tarafından yönetileceklermiş. Yönetim kurullarında ikiden az olmamak koşuluyla öğrenci temsilcisi bulunacakmış. Ayrıca üniversitelerde her türlü derneğin kurulması ve yaşaması için maddi ve manevi tüm destekler verilecekmiş. Eğitim zaten ilkokuldan başlayarak her aşamada ücretsiz olmuş. En önemlisi üniversite giriş sınavları kaldırılmış ve test çözümünden vazgeçilip, çocuğu hayata hazırlayan bir eğitim ve öğretim sistemi uygulanmaya başlamış. Ülkedeki genç nüfusun, niteliklerini arttırmak için çok güzel projeler geliştirilmiş. Bunlardan biri, “Hadi Yelkenler Fora” projesiymiş. Bu proje şöyleymiş, denizyollarının birkaç vapuru gözden geçirilip, birer yüzer okul haline getirilmiş ve üniversitelilerden, liselilerden oluşturulacak gruplar, bu gemilerle her limana uğrayıp ülkenin muhteşem kültür mirasını gezerek, görerek öğreneceklermiş. Gemilerde her işi öğrenciler yapacakmış. Ayrıca bu gemilerde günlük tutan birkaç kişilik bir grup olacakmış. Yaşananlar daha sonra kitap olarak yayımlanabilsin diye, bitmedi, gemide küçük bir montaj atölyesi de olacağından, öğrencilerden bir bölümü de bu yolculukları filme alıp montaj yaptıktan sonra ülkenin her kanalında sistemli olarak çekilen bu filmler gösterilecekmiş. Bu arada askerlik isteğe bağlı hale getirildiği için genç insanlarımızın birçoğu askerlik yerine sosyal işlerde çalışıyorlarmış. Kimileri yaşlılar yurdunda, kimileri çocuk yuvasında, kimileri öğretmen olarak liselerde. Etnik, bedensel ve cinsel farklılıkların ortadan kalkması için okulöncesi eğitimde ağırlık farklının kabul edilmesi için yapılacak uygulamalara verilecekmiş, kimse dilinden, etnik kökeninden dolayı herhangi bir zulme uğramayacakmış. “Herkese bedava sağlık!” en önemli sloganlardan biriymiş. Ve ülke çapında sağlık işinin çözülmesi için, Tabip Odaları ve bakanlık birlikte çalışıyorlarmış. Özellikle Güneydoğu ve Doğu bölgesinin sağlık sorunu, ihtiyaçların tek tek tespit edilip çözülmesi sonucu iyice iyileşmiş. Artık çocuk ölümleri neredeyse sıfır noktasına inmiş, nüfus planlaması öylesine iyi uygulanmış ki, kadınlar “ah gene gebe kaldım“ sözcüğünü unutmuş. Kız çocuklarının okula yollanmaması gibi bir sorun da kökünden çözümlenmiş. Bütün bunlar nasıl mı olmuş, ülkenin yeraltı kaynakları ve suyu son derece vatanperver bir kadro tarafından öylesine iyi örgütlenip, milli gelir öyle yüksek bir noktaya çıkarılmış ki, bütün bunların olması zaten kaçınılmazmış. Ya işte böyle, rüya da olsa her şey inanılmaz güzeldi. Sıcaklara ve rüyalara teşekkür ederim. IŞIL ÖZGENTÜRK Bir Rüya Gördüm ? Baykal’dan görüşme açıklaması: Eski CHP Genel Başkanõ Deniz Baykal, eski Başbakan Yardõmcõsõ Hüsamettin Özkan’la if- tar daveti üzerine, “Çok tatlõ, güzel bir görüş- me” yaptõklarõnõ belirtirken CHP Genel Baş- kanõ Kemal Kõlõçdaroğlu ile de “arzu etmesi halinde bir araya geleceklerini”, henüz bir gö- rüşme planlamasõ olmadõğõnõ söyledi. ? En beğenilen başkan Sarıgül: Şişli Belediye Başkanõ Mustafa Sarõgül, Andy-Ar Sosyal Araştõrma Merkezi’nce yapõlan Türki- ye Siyasi-Yerel Gündem Araştõrmasõ ağustos verilerine göre, en çok beğenilen belediye başkanõ oldu. Sarõgül; İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa’ya bağlõ 42 ilçede 14 bin 612 kişi- nin katõlõmõyla yapõlan araştõrmada yüzde 74.6’lõk payla 1. sõrada yer aldõ. ? ‘Ceberrut anayasa dayatması’: CHP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Gürsel Tekin, dün CHP Ataşehir İlçe Başkan- lõğõ’nõ ziyaret ederek çalõşmalar hakkõnda bil- gi aldõ, Yenişehir Semt Pazarõ’nõ gezdi. Tekin, “Ceberut bir anayasa dayatõlõyor. Bertaraf ol- mamak için ‘hayõr’ diyeceğiz” dedi. Tekin, Ataşehirlileri Çağlayan mitingine çağõrdõ. ? Karbonu azalt yeni Pakistanlar olmasın: Yeşiller Partisi ve Küresel Eylem Grubu, Pakistan’daki sel felaketinin ardõndan, Başbakan Tayyip Erdoğan’õ iklim değişiklik- lerine karşõ tedbir almamakla suçladõ. Tak- sim’de eylem yapan grup, “Artõk kömürlü ter- mik santrallardan vazgeçin” dedi. ? ‘Failleri belli kayıplar nerede’: Cu- martesi Anneleri, Galatasaray Meydanõ’ndaki 282. oturma eylemini gözaltõnda kaybedilen Özgür Gündem muhabiri Ferhat Tepe (18) için yaptõ. Açõklamada “Ferhat’õn işkence gö- ren ölü bedeni Hazar Gölü’ne atõldõ. Resmi kaynaklara göre ise olay yüzmeye gittiği ve boğulduğu yönünde” denildi. ? Çubukçu’dan KPSS açıklaması: Mil- li Eğitim Bakanõ Nimet Çubukçu, KPSS’deki “sorular çalõndõ” iddialarõyla ilgili olarak bu- gün açõkma yapacak. Sõnavda aynõ aile veya evden 120 kişi tam puan almõş ve sõnav soru- larõnõn çalõndõğõ iddia edilmişti. ? İstanbul’da mühimmat kazısı: İs- tanbul polisi, yeni bir soruşturma kapsamõnda Şile’deki ormanlõk bir alanda, kazõ çalõşmasõ yaptõ. Kazõda, boş mermi kovanlarõ bulundu- ğu öğrenildi. Kazõ bugün de devam edecek. Sayısal Loto çekildi: 3, 5, 9, 34, 36 ve 44 KISA KISA... KISA KISA...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear