Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr
SAYFA CUMHURİYET 22 AĞUSTOS 2010 PAZAR
14 PAZAR KONUĞU
CMYB
C M Y B
Devletler hukuku hocasõ Prof. Dr. Köni’ye göre Türkiye zayõflayan devlet durumuna düştü:
Ülkeyidõşdinamikleryönetiyor
“Özellikle NATO üyeliğinden sonra
Türkiye dış etkinin gücü altına girdi” diyor,
Prof. Dr. Hasan Köni. Köni, ABD’de son
yapõlan bir araştõrmada Türkiye’nin
zayõflamaya başlayan devletler kategorisinde
gösterildiğine dikkat çekiyor. Ülkede olan
bitenin kesinlikle yurtdõşõna bağlõ olduğunun
altõnõ çiziyor. Bir de şu sözleri dikkat çekici:
“Her iktidar yargıyı kendisine bağlamak
ister. Bunun en güzel örneği de ABD’de Al
Gore kazanmasına rağmen Bush’a
kazandırılan Florida seçimleri.”
- Türkiye’nin, TBMM’de şekillenmiş bir
savunma stratejisi olsaydı her yıl Yüksek
Askeri Şûra (YAŞ) toplantılarında patlak
veren atama krizleri yaşanır mıydı?
H.K. - YAŞ konusu savunma stratejisinden
çok siyasal yapõlanmayla ilgili diye
düşünüyorum. Bunun sebebi de şu: Sivil
yöneticilerin öteden beri devletin kurucusu olan
askerle sorunlarõ var. Hatõrlayõn, Demirel,
Ecevit, Özal zamanõnda benzer sorunlar
yaşandõ. Bunun birinci sebebi ordunun Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucu gücü olmasõ. İkincisi,
Türkiye’nin özellikle NATO’ya girmesinden
sonra Sovyetler Birliği’yle çekişmelerde
ABD’nin en güçlü kurumu, siyasal sistemi
düzenleme açõsõndan yanõna alarak
kullanmasõdõr. Bu en güçlü kurum da ordudur.
Bu yüzden ülke demokratikleştikçe sistemle
kurucu güç arasõnda bir çekişme boyutu olduğu
ortaya çõktõ. 1991’de Sovyetler Birliği yõkõlõnca
yeniden yapõlanma modelleri oluşmaya başladõ.
Sovyetler Birliği yõkõlmadan Batõlõ güçler bu
ülkenin içindeki etnik yapõlarõ kaşõdõlar. Bir de
yine aynõ amaçla Pakistan’dan başlayarak
bölgedeki İslami yapõyõ desteklediler. Bu
yapõlarõn 1991’den sonra Ortadoğu ve daha
doğusunu etkilemesi kaçõnõlmazdõ.
- Peki, bu Türkiye’ye nasıl yansıdı?
- Hem dõşardaki bu etki gelişirken
demokratikleşme yapõsõ içinde merkezi tabanõ
aştõkça taban kültürü sisteme girdi. Bugün
gördüğümüz kültürel yapõlanma bu taban
kültürüdür. Cumhuriyet 60-70 yõlda iki-üç
milyon daha Batõlõlaşmõş ve laik insan yetiştirdi
ama devamlõ sayõsõ artan nesiller ve 1980’den
itibaren gelişen uluslararasõ ortamla birlikte
Türkiye’nin altyapõsõ birleştiğinde bu siyasal
görünüm ortaya çõktõ.
Her hükümet kendi
zenginini yaratıyor
- Bugün asker ve tabanın arasında yaşanan
çatışma belli bir paylaşım ya da çıkar
çatışmasını da beraberinde mi getirdi?
- Onlar da var. Bir kere her gelen siyasal yapõ
kendi zenginini de yaratõyor. CHP döneminde
bürokratik zengin elitler vardõ. Sonraki yõllarda
onlar paralarõnõ kaybettiler. Sonra Menderes
döneminin ticari zenginleri ortaya çõktõ.
1980’den sonra dõş ticaret zenginleri sivrildi.
Her gelen hükümet de bu sistemde kendisini
destekleyen kitleyi yukarõ doğru çekti.
Amerikan siyaset bilimi tanõmõna göre kimin
neyi ne zaman nasõl alacağõnõn siyasal otorite
tarafõndan belirlenmesidir. O yüzden mücadele
çok kõzõşõyor. Sadece eşitlikçi bir dağõtõm değil,
iktidara yakõn olanlara dağõtõm olduğu için
muhalefet azgelişmiş ülkelerde bu kadar zor
geçiyor. Sistemi daha oturmuş ülkelerde hangi
hükümet işbaşõna gelirse gelsin ihalelerde eşit
dağõtõm olduğu için işler bu kadar zor
geçmiyor.
- Amerikan sisteminden söz ettiniz. Ancak
ABD’de askeri komutan ya da genelkurmay
başkanı atanırken Kongre iradesi gerekmiyor
mu? Yani ABD Senatosu’nun onaylamadığı
bir genelkurmay başkanı atanabilir mi?
- Dediğiniz gibi gerek savunma stratejisi
gerek uluslararasõ stratejinin ne olacağõna
ABD’de Kongre karar veriyor. Ama Türkiye’de
öyle bir şey yok. Bir zamanlar asker ağõrlõklõ
Milli Güvenlik Kurulu vardõ. O da artõk kabuk
değiştiriyor.
ABD’de biliyorsunuz, büyükelçi atamalarõ
bile Senato önünde günlerce tartõşõldõktan sonra
yapõlõyor ya da veto ediliyor. Aslõnda gerçek
demokrasilerde böyle olmasõ gerekiyor. Türkiye
ve benzeri ülkelerde de ciddi bir değişim
hareketi başladõ. Bu yapõ değişikliği devleti
yönetmeye alõşmõş güçleri, eski elitleri haliyle
rahatsõz ediyor. Ben eski elitlerdenim. Bizler
liberal ortamda yetiştik. Ama demokrasi varsa
bu tür taban kültürüne de alõşmamõz gerekiyor.
- Peki, bu taban kültürü ülkeyi başka
yönlere çekebilir mi?
- Onu pek tahmin etmiyorum. Bu iletişim
çağõnda bir başka boyuta dönülmesi bana pek
mümkün gelmiyor. Eksen kaymasõ söylemlerini
duyuyoruz. Ama bunlara rağmen Türkiye
Batõ’nõn içinde. Çünkü inanõlmaz değişik bağlar
var. Asõl bağlarõ da onlar oluşturuyor.
- Bunlara somut örnekler verebilir misiniz?
- Örneğin, ABD Merkez Bankasõ (Fed) ana
merkez bankasõ, bizim gibi ülkelerin merkez
bankalarõ da acente gibi görev yapõyor. Kapalõ
ekonomiyseniz asla kabul görmezsiniz. Sistem
ona izin vermiyor. Türkiye’deki mücadeleye
geri dönersek...
Eski elitler yeni yapõ içinde güç kaybettikçe
güçlü eleştiriler getirmek zorunda kalõyorlar.
Normal siyasal mücadele devam ediyor. O
noktada da sistemi bugüne kadar yöneten
güçlerin gerilediğini görüyoruz. İşin başõnda o
geliyor. Bu arada şu noktaya dikkat çekmek
istiyorum. Her güç adalet sistemini kendisine
bağlamak ister. Dünyanõn neresinde olursa
olsun bu böyledir. Örneğin ABD’de Bush’un
kazandõğõ başkanlõk seçimlerine bakalõm.
Florida eyaletinde Al Gore seçimleri
kazanmasõna rağmen Bush’un atadõğõ yargõç
Anayasa Mahkemesi’ne yeni baştan sayõm
yapõlamayacağõnõ söyleyince Al Gore 500 bin
fazla oya sahip olmasõna rağmen Bush seçildi.
Ondan sonra da dünyayõ yangõn yerine çevirdi.
John Kennedy başkan olur olmaz kendi
kardeşini (Robert Kennedy) Adalet Bakanõ
yaptõ. Çünkü hukukla sistemi hõrpalamak çok
bilinen bir uygulamadõr.
- O zaman kuvvetler ayrılığı ilkesi nerede
kaldı?
- Her iktidar yargõyõ kendi egemenliği altõna
almak ister. Ama orada da şöyle bir tehlike var.
İktidar el değiştirdiği zaman bu sefer diğer güç
yargõya hâkim olur ve intikam duygularõ ağõr
basar. Türkiye bu rasyonel olmayan gücün tek
elde toplanmasõyla ortaya çõkan karşõlõklõ
intikam duygularõyla mõ yaşayacak?
İşin ideali rasyonel olan, kim gelirse gelsin
değişmeyen kurumlar oluşturmaktõr. Yani
futbol kurallarõ gibi. Herkes o kurallara uymak
zorundadõr. Kurallarõ oynayan takõmõn
zenginliğine ve büyüklüğüne göre
değiştirirseniz o maç gerçek maç olmaktan
çõkar.
Şirketlerin ülke
risk analizi oyunları
- ABD’de bile bu sağlanamamışken
Türkiye’de nasıl sağlayacağız?
- Yolsuzluğun hiç olmadõğõ, anayasa ve
siyaset bilimi kitaplarõnda olduğu gibi yönetilen
bir yapõ dünyada yok. Ama tabii ülkelere göre
bunun dereceleri değişiyor.
Yüzde 25-30 oranõnda bir yolsuzluk varsa o
ülke iyi yönetiliyor demektir. Ama yolsuzluk
yüzde 60’lara çõkmõşsa durum iyi değildir.
Bunun yeniden düzeltilmesi lazõmdõr. Yeni bir
analiz kitabõ yayõmlandõ. ABD’de Harvard ve
Purdue üniversiteleri, uzmanlarõna Sovyetler
Birliği dağõldõktan sonra yeni ortaya çõkan
siyasi dalgalanmalarõ inceletmişler.
Zayõflayan devlet yapõlarõ, başarõsõz devlet
yapõlarõ ve çöken devlet yapõlarõ saptamõşlar.
Bu kategorilerin de iç analizleri var. Orada şunu
da eklemem gerek. Uluslararasõ çapta büyük
şirketlere ülke risk analizleri gelir. Belli
kriterleri yatõrõmcõlarõn eline verirler. Ona göre
yatõrõmcõ o ülkeye girer ya da girmez. İç
analizlerde de üç kategori var. Bunlardan birisi
ülkenin güvenliği.
O ülkede uzun süreli bir terör varsa ve
önlenemiyorsa o ülke zayõflamaya doğru
gidiyor. İkincisi, siyasal yapõdaki
demokratikleşme. Buna hukuk yapõsõnõn
bağõmsõzlõğõ ve tarafsõzlõğõ dahil.
Üçüncü kategoride de ekonomi geliyor.
Ekonominin dõşa açõk olup olmamasõ,
yolsuzluğun en aşağõ seviyeye çekilmesi ve
banka sistemlerinin durumu.
- Türkiye burada hangi kategoriye giriyor?
- Şimdiye kadar 1955-95 arasõnõ incelemişler.
Bu zaman dilimi içinde 12 devlet çökmüş, 45
devlet zayõflamõş, 40 devlet de başarõsõz olmuş.
Bu analizlere baktõğõmõz zaman Türkiye
zayõflamaya başlayan devlet olarak ortaya
çõkõyor. Çünkü birinci kategori güvenlik. 26
yõldõr Türkiye’de güvenliği sağlayamadõk.
Yalnõz orada şuna da dikkat çekmek
istiyorum: Bu iki üniversite bu analizleri
yaptõrõrken ABD’yi eksik bõrakmõşlar. Adama,
“ABD olarak sen ne yapıyorsun? Özellikle
Afganistan ve Irak’ın işgalinden sonra bu
güvensizlikleri yaratan sensin” derler.
Şimdi kendileri de itiraf ediyor. 2005’ten
sonra AB Türkiye’ye bir tarih vermiş olsaydõ
bugün bu tür korku ve analizleri ortaya
koymalarõna gerek kalõr mõydõ? Kendi
çõkarlarõnõ ittiler. Zayõflayan ülkeleri anlõyoruz
da onlarõ zayõflatan da kendileri.
Liberal arkadaşlara bakõyorum. Analizleri
doğru. Ama bu tür ülkelerde dõş etkinin gücünü
neden hesaba katmõyorlar? O zaman mahsus
böyle davranõyorlar.
TalibanveElKaide’ninyaratõcõsõABD,SuudiparasõvePakistanistihbaratõ
- İyi de Türkiye’deki bütün
gelişmeleri dış dinamiklere mi
bağlayacağız?
- Bakõn, Türkiye 1953’te
NATO’ya girdikten sonra
Menderes hükümetine Türk
ordusunun 300 bin kişiden 600
bin kişiye çõkarõlmasõ talebi geldi.
ABD bu sayõnõn yükseltilmesi
için 1960’a kadar Türkiye’ye
askeri yardõm yaptõ. Ancak
1956’da Sovyetler Birliği uzaya
Sputnik’i fõrlatõp, ardõndan iki
süper güç arasõnda nükleer yarõş
başlayõnca bizim gibi ülkelere
verilen paralar kesildi. Her
neyse... Bugün Türkiye
zayõflamaya başlayan ülke olarak
analiz ediliyor. Bu zayõflama
dõşardan yaratõlarak geliyor. Bazõ
kültürel yapõlar da çok fena,
dõşardan oynanarak böyle bir
boyuta geldi. 1950’lerde
Ortadoğu’da radikal İslam diye
bir kavram hatõrlõyor musunuz?
Bakõn kitaplarda yazõyor.
Taliban’õn yaratõcõsõ ABD, Suudi
Arabistan parasõ ve Pakistan
istihbaratõ. El Kaide öyle. Bunlarõ
bõrakõp dõş analiz yapmadan
yorum yapmaya çalõşmak
olmuyor. Uluslararasõ ilişkiler
çalõşmalarõ yapan arkadaşlar da
hiç bunlarõ konuşmuyor. Hep iç
siyasete odaklanõyorlar.
Obama’ya bakõn. Tek başõna
kararlar alabiliyor mu? Pek çok
lobinin etkisi altõnda. Ortodoks
bir yorum yapmaya çalõşõyorum.
Kürt sorununun çözümü Batõ’nõn
çok hoşuna giden söylemlerden
biri. Ermeni sorununu da çözelim,
Annan Planõ’yla Kõbrõs’ta
kardeşlik havasõ yaratalõm,
diyorsunuz. Derken, İsrail’i
karşõnõza aldõğõnõz anda da
darbeyi yiyorsunuz.
- O zaman komşularla nasıl bir
sıfır sorun politikası izleyeceğiz?
- Sõfõr sorun politikasõ
olamõyor. Çünkü şöyle bir analiz
yapõlõyor: Soğuk Savaş dönemi
bitti. Artõk iki kutuplu bir dünya
yok. Tek kutuplu dünyada çok
rahat hareket edilir. Öyle mi?
Olur mu öyle şey? Hadi, buyrun
yapõn. Orta boy devletler zaten
göreceli bağõmsõzdõrlar. Bu
gerçekleri açõkça ortaya koymak
lazõm. O yüzden içerdeki kültürel
yapõnõn belli bir yere gitmesinden,
fazla eksen kaymasõndan çok
korkmak gerekiyor. Buna karşõlõk
içerde çok dengeli ve gerçekçi bir
muhalefet yapõlmalõdõr.
Bakõn, ademi merkeziyet ve
merkeziyet tartõşmalarõ yapõlõyor.
BM Somali’de, Sudan’da aşiret
reislerini çağõrõp ademi
merkeziyet konusunda nabõz
yokladõ. Onlar bile ademi
merkeziyete yanaşmadõlar. Bizde
ise bu gerçekler bilinmeden
birtakõm analizler ortaya
konuluyor.
Eğitim ve sağlõğõn
özelleştirilmesi
devleti zayõflatõyor
- Sürekli iç dinamikleri kötüleyip dış dinamikleri göz ardı
mı ediyorlar?
- Quebec’deki ayrõlõkçõ harekete bakõn. Quebec gelişmiş bir
bölge değil mi? Çok iyi üniversiteleri yok mu? Öte yandan
Belçika’daki ayrõlõkçõ hareketler giderek artõyor. O zaman
başka bir boyut var demek ki. Türkiye’deki dõş boyut ise
inanõlmasõ çok zor bir güce sahip. Yani içeride ne yaparsanõz
yapõn olayõ çözemiyorsunuz. Obama başkan seçildiği zaman
Kars’ta bir vatandaş kurban kesmişti. Demek ki ABD’nin
kendini koruma psikolojisi oralara kadar işlemiş. Şimdi,
Harvard ve Purdue üniversitelerinin ortak analizlerine
bakõlõnca zayõflamaya giden ülkenin temelinde güvenlik
sorunu varsa Türkiye bunun tam ortasõndadõr. Orada daha
başka analizler de var. Siyasal yapõnõn içine bazõ analizler
koymuşlar. Bunda eğitim ve sağlõğõn özelleştirilmesi o
analizde zayõflõk olarak görülüyor. Dahasõ var. Bu risk
analizlerinde, “Ülke çok kültürlü, çok etnikli mi” sorusu da
var. Bunu kültürler arasõ çekişme olarak risk analizine yazmõş.
- Son yıllarda iyice dal budak salan Gülen Cemaati diye
bir cemaat, kültürler arası diyalog söylemiyle özellikle
Batı’da epey mesafe kat etti. O zaman bütün bu
konuştuklarımız içinde Gülen Cemaati’nin konumu ne
olabilir?
- Konumu yatõştõrõcõ ve birleştirici olabilir. ABD’nin
uyguladõğõ önemli politikalardan birisi de antropolojik
istihbarat. Bu işe 200 milyon dolar gibi paralar harcõyorlar.
Sosyal bilimciler ve antropologlardan beşer kişilik takõmlar
kuruyorlar. Belirlenen ülkeye takõmlar gidiyor. O ülkenin
yapõsõnõ inceliyorlar. O ülkeyi en az riskle nasõl kendilerine
bağlayabileceklerini saptamaya çalõşõyorlar. Bu programõn adõ
Vietnam’da “Appeasement”dõ. Yani yatõştõrma, barõştõrma ve
o bölgede hâkimiyeti kurma. İtiraf etmiyorlar ama bu tür
cemaatleri radikalleşen İslamõ yumuşatarak Batõ’yla Doğu
arasõnda köprü haline getirmeyi amaçlõyorlar. Aynõ
antropolojik istihbarat takõmlarõ gibi. Ama görüyoruz ki ne
Irak’ta ne Afganistan’da başarõlõ oldular. Çünkü karşõ taraf
hâlâ onlarõ öteki olarak görüyor. O kültür onlarõ bir türlü
kabul etmiyor.
P
O
R
T
R
E
Prof. Dr. HASAN KÖNİ
İstanbul, 1946 doğumlu. Ortaöğrenimini Saint
Joseph Lisesi’nde yaptıktan sonra AÜ Siyasal
Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. Aynı fakültede ve
Michigan State University’de lisansüstü ve
doktora çalışmalarını yaptı. 1982’de California
Üniversitesi’nde ve 1990-91 arası Johns
Hopkins Üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi
olarak dersler verdi. Türkiye’ye döndükten sonra
AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde uzun yıllar
hocalık yaptı. Emekli olduktan sonra Bahçeşehir
Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi
oldu. Devletler hukuku dersi veriyor. Başka
üniversitelerde de derslere giriyor.
SÖYLEŞİ
LEYLA TAVŞANOĞLU
- Soğuk Savaş biteli 19 yıl oluyor. Ama
Soğuk Savaş’ın ürünü olan NATO kısmen
yapı değiştirmekle birlikte yerli yerinde
duruyor. Sizce önümüzdeki dönemde
NATO’nun ve Türkiye’nin NATO içindeki
konumu ne olur?
- Sovyetler Birliği çöktükten sonra
NATO’nun görevinin bitmesi lazõmdõ. ABD
azgelişmiş ülkelerin hükümetleri gibi hukuk
sistemi içinde kalarak davranmak istemiyor.
BM hukuk sistemine göre başka ülkelere
karşõ güç kullanmak yasaktõr. ABD bu
nedenle BM’yi aşarak bölgesel kurum
olarak NATO’yu kullanõyor. NATO’nun
Afganistan’da ne işi var. Afganistan NATO
bölgesi dõşõnda bir ülke. Bütün dünyadan
NATO’nun bu yeni rolüne itirazlar var.
BM’nin yerini NATO mu alacak, sorusu
soruluyor. ABD Türkiye’deki silah
sistemlerini NATO’ya bağladõ. Türkiye’nin
600 yõllõk bir Osmanlõ İmparatorluğu, 87
yõllõk bir Cumhuriyet geleneği var. Ama
Türkiye’nin güvenlik güçlerinin yarõsõ
ABD’de yetişiyor. Silahlar oradan alõnõyor.
Türkiye’nin kõrmõzõ çizgileri vardõ. Ne oldu
onlara? Yerseniz... Yemezlerse yok.
- ABD’nin antropolojik istihbaratından
söz ettiniz. Vietnam’da da aynı şeyi
yaptılar. Batağa saplandılar. Bu teorik
analizlerden bir yarar çıkmadığını hâlâ
anlamıyorlar mı ki döne döne aynı hataları
yapıyorlar?
- Ne yazõk ki öyle. Aynõ hatayõ Sovyetler
Birliği Afganistan’da yaptõ. Teorik
analizlerle bir yere varõlmõyor. Ama tabii
bilmediklerimiz de var. Belki silah
harcamalarõ için bunlarõ yapmalarõ lazõm.
Şimdi ABD Uygur Türklerine sürgünde
hükümet kurdurdu. Onlarõ çok seviyorlar
ama Türkiye’deki Türkleri pek sevmiyorlar.
Sonra da Türkler bizden neden nefret ediyor
diye analizler yaptõrõyorlar.
ABD’nin önemli politikalarõndan birisi antropolojik
istihbarat. Sosyal bilimciler ve antropologlardan
oluşan takõmlar belirlenen ülkeye gidiyor ve o ülkeyi
en az riskle nasõl kendilerine bağlayabileceklerini
saptamaya çalõşõyorlar.
Bugün Türkiye zayõflamaya başlayan ülke
olarak analiz ediliyor. Bu zayõflama
dõşarõdan yaratõlarak geliyor. Bazõ kültürel
yapõlar da çok fena, dõşarõdan oynanarak
böyle bir boyuta geldi.
A B D H U K U K U Y O K S A Y I Y O R