25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com 17 AĞUSTOS 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Mutlu Zekai Buluç: “Eskiden memura kız vermekle mutlu olan ebeveynler; AKP sayesinde memura zekât vermenin mutluluğunu yaşıyor!” Var Muhsin Salman: “Balyozda tutuklu kalmadıysa çekiç var, keser var, balta var ve hatta Kurtlar Dizisi’nin testeresi var!” Kılavuz Ertan Somunkıran: “Anayasa kılavuzu kuzu olanın, burnu 12 Eylül Anayasası’ndan kurtulmaz!” Stalin, Hitler ve Recep’in tercihi! İKTİDARIN hukukla ilgili her konudaki “mütebahhir” hukukçusu Yüksek Askeri Şûra toplantıları için “Teamül, hukuku uygulamamıza engel değildir” deyince yılların hukukçusu Prof. Dr. Aydın Aybay: “Teamül, hukukun uygulanmasına engel değilmiş! Ne görkemli bir tespit! Biri ‘yahu arkadaş hukuk fakültelerinde bize teamül, örf ve âdet hukuku diye öğretilir, hukuka giriş kitaplarında da böyle yazar; sen hukuk öğrenimini nerede hangi hukuk fakültesinde yaptın’ diye sorsa! Bir başka devletli de şöyle buyuruyor: Başbakan imzasının sembolik olmadığını kanıtlamış, teamül filan dinlememiş. Şimdi bir soru: Başbakan padişah da birlikte çalışacağı sadrazamı mı atıyor? Böyle bir yetkisi varsa; Köşk’e giren lüks arabalardaki çok yıldızlı paşalar da senaryonun bir parçası mı? Birlikte çalışacağı kişiyi, Stalin’in devrimci dostlarını düzmece yargılama ile birer birer ipe gönderen vefalı ve sadık adamı Vişinski’yi seçmesi gibi mi? Hitler’in, yakın çetesi Himler’i, Göbels’i seçmesi gibi mi? Kimse YAŞ’taki bu uygulama hukuka uygundur demesin. Yerleşik bir düzeni ifade eden teamülün varlığı kabul ediliyorsa, ona aykırı bir uygulama hukuka aykırıdır! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” VİCDAN ve insaf gibi duyguların arkasındaki asıl kaynağın korku olduğunu söylüyor Bülent Esinoğlu ve “Vicdan korkunun kibarlaştırılmış ifadesidir” diyor: “Vicdanın sözlük anlamı; yanlış ve doğrunun ne olduğunu bildiren duygu diye tanımlanır. Ahlak ve psikoloji dünyasının ana konusudur vicdan. Aklın kabul etmesi, duyguların reddetmesi diye de algılanır. Düşmandan vicdan beklenmez. Düşman saldırandır. Saldırandan vicdani davranış beklemek, yalvarmaktır. Mücadele yerine teslimiyeti ifade eder. Şimdilerde, neo-liberal yazarlar ve bazı iyi niyetli aydınlar, iktidardan Ergenekon tertibi konusunda vicdani hareket bekliyorlar. AKP’nin vicdanına sesleniyorlar! Bunun siyasetteki anlamı, AKP’nin haksız ve hukuksuzluklarına evet deyip teslim olmaktır. Onun saldırılarını ve hukuksuzluklarını meşrulaştırmak demektir. AKP’nin vicdanına hitap etmek demek Amerika’ya yalvarmak demektir. AKP’nin vicdanına hitap ederken yapılan büyük yanlıştan birisi de, ‘generaller dışarıda, gazeteciler içerde’ diyerek, sanki ordu suçluymuş gibi bir durum yaratılmaktadır. Vicdan muhabbeti, AKP’den korkan, mücadele etmek istemeyen, işin kolayına kaçarak rahat ermek isteyenlerin işidir. Aslında AKP’nin vicdanına hitap ederken, yapmaları gerektiği halde yapmadıkları mücadeleden ötürü duydukları vicdan rahatsızlığıdır. Düşmanın vicdanına hitap ederek, kendi vicdanlarını rahatlatmaktır. Yani kendi suçluluk duygularının ifadesidir. Eğer bir vicdana hitap edeceksek, kamunun vicdanına, halkın vicdanına hitap etmemiz gerekir. Yoksa AKP’nin gayri meşru davranışlarını meşrulaştırmaya yönelik ‘vicdan çağrısı’ olmaz. Bu vicdan çağrısı, tutuksuz yargılananları suçlu konumuna oturtarak olmaz. İçeridekilerin bazılarını suçlu bazılarını suçsuz konumuna koyarak ayırım yapmak sadece AKP’nin tertibini haklı kılar. Bu vicdana sesleniş, Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan hapisten çıksın ama Doğu Perinçek hapiste kalsın demenin başka bir ifadesidir. Mücadele edemeyenler sadece yalvarırlar. Ya haklısındır, ya haksızsındır. Haklıysan mücadele edersin.” Vicdan Recep’in havuzu kiralıkmış. Gemicikleri havuzluyorlardır! YağmurDeniz MAVİ SÜRGÜN SERDAR KIZIK Ey Özgürlük... Anadolu’nun eşsiz coğrafyasında düne kadar öz- gürce akıyordu dereler. AKP iktidarının kelepçeleriyle HES’lere tutsak edil- diler. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geçen hafta İkiz- dere’de, Danıştay’da yargı süreci devam eden Ko- nukoğlu Cevizlik Regülatörü ve Hidroelektrik Santralı’nı açtı. Ama ne açılış! Yandaş kalemşorların demokrasinin, ifade ve ör- gütlenme özgürlüklerinin AKP’yle geliştiğini yazdık- ları bir dönemde Başbakan’ın koruma ordusu, çev- recilerin ellerinde bildiri, afiş, pankart bırakmadı, hepsini topladı. İttiler, kaktılar üstelik. HES’çiler, “Başbakan geliyor” diye iş makinelerini kaldırdılar, vanaları açtılar, tutsak suları yatağına bı- raktılar. Erdoğan açılışta esti gürledi! “Bazı tipler” dediği çevre korumacılarına veryansın etti. Yalancılıkla suçladı onları. Dereleri satmadıklarını, kullanım hakkını 49 yıllığı- na şirketlere devrettiklerini söyledi. Yetmedi, “doğa âşığı” hatta “doğa delisi” oldukla- rını vurguladı. Akıllı olmak gerekiyor, her şey ortada. “Doğa âşıkları” iktidarları boyunca çıkardıkları ya- salarla ne orman dinlediler, ne deniz, ne akarsu ne de göl... Yaklaşık 2 bin HES projesinin enerji üretimine kat- kısı yüzde 4 olacak. Oysa elektrik iletim hatlarındaki kaçak oranı yüzde 20. Saymaktan bıktık, Bergama’da, Efemçukuru’nda, Kışladağ, Turgutlu nikel madeninde, nükleer sant- rallarda, Hasankeyf’te, Allianoi ve daha birçok yerde işleyen yargı süreçlerine aldırmadılar. Bırakın bu aldırmazlığı, mahkeme kararlarına bile uyulmadı zaman zaman. Yarın referandumda “evet çıkarsa” siyasallaşan yar- gı, ne doğa dinler ne de çevreci... Bizim iktidar koltukçusu tatlı su hukukçuları, çev- recileri bakalım ne yapar o zaman... Ellerinde çanta, dere tepe HES için dolaşan, çalı- şan, pazarlayanlara çattı Başbakan. “Çantacılar” dedi, yetmedi. “Bunlar her türlü fırıldağı çevirerek, boşluklardan is- tifade ettiler ve EPDK’den imtiyazlarını aldılar, bunları ülkenin aleyhine kullanıyorlar. Bunların peşine düştüm. Bunların ümüğünü sıkmaya mecburuz” dedi. Hayret! O çantacıları ortaya çıkaran kim, Sayın Başbakan? Yasal düzenlemeleri iktidarınız yapmadı mı? Derelerin Kardeşliği Platformu yargı sürecinde HES açılışı yapan ve kendilerine yalancı diyen Baş- bakan hakkında suç duyurusunda bulundu. Karadeniz’de “Dereler Özgür Akacak Turizme Evet, HES’lere Hayır” feryatları her geçen gün yükseliyor. “Su akar, AKP satar” sloganları çocukların, ninelerin, yaşlı dedelerin nefeslerinde büyüyor. Bu arada ayrı bir özgürlük feryadı da Silivri’den çı- kıp, Anadolu’nun dört bir yanına ulaşıyor. Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, gazeteci, yazar, öğretim üyesi, bilim insanı, asker ve sivil, aylardır öz- gürlüklerinden yoksun, demir kafeslerin ardında tu- tuluyor. Cezaevinde “özel mahkeme!” Balbay “Elimdeki kalemle mi darbe yapacaktım?” dedi, geçen hafta. Tutuklama artık cezaya dönüşmüş. Ya beraat olursa? Yılların hapisliği, yatıranların ya- nına kâr mı kalacak? Silivri’ye bakıp sorulmayacak mı? Cumhurbaşkanı’nın geçmişte, “Bu davaları göre- cek bir savcı aranıyor” dediği unutulacak mı? “Ben bu davanın savcısıyım” diyen Başbakan hiç mi dikkate alınmayacak? Adil yargılama akla gelmeyecek mi? “Esasa bakalım, usuldeki bazı yanlışlıklar önemli de- ğil” diyen sahte insan hakları savunucularının, işleri- ne geldiğinde her davaya müdahil olan AB yetkilile- rinin suskunluğu, ikiyüzlü tutumları görmezden mi ge- linecek? Özel yaşam ihlallerine şapka mı çıkarılacak? Tutuksuz yargılanma ve özgürlük talepleri, daha ne kadar yok sayılacak? UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com Türkiye’nin kuşatılmışlığının en derin sahnelerini geçen cuma Silivri’de, Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay’ın kızlarıyla hasret giderme anlarında, o soğuk ve anlamsız duruşma salonunda yaşlı gözlerle izlerken yaşadım. Ülkeye bu affedilmez insanlık suçlarını yaşatan yetki sahibi bazı malum şahıslar ise timsah gözyaşları döküp sanki Silivri’de yatan aydınları kendileri kurtaracakmış gibi bir havaya bürünüverdiler! Referandumda “Evet” çıkması için mücadele eden bu kesimin başlarından Bülent Arınç’ın daha geçen hafta Hürriyet’te tam sayfa gibi “Neden Evet” diye yazısı çıkmıştı. Anlaşılan bu yetmemiş olacak ki hemen ardından pazar günü bu sefer de Bülent Bey’in 8 sütun manşetten ve yine tam sayfaya yakın röportajı aynı gazetede yayımlandı! İnsaf kardeşim, mazoşizmin bu kadarını görmedim. Nasıl izah edersiniz bu intihar sendromlarını? Zaten aynı gün de Habertürk’te yayımlanan “Evetler yükselişe geçti” sondajıyla yaratılmak istenen hava hemen belirdi: İşte görüyorsunuz durumu, iktidar olayı kontrolünde tutuyor, zaten ‘Evet’ çıkacak, durum belli olmaya başladı! Benim de şimdi buralardan kalkıp tatili bırakıp oy vermek için dönmeme gerek yok.” Bu ortamı kırması gereken kurum tabii ki CHP. Fakat orada da Kılıçdaroğlu’nun büyük bir özveri ve enerjiyle yaptığı yurt gezilerine rağmen, bazı eksikler kamuoyunda dikkat çekmeye başladı. Başka yazarlar da işaret ettiler: Konumuz burada yalnız yolsuzluklar ve villalar olmamalı. Birinci konumuz, anayasa paketinin hukuk düzenimize getireceği yıkım ve laik demokratik Cumhuriyetin bundan göreceği zarar. AKP’nin işi başka konulara çekme yarışına inat, olayın “sivil diktatörlüğe giden yol” boyutu konuşulmalı. Malum medyada birilerinin dolduruşuyla CHP hareket edecekse bu çok yanlış olur. “Efendim, laiklik üstünden muhalefeti bırakın” baskılarının sonucunda ayağımızın altından çekilen Cumhuriyet altyapısını görmezden geleceksek vay halimize! Bu referandum, anti- laik dalganın yargı önünde denetimsiz kalarak Cumhuriyet’e vuracağı nihai darbenin tetiğini çekme operasyonudur. Kimse tartışmaları yolsuzluk boyutuyla sınırlamaya kalkmasın. 2. Cumhuriyetçi medyanın ruhsal ihtiyaçlarını tatmin ederek, tarihi sahte ve revizyonist bir mantıkla ele almaktan herkes kaçınmalıdır. Çünkü aksi takdirde bir gün Mehmet, Cengiz veya Nazlı’yı susturmak için söylenmiş sözler, ertesi gün Başbakan’ın ağzından Dersim veya 27 Mayıs bombaları olarak karşımıza çıkar. Sonra o tutarlı tarihsel çizginin her noktası arapsaçına dönmüş fatura olur. Ayrıca Sayın Kılıçdaroğlu’nun yerinde olsam tersine Baykal ekibi dahil tüm eski başkanları, Altan Öymen’i, Karayalçın’ı aynı anda sahaya sürer rakibe feleğini şaşırtırım. CHP, potansiyelini yurdun her santimetrekaresine salarak referandum propagandasını sürdürmelidir, toplumun yıllardır eleştirdiği dışlama politikalarıyla değil. Bu geniş kadrolarıyla CHP her gün ses getiren yedi miting yapabilir. Çünkü burada zamanı yetersiz kullanmak mağlubiyete neden olur. Bu sahaya yayılmada CHP, yalnız en geniş kapsamıyla kendi yapısını kullanmanın dışında diğer sol partilerle de işbirliğine mecbur. Örneğin TKP ve İP’ye İstanbul Valiliği akıl almaz bir hükümet yanlılığıyla stand açma izni vermiyorsa, bunun parlamentoda savaşını verme sorumluluğu CHP’nindir. Bu arada EMEP, ÖDP, TKP ve Halkevleri gibi sosyalist parti ve oluşumların pazar günü ortak deklarasyon yayımlayıp “Hayır” oyu kullanacaklarını açıklamaları (herhalde Ufuk Uras Bey’i çok üzmüş olsa da!) Türk solunun tutarlılığı açısından son derece alkışlanacak iyi bir haber. Bir başka iyi haber tabii ki YSK’nin “Tercih” mührüne dönüş yapmış olması. Bu arada “Hayır”cılar için “kahverengi” tespitini çok mu arayıp buldular, propagandası imkânsız bir renk olarak, hangi dış “psikologlara” danışıp bu kararı aldılar, onu da tebrik edelim! Şimdi bu özel şartlarda referanduma girerken ülkede “hassas dengeler” adına memnun edici gelişmeler de var! Sabah manşetine bakarsak, TSK’yi G.K.Başkanı Işık Koşaner bir “CEO” gibi yönetecekmiş! Son YAŞ’ta “İrticai faaliyetten atılan TSK mensubu” da olmadığına göre, hiç olmazsa o alanda Devlet- Millet-Hükümet birliği huzur içinde sağlanmış. Bundan iyisi can sağlığı! Yani AKP’nin ülkede bir de referandumla her kavga gürültüyü toptan “Forever” sonlandırmasına şurada bir aydan az zaman kalmış oluyor. Ha gayret! Alo, CHP? Hatta kimse var mı? YAKAMOZ BEDRİ BAYKAM Referandum Gündemi ve CHP sardarkizik@cumhuriyet.com.tr BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Sürülü toprağõ ufalamak için kul- lanõlan tarõm aracõ. 2/ Oyunda cezalõ çocuk... Ticarette kullanõlmasõ hemen mümkün olan pa- raya verilen ad. 3/ Meslek argosu... Uzaklõk anlatmak- ta kullanõlan söz. 4/ Peygamberleri Hud’u dinlemedik- leri için Tanrõ tarafõndan yok edilen kavim... Izga- ra. 5/ Konuşma ya da okuma sõrasõnda bir hece ya da sözcüğün diğerle- rinden daha baskõlõ söy- lenmesi... “Şu dünyanõn - -- imiş kapõsõ / Geldi geç- ti ak günümün hepisi” (Karacaoğlan). 6/ Yüce... Dayanõklõ bir yün kumaş. 7/ Mobilyacõlõkta dõş yüzeylerin kaplanmasõnda kullanõ- lan bir gereç. 8/ Cehennem... Aldatma işi, hile. 9/ Yarõ memnunluk anlatan bir ünlem... Eti beğenilen bir deniz balõğõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir yeri daha önce görmüşlük ya da bir olaya daha ön- ce tanõk olmuşluk duygusu... Bir cetvel türü. 2/ Tanrõ’nõn kullarõ demek ise de dilimizde “pek bol” anlamõnda kul- lanõlan sözcük. 3/ Baş... “Sakağı” da denilen ölümcül bir hayvan hastalõğõ. 4/ Bir oyun ya da filmde aniden yara- tõlan komik durumlar... Bir aydõnlatma aracõ. 5/ Telefon sözü... Osmanlõ devletinin Kuzey Afrika’daki son top- raklarõnõ da yitirdiği antlaşmanõn adõ. 6/ Boks yapõlan alan... Sosyolojide bir kabilenin bölündüğü iki ve daha çok parçadan her biri. 7/ İlkel bir silah... Osmanlõ do- nanmasõnda tümgenerale eş rütbe. 8/ İnanç, iman. 9/ Üst- ten sağa doğru eğik olan basõm harfi... Eski Mõsõr’da gü- neş tanrõsõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Ç A L P A R A O Ö Ğ E L A V A J Z I Y P A K R E E M A G O R A L O T A R İ S T A T A R S K A İ D E S O K U R A L K O V L A E Ş İ N A Y E T 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 bedri.baykam@gmail.com www.bedribaykam.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear