28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B 18 AĞUSTOS 2010 ÇARŞAMBA4 ALPER TURGUT T urizm gelirinin ülkeler için önemi çok bü- yük, geçen yõl Türkiye’ye gelen 26 milyon turist, 21 milyar dolardan fazla bir para bõ- raktõ. Vizelerin kaldõrõlmaya başlanmasõ ile bu sa- yõ ve ülke kasasõna girecek para daha da artacak hiç kuşkusuz. Ancak aklõmõza takõlan bir soru var. De- nizlerin ülkesi Türkiye’nin neden bir tane bile yol- cu gemisi yok? Oysa işçilerin kanõ pahasõna gelişen tersanelerimizle övünürüz, ultra lüks yatlarõndan dev petrol tankerlerine dek her türlü deniz taşõtõnõ inşa ederiz. Üstüne limanlarõmõza uğrayan büyük yolcu gemilerinin haberlerini de okuruz. Umarõz, gelecekte bizim de dünyanõn dört bir yanõna ulaşabilen yolcu gemilerimiz olur. Bu yõl yerli Cruise Holidays fir- masõ, bir ilke imza atarak dört aylõğõna Portekiz bay- raklõ kruvaziyer gemisi Ocean Majesty’yi kiraladõ ve bizim turistleri, vizesiz Yunanistan ve adalarõna doğru taşõmaya başladõ. Komşuya ziyaretçi akõnõ sü- rüyor, bu yolculuğa katõlacak Türk turist sayõsõnõn bu yõl 20 bini, toplam kruvaziyer yolcusu sayõsõnõn ise 30 bini bulmasõ bekleniyor. İlk durak Atatürk’ün evi Şu ana dek dokuz bin yolcuyu Ege’nin karşõ kõ- yõsõna taşõyan Ocean Majesty’ye biz de bindik. İz- mir’den demir alõp Selanik, Pire, Atina, Santorini, Mikonos hattõnda mekik dokuduk. Altõ katlõ gemi- de, çoğunluk 55 yaş üstü yolculara aitti, en mutlu- lar ise havuzun başõndan ayrõlmayan çocuklardõ. Ku- marhanesinden free shop alõşverişine, sinemasõndan animasyon ekibinin gösterilerine dek yolculuk sõ- rasõnda herkes kendine uygun bir meşgale buldu. Bi- zim İzmir’den tam 14 saat sonra gemi, küçük İzmir de denilen Selanik’e yanaştõ. Elbette ilk durak, Ata- türk’ün doğduğu ev, yüzlerce yolcu, gruplar halinde Türk başkonsolosluğunun bahçesindeki evi ziyaret etti, duygusal anlar yaşandõğõ bir gerçek. Çok renkliliğinden eser yok Beyaz Kule, Eski Türk Mahallesi’nin üstündeki surlardan kente kuş bakõşõ, bir iki Osmanlõ hamamõ, caddelerinde göğüs dekoltesi ile podyuma çõkmõş gi- bi yürüyen güzel kadõnlar, ellerde milli içecek ha- line dönüşmüş buzlu kahve frappe. Selanik güzel bir kent, inci gibi dizilmiş balkonlu evleri ve görece sa- kinliğiyle; ancak sanki bir şeyler eksik, ruhunda ve- ya aromasõnda kayõplar yaşamõş, yüz yõl öncesinin çokrenkliliğinden eser kalmamõş. Turizm, Ege’yi birleştiriyor G emi ertesi sabah Pire’ye yanaştõ, Selanik’ten sonra ülkenin üçüncü büyük ken- ti Pire, 5 milyonluk Atina’nõn büyü- yüp denize doğru meyletmesi nede- niyle başkentin limanõ haline dönüş- müş. Adlarõ değiştirilmiş olsa da Türk Koyu, Paşa Limanõ hâlâ halkõn dilinden düşmemiş. Limandan iner in- mez taksiciler etrafõnõzõ sarõyor, tak- simetre açtõrõrsanõz 10 Avro ile kur- tarabilecekken pazarlõk yaparsanõz birkaç kat fazla ödemek zorunda ka- labilirsiniz. Neden mi? Kendi ara- mõzda Türkçe konuştuğumuzu duyan bir Yunanlõ imdadõmõza yetişti, ondan öğrendik. Ülkeyi yedi yõl inim inim inleten ünlü Albaylar Cuntasõ’na karşõ (dar- beciler, tüm ada evlerini, milliyetçi- lik rüzgârõyla mavi beyaza boyatmõş ve farklõ renkleri yasaklamõştõr), Po- liteknik öğrencilerinin 17 Kasõm 1973’teki büyük direniş ve ayaklan- malarõnõn ruhu, başkente hâlâ hâkim. Komünist ve anarşistler, her an eylem yapmaya hazõrlar, üstelik Atinalõlarõn desteğini de almõşlar. Atina’da ge- zecek yer çok, başta tüm kenti do- ruktan seyreden Akropol olmak üze- re, eski Yunan medeniyetinin izleri bariz ortada. Arka sokaklara gittikçe ekonomik krizin yansõmalarõ belli oluyor, Afrikalõ göçmenler ve dilen- ciler hemen her yerdeler. Sõrada Santorini var. Bu katõrlarõ, eşekleri ve manzarasõyla meşhur vol- kanik ada, Hollywood ünlüleri Ge- orge Clooney ile Angelina Jolie- Brad Pitt çiftinin kendilerine ev al- masõyla adeta bir cazibe merkezine dönüşmüş durumda... Adanõn en iyi fotoğraf veren noktasõ İa (Oia) köyü, konaklama fiyatlarõnõn astronomik olduğunu söylemeye gerek yoktur sa- nõrõm. Tepelere ulaşõm teleferik, fark- lõ limanlardan kalkan otobüsler ve ka- tõrlarla sağlanõyor. Ülkemizde birçok kentin havalimanõ yokken, adada ha- vaalanõ var, işte turizme verilen önem burada başlõyor. Yunanlõlar, İspanyol ve İtalyanlar gibi siestadan vazgeçe- miyorlar, kendileri yatõyor, Arna- vutlar, Filipinliler ve diğer milletler- den insanlar ucuz işgücüyle hayatla- rõnõ idame ettirmeye çabalõyorlar. Akdenizlilerin boş vermişlik hali bu, gözden kaçmõyor. Santorini şarabõy- la meşhur, bu tatlõ beyaz şarap, tu- ristler tarafõndan kapõşõlõyor. Volka- nik kayalarõn rengine göre, beyaz, kõr- mõzõ ve siyah plajlar, seçmek size kal- mõş. İzmir’den önce uğranõlacak son ada, Mikonos. Eşcinsellerin uğrak noktasõ... Santorini kafa dinlemek için ideal, Mikonos ise tam tersi, salt eğlence diyenlere hitap ediyor. Ona günah adasõ diyorlar. Beş bin beş yüz kişi nüfuslu 85 kilometrelik bu çõlgõn ada, yazõn 15 plajõyla on bin- lerce kişiyi ağõrlõyor. Ancak şunu da belirtmek gerekiyor, bu adalar ger- çekten pahalõ, Türkiye’den akõn var ama bunlar, maddi durumu iyi olan- lar, paran yoksa zaten tatil nedir ki ve aslõnda hepimiz eşitiz değil mi? Mavi beyaz ada evler NİLHAN AYDIN Mavi renkli yaseminlerin pervazını sardığı ka- pıyı açıyorum, karşımda bir çift kumru kuşu… İnce cılız erik ağacının dalına yan yana kon- muşlar… Grimsi hafif kahverengi renkleri olan kumru çifti yumuşak sevecen bana bakıyorlar. Karga cenneti Bozcaada’ da, eşlerine bağlılığı ile bilinen kumru çiftini görmek beni daha da ha- fifletiyor. Arkama dönüp şöyle bir bakıyorum…134 senelik Özcan Hanım’ın evine… Adanın Kargaları… Kedilerin bile yaklaşmadığı kargalar adada o ka- dar çok ki adada kargadan başka kuş yaşayamaz gibi geliyordu bana. Hele kasabanın içi kargadan geçilmiyor, tüm ağaçlarda çatılarda her yerdeler hatta çay bahçesinde masanızda bile, sizle ma- sanızı paylaşmak için bir an masanıza konabilir- ler sakın şaşırmayın… Adanın kargaları farklıdır, küçük cinstir, beyaz gözleri ve gri ensesi ile dikkat çekerler. Kumrular bana yol gösterir gibi yine birlikte ki- lisenin çan kulesine doğru uçuyorlar. Bende ki- liseye doğru gidiyorum. Meryem Ana Kilisesi Bozcaada’daki Rum Ortodoks cemaate ait, ibadete açık olan tek kilisedir. Rum Mahallesi’nin tam ortasına konumlanmıştır. İlk yapılış tarihinin Venedikliler zamanına kadar uzandığı düşünülen kilisenin giriş kapısında 1869 tarihini okuyorum. Bir anda kargaların gürültülü bağırtıları ile irkilip yukarıya doğru bakıyorum. Karga sürüsü, kilisenin avlusundaki 4 katlı çan ve saat kulesinin her ya- nına doluşuyorlar. Tedirginim. Kumru çiftini arı- yor gözlerim. Tam çanın üstünde görüyorum kum- ru çiftini... Kumrular rahat duruyorlar, kargalar- dan ürkmemişler.Kargalar kumrular ile birlikte ku- leyi paylaşıyorlar…Kilisenin içine girmeden sar- dunyalara yöneliyorum. Okşuyorum nefesimle se- viyorum onları…Geride bir evden Candan Erçe- tin’in son albümünden olan “Kırık Kalpler Dura- ğında albümünden “Özür di- lerim” şarkısı çalı- yor…Aşktan özür dile- nince aldığı yara ka- panır mı? Daha biraz önce, birkaç dakika ön- ce bulunduğum Özcan Germiya- noğlu Hanımın evinde dikkati- mi çeken pen- ceredeki yama- lı ajur perde gö- zümün önün- de… Nasıl güzel işlenmiş, sanki yama değil, diye düşünmüştüm… Yıkık eski bir bi- nanın mavi renkli ka- pısını görünce duruyo- rum. Kapı numarası 20. Bina harap ama kapısı canlı, üstüne çizilmiş ince bıyıklı adam tebessüm etti- riyor beni. Ve Ege Otel’de buluyorum kendimi… Bazen… Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan, Güneş kucağındadır, bilemezsin. Bir çocuk gözlerine ba- kar, arkan dönüktür, Ciğerinde kuruludur or- kestra, duymazsın. Koca bir sevdadır yaşamak- ta olduğun, anlamazsın. Uçar gider, koşsan da tu- tamazsın... William Shakespeare’e ait bu sözler Ege Otel’in bir odasının kapısında yazılı, diğer odalarının ka- pılarında da başka ünlü şair ve düşünürlerin öz- lü sözlerinin olduğu otelin iki katını da geziyor ve tüm şiirleri okuyorum, Shakespeare yazısının ol- duğu kapıda duruyorum…Ümit bey bana soğuk bir soda getiriyor. Otelin sahibi Ümit- Maytiga çiftinin işlettiği Ege Otel benim beğendiğim mekânlardan… ? Oradan çıkıyorum daha yukarıda konumlanmış olan kaleye doğru yöneliyorum. Daha üste yö- nelme isteği içimi kaplıyor. Yükselme duygum depreşiyor. Bu his bana meyve ağaçların çıkıp il- la ağacın en tepesindeki meyveyi alma arzumu anımsattı. Sokakta kendi kendime tebessüm ile yürürken, karga sürüsü gürültüsü bu sefer daha da yüksek volumle alçaktan, neredeyse başıma değip gececek kadar alçaktan uçuyor. Başımı çe- virince Göztepe’yi görüyorum. Adanın en yüksek yeri Göztepe…Benim kaza geçirdiğim yer, nere- deyse uçurumdan uçmama ramak kaldığı o yer.Bir daha asla çıkmam dediğim o yer dimdik karşımda duruyor…Adanın kedisi takipte. Bu kedi aynı kedi değil mi, beni mi takip ediyor yok- sa…Ee ada bazen küçük geliyor aşklara… Benim adama ulaşmak da, ayrılmak da kolay de- ğil… Denizleri aşıp karşı kıyıya vardığınızda uzaklarda tek başına göreceksiniz adamı… Varınca da Ramo’yu tanımalısınız. Tanıyacak- sınız da… Zira, O, adanın korsanlarındandır. Şimdiki kor- sanlarından. Adadan ayrılmak için vapur kuyruğunda bek- lerken, O sizi sakinleştirecek, diyecek ki” merak etmeyin sizi bu vapur ile göndereceğim ” her ara- ba yolcusuna tek tek… Ve siz adadan ayrılacaksınız ada izin verdiği sü- rece… Ya rüzgar açık denizden kıyıya doğru eserse, Ya Lodos dönüşürse… Ya Lodos patlarsa… Bozcaada’da yaşamak...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear